18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MAYIS 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK 13 GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ? Baştarafı 1. Sayfada savunmaların başlamasıyla birlikte bazı tutuksuz sanıklar da duruşma salonuna geliyorlar. Mahkeme kılı kırk yarıp gerçeği ortaya çıkarmak değil de öngörülen takvimde yapılması gerekenleri tamamlamak kaygısıyla hareket ettiği için, tam olarak uygulanan bir son savunma sıralaması da yok. Örneğin birleştirilen iddianameler kendi içinde bir bütün olarak tamamlanabilirdi. Birbiriyle doğrudan ilgili sanıklar art arda son savunmasını yapabilir, böylece izlemeye gelenler ve davanın tüm tarafları son durumu net olarak görebilirdi. Bunun yerine “hazır olan gelsin” yöntemi uygulanıyor. O nedenle de Erzurum’dan gelen bir tutuksuz sanık konuşuyor, ardından Danıştay cinayetiyle ilişkilendirilen tutuklu sanık savunma yapıyor. Onu yüzünü ilk kez gördüğümüz bir sivil memurun Genelkurmay bilgisayarları için verdiği savunma izliyor. Devamında stratejist olduğunu söyleyen tutuksuz sanığın ortaya attığı yeni komplolar geliyor. ??? Girişteki konumuza dönelim... Bir tutuksuz sanık, içinde bulunduğu durumu son savunmasında satır başlarıyla şöyle özetledi: Gözaltına alındıktan sonra 3. gün serbest bırakıldım. Ev sahibi çağırdı, “derhal evimi terk et” dedi. Yeni ev buldum ama şehirde tutunamadım. Başka bir şehre taşındım. Dava ile ilgili haberler duyuldukça korkum arttı, bir avukat tuttum. Aile bütçem bozuldu. Eşimin altınlarını sattık. Evde huzur kalmadı. Polis aile yakınlarından birisine gizli tanıklık teklif etmiş, o da kabul etmiş. Nasıl yaparsın diye kavga ettik. Mahkemelik olduk. Hakaretten ve devamındaki kimi davranışlarımdan 5 yıl hapis cezası aldım. Başımı derde sokan kimi telefon konuşmalarım. Bana ne devletten? Ben ne anlarım ülke yönetiminden? Devleti kim yönetiyorsa o benim büyüğümdür. Artık hiç huzurum kalmadı. Tek isteğim bir dağ başına gidip insanlardan uzak yaşamaktır. ??? Hukukun, daha doğrusu hukuksuzluğun toplumu sindirme, rejimi değiştirme, tam bir korku imparatorluğu kurma aracı haline getirilmesinin en somut örneği Silivri. Toplumun önemli bir kesiminin bu korkuyu yendiğini görüyoruz ama, geride kolay kolay silinmeyecek izlerin kaldığı ve hâlâ etkisini koruduğu da ortada. Silivri’deki hukuksuzluğun anlatılması için avukatlar ve onların kurumsal temsilcisi barolar önemli bir işlev üstlendi. İstanbul Barosu’na bunun bedeli ödetilmeye çalışılıyor. Bu nedenle 17 Mayıs’ta İstanbul Barosu’nun yargılanacağı bir başka Silivri davası ayrıca önemli. Bu noktada Türkiye’nin önde gelen hukuk adamlarına bir öneride bulunmak istiyorum. Böylesi dönemlerde bazı insanlar sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumludur. Bugün onlardan biri hukukçulardır. Gelin, Silivri’de finali sergilenmekte olan hukuksuzluğa, işkenceye dönüşen yargılamaya karşı çıkın. Hukuk gün gelir herkese lazım olur. Adil yargılamanın önemini anlatın. Silivri’de yargılananları savunmayın, sadece hukuku savunun. Örneğin nisan başında Boğaziçi, Yıldız Teknik, ODTÜ, İTÜ ve Marmara Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden 14 öğretim üyesi; Prof. Can Özturan, Prof. Cem Ersoy, Prof. Cem Say, Prof. Coşkun Sönmez, Prof. Emre Harmancı, Prof. Fatih Alagöz, Prof. Fatoş Yarman Vural, Prof. Göktürk Üçoluk, Prof. Lale Akarun, Prof. Bülent Örencik, Prof. Yahya Karslıgil, Prof. Sema Oktuğ, Prof. Bülent Sankur, Doç. Borahan Tümer dijital verilerin hangi koşullarda delil değeri taşıyabileceğine ilişkin ortak bir açıklama yaptılar. Usulüne uygun elde edilmeyen, güvenilirlik koşulları sağlanmamış dijital verilere dayalı yapılacak yargılamaların yanlışlığına dikkat çektiler. Özal’a suikast davası da gösterdi ki gizli tanıklardan sahte delillere kadar Silivri her türlü hukuksuzluğun laboratuvarı, kaynağı haline geldi. Buna hukukçu yetiştirenler, hocaların hocası olmuş kişiler seyirci kalırsa, kim dur diyecek? İstanbul’u gözetleyen 5 bin 549 MOBESE’nin yasal mevzuatı yok ? Baştarafı 1. Sayfada Ancak ondan sonra muhalifi milletvekilinin söz ve davranışlarını eleştirebilmeli. Balık baştan kokar; tam tamına iktidar partisine yaraşıryakışır bir atasözü. Bir kadın bakana (Fatma Şahin’e) yayımladığı makalede, bakanlığının yönetmeliklerinde Atatürk adını neden sildiğini soran milletvekiline (Kamer Genç’e) insan demeye, adını ağzını almaya değer bulmadığını söyleyen “patron”; bu aşağılayıcı saldırısının izleri henüz silinmeden partisinden bir milletvekilinin (Zeyid Aslan) Kamer Genç’e, Meclis tutanaklarına geçen, hakareti katbekat aşan küfürlerine tanık olmak, izlemek zorunda kaldı. Çok değerli bir bakan ve çocuk sahibi hanımefendi diye “patronun” Genç’e karşı savunduğu Fatma Şahin’in de ne kadar hazımsız, siyasal bir tartışmayı sindiremeyecek kıratta birisi olduğu, örnek yeni bir olayla dün yine gazetelerde yer aldı. Önceki gün uçakta, üstelik Fatma Şahin’in yanında Başbakan Yardımcısı Bekir Atalay’ın oturduğunu gören CHP milletvekili Aylin Nazlıaka’ya “Kendini milletvekili sanan delinin biri” diyor... Nazlıaka’nın, vajina sözcüğünü kullandığı için Arınç’ın hakaretlerine kadın olarak neden karşı çıkmadığını sorması üzerine Fatma Şahin’in; “Ne yapayım? O Başbakan Yardımcısı” diye verdiği yanıtı bir röportajda açıklaması, bu ikinci olayın kaynağı... Şimdi “patrona” söylemek gerekiyor. Bakanın başka partiden seçilmiş milletvekillini milletvekili saymıyor, milletvekilin küfürde Türkiye rekoru kırıyor. Son olaylar “patronun” kendisi gibi iktidar olmayı sindiremeyen bir parti, bu partinin milletvekilleri, hatta bakanlığa yükselmiş, kendileri dışında herkesi küçük gören, aşağılayan bir kadro yaratmaktaki üstün marifetini kanıtlıyor... ??? Türk’ü ve Türklüğü ağzına almamayı ahlak edinen, Türk siyasal yaşamını edepsizliğin, terbiyetsizliğin kol gezdiği bir ülkeye dönüştüren “patron”a, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını yakıştırmak bile geçmiyor insan içinden. ??? Böyle bir ülkenin insanlarının çoğunun; küfürbaz, kendinden başka yurtsever görmeyen kafadaki bu iktidarı ilk seçimde alaşağı eder diyen evrensel demokratik kurallardan söz etmenin geçerliği yok bu ülkede. “Patron”, bugün sarmaş dolaş olduğu PKK’ye de İmralı’daki cani önderine de söylemediğini bırakmıyordu. Apo denilen katili ABD’nin, asılmayacağına güvence altına aldıktan sonra Türkiye’ye teslim etmesinden hiç söz etmeden, Ecevit hükümetinde üye olan MHP liderinin, Apo’nun asılmamasına önayak olduğunu iddia eden “patron” ile... …o günlerde başbakan veya hükümet olsa ABD’nin öne sürdüğü koşulları kuşkusuz takla atarak kabul edecek olan... ...ama yakın tarihte,10 Haziran 2011’de, bugün siyasal ortağı Apo’yu; “Ben olsam asardım” diyen aynı kişidir. ??? Ülkeyi terk ederken PKK’nin elde silah gidemeyeceğini önce açıklayan “patron”; terör örgütünün bu dayatmasını sallamayan açıklamasından sonra tornistan etti: Dut yemiş bülbüle döndü. CHP, tutuklu milletvekillerinin derhal tahliyesini sağlamak amacıyla, Meclis’te sonuna kadar direnip hatta genel kurula girmeyeceğini içeren açıklamalarından geri adım attı. Şimdi sırası geldi; PKK’lilerin silahlarıyla gidemeyecekleri dayatmasına örgütün sert tepkisi karşısında geri adım atan “patron”a; o tarihte CHP’ye reva gördüğü ve manşetlere geçen bir sözünü anımsatalım: PKK’nin silahsız gidemeyeceği ilk sözünden dönerek bugün ters uygulamalara yelken açan “patron”... …bal gibi tükürdüğünü yaladı! Üstelik, 8 Mayıs’ta ülkemizi terk edecek teröristlerden tek birinin aman burnu kanamasın, başlarına bir şeycikler gelmesin diye; TSK’ye, valilere sıkı emirler verdi. ??? Böyle başa böyle tıraş, başa gelen çekilir diyorsanız eğer; “patronun” tükürdüğünü yalayan daha nice olaylar; neler neler göreceksiniz!.. Hukuksuz göz MAHMUT LICALI ANKARA İstanbul Emniyet Müdürlüğü, kentin dört bir yanında görüntüyü 5 bin 549 kamerayla kayıt imkânı sunan MOBESE sistemine ilişkin bir yasal mevzuat bulunmadığını; görüntülerin kayıt süresi, saklanması ve dağıtılması gibi konularda hukuk müşavirliğinin görüşü doğrultusunda hareket edildiğini bildirdi. İstanbul Emniyeti, görüntülerin aktarımında mevzuatta bir görüntü format standardı bulunmaması nedeniyle montajla değiştirilebileceğine işaret etti. TBMM Böcek Araştırma Komisyonu üyelerinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne MOBESE sistemi hakkında yönelttiği soruları İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Işıldak yazılı yanıtladı. Işıldak’ın gönderdiği yanıtlarda dikkat çeken bölümler şöyle: MOBESE’nin yasası yok, müşavirliğin görüşü var: MOBESE sistemleri için henüz yürürlükte olan özel bir kanun veya yönetmelik olmayıp, konu ile il MANİSA YAŞASIN, MOBESE’MİZ OLACAK nusunda söz aldıklarını, 500 bin liranın da İl Genel Meclisi Başkanı Hayrullah Solmaz’la görüşmelerinin ardından İl Özel İdaresi’nden aktarılacağını belirtti. Yurttaş, “1 milyon 300 bin lira gibi bir rakamla hem plaka okuma sistemini hem de tüm caddeleri kapsayacak şekilde MOBESE sistemini kuracağız inşallah. Bu sistem sayesinde Manisa’nın tüm ilçelerine ana güzergâhlardan giren tüm araçların plakaları yakından okunabilecek. Şehrin giriş çıkışları 24 saat gözetim altında tutulacak ve kayıt altına alınacak. Daha güvenli ve huzurlu bir Manisa olacağız” dedi. saklanmaktadır. Sistemde 5 bin 549 kamera var: Her ilçe sadece kendi sorumluluk sahasında bulunan kameraları izleyip görüntülerini alabilmektedir. Kamera görüntü kayıtları; kiralık olarak kullanılan iletişim hatlarının maliyetleri, İstanbul’un çok geniş bir yerleşim coğrafyasına sahip olması ve teknik imkânların kısıtlı olması nedeni ile MOBESE kabinlerinde bulunan kayıt cihazlarına kaydedilmektedir. 5 bin 549 kameraya ait kayıtların, merkezi ve sistematik olarak depolanabilmesi için büyük ölçekte depolama cihazlarına ihtiyaç duyulacaktır. Bireyleri değil, herkesi izliyor: MOBESE kameraları halkın yoğun olarak bulunduğu kamuya açık alanlarda kurulmuştur. Bu noktalardan şahısların özel hayatına bir müdahale yapılmamaktadır. Bireylerin insan hakları sözleşmesi ile korunan hak ve özgürlüklerinin kamuya açık alanlardan da etkilenmemesi için azami hassasiyet gösterilmektedir. Bu açıdan MOBESE kameralarından yapılan izlemeler belli çevre veya bireylere yönelik olmayıp, genel izleme yapılmaktadır. Bu kameralarda ses kaydı da yapılmamaktadır. Mahremiyet içeren görüntüler perdeleniyor: Mahremiyete ilişkin görüntüler kamera ve yazılımlar üzerinden ve mozaikleştirme yöntemleri ile kapatılmaktadır. Kamera kurulumunda veya kurulduktan sonra kamera bölgesinde meydana gelen fiziki değişimlere bağlı olarak kameranın devriye (otomatik döndüğü set noktaları) olarak döndüğü noktalarda bulunan ikamet, cam, balkon gibi özel yaşam alanları kamera ayarları üzerinden mozaiklenme suretiyle kapatılmaktadır. Kameralar kapatılan noktalara döndüğünde bu şekilde kayıt yapmaktadır. Bu kayıt daha sonra incelendiği takdirde ise yine mozaiklenmiş olarak çıkarılmaktadır. Aktarılan görüntüde montaj tespit edilemiyor: Görüntüler kamera izleme ve kayıt programları vasıtasıyla kaydedilmektedir. Bu azılımların kendilerine ait bir kodlama ve şifreleme sistemleri vardır. Şifreli ve kodlanmış program görüntüsünde orijinalliği kodlarla saklanan bilgiler adli delil niteliği taşıyabilmekte, üzerinde montajdemontaj yapılıp yapılmadığı kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Ancak görüntülerin aktarımında mevzuatta bir görüntü format standardı yoktur. Bu nedenle görüntüyü talep eden birimler, herhangi bir VCD, DVD ile izleme yapabilmek amacıyla AVİ, MPEG gibi genel izleme formatlarında da kayıt istemektedir. Bu durumda, orijinal kodlara sahip olmayan görüntülerin MOBESE kamerasına ait olup olmadığı tespit edilememektedir. İnternet ya da televizyon ortamlarında yayımlanan görüntülere ait orijinal kopyalara ulaşılamadığı için de görüntülerin MOBESE kamerası ya da başka bir kamera görüntüsü olup olmadığı tespit edilememektedir. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin Manisa milletvekilleri Muzaffer Yurttaş ve Selçuk Özdağ, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’dan kent ve ilçelerine kurulacak plaka okuma ve MOBESE sistemi için 500 bin liralık ödenek sözü aldı. Milletvekilleri, toplam 1 milyon 300 bin liraya mal olacak sistem ile kentin giriş ve çıkışlarının 24 saat gözetim altında tutulacağını, caddelerine de MOBESE’lerin konulacağını bildirdi. Özdağ, “Manisamız için hayırlı olacak” dedi. Yurttaş, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden sistem için 500 bin lira ödenek ayrılması kogili yetkili daire başkanlığınca çalışmalar yürütülmektedir. Görüntülerin verilmesi ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliği’nin vermiş olduğu görüşler mevcut olup bu görüşler çerçevesinde gerekli işlemler yapılmaktadır. Kamera görüntülerinin saklanma süresiyle ilgili kurumumuzu bağlayıcı bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle kamera kayıt süreleri teknolojilere bağlı olarak değişmektedir. Teknolojiye göre 1030 gün kayıt saklama imkânı: Eski analog teknolojiye sahip kameralarda ortalama 10 gün kayıt saklanabilirken, yeni Full HD kameralarda ise bu süre 30 güne kadar çıkabilmektedir. Kurumumuzdan resmi yazı ile savcılık makamları, ilgili mahkemeler ve soruşturma birimlerimizin talep etmiş oldukları görüntü kayıtları, arşiv yönetmeliği aidiyet numarasına göre DVD ve CD ortamında kilitli dolaplarda 5 yıl ‘Ayran içki değil, Başbakan milli değil’ CHP Grup Başkanvekili ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce, dün memleketi Yalova’nın Elmalık köyünde eline tırpanı alıp ot biçti. Testiden ayran içen, gazetecilere de ikram eden İnce, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ayran milli içkimizdir” sözlerine tepki göstererek “Bir kere ayran içki değildir. Başbakan da milli değildir. ‘Yırtık ayakkabı ile siyasete başladım’ diyenler, kolay yoldan zengin olanlar ayran içmeyi bilmez. Ayran bir emekten sonra içilir. Ayranı içmek için önce terlemek lazım. Başbakan bunları bilmez. Anadolu kültürünü bilmez. Başbakan bu toprakların insanı değil. Ayrana Anadolu’da katık derler. Kısıklı’daki villadan katığın ne olduğu anlaşılmaz” dedi. (FARUK KIRTAY/ YALOVA) Emek: El bombaları aramada konulmuş olabilir ‘Cumhuriyet’e atılan bombalar şaibeli’ HATİCE TUNCER OGÜN SAMAST’IN YARGILANMASI Mahkeme Dink cinayetini sordu İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast’ın terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla yargılandığı davaya bakan mahkeme, yaklaşık 6.5 yıldır sonuçlanmayan Dink cinayeti soruşturmasının akıbetini araştırma kararı aldı. İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Dink ailesi avukatlarından Fethiye Çetin, bir türlü sonuçlanmayan soruşturma dosyasında gizlilik kararı olduğunu anımsatarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre mağdur yakınlarının dosyaya erişimlerinin engellenemeyeceğini belirtti. Çetin mahkemenin savcılığa soruşturmayı sorduğunu, ancak bir yanıt alamadığını da anımsattı. Mahkeme heyeti de savcılığa yeni bir yazı yazarak soruşturmanın sonuçlandırılma aşamasına gelip gelmediğinin bildirilmesini istedi. Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmeyecekse Barış adlı gizli tanığın ifadesinin örneğinin gönderilmesini de talep etti. Dava 12 Temmuz’a ertelendi. Ergenekon davasında son savunmasını yapan emekli tuğgeneral Veli Küçük, Ergenekon operasyonlarının “ABD’nin ılımlı İslam projesini hayata geçirmek için AKP iktidarının, cemaat desteğiyle” yapıldığını söyledi. Emekli binbaşı Fikret Emek son savunmasında, Eskişehir’de annesinin evinde bulunan Cumhuriyet gazetesine atılan iki el bombasıyla aynı kafiledeki 2 el bombasının “şaibeli” olduğunu söyledi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi yerleşkesinin bitişiğindeki salonda görülen davanın 291. duruşması yapıldı. Eskişehir’de annesinin evinde el bombaları, Kanas silah ve bazı mühimmat bulunan ve mütalaada Ergenekon terör örgütü üyeliği, gizli belge ve fişleme belgelerinden değişik hapis cezaları istenen emekli Binbaşı Fikret Emek’e esas hakkındaki mütalaaya karşı son savunması için 2 saat süre verildi. Emek, mütalaada sanık Muzaffer Şenocak’tan sanıklar Aydın Yüksek, Mete Yalazangil ve Muzaffer Tekin’e doğru bir silsile izleyerek geçtiği iddia edilen dijital verilerin hukuksuz elde edildiğini ve kendisiyle ilgisinin olmadığını söyledi. Sanık Fikret Emek, evinde bulunan el bombaları ve Kanas marka silahı, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli olduğu dönemde PKK’ye yaptıkları operasyonlarda elde ettiğini anlattı. Mütalaada Cumhuriyet gazetesine 10 Mayıs 2006 ve 11 Mayıs 2006 tarihlerinde atılan iki el bombasının kafile numarasının Eskişehir’deki evde bulunan 2 adet el bombasıyla benzer nitelikte olduğu iddialarına karşı Fikret Emek şu savunmayı yaptı: “Ben, Cumhuriyet gazetesine atılan 2 el bombasını kime nerede, ne zaman vermişim? Somut delil var mı? Eskişehir’de yapılan aramada 46 dakika kameralar kapalı. Bu şaibeli el bombaları kameralar kapalıyken konulmuş olabilir.” üçük: Çocuklar benimle korkutuldu Duruşmada öğleden sonra “hükümete darbeye teşebbüs” ve “Danıştay’a silahlı baskın ”ı azmettirmekten 6 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen emekli tuğgeneral Veli Küçük son savunmasını yaptı. Eski Azerbaycan Dev K let Başkanı Ebulfeyz Elçibey’in kendisini 2000 yılında ziyaret ettiğini anlatan Küçük, “Elçibey bana ‘Bu coğrafya değişecek. Bunun için de sizin yok olmanız gerekir. Bu kadar güçlü bir orduyu burada yaşatmazlar’ dedi. Ağustos ayında da öldürüldü” diye konuştu. Faili meçhul cinayetlerle suçlandığını ancak görev yaptığı bölgelerde faile meçhul cinayet kalmadığını ifade eden Küçük “Yaramazlık yapan çocukların korkutulduğu bir Veli Küçük oldum” diye konuştu. Küçük savunmasını “Burada yapılan yargılama değildir. Sizin hukukunuza inanmıyorum ve güvenmiyorum. Tahliyemi talep etmiyorum. İşgal bittiğinde geçirdiğim esaret günlerimi vatanıma feda ve veda ediyorum” diyerek tamamladı. Daha sonra tutuksuz sanıklar emekli tümamiral İlker Güven, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi dosyasından Taner Ünal ve Kuvvayi Milliye 1919 Derneği üyesi Hatice Bahtiyar son savunmalarını yaptı. Dünkü duruşmada toplam 5 sanığın son savunmaları alındı. Duruşma 6 Mayıs Pazartesi gününe ertelendi. ASKERİ CASUSLUK DAVASI İddianamenin okunması 3 haftada tamamlandı OZAN YAYMAN İZMİR İzmir’deki 49’u muvazzaf asker olmak üzere 79’u tutuklu, toplam 357 sanığın yargılandığı “gizli bilgi ve belge bulundurma” davasında, toplam 1937 sayfalık iddianamenin okunması üçüncü haftanın sonunda tamamlandı. İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, dün iddianamenin son bölümleri okundu. İddianamenin soruşturma dosyasının ve suç örgütünün faaliyetlerinin değerlendirdiği sonuç bölümünde, yapılan anlatımlar, belge incelemeleri, alınan yanıtlar, aramalarda ele geçen suç unsurları, ortaya konan deliller ile teknik takip ve gizli izleme verileri itibarıyla şüpheli Bilgin Özkaynak liderliğindeki suç örgütünün, koordinatör adını verdiği yöneticileri ve üyeleri aracılığıyla özellikle TSK bünyesinde çok ciddi bir şekilde yapılandığı savlandı. Sanıklardan 23’ü hakkında müebbet hapis cezası isteniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle