24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 MAYIS 2013 PERŞEMBE 4 Bey’e ne de AKP’ye özgüdür. Türkiye demokrasi sandığı çok partili rejime geçişle birlikte, tek parti döneminde başlayıp ivme kazanmış olan sanayileşme hamleleriyle altyapı yatırımlarını yeteri derecede sürdürüp geliştiremeyince, ne Cumhuriyetin temelindeki bağımsızlık ilkesini koruyabilmiş, ne sürdürülebilir bir kalkınmayı ne de varlığı sürdürülebilir kalkınmaya bağlı olan demokrasiyi geliştirebilmiştir. Böylelikle ürettiğinden çok üreyen toplum, yaşamını ve bekasını, avantayla talana dayamış, devlet eliyle dağıtılan avanta ile devletin işbirliği veya göz yummasıyla yürütülen talan, rejimin üzerinde durduğu iki ayağı oluşturmuştur. HHH Tabii ki, dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir ekonomik taban ile sürdürülebilir bir kalkınma söz konusu olamaz. Sürdürülebilir ekonomik kalkınma üretimle olur, yeryüzünde sürdürülebilir bir talan düzeni olmamıştır, olmasına da imkân yoktur. Artan kentleşme ile birlikte, AKP projesini dizayn edenler, bunun dış ayağı olarak, küresel kapitalizmin egemenlerini iç ayağı olarak da, rant ve talan ekonomisine bel bağlamış olan iki binli yılların başında kentleri çevreleyen gecekondularda yoğunlaşmış kitleleri bulmuşlardır. Bu ayaklar üzerinde duran sistem, ne bağımsızlık, ne üretim ne de demokrasi ve özgürlük talebinde bulunur. Nasıl ki, İslami tutuculuğu küreselleşen kapitalizmin ekonomik liberalizmle bütünleştirerek, “uyumlu İslam”ı inşa etmek AKP’nin başarısına neden olan olgulardan biriyse, eskiden siyasi iktidarın göz yumduğu yağmatalanı iktidarın tekelinde bir oluşuma dönüştürerek, kurumsallaştırmak da, Tayyip Bey’in başarı sırlarının ikincisi olmuştur. Ve böylelikle gelişen teknolojinin de yardımıyla, tarihte eşi görülmemiş bir kent, ama özellikle de, büyük arayla başta olan İstanbul yağması başlatılmıştır. Şehri fetheden Fatih’in adamları da, şehri istila eden IV. Haçlılar’ın çapulcuları da, bu yağmacıların yanında solda sıfır kalmışlardır. Onlar da şimdi, patlayıncaya, tıksırıncaya kadar yağmalamaktadırlar... HABERLER Diktanın Tabanı İstanbul’un Talanı Dün İstanbul’un fethinin 560. yıldönümü idi. 560 yıl önce dün ve bugün İstanbul yağma ediliyordu. O zamanın hukuku öyle idi. Kent teslim olmadan düştüğü takdirde galiplerin talanının kimse önüne geçemezdi, galibin hükümdarı bile... Fatih, İstanbul’un yağmasını ancak üç gün sonra durdurabilmiştir. Zaten fetihten çok önce daha 1204 yılında IV. Haçlılar, başta Ayasofya olmak üzere kenti öylesine talan etmişlerdi ki, Doğu Roma’nın başkentinde geriye fazla bir şey kalmamıştı. Evet 560 yıl önce dün ve bugün İstanbul talan ediliyordu. Ama kentin tarihini yakından izleyen herkesin rahatlıkla teslim edeceği gibi, fetihten iki yüz küsur yıl önceki ve beş yüz küsur yıl sonraki talanların yanında, fethi izleyen üç günlük yağma hiç kalır. Dün Tayyip Erdoğan tarafından temeli atılan 3. Boğaz köprüsü, fetihten yıllar sonra “İstanbul yağması”nın simgelerinden biridir ve yeni havaalanı ve Tayyip Bey’in bile çılgın diye adlandırdığı, felakete yol açmadan gerçekleşmesi imkânsız İstanbul’a kanal projesiyle birlikte ele alınmalıdır. Aslında, Taksim Gezi Parkı’nı eski kentin siluetini bozan binaları, hepsini, ama hepsini, aynı çerçeve içinde ele almak zorunlu. HHH Genelde kent, özelde İstanbul rantı, gittikçe esas sureti ortaya çıkmaya başlayan Tayyip Erdoğan diktasının temelini oluşturuyor. Bu durumda diyebiliriz ki, “Türkler İstanbul’u 1453’te fethettiler ve 21. yüzyılın başında yağmalamaya başladılar”. Kentlerin arsaları, yeşil alanları meydanları, kültür eserleri, okul binaları hep tehdit altındadır. Çünkü hızla dini totalitarizme doğru yol alan Erdoğan diktası, ekonomik olarak üretime dayanmamakta, bu değirmenin suyu üretimden değil, yağmadan, talandan gelmektedir. Doğrusu, bu özellik ne Tayyip Çocuklara ilaç verip tecavüz ediyorlar u Pozantı ve Şakran’ın ardından Antalya’daki çocuk cezaevleri için de korkunç iddialar ortaya atıldı AYŞE SAYIN ANKARA Pozantı, Şakran çocuk cezaevlerinin ardından Antalya’daki çocuk cezaevlerinden de “tecavüz” çığlığı yükseldi. CHP Cezaevi İzleme Heyeti’nin Antalya L Tipi Cezaevi’ndeki inceleme raporunda, cezaevinde kalan çocukların içeceklerinin içine “ilaç konularak” defalarca “taciz ve tecavüz yaşandığı” belirtilerek yaşanan tablo “Pozantı’dan beter” sözleriyle ifade edildi. CHP Cezaevi Komisyonu üyeleri Nurettin Demir, Veli Ağbaba ve Özgür Özel Antalya L Tipi Cezaevi ile ilgili iddiaların kamuoyuna yansımasının ardından, önceki gün söz konusu cezaevini mercek altına aldı. Raporda çocuk ve genç tutukluhükümlülerle yapılan görüşmelerle ilgili şu tespitlere yer verildi: ‘ÖRNEK OLANI BÖYLEYSE...’ Çocuk haklarıyla ilgili sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle açıklama yapan CHP Milletvekili Rıza Türmen, Pozantı, Şakran ve Antalya cezaevinde yaşananlara dikkat çekerek TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun daha önce yaptığı incelemede Şakran Cezaevi’ni “örnek cezaevi” olarak nitelendirdiğini belirterek “Örneği böyleyse, örnek olmayanlardan Allah korusun” dedi. Türkiye’de çocuk adalet sisteminin işlemediğini belirten Türmen, ceza ehliyeti için 12 yaşın çok erken olduğunu, bu durumun çocukları her türlü taciz ve istismara açık hale getirdiğini ifade etti. ‘Savcılığa ifade verdik?’: Mağdur çocuklardan biri, başka bir arkadaşının yaşamış olduklarına ilişkin başvuruda bulunduklarını, cezaevi idaresine konunun bildirildiğini ve bu konuda savcıya ifade verdiklerini söylemiştir. Buna rağmen, tecavüz ettiği ileri sürülen şahsın cezaevi idaresince hiçbir işlem yapılmadan Eskişehir’e sevk edildiği iddia edilmektedir. ‘İntiharı düşündüm’: Revire çık Genelkurmay, ‘12 Eylül’e hazırlık planını’ içeren belgeyi kabul etti O belge arşivde ALİCAN ULUDAĞ ANKARA 12 Eylül davası kapsamında mahkemeye gönderilen “ihbar mektubu”nda Genelkurmay Karargâhı’nda imha edildiği iddia edilen YURTKOR belgesinin halen TSK kayıtlarında bulunduğu ortaya çıktı. Mahkemeye yazı gönderen Genelkurmay, 12 Eylül’den 1.5 yıl önce oluşturulan ve “darbeye hazırlık planını” içeren belgenin varlığını kabul etti. Genelkurmay, belgenin önümüzdeki günlerde mahkemeye gönderileceği bildirildi. Belgenin davanın seyrini değiştirebileceği belirtiliyor. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne “Hasan Duman” adıyla bir ihbar gelmişti. İhbar mektubunda kendisini TSK personeli olarak gösteren Hasan Duman, mahkemenin istediği üzerine 12 Eylül’e ilişkin belge araştırmasına girdiklerini kaydederken “Sorumlu olduğum birimde yaptığımız araştırmalar sonucunda o döneme ait bazı önemli belgelere ulaştık. Bu belgeler arasında 1979 yılına ait, Kenan Evren imzalı YURTKOR adı verilen bir plan bulunmaktaydı. Bu planda, askeri müdahaleden önce toplumda karışıklıklar olacağı öngörülmüş, buna göre askeri müdahale hazırlıklarının yapılması gerektiği vurgulanmıştı. Kısacası 12 Eylül askeri müdahalesinin hazırlık çalışmaları bu planda yer almaktaydı” dedi. Planın bulunarak dönemin Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Abdullah Recep’e sunulduğunu ileri süren Hasan Duman adlı kişi şöyle devam etti: “Mahkemeye ‘Elimizde bilgi ve belge yoktur’ şeklinde cevap verildi. Sonra kozmik büro gözden geçirilerek zaman ve konu açısından değerini yitirmiş belgeler ve planların ayıklanması istendi.” Mahkeme, bu mektup üzerine son duruşmada Genelkurmay’a söz konusu belge ile ihbarcıyı sordu. Mahkemeye yanıt veren Genelkurmay, YURTKOR adlı belgenin TSK arşivinde olduğu ve en kısa sürede mahkemeye gönderileceğini bildirdi. Genelkurmay, ihbar mektubunu yazan “Hasan Duman” adında TSK’de 10 personelin olduğunu kaydetti. makta zorlandıklarını belirten mağdur çocuklar “idareden çok şikâyetçiyiz, herkes şikâyetçi” diyerek cezaevi yönetimine yönelik sıkıntıları anlatmıştır. Mağdurlardan biri, bu süreç içinde intihar etmeyi bile düşündüğünü ifade etmiştir. Revir demek 3 ay tecrit demek: Psikolojisi bozulduğu için revire kapatıldığını söyleyen mağdur; 3 ay kaldığı revirde güneşi görmeden, kimseyle konuşmadan yaşadığını ifade etmiştir. Revire sevk edilmenin, tecavüz vakalarının ortaya çıkmasını engellemek için, üzerini kapatmak için kullanıldığını söyleyen mağdur, doktor raporlarının bile gerçeği yansıtmadığını ifade etmiştir. Çünkü çıkan raporların hepsinin “temiz” olduğunu iddia etmektedir. İlaç sersemletip...: Mağdurlar psikolojik tedavisi olan mahkumların ilaçlarını içmeyerek biriktirdiklerini iddia etmekteler. Bu mahkumların, biriktirdikleri ilaçları daha sonra çocuklara verdiği ve böylelikle çocukları sersemleterek tecavüze yeltendikleri iddiası mevcut. Mağdurların beyanına göre yetişkin mahkumlar, çocuklara kendilerine masaj yapmasını söylüyor ve “masaj yaptırırken tecavüze teşebbüs ediyorlar.” Tecavüzler “lavabolarda”: Pozantı Cezaevi’nde yaşananlardan çok daha korkunç olayların olduğunu söyleyen mağdur, daha önce de çocuk koğuşunda 13 çocuğa tecavüz ettiğini kendisine anlatan birisinin olduğunu söylemiş ve “tecavüz” vakalarının “lavabo” olarak bilinen yerlerde olduğunu aktarmıştır. İdare hep örtbas etti.: Yaşanılan olayların hep örtbas edildiğini söyleyen mağdur, “İtiraz edeni dövdüler. Hücrelerde de dövdüler” ifadesini kullanmıştır. “Kendini asarsan as, kurtulursun”: Çok zor bir süreç geçirdiğini söyleyen mağdur, idari görevlilerin baskı yaptığını ve hatta “Kendini asarsan as, kurtulursun” dediklerini aktarmıştır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle