18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MAYIS 2013 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada “kardeş” diye bağrına bastığı Başbakanı’nın yalanladığı, TV’lerde gazetelerde tartışılan bir konuyla ilgili söylentilerin gerçekleşeceğini duyurdu. Başbakan RTE’nin bu denli açık saçık biçimde duyulmasını istemediği duyarlı bir konuyu Cumhurbaşkanı A. Gül’ün; hem de bir Arap gazetesinde açıklamasına hiddetlenir mi, sinirlenir mi elbet bilmek olanaksız. Hiddetlenmiş, sinirlenmiş olabilir; zira El Ray adındaki gazeteye konuşan Gül, RTE’nin haftada en az bir iki kere asla ve asla İmralı’da yatan canilerin önderine ve PKK’nin önde arkada giden teröristlerine “Genel af yokkk!” diye halka verdiği güvencenin, yalanın daniskası olduğunu açıkladı... Diyor ki Gül: “PKK, Türkiye içinde ve dışında silah bıraktığı zaman onlarla konuşuruz!” Böylece aylardır halka şırınga edilen “barış”ın şifresi de çözülmüş oluyor. ??? İçerde dışarıda silah bırakılınca kiminle oturup konuşacak Türkiye Cumhuriyeti? PKK ile!.. Bu açıdan Gül’ün söylemi önemli. Bu cümlesinin içeriğindeki koşullu anlam; kuşkusuz, Başbakan’ın açıklamalarına güven duyulmamasını bir kez daha kanıtladığı gibi, şu sonucun çıkmasını öngörüyor: On binlerce askersivil masum insanı katleden, her türlü kanlı eylemlerinin tümünden örgütün sorumsuzluğunu kabul eden, başta İmralı’ya, yöneticilerine... ...silahları bırakırlarsa.. ardından genel af.. ardından tertemiz vatandaş gibi her biri ile oturup konuşmayı vaat ediyor! ??? TV’de izlediğimiz konuşma metninde A. Gül; PKK’nin dışarıda derken içeride de silah bırakmasından neden söz etti? Acaba hükümetin, devletin halktan sakladığı daha başka bir sır mı var? PKK silahlarıyla çıkıp gidiyor görünürken günü gelir kullanmak zorunda kalacağı kimi silahları saklandıkları inlere mi veya civarına mı gömdü? Bu içerikte sorular yöneltildiğinde, yalandan kim ölmüş ki kuralına sıkı sıkıya bağlı Başbakan ile bakanları; “Yok öyle bir şey” diye kesin ifadelerle yanıt vereceklerdir, ama biliniz ki gerçek başkadır. Çok konuşulan barışın savaşa dönüşme olasılığını dikkate alan PKK, kimi silahlarını çekilme sürecinde beraberinde götürmemiş, bir yerlere saklamış demektir. ??? Ha, tabii A. Gül’ün geleceği aydınlatan açıklamaları bir başka olguyu akla getiriyor. PKK, RTE’nin sarmaş dolaş İmralı’daki yol arkadaşı: Silahları susturduk. Şimdi sıra geldi, Kürtlere daha geniş, belki de K. Irak’taki Barzani özerk bölgesine benzer, örneğin demokratik bölgeler gibi zorunlu gördüğümüz yeni hakları içeren demokratik anayasanın artık vakit geçirmeden hazırlanmasına, diyorlar. CHP ve MHP; Başbakan’ın yeni anayasada, başkanlık olmadı, öyleyse partili cumhurbaşkanını kabul ettirme çabasına karşılar. RTE’nin düşlerini gerçekleştirmek için aradığı tek ortak, İmralı ve Kandil güdümündeki BD (Kürt) Partisi. Bugüne dek RTE ile yaptıkları pazarlık içeriğindeki görüşmelerde öne sürdükleri dayatmaları gerçekleştirdi İmralı ve Kandil. RTE’nin Çankaya’dan başbakan gibi Türkiye’yi yönetme arzusunu Meclis’te BDP desteği olmadan gerçekleştiremeyeceğini bilen İmralı ile Kandil; kimi temel amaçlarına hizmet edecek saptamaların yeni anayasada yer almasını koşul olarak neden öne sürmesinler? Daha bugünden BDP’lilerin ağzında bu tür söylemler dolaşıyor. RTE’nin amacına varmak için terörist takımının öne süreceği dayatmaları evirip çevirip halka yutturacağı ölçeklere dönüştürerek yeni anayasaya koydurmaya girişmesi de yadsınamayacak bir olasılıktır... ??? Hayırlara vesile olmayacak gelişmeler arifesinde Türkiye! HABERLER Cem Ersever’in ölümünden 6 ay önce JİTEM’e yazdığı rapor ortaya çıktı GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ‘TC varlığı bitecek’ İLHAN TAŞCI ? Baştarafı 1. Sayfada Orta büyüklükteki kentlerimizde insanlarla yüz yüze gelecekler. Toplumun neyi nasıl istediğini görecekler. Halkımız akil insanları ikna edecek. Onlar da bu gözlemlerini hükümetle ve kamuoyu ile paylaşacaklar... Tam olarak bu şekilde geçmese bile, gerçeklerin böyle seyrettiğini görmemek için hükümet üyesi olmak gerekir. Akil insanların saha çalışması sonucunda yaptıkları saptamalardan satır başları aktaralım: Bu sürecin bir AKP çalışması olduğu algısı yerleşmiş. Muhalefet neden katılmıyor sorusuna tatmin edici bir yanıt veremiyoruz. Zaten bu bizim işimiz değil. Tam bir beklenti uçurumu oluşmuş durumda. Kentlerin Kürt mahallelerinde, “Öcalan çıkmayacaksa bunun adı barış olmaz” diyorlar. Öteki mahallelerde ise “İşin içinde Kandil varsa, İmralı varsa, barıştan söz edilmez” diyorlar. Beklenti farklılığı tehlikeli. Bunun adı barış süreci mi, başkanlık süreci mi diye soranlar var. İkisinin aynı anda tartışılıyor olması talihsizlik. Halkta pazarlıklar yapıldığı duygusu hâkim. ??? Yukarıda aktardığımız cümleler akil insanların kendi sözleri. Bunların birkaç ton ağırının ne tür sözcükler içerdiğini tahmin etmek zor değil. Kandil’den gelen haberler ve Ankara’daki siyasi gerilim toplum içindeki derin kuşkularla örtüşüyor. Hükümetin bütün “ikna güçlerini” kullanıp, medyadan iş dünyasına kadar her kesimin bu sürecin ardında olduğu iklimini yerleştirmeye çalışması güven bunalımını aşmaya yetmiyor. Türkiye’deki eskimeyen sözlerden biri şudur: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Bu sözün yeniden parlatıldığı günlerdeyiz. Farklı ağızlardaki ortak cümlelerden biri buysa öteki de şu: Hiçbir pazarlık yapılmamaktadır. Kandil’den gün aşırı yeni koşulların duyurulduğu bir ortamda bu söz, el sıkışan iki kişinin, sürekli ellerini sallarken, “pazarlık yapmıyoruz” diye haykırmasına benziyor. Karayılan’ın basın toplantısıyla duyurduğu yeni dönemin yol haritası perde gerisinde hükümetle pazarlık yapıldığı izlenimi doğurunca bakanlardan art arda açıklamalar geldi. En güzeli Orman ve Su İşleri Bakanı’nın yorumuydu. Şöyle dedi: “Karayılan kendi kendine konuşuyor.” Belki doğrudur, kendi kendine konuşuyordur ama önünde onlarca mikrofon vardı! Tabloyu netleştirmek için birkaç basit soru soralım. Çekilme nasıl olacak? Silahlı. Nereye olacak? Kuzey Irak’a. Orası kimin kontrolünde? Terör örgütünün. İstediği an geri dönebilir mi? Evet. Böyle bir durumda, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak denemez. ??? Başbakan sürecin olumsuz yanlarını dile getiren, eksiklikleri vurgulayan herkese şu damgayı vuruyor: Sen kan dökülmesinden yanasın. Hangi sağduyu sahibi insan kanın akmaya devam etmesinden yana olabilir ki?.. Başbakan’ın önce Meclis’le barışık olması gerekiyor. Oysa yaptığı bunun tam tersi. Siyasette karşıtlık üreterek çekim merkezi yaratabilirsiniz. Ancak barış süreci gibi önceden hesaplanması zor dönemeçleri olan bir yolu tek şeritli hale getirip kimini arkanıza, kimini karşınıza alamazsınız. Siyasette şu ikilem çok sık yaşanır: Önümüzdeki seçimler mi, önümüzdeki nesiller mi? Başbakan’ın buna yanıtı şu: İkisi birden. Mümkün mü? Hayır. Net olarak hayır dememizin nedeni; dünyada benzer durumlarda ortaya çıkan sonuçlar. Toplumu ikna edecek bir güvenle birini öne çıkarmanız gerekir. Aksi, ben denizin dibine uçarak inerim, demek gibi bir şey olur. Öncekilerden daha ileri açılım hesaplarıyla karşı karşıya olduğumuz kesin. Ancak her şeyin önünde seçim hesabı var. Dayatılmak istenen bu gidiş dışında başka bir süreç mümkün mü? Evet. Toplumun dirilen sağduyusu ve onunla bütünleşecek siyasi güç bu dayatmayı dağıtabilir. ANKARA Cem Ersever’in, 5 Nisan 1990 tarihini taşıyan “Değerlendirme Raporu” Ergenekon davasının ek klasörlerine girdi. Ersever’in öldürüldüğü 4 Kasım 1993’ten altı ay önce yazdığı raporda ilginç değerlendirmeler bulunuyor. Bölgedeki kirli ilişkileri açıklayacağını söylemesinin ardından elleri bağlanıp kafasına iki el ateş edilmiş cesedi bulunan binbaşı Cem Ersever’in öldürülmeden 6 ay önce kaleme aldığı anlaşılan bir rapor ortaya çıktı. Raporda, devletin bölgede uyguladığı yanlış politikalardan, devlet görevlilerinin “yoz ilişkilerine” kadar pek çok konuda değerlendirmeler yer aldı. Ersever’in “J.Binbaşı, Jitem2 Brl. K.” unvanıyla imzaladığı ve 5 Nisan 1990 tarihini taşıyan “Değerlendirme Raporu” Ergenekon davasının ek klasörlerine girdi. Ersever’in öldürüldüğü 4 Kasım 1993’ten altı ay önce yazdığı raporda şu değerlendirmeler öne çıktı: Politikacıların ucuz kahramanlığı: Topraktan kopma, işsizlik, sanayi Cezaevi akademi oldu ölgede örgüte ihanetin cezası ölüm, devlete ihaB netin cezası Diyarbakır 1 No’lu Tutukevi’nde akademik PKK kariyeri yapmaktır. Böyle bir ortamda giderek TC varlığının son bulacağını söylemek için falcı olmaya gerek yoktur. Bölgede devlet yanlısı bulmak en büyük hadisedir. Çünkü devlet Güneydoğu’da kendi sosyal kurum ve kuruluşlarını örgütlediği dönemde sırtını bölgenin ileri gelenine, şeyhler ve toprak ağalarına bilinçsiz görevlilerine dayamış yoksul köylü ve vatandaşlarla gerekli irtibatı oluşturamamış. Cem Ersever sizlik, kültürsüzlük tam bir barut fıçısı olarak tarif edilebilir. Güvenlik kuvvetlerinin çaba sarf ederek PKK’nin askeri faaliyetlerini durdurma mücadelesi demokrasi ve insan hakları adına baltalanmış, basın ve politikacıların ucuz kahramanlık malzemesi haline getirilmiştir. Ayaklanmayı devlet hazırlıyor: birtakım kişiler karar organlarını etkiler hale gelmişler. Adeta bölgede bir halk ayaklanmasının objektif koşullarının oluşmasına yardımcı olmuşlardır. Koruculuk hesabı: Ekonomik katkısı oluyor diyerek geçici köy korucularına ödenen para miktarı 180 milyar lirayı bulmuştur. Bir kaynağa göre bu para ile doğu kentlerine 180 adet et kombinası,1200 adet konfeksiyon atölyesi, 3 çimento fabrikası, alt katta ahırıyla banyo tuvalet bulunan 7200 köy evi, günde 40 kg süt veren holstein ineği ve dolayısı ile günde 3 milyon 600 bin litrelik süt kapasitesi sağlanabilirdi. Toprak dağıtın, kooperatif kurun: Değişik bir yaklaşımla olaylardan uzak, bölge gerçeğini yaşamayan, neyin mücadelesinin verildiğinden haberi olmayan Geniş kapsamlı bir toprak reformuna ihtiyaç vardır. Mevcut toprak ağalarının birkaç kat daha zenginleşmesi köylüyü değil batıdaki bar, pavyon ve kumarhaneleri kalkındırmaya yarayacaktır. Esnaf ve çiftçi kooperatifleri ile yapı kooperatifleri desteklenebilir, küçük çiftçi ve esnafa verilen krediler bu bölge için artırılarak taksit faizleri düşürülebilir, Mar dinSiirtHakkâriVan ve Bitlis illerinde toprakların tümü kamulaştırılarak devlet çiftliği haline getirilebilir. Kravatlı Koçerolar: Halen yol kenarları arıcılık, hayvancılık bahanesiyle derme çatma kurulmuş içi boş binalarla doludur. Devletin bu işler için verdiği milyarlarca liralık krediler sözde tesis sahibi kravatlı Koçeroların karanlık emellerine vasıta olmaktadır. Lolipoplu propaganda: Güneydoğu’yu tanıdığını zannedenlerin çözüm üretmeye hakları olmadığı gibi susmaları vatandaşlık görevidir. Ben Doğu’da görevli iken diye başlayıp bulanık suda balık avlayanların HamoMamo ağalar ile birlikte yedikleri kuzu çevirmelerini unutmaları, cumhuriyet tarihinde isyanlar kitabını da rafa kaldırarak Vietnam, Küba, Filipinler ve Latin Amerika ülkelerindeki çağın milli demokratik hareketlerini okumaları gerekir. Beş kilo pirinç, iki mekap, üç önlük, iki defter, bir lolipop ile propaganda çalışmaları devlet ciddiyeti ile bağdaşmamaktadır. SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMİ‘NDE BALYOZ DAVASI DELİLLERİNİN KARARTILDIĞINA DİKKAT ÇEKİLDİ BALBAY’IN MEKTUBU OKUNDU ‘Daha güzel bir ülke kurulacak’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Balbay’a Özgürlük Girişimi üyeleri, dün İzmir’de, gazetemiz yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay için bir kez daha buluştu. Etkinliğe CHP İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu da destek verdi. Gazetemiz yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, topluluğa gönderdiği mektubunda, girişim üyelerinin geniş bir ailenin kopmaz parçaları olduğunu belirterek “Yeni bir buluşma yaşıyoruz. Ben hepinizin iki yanındayım. Sizin yarattığınız böylesi buluşmalarda bunu başlatmaktan daha önemlisi sürdürmektir. Bizim insanlarımız pek çok şeyi güzel başlatır ama aynı güzellikte sürdüremez. Ancak sizler sadece başlatmakla kalmadınız, sürdürülebilir bir mücadele zinciri yarattınız. Böylesi başarılar, etrafına hem dost hem düşman çeker” dedi. Girişimin çok şey beklenecek kadar büyüdüğünü ve bir o kadar da hedef haline geldiğini kaydeden Balbay, olumsuzlukların üyeleri yıldırmamasını istedi. Balbay, “Bir ağacı güçlendiren iki şey vardır. Budama ve aşılama. Ne zaman hangisi gerekiyorsa o yapılır. Bizim yolumuz özgürlüğe kadar değil, özgürlük kadar. Aramızdaki bağların böylesine güçlü ve kalıcı olduğunu biliyorum. Bizim güneşimiz birbirimize ve daha güzel bir Türkiye mücadelesine olan inancımızdır. Son(suz) savunma gününde buluşmak üzere” görüşüne yer verdi. ‘Hesap sorulsun’ İSTANBUL/İZMİR (Cumhuriyet) Balyoz davasında yargılanan emekli ve muvazzaf askerlerin yakınlarının oluşturduğu “Vardiya Bizde Platformu” her cumartesi günü yaptığı “Sessiz Çığlık” eylemini 32. kez gerçekleştirdi. Sanık askerlerin yakınları adına yapılan açıklamada, davanın Yargıtay aşamasında olduğuna dikkat çekildi. Açıklamada Yargıtay’dan “bilirkişi raporlarının neden gözardı edildiğinin tespit edilmesi ve delillerin saklanmasının ve karartılmasının hesabının sorulması” istendi. Açıklamada sanıklara yöneltilen dayanıksız suçlamaların delillerle çürütüldüğü, TÜBİTAK raporunda da “yapılan teknik incelemelerde delillerin suçlama için yetersiz olduğu”nun tespit edildiği belirtildi. Nilgün Tanyeri, Balyoz davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan eşi emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri’nin cezaevinden gönderdiği mektubu okudu.Tanyeri mektubunda, “Bir gün sizin de canınızı yakabilecek adaletsizliğe son verilinceye kadar çığlıklarınızı haykırınız” şeklinde çağrıda bulundu. İzmir’de ise Vardiya Bizde Platformu üyeleri, seslik çığlıklarını Konak Alanı’nda attı. Platformun bu haftaki konuğu, gazetemiz yazarı şair Ataol Behramoğlu ve şair Tuğrul Keskin oldu. Behramoğlu, hapishanedeki askerlerin onurları olduklarını belirterek “Birlikte mücadeleye devam edeceğiz. Hapishanede olan arkadaşlarımız onurumuzdur. Onların yanındayız” dedi. Platform adına açıklama yapan Bülent Telli de sanıkların savunma hakkının kısıtlandığını ve hukuka aykırı davranıldığını vurguladı. Özgüven’e Dikili’de coşkulu karşılama İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Kamuoyunda “4. Yargı Paketi”nin yürürlüğe girmesinin ardından hakkındaki tutuklama kararının kalkmasıyla İsveç’ten İzmir’e dönen eski Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, Dikili’de coşkulu kalabalık tarafından karşılandı. Yurttaşlarla birlikte sahil boyunda yürüyen Özgüven, kendisine destek veren ve inanan herkese teşekkür etti. Kayıp yakınları Mehmet Ağar’ın serbest bırakılmasına tepki gösterdi: Biz peşini bırakmayacağız İstanbul Haber Servisi Cumartesi Anneleri, kayıpları için 423. kez Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirdiği oturma eyleminde Mehmet Ağar’ın serbest bırakılmasına ve 1 Mayıs’taki polis şiddetine tepki gösterdiler. 12 Eylül döneminde kaybedilen Nurettin Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl 4 Mayıs’ın Dersim katliamının yıldönümü olduğunu anımsatarak kendi tarihiyle yüzleşmeyen, katliamlar yapan, kayıpları bulmayan devletin barışı da sağlayamayacağını vurguladı. Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Ali Ocak da “Bize adalet gelmedi, ama Mehmet Ağar serbest bırakıldı. Ağar’ın peşini bırakmayacağız” diye konuştu. Hüsamettin Yaman’ın ağabeyi Feyyaz Yaman da “Sayısız operasyonlar yaptığını itiraf eden Mehmet Ağar, ‘Hüsamettin Yaman’ı ben öldürdüm’ diyen Ayhan Çarkın gibi devletin tetikçileri ortada dolaşırsa, devlet devlet olamaz. Onun için 1 Mayıs’ta azgınca saldırdılar. Kimsenin hakkını aramasını istemiyorlar, korkularından saldırıyorlar” diye konuştu. İHD adına yapılan ortak açıklamada da 5 Mayıs 1992 yılında kaybedilen Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün akıbeti soruldu. Açıklamada üniversite öğrencileri Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün Fındıkzade’de gözaltına alınarak kaybedildikleri belirtilerek Ayhan Çarkın’ın Yaman’ı öldürdüğünü itiraf ettiği, ancak hiç kimsenin cezalandırılmadığı kaydedildi. KANSER HASTASI TUTUKLU ‘Tekdal, ölüme terk edildi’ İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, dün Galatasaray Meydanı’ndaki “F oturmaları” eyleminde kanser hastası İstanbul Üniversitesi öğrencisi Uğur Tekdal’ın (26) serbest bırakılmasını istedi. Tekdal’ın avukatı Eda Yakmaz, “Yaptığımız başvurulara karşın 1 yıldır yasanın deyimiyle ‘tam teşekküllü bir üniversite hastanesine’ gönderilmeyi bekliyor. Kocaeli Devlet Hastanesi’nde Uğur’u muayene eden doktor iç organlarının iflas etmiş olduğunu ve tedavi için yeterli olanaklarının bulunmadığını söyledi. Ancak Uğur hâlâ herhangi bir hastaneye götürülmedi. Bu şekilde ölüme terk edilmesi kabul edilemez” dedi. ‘Babalarımızın özgürlüğü için...’ İstanbul Haber Servisi KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) üyeleri, sendikalarına yönelik 19 Şubat 2013 tarihinde yapılan operasyon kapsamında tutuklanan 94 üyelerinin serbest bırakılmasını istedi. Taksim Meydanı’nda toplanan ve yürümelerine izin verilmeyen tutuklu Ejder Erbulan’ın oğlu 6 yaşındaki Mahir Erbulan, “Bir adımda olsa, üç adımda olsa yürüyeceğiz. Babalarımızın özgürlüğü için yürüyeceğiz” dedi. Fotoğraf: VEDAT ARIK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle