18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 MAYIS 2013 PAZARTESİ 7 HABERLER Burak Demirci F Tipi Hapishane Şirinyerİzmir Genelkurmay’ın hazırladığı Personel Yasa Taslağı’ndaki düzenlemeler dikkat çekiyor TSK’de köklü değişiklik BARKIN ŞIK Kadınlar da astsubay olabilecek Cumhuriyet’in ulaştığı kanun taslağındaki önemli değişiklikler şöyle: l Taslağın gerekçesi, “TSK’de görev yapan tüm personel ile ilgili düzenlemelerin tek bir kanun altında toplanması” olarak açıklandı. Taslağın yürürlüğe girmesiyle birlikte subay, astsubay ve uzman çavuşlar ile sözleşmeli er ve erbaşlar tek bir personel rejimine tabi olacak. l Kadınların astsubay olabilmesinin önü açılıyor. l Mevcut yasada subay ve astsubaylarda Türk vatandaşı olma koşulu aranırken, taslakla çifte vatandaşlığa izin veriliyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın uygun gördüğü ülkenin vatandaşları TSK’de subay astsubay olarak görev alabilecek. Bu değişikliğin gerekçesinde, “Çok vatandaşlık durumunun açıklığa kavuşturulması amaçlanmıştır. Bütün ülkelerin vatandaşlığını reddetmek yerine yabancı uyruklu kişilerle evlenenler için yapılan düzenlemeye paralel bir düzenleme hedeflenmiştir” denildi. ANKARA Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan 247 sayfalık TSK Personel Yasa Taslağı’nda çok köklü değişikliklere gidildi. Subay ve astsubay olabilmek için halen “Türk vatandaşı” olma koşulu aranırken, yeni düzenlemede çifte vatandaşlığa izin verildi. Genelkurmay Başkanlığı’nın uygun gördüğü ülkelerin vatandaşları TSK’de subay astsubay olabilecek. Buna göre, hem ABD hem de Türk vatandaşı olan bir yurttaş, Harp Okulu’nu bitirmesinin ardından önce subay, başarılı olması durumunda general, daha da ilerlemesi durumunda Genelkurmay Başkanlığı’na kadar yükselebilecek. General/amirallerin rütbe bekleme süreleri 4 yıldan 3 yıla, albayların rütbe bekleme süresi ise 5 yıldan 4 yıla düşecek. Böylece TSK komuta kademesi 5 yıl gençleşecek. Yasada, Balyoz ve Casusluk davasında yargılananlar tahliye edildiklerinde, rütbe bekleme sürelerini veya rütbe karşılığı yaş hadlerini doldurmuşlarsa emekli olacaklar. generale kadar Cumhurbaşkanı T tüm subayların terfi cumkarışmayacak kararnamesini hurbaşkanının onayeğmenden or lamasından vazgeçilecek. Cumhurbaşkanı artık yalnızca generallerin terfi kararnamesini imzalayacak. mek için “askerliğini yapmış olmak” koşulu kaldırılacak. l Askeri okullardan ilişiği kesilen şehit ve gazi çocukları artık tazminat ödemeyecek. l Görevi sırasında kaçırılan veya kaybolan sözleşmeli subay, astsubayların sözleşme süreleri talebe bakılmaksızın uzatılacak. l Personelin atamasında eşinin iş durumu “aile birliğinin muhafazası” ilkesine uygun olarak gözetilecek. İtibari rütbe geliyor! Komutanlar gençleşecek l Yurtdışı görevine atanan personele bulunduğu rütbenin bir üstü “itibari” olarak verilebilecek. Bu rütbeyi alan personel, sahip olduğu yetkileri sadece yabancı ülke personeline karşı kullanabilecek. Görevin bitmesiyle birlikte rütbe de eski haline düşecek. l Sözleşmeli er ve erbaş olabil l Generallerin rütbe bekleme süreleri 4 yıldan 3 yıla, albayların rütbe bekleme süresi ise 5 yıldan 4 yıla düşecek. Böylece TSK komuta kademesi 5 yıl gençleşecek. Taslak, 30 Ağustos’tan önce yaşama geçirilebilirse bu yıl 2010 yılında bir üst rütbeye yükselen generaller de terfi sırasına girebilecek. Böylece terfi sırasında olan ancak tutuklulukları ne deniyle bir üst rütbeye yükselemeyen generallerin durumundan kaynaklanan kadro sıkıntısı çözülmüş olacak. Generallerin rütbe bekleme süresinin 4 yıl olması bu kişilerin yaş haddine takılmasına ve kuvvet komutanı ve Genelkurmay başkanı olamamasına neden oluyordu. Rütbe bekleme süresinin 3 yıla düşmesiyle bu sorunun aşılacağı belirtildi. Mevcut Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları iki yıllık önlisans mezunu olduğu için yaş haddine takılmıyordu. Harp Okulları’nın 1976 mezunları 3 yıl okudu. Okul 1977’de mezun vermedi ve 1978 yılında ilk defa 4 yıllık mezunlarını verdi. Generallerin her rütbede 10 ay kıta hizmeti yapma şartı kaldırılıyor. Sanıklara özel düzenleme l Düzenlemeyle Balyoz ve Casusluk davalarından yargılananlarla ilgili bir hüküm getirildi. “So ruşturma veya kovuşturmasının devamı nedeniyle terfi edemeyen subay ve astsubaylardan; açığa çıkarılanlar, tutuklanan ya da açıkları kaldırılanlar veya tahliye edilenler hakkında, davaları neticeleninceye kadar, bu kanunun 55. maddesinin (b) bendinde yer alan en çok rütbe bekleme süreleri ile 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun 40’ıncı maddesinde belirtilen rütbe karşılığı yaş hadleri uygulanmaz. Bunların silahlı kuvvetlerde kalabileceği azami süre, emsali neşetlerinin silahlı kuvvetlerdeki görev süresi kadardır” hükmüne ekleme yapıldı. Yapılan eklemede, “Açıkta veya tutuklu bulunmaları nedeniyle terfi edemeyenlerden açıkları kaldırılarak göreve başlatılanlar veya tahliye edilmeleri nedeniyle göreve başlayanlar hakkında bu bent hükmü, açık veya tutukluluk halinin devamı süresince uygulanır” dendi. Buna göre, Balyoz davasında tutuklu olarak mahkemesi devam eden muvazzaf personel tahliye edilip görevinin başına dönerse, yargılama sonlanmadığı sürece terfi edemeyecek ama rütbe bekleme süresini veya yaş haddini doldurduğu için emekliye ayrılacak. Yargılamaları süren tutuklu personelin izinleri konusunda da düzenleme yapıldı. Buna göre, tahliye edilen personel 60 güne kadar yıllık izin kullanabilecek. Ancak yargılama süreci sonunda hüküm giyerlerse izin hakları tümden kalkacak. ‘Her fırsatta haklarımız gasp ediliyor’ * Hapishanelerde sürgünsevkler kesintisiz olarak sürmektedir. Mevcut tecrit uygulamaları, hücreler, yasa ve yönetmelikler yeterli olmamakta sık sık işkenceci sürgünler yaşanmaktadır. En son arkadaşımız Sadık Çelik Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden İzmir 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’ne; Fikret Kara ise aynı hapishaneden İzmir 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’ne 22 Mart Cuma günü sürgün getirilmişlerdir. Her iki arkadaşımız da hapishane girişinde çırılçıplak soyarak arama işkencesine maruz kalmışlardır. Bu uygulama yeni tutuklanma veya sürgün gelme durumu fark etmeksizin hapishane girişlerinde devam etmektedir. * Sohbet hakkı tam olarak uygulanmıyor, her fırsatta gasp ediliyoruz. 2, 3 ve 23 Nisan tarihlerinde aylık açık görüş bahane edilerek toplam 5 saat sohbet hakkımız gasp edildi. Yönetmeliğe göre telafi edilmesi gerekirken telafi edilmedi. * İnfaz Hâkimliği’ne başvurularımız engelleniyor. Hak ihlalleri, idarenin uygulamaları, keyfiyeti ile ilgili veya herhangi bir uygulamanın durdurulması talepli İnfaz Hâkimliği’ne doğrudan başvuru hakkımız bulunmasına rağmen idare bu başvuruları geciktiriyor veya engelliyor. Başvuru konusu talepler daha önce idare tarafından defalarca reddedilmiş olmasına rağmen İnfaz Hâkimliği’ne başvuru için “idare gözlem kurulu”nun yazılı ret kararının bulunması dayatılıyor. * Mektuplar engelleniyor. En son 22 Nisan’da Burak Demirci’nin Gülhan Sağaltıcı’ya; Ümit Çobanoğlu’nun da Ali Ekber Kalender’e göndermek istediği mektuplara “sakıncalı” denilerek el konuldu. * İzmir 2 No’lu F Tipi’nde arkadaşlarımız aynı davadan olmalarına rağmen hapishanenin farklı blok ve koridorlarında ayrı ayrı tutulmaktadırlar. Yer değişiklikleri talepleri kabul edilmezken tek başına tutulan Fikret Kara’nın hücresi, talebi olmaksızın sık sık ve zorla değiştirilmektedir. * İzmir 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde haftalık 10 saat olan sohbet hakkı sadece 2 saat uygulanmaktadır. * Slogan atıp türkü söyledikleri gerekçesiyle arkadaşlarımıza disiplin soruşturması açılıp ceza verilmektedir. * Emir Öztürk dışarıdayken uzun süredir kullandığı ilaçlarına ulaşamamakta, tedavi hakkı bu şekilde engellenmektedir. *Arkadaşımız yaşadıkları hak gasplarını mektupları engellendiğinden duyuramamaktadır. Son dönemde bizim ve arkadaşlarımızın yaşadığı bu hak gasplarının, baskı ve işkencelerin duyurulmasında duyarsız kalmayacağınızı umuyoruz. Atatürk Orman Çiftliği talanı Cumhuriyet gazetesinde görmek istediğim haberlerden bir tanesi AOÇ’de yaşanan talandır. Bu konuda Cumhuriyet dahil hiçbir gazete hassas duruş sergileyememiştir. Orman bakanlığına tahsis edilmiş AOÇ’nin en yüksek/en yeşil tepesi Başkanlık sarayı inşaatı ile beraber yok olmuştur. Ortada kocaman bir beton etrafına 35 yeşillik bırakılmış gibi gözükmektedir. Ayrıca bu kamu malının bu şekilde sorgusuz sualsiz bir heves uğruna talan edilmesinin hesabını soracak bir gazete gereklidir. Orada eskiden 0.5 liraya çay içebiliyor, biraz yüksek olan basamakları çıktıktan sonra Ankara’nın göbeğinde yeşillik ve Atatürk’ten kalma bir mirasın içinde oturabiliyorduk (çoğunlukla Orman Bakanlığı çalışanları ve girmek isteyen tüm halk için). Şu anda orada 78 tane kule vinç yoğun bir çalışmanın içindeler. AOÇ’nin alt tarafını ise ABD elçiliğine satıldığına dair belgelerden yaklaşık 1 haftadır bahsedilmektedir. Bunun anlamı bence “Kurtuluş savaşının kaybedilmesi kadar büyük ve üzücüdür”. Atatürk’ün Türk tarımı için çok önem verdiği ve Ankaralılara bıraktığı emanet ettiği bu büyük miras bu kadar önemli olamaz. Bu konu üzerinde yeterince durmayan Cumhuriyet gazetesine belki faydalı olabilecek bu eleştirime yer verebilirseniz sevinirim. Teşekkürler. Mehmet Hürmeydan ‘Ortada Durmak’ Gazeteciliğin temel kurallarından birisi haberde nesnelliktir. Nesnel, objektif olmanın kolay bir iş olmadığını hepimiz biliriz. Nihayet haberleri yazanlar, gerekli verileri toplayanlar da insandırlar ve bakış açıları haberin yazımında, şekillenmesinde etkili olur. Bu nedenle de nesnel olabilmek için muhabirin, yazarın yanlış yapmayı önleyecek belirli kurallara uyma zorunluluğu vardır. Örnek verelim: bir yolsuzlukla ilgili bilgi ve belgelere ulaştınız, haberi yazacaksınız, yapacağınız ilk iş bilgi ve belgelerin doğruluğunu denetlemek, onları kuşkunun süzgecinden geçirmektir. Ama ikinci bir iş daha yapacak, iddianın muhatabına “Sizinle ilgili şöyle bir iddia var, ne diyorsunuz?” diyeceksiniz. Haber ancak ondan sonra haber olacaktır. Nesnel olmak yorumlarda biraz daha zordur. Çünkü yorumda, analizde işin içine kişisel görüşler, dünya görüşü, ideoloji de girer. O zaman ne yapacaksınız? Kimi meslektaşlarımız işin kolayını bulmuş görünüyor. Onların bulduğu sihirli formül “ortada durmaktır”. Yine örneklemeye çalışalım: Diyelim ki hayali bir ülkede işbaşındaki despot rejim ile isyancılar arasındaki savaşla ilgili bir analiz yapma çabası içindesiniz. Demokrat bir gazeteci olarak size ilk sorulacak olan kimi haklı bulduğunuz olacaktır. Konu kan dökülmesi ise “ne onu, ne ötekini” diyebilirsiniz. Doğrusu da bu olmalı. Ama analiz bu kadarla kalamaz. “Rejim neyi savunuyor, isyancılar ne istiyor?” sorularına da yanıt bulmalısınız. Rejim kendi statükosunu korumak, ülkedeki egemenliğini sürdürmek istiyor. İsyancı rejimi devirmek istiyor. Tamam, yine ortalarda bir yerde durabilirsiniz. Analizinizin bir sonraki aşaması tarafların görüşleri, ideolojileri ile ilgili olmalı. Bir tarafta statükoyu kanla savunan rejim diğer tarafta kan dökmekten çekinmeyen yakaladığının ciğerini söken şeriatçı isyancılar var. Şimdi nerede duracaksınız? Ortada durmak zorlaşıyor. Orta yavaş yavaş kayma eğilimi gösteriyor. Yine hayali örneğimizi ilerletelim. Diyelim ki isyancılar zafer kazandı ve iktidarı ele geçirdiler. Ama iktidarı şeriat konusunda farklı düşünen bir grupla paylaşmak durumunda kaldılar. Analizcimiz ne yapacak şimdi? Ortada mı duracak? Yoksa orta orta olmaktan çıktı mı? Demek ki ortada durmak her zaman işi kolaylaştırmıyor. Önemli olan yer değiştiren ortayla birlikte yer değiştirmemek. Şu günlerde alkol yasaklarıyla ilgili haber ve yorumlarda ortada duranlardaki, “Ne var canım alkol iyi bir şey mi” diyenlerdeki artış, eğitimdeki dinselleşmeyi hayret verici bir şekilde “din eğitiminde özgürlük” olarak sunanlardaki tırmanış “Laik Türkiye mi, İslamcı Türkiye mi, özgürlük mü zorbalık mı” sorularına ortada durarak yanıt verilemeyeceğini de gösterdi bana kalırsa. Aman dikkat ortacı kardeşler, orta kayıyor... Gazetemizde “Bartın’da İsyan” haberini görmek bizi çok mutlu etti. Bundan sonra da mücadelemizde yanımızda olacağınıza inanıyoruz. İlginiz için çok teşekkür ederiz. Ayrıca sayın Özlem Güvemli’ye de çok teşekkür ederiz. Ayrıca İngilizce orijinaline aşağıdaki linkten ulaşabileceğiniz, bizim yaptığımız çevirisini ekte gönderdiğimiz Bankwatch haberinin de ilginizi çekeceğini düşünüyoruz. Uluslararası finans kuruluşlarının verdikleri kredilerin çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerini araştıran Bankwatch, Batı Karadeniz Bölgesi’nde yapılmak istenen termik santralları izlemeye aldı. Bu kapsamda nisan ayı içinde Bartın Bartın haberiniz için teşekkürler ve Zonguldak’ta incelemelerde bulunan iki Bankwatch uzmanı görüşmelerden aldıkları bilgileri ve izlenimlerini rapor haline getirerek Bankwatch sitesinde (http://bankwatch.org/) yayımladılar. Uzmanlar yaptıkları gezi sırasında Bartın Platformu üyeleriyle birlikte Amasra ve TarlaağzıGömü köylerinde de incelemede bulundular. Uzmanların Bankwatch sitesinde yayımlanan raporu, ayrıca 2000 bankacıya da gönderildi. Uzmanlar konunun ayrıca Avrupa Yatırım Bankası Genel Kurulu’nda gündeme getirileceğini söylediler. Uzmanların hazırladığı rapor Bartın Platformu tarafından Türkçeye çevrildi. Saygılarımızla. Bartın Platformu Başka yerden öğrenmeyelim Sayın Öz, kendimi bildim bileli sadık bir Cumhuriyet okuruyum. Son zamanlarda gazete içindeki değişiklikleri, alınan kararların aslında saygı duyduğum diğer medya araçlarında yer alması beni endişelendiriyor. Sadece bir okur olarak eğer alınacak kararlar varsa okurlarla paylaşılması, işlem yapılmadan önce her iki tarafın da düşüncelerinin okura sunulması düşüncesindeyim. Böyle bir ortamda ülkemin daha geriye değil daha iyi ve ileriye gitmesi için gerekli olan değerlerin bir arada olması gerekmektedir. Bölünmek değil birleşmek zamanıdır. Rahmetli İlhan Selçuk ve diğer değerli yazarların emek verdiği Cumhuriyetimiz için endişelenmek zamanı değildir bu zaman, sadece ve sadece Cumhuriyet bize yol göstermeli, moral vermeli, motive etmeli, bizi ortak etmelidir. Bu naçizane düşüncelerimi yönetiminizle paylaşmanız dileğiyle, Saygılarımla. Dr. Yeşim Gürol Kimi okurlarımız internet sitelerinde köşe yazarımız Bekir Coşkun’un gazeteden ayrıldığı yolunda haberler çıkması üzerine bilgilenmek istediklerini yazıyorlar. Bekir Coşkun yıllık izninin bir bölümünü kullanmak üzere izne ayrıldığını belirtti. Bu türden haberlerin hangi amaçla yapıldığını bilemiyoruz. Kimi çevrelerin gazetemize karşı bir kampanya yürüttükleri ise bilinen bir gerçek. Okurlarımızın gazete ile ilgili haberleri kaynağından, yani gazeteden öğrenmelerinin daha doğru olacağını düşünüyoruz. Bir okurumuz ise yazarımız Mustafa Balbay’ın savunmasının gazetede yer almadığını öne sürüyor. Doğru değildir. Balbay’ın savunması gazetede 17 Mayıs’ta Hatice Tuncer imzasıyla tam sayfa olarak yer almış, savunmanın sayfalar tutan tam metni ise 19 Mayıs tarihinde gazetemizin internet portalında yayımlanmıştır. Okur temsilcisinin notu: İSMMMO’da Yahya Arıkan’ın listesi kazandı İstanbul Haber Servisi Türkiye’nin en büyük akademik meslek odası; İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) seçimlerini Yahya Arıkan liderliğindeki Çağdaş Demokrat Muhasebeciler Birliği (ÇDMB) kazandı. İSMMMO’nun önceki gün başlayan genel kurulu dün yapılan seçimle sona erdi. Dört grubun katıldığı seçimlerde kullanılan 15 bin 33 üyenin oy kullandığı seçimleri, 9 bin 845 oy olan Yahya Arıkan liderliğindeki ÇDMB grubu kazandı. Diğer grupların toplam oyları ise 5 bin 493’te kaldı. Türkiye’de başka odada olmayan nispi temsil sisteminin geçerli olduğu seçim sonuçlarına göre 9 kişilik İSMMMO yönetimine ÇDMB dışındaki farklı grupların listelerinden yalnızca 3 kişi girebildi. Sonuçları değerlendiren Arıkan her türlü karalama, suçlama ve iftiraya karşın kendilerine verilen destek ve güven için meslektaşlara teşekkür etti. Bu sonuçla nispi temsilin iflas ettiğini söyleyen Arıkan, “Bu kapıdan hiçbir zaman siyaset de girmeyecek. Türkiye’nin geleceği için toplumsal ve mesleki sorunlara çözümler üretmeye devam edeceğiz” diye konuştu. Seçimler sonrası İSMMMO Yönetim Kurulu şöyle oluştu: Yahya Arıkan, Cemile Kuzu, Turgay Kanarya, Erol Demirel, M. İhsan Yalçın, Orhan Sarıgene, Mustafa Çaya, Zekeriya Demir, Abdülkadir Şahin. Aydın olmanın koşulu Gazi Üniversitesi Psikiyatri kliniğinden okurumuz Dr. A. A. Ertürk şöyle yazıyor: “Günümüzde ülkemiz için devrimci ve solcu olmanın en öncelikli koşulu; Antiemperyalist anlamda ‘Ulusalcı’ olmaktan geçmektedir. Bu tespit, Batılı bir aydın için geçerli olmayabilir ama bizim için böyle olmak zorundadır.” Okurumuz gazetemizi de yeterince ulusalcı olmamakla suçluyor ve kabul edilmesi zor sözler söylüyor. Şöyle diyor: “Bu dönem için Türkiye’ye ilişkin en tutarlı ve ciddi mücadeleyi yürüten ‘Aydınlık’ grubuna (TGB ve İP) ilişkin haberler Cumhuriyet’te önemiyle orantılı olarak verilmemekte, ‘zibidi sol’a (ÖDP, TKP ve Kürtçü sol, Sarıgül haberleri, Pınar Selek davası vs...) ilişkin ve halkta hiçbir karşılığı olmayacak haberler ise çok geniş olarak verilmektedir.” Bu iddialar doğru değildir. TGB ve İP ile ilgili haberler gazetemizde yer alıyor. Okurumuzun bir aydına yakışmayacak bir şekilde “zibidi sol” olarak adlandırdığı ÖDP, TKP, Kürtler, Sarıgül ve vahim bir adaletsizliğin çok önemli bir örneği olan Pınar Selek davası ile ilgili haberler de gazetemizde yer almaktadır, almaya da devam edecektir. Dikkatli bir okur Selek davasının ustamız İlhan Selçuk döneminde ve onun yakın ilgisiyle gazetemizce aralıksız takip edildiğini bilir. Aydın olmanın birinci kuralı farklı görüşlere de saygı göstermektir. Hele hele o görüşleri hakaret ederek karalamak kabul edilebilir bir şey değildir. Cumhuriyet gazetesi ulusalcıların, sosyal demokratların, sosyalistlerin, işçilerin, emekçilerin, cumhuriyeti, laikliği ve demokrasiyi savunanların gazetesidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle