16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 HAZİRAN 2013 PAZAR 16 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL Cumhurbaşkanı A. Gül… ... Başbakan’ın, yargı kararını bekleyeceklerini, aleyhlerine karar çıkarsa Gezi Parkı projesinden vazgeçeceklerini açıklamasından sonra; koro halinde eylemcilerin parkı boşaltmasını istemeye başladılar. Oysa Başbakan’ın yargı kararına öncelik veren son önerisi; pek çok kesimde kuşkuyla karşılandı. Başbakan’ın dün söylediğinin bir gün sonra aksine uygulamalara giriştiğinin örneklerle bilinmesi kuşkuyu haklı kılıyor... Taksim Dayanışması Platformu’ndan Başbakan’la konuşan son heyete katılanlar: RTE’nin o toplantıda yine buyrukçu tavrını muhafaza ettiğini, park eylemlerinin bir iki ağacın kesilmesinden çıkarak toplumsal sosyolojik eylemlere dönüştüğünü içeren söylemlere bile tahammül edemediğini, kimi açıklamalara “Yalan mı söylüyorum” diye sert çıktığını açıkladılar. HHH RTE partisinde onayladığı kişilerle oluşturduğu karar organlarıyla aldığı kararlarla eylemcilerin davranışları arasında derin fark var. Gezi Parkı’nda Başbakan’ın önerisine karşı saptanacak tutumu tartışan, değişik görüş ve inanç sahibi genç insanlardan oluşan 7 ayrı platformla, AKP’de bir kişinin buyruğu ve onayı ile, üstelik tek kişi höt deyince susan seçilmiş kişilerden oluşan heyetlerin birbirine uzak yakın benzerliği yok! 7 platfomda önceki gece sabaha dek süren toplantılara katılanlar, kişisel ve toplumsal görüş ve düşüncelerini özgürlük ikliminde açıkladılar. Bu fark bile Gezi Parkı eylemlerine egemen olan demokratik toplumsal bilinçle RTE’nin dayatmacı kafa yapısı arasındaki derin, hatta uzlaşılması olanaksız görüş farkını ortaya koyuyor. HHH İtalya’dan Brezilya’ya kadar dünyaya ve yurda yayılan barışçıl protestoları; düşünebiliyor musunuz, Hollywood’un ünlü aktrisi Susan Sarandon bile destekleyen içerikte görüşler açıkladı... Buna karşın kimi hayalperestler hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, çağdaş Gezi Parkı direnişinin içerdiği anlamı RTE’nin artık anladığını sanan yazılar yazdılar, TV’lerde konuşmalar yorumlar yaptılar ama… … Taksim Dayanışması Platformu, Gezi Parkı’nı ve park direnişinin ortaya koyduğu ileri demokrasinin gereklerini sonuna dek savunacaklarını içeren dünkü açıklamasıyla bu görüş ve düşünceleri boşa çıkardı... Gezi Parkı kararı, yargının vereceği kararları beklemeyi içermiyor... Ama açıklama; yargı son kararı vermeden önce parkı boşaltmaları durumunda; RTE’nin eylemlere katıldığını ve şiddet hareketlerini kışkırttığını iddia ettiği marjinal grupları temizleme adı altında parkta başka olumsuz girişimlere başvuracağı kaygısını taşıyor. Karar; RTE’yi küplere bindirecek, öfke saçan nutuklar atmaya yönlendirecek! Ne gam! HHH “Yurda ve dünyaya yayılan direnişe devam” edileceğini açıklayan kararda yer almayan; ne ki medya kulislerine düşen haberlere göre; Taksim Dayanışması Platformu direnişin hiçbir parti, hiçbir sivil toplum örgütü ve sendikayla ilgisi olmadığını kanıtlayacak kimi uygulamalara geçecek. Örneğin bu yöndeki pankartlar indirilecek, çadırlar sökülecek. Devlet şiddetine karşı şiddeti de desteklemediklerini bir kez daha açıklamış; şayet bu davranışlar gerçekleşirse Gezi Parkı’nın bir parti, herhangi bir sivil toplum örgütünün, marjinal grubun etkisiyle oluşan ve gelişen bir eylem olmadığını somut biçimde ilan etmiş olacaklar ve… HHH … Ve, platform toplantılarından önce; “barikatları zorladıklarını, Gezi Parkı’nı, Taksim’i kazandıklarını” söyleyen Gezi Parkı eylemcileri; direnişe “tamam” demediler... RTE’nin, emrindeki İstanbul Valisi’nin bir sabah vakti polisiyle, biber gazı, gaz bombaları, tazyikli suyla neler yapabileceği bilinciyle… … Gezi Parkı’ndaki nöbete “devam” dediler. HHH Dediler ama: Polis kuvvetleri başkomutanı RTE; 18:30 dolaylarında emretti. İki saat sonra cephe komutanı Vali Mutlu, polisi Gezi Parkı eylemcilerinin üzerine sürdü. Başkomutan kazandı. Demokrasi ilk raundu kaybetti. Babalar Günü’ne hüzünlü kutlama oluşturduğu ‘Vardiya Bizde Platformu’, Sessiz Çığlık eyleminin dün 38’incisini yaptı İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında yargılanarak 20 yıla kadar hapis cezasına çarptırılan emekli ve muvazzaf askerlerin eş ve çocuklarının oluşturduğu Vardiya Bizde Platformu, Sessiz Çığlık eyleminin dün 38’incisini gerçekleştirdi. Beşiktaş Meydanı’ndaki eylemde Balyoz davasından tutukluların Babalar Günü kutlandı. Halen Yargıtay aşamasında olan Balyoz davasında 18 yıl hapse çarptırılan Hava Orgeneral Bilgin Balanlı’nın kızı Burcu Balanlı, tutuklu babaların çocukları olarak zor bir Babalar Günü geçirdiklerini ifade ederek “Yarın, hüzünlü bir Babalar Günü sabahına uyanacağız. Ama biz biliyoruz ki bunların hepsi bir gün hatırlanmamak üzere hafızalarımızdan silinecek” dedi. Balanlı, Kaynak Yayınları’ndan Balyoz davası tutuklularından 8 ayrı babanın kızlarıyla olan hikâyelerinin anlatıldığı “Babamı Beklerken” adlı kitabın yayımlandığını belirterek, “Tüm esir alınmış babaların Babalar Günü’nü hediye gibi gelen bu kitapla kutluyoruz” diye konuştu. Platformun basın açıklamasını okuyan Deniz Kurmay Albay Bora Serdar’ın eşi Melek Serdar, haftalardır süren sessiz çığlığın duyulup duymazlıktan gelindiğini belirterek “Bulamadıkları bir örgütten dolayı Ergenekon çıkardılar, medya halkı aydınlatmasın diye Odatv’yi ocağa sürdüler. ‘Seminerde darbe planı görüşüldü’ diye açtıkları Balyoz uydurma isimli davada semineri incelemediler ve her davada bütün yasaları çiğneyerek rekor kırdılar” diye konuştu. “Bu adaletsizliğe bir an önce son verilsin” çağrısında bulunan Melek Serdar, Taksim Gezi Parkı direnişini de selamladıklarını ifade etti. n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Balyoz davasında yargılanan emekli ve muvazzaf askerlerin eş ve çocuklarının ‘Babamı Beklerken’ Mahkeme, Taraf gazetesinin MİT’le ilgili yayınlarını yasakladı Fişleme ‘devlet sırrı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Taraf gazetesinin MİT fişlemeleri haberleriyle ilgili başlattığı soruşturma sonuçlanıncaya kadar “devlet sırrı” gerekçesiyle gazeteye söz konusu haberlerle ilgili yayın yasağı getirdi. Mahkemenin MİT’in başvurusu üzerine aldığı kararda, Türk Ceza Yasası’nın “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye 3 yıldan 8 yıla kadar ceza verilir” hükmünü düzenleyen 327. maddesi ile MİT Yasası’nın “MİT’in görev ve faaliyetleriyle ilgili evrak veya malumatı istihsal eden kişiler 2 seneden 8 seneye kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır” hükmü, Basın Yasası ve Ceza Muhakemesi Yasası hükümleri anımsatıldı. Kararda, savcılığın Taraf gazetesi hakkında başlattığı soruşturma, anayasanın 24 ve 26. maddelerinde belirtilen “Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması ilkesi” ve CMY’nin 162. maddesi birlikte değerlendirildiğinde soruşturmanın amacına uygun bir biçimde yürütülmesi ve yargı organlarının etkilenmemesi bakımından başvurunun yerinde görüldüğü kaydedildi. Savcılığın gazete hakkında başlattığı soruşturmanın sonuçlanmasına kadar daha önce yayımlanan fişleme ile ilgili iddiaların haber konusu yapılmasının tedbiren durdurulmasına karar verildiği belirtildi. Yayın yasağının kovuşturma aşamasında da uygulanmasına ilişkin başvuru ise ortada henüz bir kovuşturma kararı bulunmadığından reddedildi. MİT’in fişlemelerle ilgili açıklama yapmaması, Taraf gazetesi ile ilgili soruşturma başlatılması ve yayınlarının durdurulması talebinde bulunması, haberlerin doğru olduğu değerlendirmesine neden oldu. ‘Hasta tutukluları bırakın’ İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin, F tipi cezaevlerindeki tecrit uygulamalarına ve hasta tutukluların durumuna dikkat çekmek için düzenlediği “F oturması” eyleminin 65. haftasında, hasta mahkumların tedavi görmeleri için serbest bırakılması istendi. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen grup adına açıklamayı okuyan İHD İstanbul Cezaevi Komisyonu üyesi Meral Şahin, “Yüzlerce hasta mahpusun yaşam hakkı elinden alındı. F tipi hapishanelerde uygulanan tecrit koşulları, tedavi olabildiklerinde hayata döndürülebilecek pek çok mahpusun ölümüne neden olmaktadır. 1998 tarihinde daha 21 yaşındayken ömür boyu ceza alan hasta mahpuslardan Taylan Çinday mesane kanseri, Sevcan Atak ise iki gözünde ileri düzeyde görme kaybı var ve rahim kanseri. Taylan ve Sevcan’ın sağlıklı bir ortamda tedavi görüp iyileşmesi için derhal serbest kalması gerek” dedi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) Cumartesi Anneleri, 429. kez Galatasaray Meydanı’nda siyasetçilere kadar herkesin gündeminde. Yazı aramızda, ben gençliğe hep güvendim. “Gençlik bugünümüzdür” sözünü ilk kez yıllar önce bir 19 Mayıs günü kaleme aldığım yazıda kullanmıştım. Türkiye’de gençlik hareketleri deyince akla ilk 68 kuşağı geliyor. O dönem dünyayın gidişine damgasını vuran gençlik hareketleri Türkiye’de de kendine özgü koşullarda gelişti, sonuçlandı. Avrupa’da 68 hareketinin öncüleri yıllar sonra siyasete girdi, bakan oldu, liderlik yaptı. Bizde özel yargılamalarla idam edildi. 68 kuşağından sonra çok daha sert bir iklimle karşılaşan 78 kuşağı öylesine büyük bir kıyım yaşadı ki, kahramanlar bile olamadı. HHH 12 Eylül sonrasındaki gençlik için “talihsiz kuşak” dersek abartmış olmayız. Ülke bağlamında 12 Eylül’ün oluşturduğu iklimde yetiştiler. Aile olarak ise şöyle bir tanımlama yapabiliriz: 80 kuşağının 12 Eylül’ü darbe yemiş 78’liler oldu. 12 Eylül’ün acılarını yaşamış olan aileler, çocuklarını “hiçbir toplumsal olaya katılma”, “politik görüşlerin olmasın” baskısıyla yetiştirdiler. Bu kuşak büyük ölçüde ülkesine yabancılaştı. Yakın tarihini bilmediği, nasıl yönetileceğine dair kafa yorması yasaklanan bir kuşaktan doğal olarak daha farklı bir davranış beklenemezdi. 90’lı yıllarda gençliğe ilişkin bir yazımda şöyle bir cümle kullandığımı anımsıyorum: “Öğrenciler, ‘ileride ne olmak istersiniz’ sorusuna ‘pasaport sahibi’ yanıtını veriyor.” Zira o dönemin gençliğinin umudu, yurtdışıydı. Elbette bugün de yaşamını Türkiye dışında sürdürmek isteyen gençler olabilir. Ancak 31 Mayıs sonrası yaşananların bende çağrıştırdığı düşüncelerden biri şu oldu: Yaşasın, umudunu bu ülkede arayan, geleceğini ülkesine bağlayan bir gençlik geliyor. Bir ülkenin en büyük zenginliği, geleceğini yaşadığı topraklarda arayan gençleridir. Meydanlarda doğan 90 kuşağı sadece kendisinin değil, ülkesinin geleceği için de mücadele veriyor. Bugünkü gençlik hareketinin daha önce yaşananlardan çok farklı yönleri var. Bir bütün olarak aileleriyle birlikte mücadelenin içinde. Bir anne, oğlu gözaltına alınırken şöyle bağırabiliyor: “Beni de oğlumla birlikte götürün.” 31 Mayıs ileride pek çok bakımdan araştırma konusu olacak. Bunlardan biri de büyük buluşmalara aile boyu katılımlardır. HHH Öğüt, verilmesi en kolay, alınması en zor olan şeydir. Genç kuşaklara öğüt vermek anlamında değil ama, daha özgür Türkiye özlemlerini paylaşmak anlamında şunu söylemek isterim: Mücadelenin öncülüğünü yapan genç kuşak, dirseğini biraz geriye attığında topluma değmeli. Çünkü topluma değmeyen hareketler, bir şeye değmiyor. Bugün devam etmekte olan direnmenin topluma yaslanması çok önemli. Bunun büyük ölçüde başarıldığı söylenebilir. 31 Mayıs’ın öğrettiklerinden biri de şu oldu: Gençlik hiçbir siyasi yapının, hiçbir sosyal dokunun çantada kekliği değildir. Bunu görenler, bugünkü kuşağın elden geçirilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bakarsınız tersi olur; bugünkü kuşaklar sonrakileri elden geçirir! Gençlik doğası gereği toplumun en özverili kesimidir. Böyle bir özveriye akıl ve sabır da eklendi mi, o ülke geleceğini şimdiden kurmuş demektir. Bunun güzel örneklerini yaşıyoruz. Gençlik bugünümüzdür. Yarınlara bugünden selam olsun... ‘Öldürmeye devam ediyorlar’ İstanbul Haber Servisi Gözaltında kaybedilen yakınlarının bulunması istemiyle her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri, dün 429. kez bir araya geldi. Cumartesi Anneleri adına basın açıklamasını gözaltında dövülerek öldürülen gazeteci Metin Göktepe’nin ablası Meryem Göktepe okudu. Meryem Göktepe, “Geçmişte çocuklarımızı kaybeden zihniyet, bugün de onları sokak ortasında infaz etmeye, savaş uçaklarıyla parçalamaya, gaz fişekleriyle sakatlamaya, öldürmeye devam ediyor” dedi. sintisiz dokunulmazlığından aldı.” Cumartesi Anneleri’nin dünkü eyleminde 10 Haziran 1981’de idam edildikten sonra cansız bedeni kaybedilen Veysel Güney’in dosyası açıklandı. Güney’in, suçu kanıtlayan deliller olmadan idama mahkum edildiği belirtilen açıklamada, ailesi ve arkadaşlarının Güney’in mezarının bulunması için başlattıkları hukuk mücadelesinin takipsizlikle sonuçlandığı vurgulandı. ABDULLAH ÖCALAN: Barış sürecekse koşullarım düzeltilsin DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Abdullah Öcalan’ın BDP heyetinden yapılmasını istediği “çözüm konferansları”nın ikincisi Diyarbakır’da “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” adı altında toplandı. Konferansın başlangıcında Öcalan’ın son İmralı heyetiyle gönderdiği mesaj okundu. Öcalan mesajında, barış sürecinin devlet tarafından olumlu karşılanması söz konusu ise kendisinin cezaevindeki koşullarının da düzeltilmesi gerektiğini belirtti. Diyarbakır’da dün başlayan ve iki gün sürecek konferansa, Kürt orijinli siyasi parti ve sivil toplum örgütleri katıldı. Erbil’de yapılması planlanan Kürt konferansının hazırlığı niteliğindeki konferans, tüm Kürtleri temsil eden bir platform olarak ele alınacak. Konferansta, Kürtlerin “demokratik çözüm perkpektifi” masaya yatırılacak. “Kürt tarafı nasıl bir çözüm istiyor, amacı nedir, anayasal düzeyde nasıl bir değişimi istemektedir” gibi konular tartışılacak. Sonuç bildirgesi ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan’a gönderilecek. Suriye sınır gerginliği 3 kişiye 462’şer bin TL n ANKARA (AA) Sayısal Loto’nun bu haftaki çekilişinde kazanan numaralar, “8, 9, 10, 11, 21 ve 38” olarak belirlenirken, 6 bilen üç kişi, 462 bin 230 lira 50’şer kuruş kazandı. Çekilişte 5 bilenler 2 bin 704 lira 30’ar kuruş, 4 bilenler 34 lira 15’er kuruş, 3 bilenler 5 lira 25’er kuruş ikramiye kazandı. Fotoğraf: SERKAN YILDIZ n ANKARA (AA) Genelkurmay Başkanlığı, TürkiyeSuriye sınırında, bazı kişilerin güvenlik güçlerine ateş açarak Suriye’ye kaçtıklarını bildirdi. Yapılan açıklamada, yaklaşık 500 yaya ve 300 atlı şahsın tespit edilerek müdahale edildiği, silahlı saldırı düzenlediği ifade edildi. Açılan ateşlere karşılık da verildiği belirtilen açıklamada, kaçakçı grupların tamamının Suriye içlerine doğru kaçarak gözden kaybolduğu kaydedildi. ali Avni Mutlu ağır insan suçu işledi’ Meryem Göktepe açıklamasında şu iddialarda bulundu: “İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, kaymakam olarak görev yaptığı 199294 yılları arasında Silopi’de ağır insanlık suçları işledi, onlarca kişiyi gözaltında kaybetti. Ama o ceza alacağına terfi üzerine terfi aldı. İstanbullulara uyguladığı devlet teröründeki pervasızlığı bu yüzdendir. Vali Mutlu geçmişte Kürtlere, bugün de İstanbullulara karşı suç işleme cüretini her dönem ke ‘V
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle