16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
C 21 HAZİRAN 2013 CUMA Kimi insan Japon gülü gibidir. En zor günleri bekler açmak için; karanlık, soğuk, fırtına, tipi vız gelir. O kişiyi ne kışın geri dönmesi korkutur, ne kırağı çalması, ne don tutması... Heeeey!.. Yurdumun Japon gülleri... Hepinize merhaba! İlhanTurhan Selçuk kardeşler... Değerleri, inançları, toplumsal kavgalarındaki üreticibilge kişilikzekâsevgiyaratıcı sanat ağılıklı, barışçıödün vermezdik duruşları ile... Taksim Gezi Parkı direnişçileri, Gezi eylemcileri gençlerin arasındaydılar... Selçuk kardeşlerle Gezi Parkı gençleri Şükran Soner olis operasyonlarında gazla, basınçlı suyla dağıtılıp çadırları yakılıp bir daha bir daha Gezi Parkı’na yerleştikleri ilk günlerden... Çadırlarını kurup barışçı direnişlerini, çizgi, birkaç cümlelik özel dilleri ile, yaratıcı zekâ, bilgi birikimi, mizah ağırlıklı anlatmaya, çadırlarına yapıştırdıkları kâğıtlarda bizlerle paylaşmaya başladıklarında takılmıştım... Öncelikle iddiasız, sessiz, çok yumuşak, güler yüzlü direngenliklerinden beklenmeyecek inatçı duruşları ile galiba İlhan Ağabey’i özlemle anımsattılar... “O yaşta, o bildik polis operasyonu yaşanmasaydı, o hiç hak etmediği hesaplaşmaya hedef olup, yeni kalp krizi ile o ağır sağlık sorunlarını yaşamasaydı... Doğal ömür akışı içinde bugünleri görüp Gezi Parkı’nda yaşananları, yeni yirmi yaş kuşaklarını bu duruşlarıyla tanıyabilseydi, ne kadar mutlu, onurlu olurdu...” diye iç geçirmekten kendimi alamıyordum... Kaçınılmaz özdeşleşmiş kimlikleri, dünyaya bakışları, ülkemize yönelik toplumsal sevdaları, kavgalarıyla, Selçuk kardeşlerin ikisi birden gözümün önünde, yanımda dolaşmaya başladılar. Çizgilere baktıkça Turhan Ağabey’i, yazılardaki mizah diline takıldıkça İlhan Ağbey’i yanı başımda benimle birlikte, onurlu, gülümser yüzleri ile görüyor gibi oluyordum... Doğrusu İlhan Ağabey’in Ergenekon sanığı olarak yaşadıkları, yaşatılanlar üzerine hastanede geçen uzun süreçte aramızda yine onların kimliğinden kaynaklanan mizah yanı ağır basan bir tekerlemenin payı var bu takılmalarda... İlhan Ağabey’in insan bedeninin iflasını okurlarıyla paylaştığı, bilge birikiminin uç örneği “Miat” yazısı üzerinden gelişmişti... Bedeninin iflas ettiği bir noktada daha fazla yaşamı zorlamak istemiyor, bizden, okurlarından ayrılış izni istiyordu... Biz ondan ayrılmak istememenin bencilli P ğinde, “Tamam bedeninin miadı dolmuş olabilir, ama bize senin aklın, yol göstericiliğin gerek... Yatağa mahkum haline de razıyız...” anlamında diretiyorduk... En çok da yeterince okuyamayacağı, olup biteni izleyemeyeceği, bakanlara yük olacağı kaygısı ile bu tabloya itiraz ettikçe de “Tarihe de tanıklık etmek istemiyor musun?” diye aklımızca, çocukça kandırmaya çalışıyorduk... Tarihe, ülkemiz adına toplumdaki olumlu gelişmelere tanıklık etmek öylesine büyük tutkusuydu ki... Bir tek o sözcüklerde gözlerinin içi gülüyordu... Sonra hemen kafasının içindeki son yapabilecekleri öne çıkıyor, “Onları boş verin, Cumhuriyet’ten ne haber? Benden sonrası için neler yapıyorsunuz?..” sorgulamasına geçiyordu... Kurucularından emanet aldığı Cumhuriyet gazetesinin kendisinden sonra da yaşatılabilmesi sorumluluğunu, Atatürk devrimleri, laiklik, Cumhuriyet, demokrasi, insan hakla görebilmek üzere, o sandalye ile sokağa çıkmayı göze almıştı. Daha sağlıklı gibi görünüyorken ondan önce öldü. İlhan Ağabey ile ağabeyi Turhan Selçuk’un ölümü üzerinden hiç yüzleşmedik, hiç soru sormadı. İkisi için birden Hacıbektaş’ta mezar yeri, birlikte gömülme planlarının, İlhan Ağabey’in hınzırca gülümseyerek mezar yerlerini Turhan Ağabey’e gösterdiği fotoğraf karesini çok sonra gördüm. Anadolu aydınlanması, uygarlığı, kardeşliği üzerinden vermek istedikleri dersler öylesine büyük, öylesine incelikliydi ki... Hacıbektaş’ta ay farkı ile yitirdiğimiz ikisini birden anmak hep ders verici olacak. Doğrusu kendi adıma İstanbul’da da anlamlı bir etkinlik, savundukları değerlerde, sanatta buluşacağımız bir geceden vazgeçilmesinden yana değildim. Sevgili, biricik kardeşleri Ülfet Ertel’in bu yıla yönelik karşı çıkışı çok daha ders verici olduğu için sizlerle paylaşılmalı... “Ağabeylerimi sanatla, duyarlılıkları, duruşlarıyla, savundukları değerlerle, gülümseyerek rı, evrensel, çağdaş sol değerlerin tümü ile yaşatılabilmesi, çağdaş sanat, uygarlığın yaşamın her alanına taşınabilmesi ile özdeşleştirmişti... Kardeşlerin aralarındaki tutkulu bağlarında da, kardeş sevgisinin çok ötesinde bu ortak değerlerde buluşma, toplumsal sorumlulukla, sevgiyle, sanatla katkıda bulunma direngenliğinin payı belirleyiciydi... Turhan Selçuk tekerlekli sandalye ile dolaşmayı onuruna yediremeyip yarı yatar konumda, çizgide dünya çapında ustalığının zirvesinde, gençlere taş çıkartan enerjiyle, en keskin, güncel, siyasal kavgasını yürütüyor, gazetedeki köşesine taşıyordu. Bir tek İlhan Selçuk’u, kardeşini hastanede istemem...” Taksim direnişinin uzun yıllar baskılarla, eğitim düzeni, giderek kirlenen siyaset, askerisivil çarpık emperyal düzenin emrinde darbelerle, siyasal örgütlülük, toplumsal sorumluluklardan uzak tutulan çocukları... Kuşakları atlayarak Selçuk Kardeşlerin toplumsal kimlikleri, bireysel duruşları, sanata, çağdaş yaşama yaklaşımları, barışçı, inatçı, ödün vermeyen duruşları ile ne kadar özdeşleştiklerinin belki de ayırdında değiller. Yürekten inanarak biliyorum ki Selçuk Kardeşler birkaç yıl daha yaşayabilselerdi. Onları, yaptıklarını görebilselerdi çok ama çok kıvanç duyacak, mutlu mutlu gülümseyeceklerdi... l anmak isterim... Taksim direnişinin çocukları onca acı, bedel ödemişken, onların duruşlarına gölge düşürmek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle