16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 HAZİRAN 2013 PAZAR 8 HABERLER Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz Yaşadığımız günlerin etkisiyle olacak, kâbus gibi bir rüya gördüm. Rüyamda her yer alacakaranlıktı. Meşalelerin aydınlattığı dehlizlerden çığlıklar geliyordu, birden muhafızları gördüm, gencecik bir kız ve bir erkek çocuğunu saçlarından tutmuş sürüklüyorlardı. Rüya bu ya, muhafızlara sordum: “Onları nereye götürüyorsunuz? Kulağıma ulaşan bu çığlıklar ne?” Muhafızlar durdular; “Haberin yok mu” dediler, “efendimizin yılanları her gün bir kız ve bir erkek çocuğun yüreğiyle beslenirler, bugün ölüm sırası bu gördüklerinde, kulağına ulaşan seslerse öldürülen gençlerin hiç dinmeyen çığlıklarıdır, bunlar tuhaf ölüler, sesleri hiç durmuyor”... Dehşete düştüm, karanlık koridorlarda ilerlemeye başladım, birden bir kapının önünde iki muhafızla karşılaştım. “Dur” dediler durdum, “bu kapıdan içeri giremezsin” dediler, “orada efendimiz günlük konuşmasını hazırlıyor, rahatsız edilmek istemez”... Ama bu bir rüyaydı, adamlara rağmen o kapıdan içeri girdim. Yılanlarını besleyen efendiyi gördüm. İki omzunda da birer yılan vardı ve sivri dillerini dışarı çıkarıp, hiç durmadan tıslıyorlardı. Efendi, yüzüme baktı, “Bu bana bir Tanrı cezasıdır” dedi, “ne zaman ki halkıma eziyet yapmaya başladım, ne zaman ki bu ülkenin gerçek akillerini cezalandırdım, ne zaman ki ‘Efendi senden büyük Tanrı var’ diyenlerin kafasını uçurdum, Tanrı bana şeytanını gönderdi. Şeytan benim iki omzundan öptü ve bu yılanlar doğdu, şeytan kulağıma fısıldadı: ‘Onlara her gün bir erkek bir kız çocuğu yüreği yedirmelisin, yoksa seni sokarlar, ölürsün.’ O günden sonra zalimdim, daha da zalim oldum. Çocuklarını vermeyen ana babaları kılıçtan geçirdim, ben zalimleştikçe onlara bir hal oldu. Birbirleriyle benim bilmediğim bir dilde konuşmaya başladılar. Aralarına casuslarımı saldım, hemen anladılar. Sustular. Gün karardığında her köşe başından, her sokaktan çıkıp meydanlarda toplanmaya başladılar. Ordularımı onların üstüne saldım, işlerinde elbette elebaşılar vardı, onları satın almak için adamlar yolladım, önlerine altınlar yığdım, ikballere boğdum, bana mısın demediler, ellerinin tersiyle ittiler. Onları aç koydum, susuz koydum, ne yaptımsa olmadı, gün geçtikçe çoğaldılar ve ben sokağa çıkamaz oldum. Yılanlar ise daha da arsızlaştı, her dakika ‘açız açız’ diye bağırıyorlar, onların sesinden kendi sesimi duymaz oldum.” Şaşırmıştım, yılanlar beni sanki ipnotize etmişlerdi, ağzımdan tek söz çıkmıyordu, birden aklıma geldi, “Tanrı’dan af dileseniz, ‘Bundan böyle kendimi Tanrı sanmayacağım, halkıma eziyet yapmayacağım, bilim ve ilim yolundan ayrılmayacağım, halkımdan gelen her sözü, her isteği düşünüp taşınıp yerine getirmeye çalışacağım, halkımın atalarına hürmet edeceğim, onları hor görmeyeceğim’ deseniz, belki Tanrı sizi affedip şeytanın öptüğü omuzlarınızı öpmek için meleklerini gönderir” dedim. “Hayır, artık çok geç” dedi: “Tanrı’nın yüzüne bakamam zaten. Çevremde hiçbir dostum, beni seven tek kişi bile kalmadı, bana hizmet edenler sadece başlarının kesilmesinden korktukları için emirlerimi yerine getiriyorlar.” O sırada kapı açıldı ve muhafızlar efendinin önüne, yılanlar için iki yürek attılar. Yılanlar tıslıyorlardı, dehşete kapılıp açık duran kapıdan dışarı fırladım, sadece ve sadece çığlık atarak karanlık koridorlarda koşmaya başladım. Birden temiz havayla başım döndü, büyük bir alana gelmiştim, gökyüzünü gördüm, yıldızlar yanıp sönüyordu. Çok uzaklarda yıldızlar gibi yanıp sönen ateşleri gördüm, oraya doğru yürüdüm, binlerce insan ateşlerin çevresinde oturmuş, benim de bildiğim bir türküyü söylüyorlardı. Bana “Nereden gelip nereye gidersin” diye sordular, “efendinin yanından” dedim. O zaman bana biraz ekmek ve su verdiler, sonra tuz uzattılar, “artık korkma” dediler, “emin ellerdesin, tuz kardeşliğine hoş geldin!”... Ansızın uyandım, gözyaşlarım yastığı sırılsıklam yapmıştı, derin bir soluk alıp çevreme bakındım, ardından balkona çıktım, uzakta yıldızlar bana adeta göz kırpıyorlardı ve hiç de güzel olmayan sesimle bir türkü mırıldanmaya başladım: “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz!” Not: Yılanlı efendilere Mezopotamya’dan yöresi efsanelerinde çok sık rastlanır. Osmanlı Devleti apartman yaptıracaktı T.C. park yaptı Ü ç haftadan beri Türkiye’yi ayağa kaldıran ve tarihe “Gezi Direnişi” olarak geçen olaylar başlamadan önce “Topçu Kışlası”nın adını duyanların sayısı sınırlıydı. Tarihe merakı olanlar, o da 31 Mart Olayı ile ilgilenenler dışında Topçu Kışlası’nın tarihini bilen neredeyse yok gibiydi. Ancak “Gezi Direnişi” sayesinde Topçu Kışlası’nın adını duymayan kalmadı. Başbakan, Gezi Parkı üzerine İnönü döneminde yıkılan Topçu Kışlası’nı yeniden inşa etmek istiyor, İstanbullu ise parkına sahip çıkıyordu. Bugüne kadar askeri vesayeti bitirmekle övünen ve antimilitarist bir söylemle kamuoyunun karşısına çıkan Erdoğan’ın kışla hevesine akıl sır erdirmek mümkün değildi. Başbakan’ın yayalaştırma projesi kışla hevesinin elbette Büyükşehir Meclisi’ne bir nedeni vardı. Topçu Kışlası’nın getirildiği halde Gezi Aslında Başbakan’ın Parkı ile ilgili proje dÜnÜ BuGÜnÜ ve onun talimatlarıyla meclise getirilmek proje üreten yerine Kültür ve Tabiat İstanbul Büyükşehir Varlıkları’nı Koruma Belediyesi’nin Gezi götürüldü. m i y a s e i l k n u r Kurulu’na Parkı ile ilgili asıl Fakat evdeki hesap hayalinin kışla değil, çarşıya uymadı ve AVM ve rezidans olduğu açıktı. Ama bu Kültür Bakanlığı’na bağlı İstanbul 2. projeyi İstanbullulara kabul ettirmenin No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını pek kolay olmadığı da biliniyordu. O Koruma Kurulu projeyi onaylamadı. nedenle bu projede Topçu Kışlası’na Ama ne Başbakan’ın ne de İstanbul AVM ve rezidansı örtecek bir şal Büyükşehir Belediyesi’nin pes etmeye işlevi yükleniyordu. Projenin İstanbul niyeti yoktu. Gezi Parkı projesi adeta Büyükşehir Belediyesi’nden bu haliyle geziye çıkarıldı. Bu kez bakanlığa geçemeyeceği öngörüldüğünden Taksim bağlı Ankara’daki koruma kurulunun Topçu Kışlası’nın yıKım Kararı osmanlı’ya aiT 1 kapısı çalındı. Proje Ankara’daki kurul tarafından onaylanınca dozerler Gezi Parkı’nın kapısına dayandı. Parka sahip çıkmak isteyen bir grup genç aktivist de dozerlerin önüne dikildi. Günlerce parkta yatıp kalkarak ağaçların kesilmesine engel olmak istediler. Bu duruma çok öfkelenen Başbakan Erdoğan, kamuoyundan destek almak için Topçu Kışlası’nın tarihi ile ilgili yalan yanlış birçok açıklamalar yaptı. Başbakan’a göre İnönü tarafından yıktırılan Topçu Kışlası’nı ve içindeki camiyi kendileri yeniden inşaa ederek yok olan tarihsel mirasımıza sahip çıkıyordu. Acaba Topçu Kışlası ve içindeki caminin yok edilmesi Başbakan’ın söylediği gibi mi olmuştu? sadece kışlaları değil camileri de sattılar T opçu Kışlası’nın yapıldığı arazi, Beyazıtı Veli Vakfı’na aitti. İçinde Müslüman ve gayrimüslim mezarlıkları da olan bu geniş arazinin bugünkü Gezi Parkı’na ait olan kısmında, III. Selim döneminde kapıkulu askerlerinin topçu sınıfı için Topçu Kışlası inşa edildi. 19. yüzyılın ikinci yarısında cephesi yenilenen ve zaten sağlam temellere oturmayan Topçu Kışlası ile Talimhanesi geçirilen birçok deprem sonucunda harap oldu ve işlevini yitirmeye başladı. Sürekli onarım yapılması nedeniyle artık külfetli hale gelmeye başlanan Topçu Kışlası’nın farklı şekilde değerlendirilmesi için birçok kez proje üretildi. 19. yüzyıla girildiğinde özellikle vakıfların ellerindeki değerli mülkler, aynı AKP hükümetinin yaptığı gibi haraç mezat satılmaya başlandı. Bunlar arasında mezarlıklar, medreseler, kütüphaneler, tarihi han ve hamamlar da vardı. Mimar Sinan’ın en değerli eserlerinin başında gelen Haseki Sultan Hamamı da bunlara dahildir. sermaye ile ortak oldu. Atilla Oral, “Charles Harington” adlı kitabında şehrin artan ihtiyaçları için ek ödenek istemeye giden Şehremini Cemil Topuzlu’ya Maliye Nazırı Rıfat Bey’in ekonomik sıkıntıyı dile getirmek için Topçu Kışlası’nı satmak zorunda kaldığını şöyle aktarıyor: “Sizden gizlemeden söyleyeceğim ki, Osmanlı maliye tarihinde ilk defa olarak askeri beslemek için, askeri bir kışlayı satmak mecburiyetinde kalınıyor. Dün Taksim Kışlası ile Talimhane’yi ecnebi bir şirkete verdik! Böylece birkaç yüz bin lira elde ettik. Yarın Dolmabahçe Gazhanesi’ni, Kadıköy Rıhtımı’nı ve Borsa Hanı’nı satmak için bazı şirketler ile görüşmeye girişeceğim. Şayet başarılı olursam, size de biraz yardım ederim. Aksi takdirde kendi yağınızla kavrulmaktan başka çareniz yok.” Aslında Topçu Kışlası 3 yıl önce Maliye Nazırı Mehmet Cavit Bey tarafından da satılmak istenmişti. Bu düşüncesini 1910 yılında Meclisi Mebusan’da teklif etti. Ancak önerisi Meclisi Mebusan tarafından uygun bulunmadı. Mehmet Cavit Bey, Meclisi Mebusan’da 1914 yılında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Mahmut Şevket Paşa, 400 bin lirası Taksim Kışlası’na, 100 bin lirası Borsa Hanı’na karşılık olmak üzere 500 bin lira tedarik edebilmiştir. Bu 500 bin lira, bir sene müddetle muhayyer olarak alınmış ve bir senenin nihayetinde hükümet, arzu ederse yüzde 10 tazminat ve yüzde 6 faiz vermek suretiyle sözleşmeyi feshetmek yetkisini korumuştur. Fakat bir yıl sonra mali durumumuzun şekli ve o sırada Fransa sermayedarı ile yapılan görüşmeler, bunu kesinlikle imzaya hükümeti mecbur etmiştir. Araya I. Dünya Savaşı girince kışlanın yeni sahibi Fransızlar İstanbul’u terk ettiklerinden proje yaşama geçirilemez. 1919 yılına girildiğinde henüz inşaata dahi başlanmamıştı. T arih Vakfı tarafından çıkarılan Toplumsal Tarih Dergisi’nin nisan sayısında Lorans Tanatar Baruh, “Karaköy Borsa Hanı, Taksim Kışlası ve Talimhane” başlıklı yazısında Osmanlı Maliyesi tarafından elden çıkarılan bu tarihi mülklerin satışı yoluyla yok edilmesini, şehrin modernleşmesine ve ekonominin canlanması sonucu ihtiyaç duyulan altyapı projelerini yaşama geçirilmesine bağlar. Buna karşılık tarih araştırmacısı Atilla Oral ise Balkan Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan ve tam bir hezimet yaşayan Osmanlı Devleti’nin askeri gücünün yanında çöken ekonomisinin sonucuna... Lorans Tanatar Baruh, Topçu Kışlası’nın satışına ilişkin ilk girişimlerin 1908 yılında başladığını belirtiyor: “1908 sonrası mülkiyet kanununda ipotek karşılığı kredi verilebilmesiyle ilgili düzenlemeler yapmaya dair ilk adımların atılmasının ardından Topçu Kışlası’nın bulunduğu alanın inşası için farklı şirketler talip olmuştu. Ancak Defteri Hakani Nazırı Mahmut Esat Efendi tarafından hazırlanan ve Haziran 1909’da Hüseyin Hilmi Paşa’nın hükümetine sunulan kanun tasarısı, uzun tartışmalardan sonra yapılan değişikliklerle Meclisi Mebusan’a gönderilmesine rağmen ancak 8 Şubat 1913 tarihinde kabul edildi. Emvali gayrımenkulenin teminat iraesine dair bu kanun, vakıflara ait olan, mülk, miri ve diğer tüm kategorilerdeki mülklere ipotek karşılığı kredi verilmesini mümkün kılıyordu. Topçu Kışlası Fransızlara nasıl saTıldı? İstanbul’da olan şirketin başında alınan iki krediyle hemen ödendi; Abraham Camondo’nun torunu Kont paranın geri kalanı ise gayrimenkullerin Isaac de Camondo’nun bulunması devri esnasında ödenecekti. manidardı. 1869’da İstanbul’dan Devlet, aldığı parayı yapılan masraflar ayrılmalarına rağmen şehirde birçok ve kayıplar için yüzde 10 fazlasıyla mülkü bulunan Camondo ailesinin iade ederek sözleşmeyi feshetme bu kentte mülke yatırım hakkını kendinde saklı tuttu. yapmayı halen kârlı bir La Gazetta Financiere’in iş olarak gördüğü muhabirine göre, aşikârdı. Öte bu maddenin yandan şirket, uygulanabilirliği İstanbul’la yoktu, zira şehrin bağlantısını imarına ve ev sürdüren bulma sorununa Camondo’ların bu kadar kısa deneyiminden zamanda faydalanacaktı.” çözüm Baruh’un üretecek ve yazısından daha iyi garanti öğrendiğimize verebilecek bir göre şirket 400 şirket bulmak bin lira değer mümkün değildi. biçilen Taksim Şehirde alım Kışlası ve talim yeriyle yapılan alanlarda ilgileniyordu. Revue inşaat faaliyetlerini technique d’orient’ın 15 gerçekleştirecek olan Mart 1911 tarihli sayısında Mehmet Rfıat Bey İstanbul Emlak Şirketi yer alan bir makalede, Osmaniyesi ipotek kanununun kabul edilmesinin İstanbul’un en lüks yerlerinden birinde ardından, ancak 25 Mayıs 1914 bulunan ve Boğaz manzarasına hâkim tarihinde kurulabildi. La Gazetta apartmanların yükseleceği bu alana Financiere Ottomane’da yer alan biçilen değerin asıl değerinin çok bir haberde, Galata’da Azaryan altında kaldığı belirtiliyordu. Meclisi Han’da mukim ve Lois Rambert Mebusan’da uzun uzadıya yapılan tarafından yönetilen şirketin amacı tartışmalardan sonra 20 Şubat 1913’te şöyle ifade ediliyordu: “Taksim Hazine’yle imzalanan bir sözleşmeyle Kışlası’nın yerine yeni apartmanlar 150 bin metrekarelik bu alanda bulunan yapmak, bunları kiralamak Taksim Kışlası ve talim yeri 400 bin veya satmak, İstanbul’da başka lira, Sanat ve Zanaat Okulu’na ait olan gayrimenkuller satın almak ve şehir Karaköy’deki Borsa Han da 100 bin lira karşılığında şirkete devredildi. Kontratın dahilinde her türlü inşaat projesi gerçekleştirmek.” Bu şirkete daha imzalanmasıyla birlikte 300 bin liralık sonra Osmanlı Devleti 100 bin lira bir avans Bankı Osmanii Şahane’den 400 BİN LİRA BEDEL Daha önce, 1906 yılında, Rouvier Bankası temsilcileri Fernandez ve Menache’nin ipotek karşılığı kredi veren bir şirketin kuruluşu için sundukları öneri reddedilmişti. İpotek karşılığı kredi almakla ilgili kanun tasarısının hazırlanmasının ardından 10 Haziran 1909’da ise Banque de Paris et des PaysBas, Bankı Osmanii Şahane, Societe General ve Osmanlı yatırımcılarından oluşan bir grubun kurduğu Sanayi ve Ziraat ve Ticaret Şirketi Osmaniyesi Paris’te faaliyetlerine başladı. Genel merkezi DEĞERİNİN ALTINDA SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle