25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 MAYIS 2013 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bizim ‘Guernica’mız KestaneMaşa Uygarlığı BATI dillerinde “kestaneyi ateşten çekmek” denir buna. Zor iştir; kestane sımsıcak olmuştur, kızgın maşa el yakabilir. Başkasına çektirebilsek ne iyi olurdu diye düşünenler var zaten uzaklarda. Şu aşamada geriye doğru bakınca Ankara’nın dış politikasında verimlilik açısından kaçırılmış fırsatın ne olduğu açıkça görülüyor. rap Baharı denen süreç, en geniş boyutlarıyla bütün Ortadoğu haritasında Batı sermayesinin hoşuna gitmeyen, hesaplarını bozan, rejimlerini tedirgin eden ne kadar iktidar varsa hemen hemen hepsini yıkmış, neredeyse daha özgürlükçü olacakmış gibi görünen bir ufkun habercisi olmaya çalışmıştı. Bu arada, başta Muammer Kaddafi olmak üzere yerel kültürün ortaya çıkardığı değişik görüntülü liderleri de sahneden silmişti. O aşamada Suriye’deki rejimi yıkma hevesine katılmak yerine daha önce kurulmuş iyi ilişkiden yararlanarak oradaki rejimin normalleşmesi yönünde işbirliği olanakları yaratıp bugünkünün tam tersine olumlu bir sonuca varılabilirdi. imdi bölgedeki gerçek şundan ibaret: Arap Baharı asıl doğurması gereken devlet tiplerini doğuramadı. Türkiye’deki örneğe az çok benzeyen “ulusdevlet”ler hiç yok ortalıkta. Her yerde etnik bölünmeler ve koyu mezhepçilik var. Buna karşılık, Suriye’yle iyi ilişkilerin henüz sürmekte olduğu bir dönemde Washington’ın hedefini de olumlu bir yorum getirip etnik kökenlere ve mezheplere göre bölünmemiş ulus kavramını öne çıkarmak çok daha barışçı bir Ortadoğu’ya yönelmeyi sağlayabilirdi. Hele Suriye ve Lübnan’da varlığı hâlâ sürmekte olan Fransız etkisinin yardımıyla Ortadoğu’daki “gidişat”ı daha sağlam yönlere çevirmek niçin denenmesin? ayal mi? Hayal elbet. Ama hiç değilse batağa saplanmış “gidişat”ı yanlış tasarımların peşinde sürüklenmekten çok daha doğru ve yaratıcı, taze, zihin açıcı. Belki Suriye konusuyla bambaşka hesaplar nedeniyle ilgilenmekte olan Rusya’nın da katkısıyla toplanması beklenen bölge toplantısı konuya yeni bir ferahlık getirebilir ve gelmiş geçmiş büyük uygarlıkların sahnesi olan bu bölge nihayet kendi şanına layık yeni bir atılıma öncülük ederek tarihe yeni bir sayfa ekleyebilir. Barış ve huzur için Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyeti: “Akıl ve bilim, yurtta ve dünyada barış ve laik Cumhuriyet” idi. AKP iktidarının, Tanzimat’ta denenmiş, ama tutunamamış “Yeni Osmanlılar”dan başka (Ebüzziya Tevfik) bir önerisi varsa açıklanmalıdır. Bozkurt GÜVENÇ G A Ş azete manşetleri ve köşeyazıları Reyhanlı bombaları ile dolup taşarken Nilgün Cerrahoğlu’nun, 14 Mayıs günlü “Sağnak” köşesinin başlığı ‘Bizim Guernica’ idi. Duymuş ama görmemiştim. Nilgün, öylesine yaşayarak anlatıyor ki Döne Ana’nın Tanrı’ya seslenen fotoğrafı eşliğinde yanan taşları, alev saçan insanları görmüş gibi oldum. Guernica, İkinci Dünya Savaşı’nın bir prova sahnesi olan İspanya’da, Alman uçaklarının yerle bir ettiği Bask kasabasının adıdır. Sanatçı Pablo Picasso, ‘Guernica’ tablosu ile kente saldırıyı tarihe mal etmiştir. Öyle ki ‘Guernica’ denilince akla gelen Picasso, bu eseri nasıl yaptığını merak eden Alman subayına, “Bu benim değil, sizin eserinizdir” demiştir. Barışı korumak amacıyla üretilen bombalar kendiliğinden patlamaz, patlatılır. Bombanın uzaklardan duyulan gürültüsü, davulun sesi gibi kulağa hoş gelir. Hatta, insanlıktan payını almamış benciller, “Çok şükür biz barış içinde yaşıyoruz” deyip suçsuz ana babaları, çocukları topluca öldürenleri lanetlemekle yetinirler. Benzer bir felaketin kendi başlarına geleceğini düşünmek bile istemezler. Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan Büyük Britanya ile Fransa, Osmanlı mirası Ortadoğu’yu milli çıkarlarına göre sil baştan çizip biçtiler, paylaştılar (David Fromkin). Ne ki İslam şeriatı tek bir emir olsa bile onun sürekliliğini sağlayan ülkeler, mezhepler, cemaatler ve tarikatlar çeşitli, karşıt ve çatışmalıdır (Gellner). İkinci Dünya Savaşı’ndan ve Soğuk Savaş’tan rakipsiz bir dünya gücü olarak çıkan ABD, Ortadoğu’da kendi milli çıkarlarına uygun, köktenci (Müslüman) olmayan bir BOD (Büyük Ortadoğu) kurmaya kalkınca, dengeler altüst oldu. Saddam ile Kaddafi yıkıldı, Mübarek’in yerini Müslüman Kardeşler aldı. Suriye’de Esad direniyor. ABD’nin sadık müttefiki ya da stratejik ortağı Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Ortadoğu’da özgün bir yeri ve özel sorunları var: Yegâne Müslüman demokrasi (Bernard Lewis), NATO üyesi, AB adayı Türkiye, Gülen cemaatini kollamak durumunda. AKP hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin izlediği laik ve barışçı dış politikasını sürdürmek yerine, BOD’da, örnek ülke, bölgesel bir barış gücü, yeni bir Osmanlı olmak hevesine kapılınca, sınırında bombalar patlatıldı, kendi içinde barış aramaya başladı. kendi ülkesinin “Kristal evde oturan komşusuna taş atmamalı” sözünü hatırlatmıştı. Son haftalarda, AKP’li Mehmet Dülger, AleviSünni kutuplaşmasına usulca, usulünce değindi. Sanki uzaklardan konuşuyordu, yankı bulmadı. Alevi yurttaşların ibadet (cemevi) sorununa çözüm bulamamış laik Türkiye’nin, sınır komşusu ülkelere liberal demokrasi dersleri vermekle yetinmeyip iç savaşa taraf olması, en azından tarihi bir yanılgı değil miydi? Yanlış hesap, Bağdat’tan, Şam’dan döndü geldi, Reyhanlı’da kapımıza dayandı. Kanatlar Ne İşe Yarar? Kanatlar uçmaya yarar! Elbette bir beynin eşgüdümünde... Birbirleriyle ve vücudun öteki organlarıyla uyumlu çalışırlarsa! Ama birbiriyle kavga ederlerse... Biri, ana kitleyi bir yere çekmeye çalışırken... Öteki başka yöne doğru gitmeye çabalarsa... Beyinden gelen uyarılar dikkate alınmazsa... Vücudun başka organlarıyla eşgüdüm sağlanmazsa... O kanatlar, yarar değil zarar getirir! HHH CHP’nin bilge kişilerinden rahmetli Necdet Uğur, bir defasında bana “Türkiye’de politika aslında hizip politikasıdır, çünkü politikacılar parti içinde kendi küçük grupları ile var olmaya çalışırlar” demişti. Bu yargısını, Ecevit’in Deniz Baykal ve Ali Topuz hiziplerinden şikâyet ettiği bir dönemde, dertleşirken aktarmıştı... Söylemek istediği, Türkiye’de parti içindeki hiziplerin özellikle sol partilerde kaçınılmaz olduğu, genel başkanların ve genel merkezin, bu hizipleri yani kanatları, uyumlu bir biçimde çalıştırmakla yükümlü bulunduğuydu. HHH Demokrasilerde, özellikle sol partilerde kanatların olması doğaldır... Hatta yararlıdır! Bu kanatlar arasındaki iletişim, taban etkileşimiyle de birleşince, yeni arayışların, yeni açılımların öncülüğünü yapar. Sosyal demokrat partiler, pek çok Avrupa ülkesinde kendilerini bu yolla yenilemiş ve iktidara gelmiştir! HHH CHP, Atatürkçü, yenilikçi, demokrat, solcu, çağdaş ulusçu bir partidir… Bu nitelikleri, “yenilikçiler” ve “ulusçular” diye abuk sabuk ölçütlere göre bölmek ve birbirlerine düşmanca bildiriler ve etkinlikler çerçevesinde geliştirmek ancak bireysel egoların, parti program ve ilkelerinin önüne geçmesiyle gündeme egemen olur... 2013 Türkiyesi’nde, ülkemizin karşı karşıya olduğu rejim ve savaş tehlikeleri bağlamında hiçbir CHP’li kanadın böyle bir lüksü olduğunu sanmıyorum: Biraz programı okusunlar... Biraz Kılıçdaroğlu’na kulak versinler... Vakit bulurlarsa da, örgütle temas etsinler... Parti içindeki kanatlar, belki o zaman yararlı olabilir ve CHP’yi iktidara taşıyabilecek ipuçlarına ulaşır! ıkış yönü nerede, n’apalım? Tarihe not düşmek, yanılgıları eleştirmek kolay, çıkış yönü nerede, n’apalım? Vatikan’ı, CHP’yi, TSK’yi, ‘Monşer’leri, hocaları, aydınları ve medyacıları yargılamak çözüm değil. Reyhanlı bombaları, izlenen iç ve dış politikanın güvenilir olmadığını kanıtladı. Dünya devleti ABD, Vietnam’da, Irak’ta, Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırılardan ve son Boston Maratonu’ndan aldığı derslerle, Suriye konusunda ihtiyatlı davranıyor; BM’de destek, Rusya ile uzlaşma arıyor. ‘Küreselleşen Dünya’ politikasıyla yarattığı ekonomik bunalımdan çıkamayan ABD, barış ve savaş konusunda ikiye bölünmüş görünüyor. Biz, savaşçı Huntington’ları, dinci Evanjelistleri değil, barışçı Chomski’leri dinlemeliyiz. Barış ve huzur için Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyeti: “Akıl ve bilim, yurtta ve dünyada barış ve laik Cumhuriyet” idi. AKP iktidarının, Tanzimat’ta denenmiş, ama tutunamamış “Yeni Osmanlılar”dan başka (Ebüzziya Tevfik) bir önerisi varsa açıklanmalıdır. Ç H Tarihten yapraklar… tasözleri, deyişler, söyleşiler Yazarlar, çizerler, on yıldır izlenen politikanın sakıncaları konusunda iktidarı uyarmaya çalıştı, ama dinletemedi. Tok sözlü bir diplomat, A Reha İsvan’ın Ardından H Enis COŞKUN iç bu kadar “yurtta barış, dünyada barış” arar olmamıştık. Yazık ki barışa susadığımız böyle bir zaman aralığında, onun bir büyük mücahidini; Reha İsvan’ı yitirmenin acısını yaşıyoruz. Onun adı barış için savaşımla özdeşleşmişti. O 12 Eylül öncesinde de, sonrasında da barışı savunmanın onurunu taşıdı, cefasını çekti. Sıkıyönetim mahkemelerinin önünde ve zindanlarının karanlığında başı öne eğilmeyenlerden oldu. Esen rüzgâra göre sonradan yön değiştirenlere ibret dersleri vererek tarihe adını yazdırdı. Reha İsvan ile 12 Eylül’ün kapattığı Türkiye Barış Komitesi Derneği’nin Yürütme Kurulu’nda birlikte çalıştık. Barışı simgeleyen zeytin dalının yaprakları gibi bakan gözleri her zaman biz çalışma arkadaşlarını yüreklendirirdi. Aklıselimi ise öngörülerimizin mihenk taşı olurdu. Onun süzgecinden geçmeyen bir önerinin üyelerin genel tasvibini alamayacağını bilirdik. Bu bizler için çok önem taşımaktaydı. Çünkü Türkiye Barış Komitesi Derneği bir yığın örgütü değildi. Ama o, yığınları barışı savunmaya çeken ve yönlendiren bir kamuoyu örgütü olarak ülkemizin sosyal ve politik mozağini büyük ölçüde temsil ediyor ve yansıtıyordu. Bu çeşitlilik ve çoğulculuk kararların alınmasında da oyçokluğu yerine oydaşlaşma ilkesi biçiminde kendisini göstermekteydi. Alınan kararlar çoğunluğun değil, tüm üyelerin benimsediği, içselleştirdiği kararlar olmaktaydı. Sıkıyönetim mahkemelerindeki savunmalar bu özgünlüğün somut ve güzel örnekleri olmuştur. Bu sonucun alınmasında Reha İsvan’ın katkılarının payı azımsanamaz. Onun barış savaşımındaki yeri ve önemi üzerine çok şey söylemek olanaklıdır. Hele de Türkiye’yi savaşa sokmayı amaçlayan ve bunun için topraklarımızı kana bulayan kışkırtıcı eylemlerin yükseldiği günümüzde. Ama ben, onun sıkıyönetim mahkemesi önünde yaptığı savunmayı tekrar tekrar okumakta yarar olduğunu düşünüyor ve önermekle yetinmek istiyorum. İnanıyorum ki böylece karanlık ne kadar koyu olursa olsun, tehlike ne kadar büyük ve yakın olursa olsun barışa umutlarımız diri kalacak ve ülkemizi bu karanlıktan çıkaracak, savaşın tehdidine direnecek gücü kendimizde bulabileceğiz. Sen ışıklar içinde yat Reha İsvan! Bu ülkenin barışçıları yükselttiğin bayrağı yere indirmezler, indirmeyeceklerdir de... Savaşımını savaşımları olarak bileceklerdir. Bil ki, sen artık yalnız anılarda değil, akıllarda ve yüreklerde de yaşıyorsun. Uğurlar ola! ATATÜRK SİZİ ÇAĞIRIYOR 19 MAYIS’TA ÇILGIN TÜRKLER TAKSİM’E Tünel, İstiklal Caddesi Saat: 13.00 GENÇ TÜRK | (0212) 292 10 53 | www.gencturk.org | twitter.com/GencTurk1919 | www.facebook.com/gencturklerizbiz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle