18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 MAYIS 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 15 Kurumlar vergisi rekortmenleri listesine bankalar damgasını vurdu. Listenin ilk 10’unda 8 banka var Bankalar rekortmen 2012’de en yüksek kurumlar vergisini 1 milyar 180.7 milyon TL ile Garanti Bankası ödedi. Onu 1 milyar 151.2 milyon TL ile Türkiye İş Bankası, 1 milyar 113 milyon TL ile Akbank izledi. 2012 yılının kurumlar vergisi rekortmeni Merkez Bankası ise 743.4 milyon TL vergi tahakkuku ile 7. sırada yer alabildi. Ekonomi Servisi Kurumlar vergisi rekortmenleri listesine bankalar damgasını vurdu. Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB), 2012 vergilendirme döneminde Türkiye genelinde en yüksek kurumlar vergisi beyanında bulunan ilk 100 mükellef listesini açıkladı. Nisan 2013 tarihinde kurumlar vergisi mükelleflerince verilen yıllık kurumlar vergisi beyannamelerinin değerlendirilmesiyle oluşturulan listenin ilk 10 sırasında 8, ilk 20 sırasında 11 ve ilk 100 içinde 23 banka yer aldı. 2012 yılı vergilendirme döneminde 1 milyar 180.7 milyon TL kurumlar vergisi tahakkuku ile Garanti Bankası listesinin ilk sırasında yer aldı. Garanti Bankası 2011 yılında 419.4 milyon TL ile 4. sırada bulunuyordu. Garanti Bankası’nı sırasıyla İş Bankası ve Akbank izledi. Ziraat Bankası 4., Türkiye Halk Bankası 5., Yapı ve Kredi Bankası 6. sıradan listeye girdi. 2011’in rekortmeni Merkez Bankası bu yıl listeye 7. sıradan, Vakıfbank 9. sıradan girebildi. İlk 10 arasında sadece iki telekomünikasyon şirketi yer alabildi. Türk Telekom ancak 8. sıradan, Turkcell 10. sıradan listeye girdi. Bunların ardında yeni bankalar sıralandı; Finansbank 11. sırada, Denizbank 12. sırada yer aldı. Kurumlar vergisi rekortmenleri listesinde ilk 20’de 11 banka yer alırken ilk 100’e ise 23 banka girdi. 2011 yılında kurumlar vergisi rekortmeni listesinin ilk 20’sinde 10, ilk 100’ünde 19 banka yer almıştı. 2012 yılı kurumlar vergisi ilk 100 listesinde yer alan vergi rekortmenlerinden 7’si isminin açıklanmasını istemedi. 2011 yılı listesinde isminin açıklanmasını istemeyen kurum sayısı 5’te kalmıştı. Türkiye geneli ilk 100 mükellef listesi içinde İstanbul’dan 53, Ankara’dan 18, İzmir’den 4, Kocaeli’nden 2 ve Manisa, Muğla, Kastamonu, Rize, Antalya, Adana, Samsun, Konya, Karabük, Kahramanmaraş, Sakarya, Bursa, Denizli ve Eskişehir illerinden birer mükellef yer aldı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, liste belli olduktan sonra bir teşekkür mesajı yayımladı. Düzenli vergi ödeme alışkanlığı kazanan toplumların, demokratik hukuk devletinin normlarını yakalamış toplumlar olduğunu belirten Şimşek, “Gelirini doğru beyan eden, vergisini ödeyenler ve bu listelerde yer alan mükellefler bizim gerçek kahramanlarımızdır. Kurumlar vergisi rekortmenler listesi bizim için bir onur tablosudur. Bu nedenle vergi rekortmenlerimizi canı gönülden kutluyorum” dedi. ‘Gerçek Kahramanlar’ listesinin ikisi alkolcü Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Türkiye’nin gerçek kahramanları” olarak nitelendirdiği en yüksek kurumlar vergisi ödeyen ilk 100 şirket arasında iki sigara ile iki alkol üreticisi firma da yer aldı. Sigara üreticilerinin ilki 164.6 milyon TL tahakkukla 17. sıraya yerleşen Philsa Philip Morris Sabancı Sigara ve 37.1 milyon TL ile 69. sıradaki Philip Morris SA Philip Morris Sabancı Pazarlama ve Satış AŞ oldu. Bira üreticisi Anadolu Efes Biracılık ve Malt Sanayi AŞ 68.3 milyon TL ile 34. sırada yer alırken, alkollü içecek üretimi ve toptan ticareti alanında faaliyet gösteren Mey İçki 32.1 milyon TL ile 88. sırada bulunuyor. Başbakan Silikon Vadisi’nde Başbakan’ın son ABD gezisi sırasında San Francisco’ya uzanıp Silikon Vadisi’ni ziyareti, birçok yönüyle değerlendirilmeyi hak ediyor. Bilişim ve iletişimin Mekke’si olarak bilinen dünyanın bu ilk ve çok önemli bilim ve teknoloji kentinin Başbakan ve yanındakiler tarafından ziyaret edilmesi çok doğru ve olumlu olabilirdi. Çünkü Türkiye’nin Silikon Vadisi kavramının yüceltilmesine çok büyük bir gereksinimi var. Ancak, Başbakan’ın Silikon ziyaretini tümüyle anlamsızlaştıran ve giderek sorgulanması gereken aynı önemde ülke içi uygulamalar var. HHH Silikon Vadisi, ARGE, araştırma geliştirme demektir. Bir ülkenin ARGE’ye verdiği önemin en önemli göstergesi, bu amaçla yapılan harcamaların tutarıdır. Ulusal gelirden ayrılan ARGE payı, en son verilere göre OECD ülkelerinde yüzde 2.40, AB’de yüzde 1.91, İsrail’de yüzde 4.40, Finlandiya’da yüzde 3.87, G. Kore’de yüzde 3.74, İsveç’te yüzde 3.43 ve Almanya’da 2.87’dir (OECD Bilim ve Teknoloji Ana Tabloları, 29 Mart 2012). Başbakan iktidarının on birinci yılını yaşıyor. Başbakan’ın işbaşına geldiği yıl Türkiye’nin ARGE ulusal gelir oranı, bir kaynağa göre yüzde 0.74; bir başkasına göre de yüzde 0.54’tü. Eskiyi bırakalım. Başbakan’ın on yıllık iktidarının sonunda toplam ulusal gelirden ayrılan ARGE payı, OECD verileriyle, yüzde 0.84 dolayında kalıyor. Önemli bir gerçek var: Bir ülkenin bilim ve teknolojide atılım amacıyla ARGE yapabilmesinin parasal alt sınırı, ulusal gelirinin en az yüzde 1’idir. ARGE için ayrılan paranın nasıl kullanıldığının sorgulanmasını, çok önemli olmakla birlikte, şimdilik bir tarafa bırakalım. Başbakan önce, iktidarı boyunca ARGE’ye neden bu kadar az kaynak ayırdığının hesabını bu topluma vermelidir. HHH İkincisi, Başbakan, ARGE kurumlarını siyasetin emrine aldı. İşbaşına gelir gelmez, TÜBİTAK’ın yönetimine el koydu. Yönetimine el koymuş olduğu TÜBİTAK, 2009’da ünlü bilim insanı C. Darwin’i sansür etti. Yakın yıllarda da Bilimler Akademisi yok olma noktasına taşındı. Üniversite sayısı bu iktidar döneminde neredeyse dörde katlandıysa da üniversiteler, YÖK cenderesinden ve iktidarın baskısından kurtarılmadı. Sonuçta, ülkenin bilimsel üretim merkezleri AKP iktidarınca teslim alındı. Tarihin öğrettiği bir gerçek var: Siyasetin emrine giren bilim, bilim olmaz; başka bir şey olur! Başbakan, her türlü bilimsel gelişmenin temeli olan eğitimi de bilimsellikten tümüyle uzaklaştıracak 4+4+4’ü, üstelik hiçbir ön çalışma ya da yapılabilirlik ve uygulanabilirlik çalışması yaptırmadan, topluma dayattı ve uygulamaya koydurdu. HHH Bilim kurumlarını ve buradan bilimi siyasetinin bağımlısı yapan kaskatı tutumu, Darwin’i sansür etme ayıbı, ARGE için ayrılan kaynakların azlığının da kanıtladığı gibi uyguladığı bilim siyasetinin yetersizliği ve bilimden uzak eğitim anlayışı ortada dururken, Başbakan’ın çelişkili bir tutumla Silikon Vadisi ziyareti, içi boş bir gösteriden başka bir şey değildir! Yalnız, Başbakan’ın kaygılanmasına gerek yok, iktidarının yarattığı bilim dışı kamuoyu ortamı, kendisinin bu konuda da sorgulanmasını engelliyor; ne siyaset, ne basınyayın ne de bilim kurumları ABD ziyaretinin Silikon çelişkisi konusunda seslerini yükseltebiliyor! Oysa ülkenin Silikon türü gösterilere değil, bilimsel bilginin her alandaki yol göstericiliğine o kadar çok gereksinimi var ki! İlk 20’de 11 banka var Enerji şirketleri bankaları izliyor Türkiye genelinde 2012 yılına ilişkin yıllık kurumlar vergisi beyannamesi veren mükellef sayısı 2013 Nisanı’nda 623 bin 122’yi buldu. Bu beyannamelerle birlikte 161 milyar 525 milyon 636 bin TL matrah beyan edildi. Bu matrah üzerinde 31 milyar 990 milyon 836 bin TL kurumlar vergisi tahakkuk ettirildi. Beyan edilen matrah toplamında yüzde 22.37, tahakkuk eden kurumlar vergisi toplamında yüzde 22.01 artış ortaya çıktı. Bu yıl beyan edilen değerlere göre şöyle bir tablo ortaya çıktı: Kurumlar vergisi rekortmenleri listesine bankacılık sektörünün ardından enerji sektörü damga vurdu. İlk 100 kurumlar vergisi rekortmeni listesinde elektrik üretim ve dağıtım alanında faaliyet gösteren 11 şirket yer alırken petrol, gaz, sıvı yakıtlar ve ham petrolün çıkarılması ve ticareti alanında faaliyet gösteren 6 şirket de listeye girdi. * Bir önceki yıla göre 4 sıra birden gerileyen Tüpraş 221.3 milyon TL tahakkuk ile 14. sıraya yerleşti. Sıvı yakıtlar ve bunlarla ilgili ürünlerin toptan ticareti alanında faaliyet gösteren Türkiye Petrolleri AO 5 sıra birden gerileyerek 188.7 milyon TL tahakkuk ile listeye 16. sıradan gir Bakan teşekkür etti di. Ham petrol çıkaran NV Turkse Perenco Ankara Şubesi 67.8 milyon TL tahakkuk ile 35. sırada. OPET 64.7 milyon TL vergi tahakkuku ile listede 38. sırada, Shell&Turcas 49.3 milyon TL ile 54. sırada ve Aygaz 32.5 milyon TL ile 87. sırada yer aldı. * İlk 100 içinde toplam 11 elektrik üretim ve dağıtım şirketi yer aldı. Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi’nin 15, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi 30, Elektrik Üretim Anonim Şirketi 36. sırada bulunuyor. Toroslar Elektrik Dağıtım AŞ 56, Yeşilırmak Elektrik Dağıtım AŞ 57, Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ 71, Akedaş Elektrik Dağıtım AŞ 74, Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ 79, Gediz Elektrik Dağıtım AŞ 90, Aydem Elektrik Dağıtım AŞ 95. ve İçdaş Elektrik Enerjisi Üretim ve Yatırım AŞ 98. sırada. * Listenin ilk 10’una 8 sıradan giren Türk Telekom ile 10. sıradan giren Turkcell’in dışında 105.8 milyon TL kurumlar vergisi tahakkuku ile TTnet 24. sırada yer aldı. * İlk 100’de 5 otomotiv şirketi de bulunuyor. 27’inci sırada Ford Otomotiv, 31’inci sırada MercedesBenz Türk Anonim Şirketi, 45’inci sırada Türk Traktör ve Ziraat Makineleri AŞ, 53’üncü sırada Doğuş Otomotiv ve 86’ncı sırada yer alan Ortadoğu Otomotiv Ticaret AŞ yer alıyor. Artık demokrasinin, bireysel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasının teknolojik temelinin oluştuğuna işaret etmiştim (8/05/2013). FBI’dan bir uzmana göre, ABD’de devlet tüm telefon konuşmalarının, elektronik haberleşmenin andaki ve geçmişteki kayıtlarına ulaşabiliyor, vatandaşlarını dinliyor, kaydediyormuş. Bu gelişmelere paralel, muhafazakâr çevrelerde, demokrasinin, ekonomik özgürlüklere zarar vermeye başladığına ilişkin bir itiraz gelişiyor. Bu ikisini bir araya koyunca da bu uygarlığın geleceği açısından kaygı duymamak olanaksız. Bu konuya devam etmek için, şu sıralarda çok ilgi çeken Big Data: A Revolution That Will Transform How We Live, Work, and Think, (Kenneth Cukıer &Viktor MayerSchoenberger, 2013, Büyük Veri: Yaşam, çalışma, düşünce tarzımızı değiştirecek bir devrim) başlıklı çalışmaya değineceğim. Council on Foreign Relations’ın dergisi Foreign Affaires, Mayıs/Haziran sayısında bu çalışmadan bir bölüm yayımladı. Der Spiegel’de, bu çalışmaya değinen ayrıntılı bir yorum yayımlandı (Müller, Rosenbach ve Schulz 17/05/2013). “Bilişim devrimi” deyince aklımıza, haklı olarak öncelikle, bilgisayarlar, internet geliyor. Dijitalleşme, verileştirme süreçleri, bu verileri değerlendiren algoritmalar, ne yazık ki çoğunlukla uzmanların ilgi alanında kalıyor. Halbuki, geleceğimizi ilgilendiren, çoğu kaygı verici, dolayısıyla bir an önce bilgilenip tavır almak durumunda olduğumuz gelişmeler bu alanda, adeta geometrik hızla ilerliyor. Tarihçiler, milattan önce III. yüzyılda İskenderiye Kitaplığı’nın insanlığın o zamanki bilgisinin hemen hemen hepsini içerdiğini nivarsayıyorlar. Bugün, dünyada birikmiş verilerin her insana İskenderiye Kitaplığı’nınkinin 320 katı bilgi sunabileceği hesaplanıyor. Yalnızca 2012 yılında dünyada 2.8 zettabyte (1 zettabyte = 1, 000,000,000,000,000,000 X 8 bilgi sayar kod karakteri) veri üretilmiş. Yeni üretilen verilerin hacminin 2020 yılına kadar 40 zettabyte’a ulaşması bekleniyor. Bu veriler CD’lere yazılırsa, her biri Ay’a kadar ‘Büyük Veri’, Büyük Tehlike uzanacak beş kule oluşabilirmiş. İnternette bir günde yayımlanan veri miktarını yazmak istersek 250 milyon DVD gerekiyormuş. “Big Data” sorusu Google’da 0.21 saniyede 36 milyondan fazla sayfa getiriyor. Bu verilerin bu kadar hızla birikmesinde, Google, Yahoo gibi arama motorlarına sorduğumuz sorular, Facebook, Twitter gibi sosyal medya siteleri, Amazon gibi Web sitelerinde yaptığımız alışverişler, buralardan bilgisayarlarımıza gönderilen, internetteki etkinliğimizi izleyen yazılım robotları, alışverişlerde kredi kartı kullanırken yarattığımız veriler, sağlık, vergi, polis, okul, nüfus, seçim kütükleri kayıtları gibi çok çeşitli araçlar rol oynuyor. Bu verilerin, herhangi bir demokratik, halkçı denetime tabi olmadan hızla dev şirketlerin, devletlerin eline birikmekte olması siyasi, ahlaki, hatta felsefi açından önemli sorunları gündeme getiriyor. ileri sürülüyor. Örneğin, toplumsal eğilimleri araştırırken başvurulan örnekleme yönteminin yerini, hızla oluşan büyük veri yığınlarında “veri madenciliği” yaparak salt korelasyon ve benzeri istatiksel ilişkiler üzerinden, ekonomik ve siyasi alanlarda kullanılabilen çok değerli bilgilere ulaşılabiliyor. Bu bilgiler pratikte işe yaradığından, artık olgular arasında bir nedensellik aramaya gerek kalmıyor. “Neden” sorusunun yerini “nedir” sorusu, bir anlamda da teorinin yerini gözlem, düşüncenin yerini kanaat alıyor. Bu sırada, özelde insan yaşamının, genelde yaşam dünyasının her alanı gittikçe artan oranda veri haline getirilmek üzere izleniyor, kaydediliyor, sayılıyor ve ilişki arayan, öngörmeye çalışan algoritma hesaplarına bağlanıyor. Nedensellik ilişkisinin yerini gözlem alınca da, anlamak yerine, veri madenciliği ile ulaşılan istatistik olasılıklar üzerinden, düşünce yerine kanaatle hareket etmek öne çıkmaya başlıyor. Bu eğilimin felsefi, siyasi sonucuysa, bilgilenme sürecinin, verili olanın özelliklerinin ölçülmesine, olguların arasındaki korelasyonun saptanmasına, rastlantıları bulma pratiğine indirgenmesi oluyor. Örneğin toplumsal olayların, suçların nedenlerini sorgulamak, var olan toplumsal yapının özelliklerinden, çelişkilerinden kaynaklanan yıkıcı ekolojik, ahlaki, toplumsal dinamiklerle yüzleşmek yerine, suçun, toplumsal olayın, ekolojik felaketin vb., ne zaman, nerede, hangi şiddette gerçekleşeceğini önceden tahmin eden algoritmaların önerileri bağlamında o zaman ve mekânda önlem almak yetiyor. Böylece karşımıza Spielberg’in “Azınlık Raporu” filmindeki gibi, suçu gerçekleşmeden cezalandırmaya yönelik otoriter politikalar çıkıyor. Elveda özgürlük, kişi özeli, otonomi... Bu gelişmeler yalnızca yeni bir kültürel ortam yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda, devletlerin ve uzmanların, bireylerin yaşamı üzerindeki yönlendirme, sınırlama, önleme, cezalandırma kapasitesini geometrik bir hızla artırıyor. “Büyük Veri” olgusu devletle (egemen sınıfla) halk arasındaki güç dengesini daha da bozuyor. “Büyük Veri” olgusu andaki “durumu” saptıyor, şirketler buna göre mal, hizmet pazarlıyor, devletler giderek güvenlik politikalarını buna göre belirliyor. Kültür endüstrisi, TV dizilerini, filmleri, gazete ve dergileri vb., “Büyük Veri”den hareketle üretiyor. Böylece, var olan saptanmış, biteviye yeniden üretilmiş oluyor. Bu noktada da “Büyük Veri” olgusu karşımıza “büyük muhafazakârlık” olarak çıkmaya başlıyor. Burada tarihsel bir ironi oluşuyor. “Büyük Veri” var olan, yeniden üreterek kapitalizmi kalıcılaştırma eğilimlerini güçlendirirken, aynı anda kapitalist ideolojinin gururu bireysel yaratıcılığı zayıflatan eğilimleri de güçlendiriyor: Örnek olarak insanın aklına hemen şu anekdot geliyor: “Henri Ford potansiyel müşterilerine sorsaydı (“Büyük Veri” çalışması yapsaydıE.Y.) onların daha güçlü ve daha hızlı atlar istediğini görecekti”. Gerçekten de insan realiteden öğrendikleriyle, hayal gücünü birleştirip realiteyi yeniden yaratıyor. Bu “yeniden yaratma”, Platon’un “başka daha adil bir dünya” , Aristotales’in çok önem verdiği nedensellik ilişkisi arayışlarının canlı tutulmasına, Hegel’den gelerek Marx’ın gösterdiği gibi devrimci diyalektiğe, çelişkileri anlayarak realiteyi dönüştüren pratiğe dayanıyor. “Büyük Veri”nin muhafazakârlığına direnişin hattı da buradan geçiyor. ‘Big Data’ (Büyük Veri) Turhal yoğurtmacı için coğrafi işaret Türk Patent Enstitüsü (TPE) Başkanlığı’na Turhal Ticaret ve Sanayi Odası tarafından “Turhal Yoğurtmacı” için coğrafi işaretlerin korunmasına ilişkin tescil talebi ilanı Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı. Buna göre, yoğurtmacın hamuru Tip 650 ve Tip 550 unları belli oranlarda paçal edilerek yoğrulacak. Yoğrulurken 1012 kez katlanıp, malzemesi mercimek büyüklüğünde öğütülen Niksar cevizi, haşhaş, tereyağ veya bitkisel katı yağ ile hazırlanan iç ile karıştırılacak. Taş tabanlı fırınlarda pişerken yakılan meşe ya da pelitin tütsüsünden tat alacak ki adına Niksar yoğurtmacı denebilsin. bak Nedenini boş ver, ilişkiye Hepimiz internetin iletişim süreçlerini nasıl etkilediğini biliyoruz. Ama bu “Büyük Veri” olayını araştıran uzmanlara göre toplumun bilgiyi toplama ve işleme tarzında köklü bir değişiklik yaşanıyor. Aktarmakta olduğum çalışmalarda, uygarlığın andaki düzeyinde, bilgisayarlara, internet ve dijitalleştirme teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak birikmeye devam eden verilerin niceliksel olarak ulaştığı düzeyin artık bir nitelik değişikliğine yol açtığı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle