24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MAYIS 2013 PAZAR 14 Monsanto Chemical Works şirketi, 1901 yılında yapay tatlandırıcı “sakarin” üretmek için kuruldu. En büyük müşterisi elbette Cola Cola oldu. Üretim yelpazesini 1917 yılından öteye Aspirin, plastik, reçine, kauçuk, yakıt katkı maddeleri, yapay kafein, endüstriyel sıvılar, vinil kaplama, deterjan, fosfor, antifriz, sülfürük asit, erbisit (zararlı ot ilacı), pestisit (haşara ilacı) gibi çevre kirletici çok ve değişik alana yaydı. 1935 yılında üretimine başladığı PCB’nin (Poliklorlu bifeniller) kullanımı, BM Çevre Programı Kimyasal Birimleri’nin saptadığı çevre ve insan sağlığına kalıcı zararları dolayısıyla 1986 yılında yasaklandı. Ama Monsanto’nun kimyasal zehir iştahını gemlemek mümkün değildi: 1940’tan öteye piyasaya sürdüğü DDT, kuşlar başta pek çok canlı türünün soyunu tükettikten sonra, 1970’li yıllarda yasaklandı. 1948’de tüm dünyaya “2,4,5T” koduyla üretip sattığı uğursuz herbisit ise biriktiği toprak yoluyla insana geçen ve çok küçük miktarları bile kalp, karaciğer, üreme ve gelişim bozukluklarına yol açan dioksin maddesini içeriyordu. Dünya Sağlık Örgütü, dioksin maddesini 1997’de birinci sınıf kanserojen ilan etti. HHH Ama çok geçti. ABD hükümeti, Monsanto ile Dow Chemical şirketleri tarafından üretilip “2,4,5T” bileşimi içeren ve “Turuncu Ajan” adı oluşan Posilac’ın hayvanları hasta ettiği gibi verdikleri süt yoluyla insanlarda meme, ilik ve prostat kanserine yol açabildiği 2000’li yıllarda anlaşıldı. AB, Kanada, Avustralya ve Japonya’da kullanımı yasaklandı. Öteki ülkelerde devam ediyor... Monsanto, 1997 yılında, ilk GDO’lu kanola, pamuk ve mısır ürünlerini, şaka yapıyormuşçasına, Roundup markası altında pazara sürdü. Yine şaka gibi 2002 yılından öteye tüm kimyasal sektörünü kendisine bağlı Solutia adlı şirkete devreden Monsanto, o gün bugündür sanayisini “hayat bilimleri” ve kendisini “tarım üreticisi” olarak lanse ediyor. Neden? Çünkü dünyadaki tüm GDO’lu bitkilerin yüzde 91’ini Monsanto üretiyor. HHH Son söz: Bugün Türkiye’de Cargill, DEKALB gibi değişik adlar altında Monsanto’nun malı olan yerli/yabancı şirketlerin burada yetiştirdiği ya da ithal ettiği tahıl, tohum, mısır, ayçiçeği, kanola, soya, sorgum, hatta hayvan yemi olarak yonca da genetik mühendislik ürünüdür. Zaten henüz el atmadığı yerel tarım ürünlerini de haşara ve zararlı otlara karşı Roundup, Monitor, Guardian, Romectin, Bullet ürünleriyle ilaçladığı gibi, kimyasal gübreyi de Mosanto’nun büyük hissedar olduğu Türk isimli şirketler sağlamaktadır. Ama siz bilmiyorsunuz, çünkü bizim hükümetler de Güney Amerika hükümetleri kadar namuslu. “İhanet, güvenden doğar.” ARAP ATASÖZÜ Bir Dünya Zararlısı verilen çok güçlü bir yaprak dökücüyü savaş silahı olarak kullanmış; 1962’den 1971’e kadar Vietnam topraklarına tam 75 milyon 770 bin litre bu zehirden püskürtmüştü. Amaç, Kuzey Vietnamlı gerillaların saklandığı yeşil alanları kurutarak, bombalanacak biçimde görünür hale getirmekti. Sonuç, salt Kuzey Vietnam değil, tüm çevre coğrafyasında 4 milyon 800 bin insanı etkiledi. Bunlardan yarım milyonu lenfoma, Hodgin lenfoması ve lösemi türünden kanserlerden öldü. Yarım milyon çocuk sakat doğdu. Bölge ormanlarının yüzde 20’si yok oldu ve 400 bin hektar tarım arazisi zehirlendi. Monsanto, 1973’ten öteye tarım ilaçlarında dünya liderliğini sağlayan Roundup herbisit dizisini piyasaya sürdü. Bu zararlı ot zehrinin içerdiği glisofat molekülünün bulaştığı bitkileri yiyen hayvan ve insanlarda, erkek üreme Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN organları dejenerasyonu, hatta DNA değişikliği yaptığına dair Minas Gerais Üniversitesi (Brezilya) ve Caen Üniversitesi (Fransa) araştırma raporları, ancak 2007 yılında açıklandı. O tarihten bu yana, dünyada Roundup’ın çeşitli herbisitlerini kullanıp ölümcül hastalıklara yakalanan binlerce tarımcı, Monsanto’yu dava ediyor. Roundup herbisit çeşitleri, halen Türkiye tarımında da yaygın biçimde kullanılıyor... HHH Monsanto, 1994’te ineklerin daha fazla süt vermesini sağlayan Posilac’ı (rBST/ rBGH) pazarlamaya başladı. Sığır büyüme hormonu BST ile koli basilinin bileşiminden Bu yıl Amerikan Kongresi’nden “Monsanto Protection Act” diye anılan ve Amerikan yargısına zararı kanıtlanmış GDO’lu ürünleri bile yasaklamayı yasaklayan bir yasa çıkarttıran bu şirket devlete muhalif yazı yazmak, dünyanın hiçbir yerinde kolay değil. Ahtapot gibi sardığı yeryüzünde, karar mercilerini kâh baskı, kâh rüşvetle avucuna alan Monsanto, her şeyi yapar! Ama sizin de Türkiye’de kanserli doğan her çocukta, 10 yaşında, 20 yaşında kanser olan her gençte, her yaş insan grubunda hızla artan bu amansız hastalıkta; dünya beslenme zincirinin her halkasına yapışan biyokimya sanayisi ve genetik mühendisliğinin vebali olduğunu öğrenme hakkınız var. Y.N: www.yesilist. com’dan Ayşe Bereket’i konuyla ilgili kapsamlı makalesinden ötürü kutlarım. Onlar da Bizim Çocuklarımız Başbakan “marjinal gruplar” diye bir laf etti, bu lafında da mutlaka bir keramet vardır diye düşünen AKP’li siyasetçiler, bürokratlar, yandaş köşe yazarları sazan balıkları gibi üzerine atladılar. Üç beş gün içinde aslında “şirin bir aykırılığı” tanımlayan bu sözcük olumsuzluk yansıtan bir kavram olarak dillere yerleşiverdi. Eğitim düzeyi yerlerde sürünen, okumuşu bile buram buram cehalet kokan toplumumuzun acıklı durumu bir kez daha kabak gibi ortaya çıktı. İngilizce “marginal” sözcüğünden araklama “marjinal” sözcüğünün anlamı Dil Derneği sözlüğünde şöyle açıklanıyor: “1. Aşırı, çizgi dışı, sıra dışı. 2. Toplumda türdeş bir kümenin içine girmeyen, onun en ucunda yer alan, aykırı (kimse). 3. (Matematik anlamda) Birimleri değişken olabilen (olgu), son birim, sonsal. 4. (Toplumbilimsel) Toplumsal ve kültürel değişmeler sonucu oluşan değerleri benimsemeyen, azınlıkta kalmış, kıyısal. 5. (Ruhbilimsel) Nereye katılacağını kestiremeden iki taraf arasında bocalayan kişi.” HHH Görüldüğü gibi Başbakan’ın, AKP sözcülerinin, bürokrasinin, polisin ve medyanın “marjinal” tanımlamalarıyla sözcüğün gerçek anlamı arasında hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Her demokratik toplumda bireylerin davranışlarıyla, söylemleriyle, giyim kuşamıyla sıra dışı olmak, çizgi dışı olmak, aykırı olmak hakkı vardır. Bu hak özgürlüğün olmazsa olmazıdır. Marjinalliğe örnek aranıyorsa, SezerOrhan Duru çiftinin “O Pera’daki Hayalet” adlı kitaplarında kitabın kahramanı Hayalet Oğuz’un (Oğuz Haluk Alplaçin) yaşamını okumalarını salık verir, her ikisi de salt bize bıraktıklarıyla değil, saygınlıkları kadar yürek güzellikleriyle unutulmazlarımız olan Neyzen Tevfik ile Aysel Gürel’i belleklerinde canlandırmalarını öneririm. AKP, 11 yıllık iktidarı süresince güzeli çirkinleştirmede, iyiyi bozmada, kafaları karıştırmada, kavramların içini boşaltmada ne kadar mahir olduğunu birçok kez kanıtlamıştır. Marjinal olmayanı “marjinalleştirmek” de bunlardan biridir. HHH Unutulmamalıdır ki AKP iktidarının attığı her adımın, sözcülerinin sarf ettiği her sözün bir nedeni, bir amacı vardır. 1 Mayıs gösterilerine Taksim’i yasaklayan AKP bu yasağa direnen sendikaları, siyasal partileri, meslek odalarını, sivil toplum örgütlerini doğrudan karşısına almaktan çekinir görünmesine karşın tazyikli su, sis bombaları, yüksek yoğunluklu biber gazı, orantısız ölçüde bu kuruluşlara karşı da kullanılıyor. Buna gerekçe olarak da bu kuruluşlara bağlı kitlelerin arasına karışmış gençlik grupları gösteriliyor. Bu gençleri genel kitleden soyutlamak, hedef göstermek, uygulanacak/uygulanan şiddeti meşru göstermek amacıyla artık modası geçmiş “anarşist” kavramını çağrıştıracak ve onun yerine kullanılacak yeni bir sözcük dillere yerleştiriliyor: Marjinal! Oysa yaşları 20’yi bulmamış o çocukların “marjinal” olan hiçbir yanları yok. Çoğu geçim kaygısı taşıyan dar gelirli ailelerin çocukları. Gelecek umutları karartılmış, mutluluğa yabancılaştırılmış, zor koşullarda yaşayan/ yaşatılan, giderek tutuculaşan toplumun baskılarından bunalmış öfkeli çocuklar. İsyan ediyorlar. İçlerinde çok küçük bir azınlık öfkesini, isyanını sapanla, taşla, molotofkokteyli ile dışa vuruyor. Doğru mu yapıyorlar? Kesinlikle hayır! Buna rağmen orantısız devlet şiddetini değil, kendilerine insanca, anlayışla, uygar bir devlete yakışırca yaklaşılmasını hak ediyorlar. Onlar da bizim çocuklarımız çünkü. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Pazarören’in Kitabı Dünyanın hangi ülkesinde, yıllar önce kapatılmış eğitim kurumları için, böylesine içten, gönülden, “özlem dolu” anma etkinlikleri yapılır? Doğru yanıt için belki şunun da eklenmesi gerekir: “Hangi ülkeyi yönetenler, ulusal kalkınmayı temel almış; üretim kültürünün gelişmesini amaçlamış, bu nedenle uluslararası saygınlık kazanmış, hatta UNESCO’nun örnek eğitim kurumu ilan ettiği okulları böylesine düşmanca yok etmişlerdir?” Cumhuriyet tarihimizdeki en onurlu girişimlerin başlarında gelen “Köy Enstitüleri”, kuruluşlarına ait yasanın kabul edildiği 17 Nisan 1940’ın her yıldönümünde, ülke düzeyindeki sayısız etkinliğe, bilimsel toplantıya, akademik ültür mirası’ okullar Yazarımız, bu anlamlı çalışmaya nasıl başladığını geçen yıl yerel basına şöyle özetlemişti: “Pazarören’i gördüm, tarihini araştırdım. Oradaki ‘üretime dahil eğitim’e hayran kaldım. Bu tarihi değerin unutulmasına, göz göre göre yok olmasına ya da birilerince yok edilmesine gönlüm razı olmadı. Özbeöz bizden, yani milli değer olan bu tarihin yaşatılmasını, gelecek nesillere aktarılmasını istedim.” Ali Salman’ın Pazarören’le buluşması, Mimarlar Odası’nca yurttaki tüm “bugüne kalabilmiş” Köy Enstitüsü binalarının “Cumhuriyet Mirası” olarak korunmaları girişimi üzerine gerçekleşmişti. Odanın 1999’da Kültür Bakanlığı’na başvurusu uygun görülerek “tescil kararları için” ülkedeki tüm koruma kurullarına iletildi; yasada öngörülen “mimari belgeleme ve tescil gerekçeleri”ni içeren raporların düzenlenmesi için de Köy Enstitüsü bulunan illerdeki Mimarlar Odası birimleri, kurullara yardımcı olmak üzere kolları sıvadılar... İşte bu ‘yurtsever birliktelik’te “Pazarören’in araştırılması” görevini Kayserili meslektaşları adına üstlenen Ali Salman, sadece bir “kültür mirası dosyası” düzenlemekle yetinmedi. Yıllar süren çalışmalarında görüştüğü “Pazarörenli eğitim emektarları”nın anılarından yola çıkarak, bir Köy Enstitüsü’nün, kuruluşundan kapanışına kadar tüm “yaşanmışlıklar”ını belgelemenin haklı onurunu da kazandı. Kitabımız, işte bu onurun ürünüdür. Bize düşen şair mimarımıza şükranlarımızı sunarak Pazarören efsanesinin kahramanlarını kendi konuşmalarından ve yazılarından “kutsayarak” okumaktır... ‘K ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] G NOKTASI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY çalışmalara, panel ve konferanslara konu oluyor. Birçok araştırmacı ve yazar da yine Köy Enstitüleriyle ilgili yayınlarını 17 Nisan’lara armağan etmeye özen gösteriyor... Tıpkı Kayserili mimar dostum Ali Salman gibi... Aynı zamanda “şair”imiz olarak da mimarların “duygulu sesi” olan Salman, bu yılın kutlamalarına katkı olarak yayımladığı “Pazarörenli Yıllar” kitabında, okul binalarının özgün mimarisini ve mezunlarının efsanevi anılarını derlemekle yetinmiyor; köy çocukları arasından “çağdaş uygarlık öğretmenleri” yetiştirmeyi hedefleyen bir eğitimin tüm özelliklerini de “aydınlanma belleğimiz”e kazandırıyor. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Tahttan in 1 dirilince inti2 har eden Osmanlı padişa 3 hı. 2/ “Aka 4 ju” da de5 nilen bir orman ağacı... 6 İnleme, inil 7 ti. 3/ “Göl sa8 nırdık ne zaman dalsak 9 gözlerine” (F. N. Çamlı1 2 3 4 5 6 7 8 9 bel)... Kestane 1 MÜ B AD İ L K rengi. 4/ Bir no 2 U R U K S Ö V E ta... Güzel yaprakR İ K K A T lı bir saksı çiçeği. 3 A K T E 5/ Enerji... İşaret 4 Ş Ü H E D A olarak yere diki 5 Ş E D İ N İ M len çubuk. 6/ Yu 6 E P R İ K N A R nan mitolojisinde 7 R U T U R A N İ savaş tanrısı... Bir 8 A S İ T A N N çift oluşturan şey 9 E L İ F İ Ç İ T lerden her biri. 7/ Hz. Muhammed’in miraçta bindiği efsanevi binek hayvanı... Kayak. 8/ Çimlenmiş buğdayın kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit yemek... Tevrat’ta, Kudüs’ün doğu tepesine verilen ad. 9/ Türkiye’nin ilk işçi milletvekili. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İşçi... Sıkıntı, gam. 2/ Kiremit yerine kullanılan ya da kiremitlerin altına konan ince tahta... Halk dilinde baykuşa verilen ad. 3/ Tanrı’ya yalvarma... Asurlular tarafından Anadolu’da kurulan ticaret kolonilerine verilen ad. 4/ Ses... Ayakkabı çekeceği. 5/ Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası... İlave. 6/ Makbul bir sıcak ülke meyvesi... Kenar süsü. 7/ Ziyan... Tevfik Fikret’in, İstanbul’a lanetler yağdırdığı ünlü şiiri. 8/ Uluslararası Çalışma Örgütü’nün simgesi... Borsada bir senedin gerçek değerinin altına düşmesi durumu. 9/ Budizmin, Japonya’da büyük önem taşıyan bir kolu... “Melali anlamayan nesle değiliz” (Ahmet Haşim). 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle