18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 NİSAN 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA Recep Tayyip Erdoğan, 23 Nisan’da “ses kısıklığı”nı gerekçe göstererek Anıtkabir’e gitmedi. Başbakanların ulusal bayramlarda Anıtkabir’de şarkı söylemelerinin bir gelenek olduğunu bilmiyorduk doğrusu. Gelenek CHP’li Birgül Ayman Güler’in 23 Nisan kutlaması iletisinden bir bölüm: “CHP’nin ‘terör sorununun çözümü Türkiye’nin demokratikleştirilmesinden, yani Meclis’te alınacak temel kararlardan geçer’ önerisi, kabul görmemiştir. Başbakan, CHP’nin ‘Meclis’te çözüm’ önerisini reddetmiş ve doğrudan ÖcalanPKK ile görüşmeler yapmayı tercih etmiştir. Şimdi, Öcalan ve Başbakan çözüm süreci dedikleri bir görüşmeler zincirini yürütürken ‘AKPPKK müzakerelerini güven içinde sürdürmek istiyoruz; Meclis devreye girsin’ diyorlar. Bunu da ‘zaten CHP de Meclis’te çözüm demiyor muydu’ diye bizleri de ortak ederek sağlamaya çalışıyorlar. Hem CHP’yi hem de TBMM’yi kurdukları hukuk dışı ittifakı kurtarmak ve kendilerini aklamak için kullanmak, yüce Meclis’i ve CHP’yi bu 15 Meclis’te Çözüm! Blucin ve Kişilik Sovyetler Birliği’nin başında Andropov’un olduğu dönemdi. 1982’yi 83’e bağlayan yılbaşını Belçikalı bir gençlik grubuyla Moskova’da geçirdim. Orada tanık olduğum ve beni hayrete düşüren olaylardan biri de Sovyet gençlerinin turistlerin bavullarındaki blucin ve tişörtleri satın almak için kuyruğa girmeleriydi. Bu resmi daha önce görmüştüm ben... Çocukluğumun Ankara’sında Amerikalı askerlerin eskilerinin kapışıldığı günleri anımsatan bu sevimsiz manzara beni hayli etkilemiş ve üzmüştü. Herkes o seyahatten Brüksel’e boş valizle döndü, ben hariç. İlk blucininizi Salı Pazarı’ndaki Amerikan pazarından, ilk tişörtünüzü Mudo’dan alan kuşaktansanız ne demek istediğimi anlarsınız. Bizim çocuklarımızın ise böyle dertleri olmadı. Tişörtten, blucinden bol ne var! Gelgelelim ruhsal ve toplumsal olarak Türkleri blucintişört öncesi ve sonrası diye ayırmak bile mümkün. Bazılarımız kabul etmekte zorlansa da, sonraki dönemin çocuklarında özgüven daha yüksek, eziklik daha az. HHH Erdem Tepegöz’ün “Zerre” adlı filmini gördünüz mü? Filmin aniden bitmesinden pek hoşlanmadım, ama gerçekçi çekimleri ve konusu önemli. Zerre’de uç örneğini seyrettiğimiz gibi hazır giyim sektöründe hâlâ kayıtdışılık çok yüksek ve kaçak işçi çalıştırılıyor. Bir tarafta pırıl pırıl, içinde kreş olan fabrikalar, öte yanda esir kampı düzeyinde istihdam yapan sefil üretim merkezleri. Bu nasıl oluyor? Dünya standardındaki fabrikalarımızı biraz da Gümrük Birliği’ne borçluyuz. Hatta belki de tamamen bu sayede! Kendini düzelten ve katma değeri yüksek üretim yapmayı başaran giyim üreticilerinin çoğu ihracatçı. Gümrük Birliği sayesinde Türkiye’de ihracat yapılan tüm sektörlerde AB standardında üretime geçildi. Çalışma koşulları düzeltildi. Bugün Türkiye’nin fabrikalarında durmaksızın milyonlarca adet blucin ve tişört üretiliyor. Blucin ve tişört 27 üyesi ve toplam nüfusu 503 milyon olan AB’nin en büyük giyim pazarı. Türkiye, AB’ye katma değeri yüksek blucin ihraç ediyor. HHH Eurostat kaynaklarına göre Avrupa Birliği’ne 2012 yılında 490 milyon adet blucin ithal edilmiş. Avrupa nüfusunun tüketici olarak sınıflandırılan 14 yaş üstü kısmı 425 milyon kişi. İthal blucin sayısı tüketici nüfustan fazla. Bunun 115 milyon adeti Almanya’ya, 74 milyon adeti ise İngiltere’ye gitmiş. Türkiye yüzde 21 ile Avrupa’nın blucin ithal ettiği ülkeler arasında Çin’den (yüzde 23) hemen sonra ikinci sırada. Türkiye’yi yüzde 19 ile üçüncü sırada Bangladeş izliyor. Önemli olan Çin’in birinciliği, Türkiye’nin ikinciliği değil. Çin ve Bangladeş en ucuz blucinleri satanlar, ortalama birim fiyatları 5.5 Avro civarında. Türk blucinlerinin ihraç ortalaması ise 13.42 Avro, Çin’in neredeyse üç katı. Asıl dikkatleri çekmesi gereken nokta katma değer. Demek ki Türkiye blucin gibi hazır giyimin önemli bir kolunda katma değeri yüksek ürün ihraç etmeyi başarıyor. Tişörttü, blucindi deyip geçmeyin... Toplumsal kişilik oluşumunda bunlar da etkili, günlük yaşamın hayhuyu içinde farkında olmasak da... Parça Parça Bir yanda AKPPKK pazarlığı. Öbür yandan “Ben bir şey bilmiyorum” gerekçesine sığınarak süreci izlemeyi yeğleyen bir CHP. Gözümüzün önünden geçip gidenler; eski CHP milletvekili Mustafa Kemal Palaoğlu’na, Atatürk’ün 2425 Ekim 1919’da Amasya’da Ruşen Eşref Ünaydın’a söylediği sözleri anımsatmış: “Eğer bu memleket ve bu millet parçalanacak olursa, umumi şerefsizliğin enkazı altında, şunun bunun şahsi şerefi de parça parça olur.” Palaoğlu, Atatürk’ün bu sözünün bugün için çok anlamlı olduğu kanısında: “Atatürk diyor ki: Öyle zamanlarda insanlar, gerçi sustum, bir şey yapmadım, ama bölücülerle, işbirlikçilerle beraber olmadım, onlar gibi düşünmedim diyerek vicdanlarını rahatlatamazlar ve sorumluluktan kurtulamazlar. Tam aksine, o ihanet cephesinin karşısında ve namus cephesinin içinde yer almak zorundadırlar.” Tam da o günleri yaşadığımıza inanıyor Palaoğlu: “Bütün namuslu insanlarımızı susmamaya, bölünme anayasası ve bölünme süreci karşısında seslerini yükseltmeye ve ‘hayır’ demeye davet ediyorum. Çünkü, bilinmelidir ki, tarih insanları sadece yaptıklarıyla değil, yapılması gerekenleri yapamadıkları için de yargılar.” AKP’nin barış ortağı PKK’liler, yalnızca ellerini kollarını sallayarak değil, Kalaşnikoflarını, mayınlarını, tabanca ve tüfeklerini göstere göstere çekilecekler... Aylarca sürecek bu silahlı çekilme karşısında polis, asker, jandarma ise çekinecekmiş. “Eşit anayasal vatandaşlık” dedikleri böyle bir şey demek ki... Anayasal kirli ittifakın emir eri yapmak istiyorlar.” Biliyor musunuz, “sürece TBMM dahil olsun” diyenler arasında CHP’liler de var. Emir erliğine hazırlar yani. Adana Otistik Çocuklar Sağlık ve Eğitim Derneği Başkanı “sosyolog” Fehmi Kaya, otistik çocuklar için “ilimsel” açıklamalarda bulundu: “Otistik çocukların beyinlerinde inanç alanı, Allah alanı, gelişmemiş, oturmamış. Onun için ibadet etmeyi, Allah’a inanmayı bilmiyorlar.” Ne dediğini bilmeyen birinin kuyuya attığı bu taş, zaten bilisiz olan toplumda otistik çocuklarımıza “Allahsız, kitapsız” suçlamasıyla geri dönecektir. Akil işadamı Can Paker, “Keşke” demiş, “Abdullah Öcalan özgür olsa”. Ve eklemiş: “Keşke böyle bir barış sürecini başlatan kişi, özgür bir ortamda bunu devam ettirebilse.” Paker, barışı aratacak kirli, güdümlü savaşı başlatan kişi kimdi, hatırlıyor mu acaba? Kimdi? Akil adam Baskın Oran’ın “Cumhuriyet yanlış kuruldu. Başımıza bela olan ulus devletten kurtuluyoruz” sözleri epey yankı yarattı. İşte onlardan birisi... Okurumuz Fuat Akça yazmış: “Niye bu kadar kızıyor anlamadım. Osmanlı sınırları içindeki uluslar bir bir kendi devletlerini kurup ayrılırken kalanların aklına da yok olmamak için ilk olarak ulus devlet fikri geliverdi işte. Ne devleti kursaydık hoşuna giderdi acaba? Muz cumhuriyeti desen, bizim ülkede o kadar muz yok. Petrol şeyhliği desen, şeyh özentisi çok, mamafih petrol yok. Amerikan mandası, İngiliz dominyonu, din devleti? Olabilirdi, ah o Mustafa Kemal olmasaydı. Dünyadaki tüm ulus devletlere bu vesileyle buradan sesleniyorum; lütfen yanlış kurulup kurulmadığınızı öğrenmek için en kısa zamanda Baskın Hoca’ya başvurun.” Ne Devleti Kuracaktık? Yeni Tetik Sosyalistlerin Meclisi’nin, AKPPKK pazarlık sürecine ilişkin yayımladığı bildiri kamuoyundan adeta saklandı: “Süreç, özgürlüğü değil gericiliği besleyecektir. Müzakerelere paralel olarak Misakımilli’ye işaret edilmesi ve mevcut devlet sınırlarının yapaylığından söz edilmesi, sürecin barışı değil yeni savaşları tetikleyeceğini düşündürmektedir. Ortadoğu’da sınırların değişebilirliğini vaaz eden temel gücün ABD, bu tür değişimlerden en fazla yarar sağlayacak olan gücün ise uluslararası enerji tekelleri olduğu unutulmamalıdır.” Oynanan oyunun anlamı bu denli kısa ve yalındır. PKK Ne Kazanıyor? SADIK ÇELİK Yazık Olacak! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] En çok sorulan soru hep aynı; peki ama PKK’ye perde arkasından ne veriliyor, geri çekilme neyin karşılığında gerçekleşiyor? Aslında PKK herkesin gözü önünde elde ediyor kazanımlarını. Murat Karayılan çekilme takvimiyle ilgili bir basın toplantısı gerçekleştireceğini açıklıyor. Gazeteciler orada bulunmak, bu tarihi ana tanıklık etmek için günler öncesinden harekete geçiyor. Tüm büyük medya kuruluşlarının temsilcileri oraya koşuyor. Karayılan çekilme tarihi olarak 8 Mayıs’ı işaret ediyor. Bu ilk çekilme aşamasının ardından anayasal değişiklikler ve silah bırakma aşamalarının nasıl gerçekleşeceğini de bir bir anlatıyor. 30 yıllık bir silahlı çatışma tarihinin baş aktörlerinden biri olarak silahların yerine demokratik siyasete geçişin önemini vurguluyor. Diğer tarafta PKK’nin terör örgütü yerine “aktivist” olarak anılması, Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi’nin raporuyla başlıyor. Ve artık örgüt liderinin, bırakın ondan katil diye bahsetmeyi, siyaset yapmasının bile önü açılacak yönündeki öngörüler kuvvetleniyor. Tüm bunlar bir arada değerlendirildiğinde PKK’nin artık kendini yeni baştan resmetme, dünya karşısında meşruiyetini ilan etme fırsatı kazandığı ortada. Adana Otistik Çocuklar Sağlık ve Eğitim Derneği Başkanı Sosyolog Fehmi Kaya, otistik çocukların beyinlerinde inanç alanı olmadığı için Allah’a inanmayı bilmediklerini ve bu yüzden otistiklerin doğuştan ateist olduklarını içeren son derece provoke edici bir açıklama yaptı. Otistiklerle ilgili çizdiği bu karanlık tabloya dair çözüm önerisini de açıklayarak; otistik çocuklar için açacakları ücretsiz terapi merkezlerinde onları inançlı birer insana dönüştüreceklerini belirtiyordu. Zaten birçok alanda algı ve ifade güçlüğü çektikleri için otistik olarak tanımlanan çocuklar üzerinden, inanmayı bilmedikleri gibi manasız bir çıkarımda bulunmak ne inanç hassasiyeti ile ne de insaniyetlikle açıklanabilecek bir yaklaşımdır. Bu, durumdan vazife çıkartmak olarak mı tanımlanmalı, yoksa hüküm süren genel bir anlayışın dışavurumu mu, ya da sadece kişisel bir bakış açısının tezahürü olarak mı kabul edilmeli?.. Gerçek bunlardan hangisi olursa olsun kabul edilebilir değil. Aldığı yağmur gibi tepkilerden sonra Fehmi Kaya özür diledi ve sözlerinin yurtdışında bazı bilim adamlarının araştırma sonuçlarına dayandığını, kendisinin sadece bu sonuçları aktardığını, bunların kendi görüşü olmadığını söyleyerek tepkilerin yükünden sıyrılmaya çalışsa da bu o kadar kolay olmamalıdır. Zira düşüncesizce yapılan böylesine bir açıklamanın, otizmli çocuklara büyük haksızlık olmanın ötesinde, yakınlarının ne denli üzüntü duymalarına sebep olacağını tahmin etmek herhangi bir insan, hele ki kendini bilime adamış bir sosyolog için pek de zor olmasa gerekti. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] THY’de İçki Yasağına Yeni Açıklama Lojistik güçlükler ileri sürülerek ekonomik açıdan sorunlu olduğu gerekçesiyle iç ve dış hatlarda getirilen içki yasağına, hafta içinde THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu’nun yaptığı açıklamayla yeni bir boyut kazandırıldı. Topçu’nun yaptığı açıklamaya göre; geçen sene 28 alkollü uçak yolcusu rahatsız edici davranışlarda bulunduğu ve uçuş güvenliğini aksattığı gerekçesiyle kelepçelenmiş. Milyonlarca yolcu arasından 28 kişinin rahatsız edici davranışlarda bulunması üzerine bu kadar ani ve acil önlem alınabilmesi karşısında herhalde yetkilileri tebrik etmek gerekir. Bunun üzerine hâlâ illa ki uçakta içmek istemenin bir anlamı olmadığını da eklemiş Hamdi Topçu. Uçakta içmekte ısrar etmenin değil ama bunun, son yıllarda örneğine sıkça rastladığımız hayat tarzlarına yönelik genel bir müdahale geleneğinin bir parçası olduğunu düşünmekte ısrar etmenin anlamı var. Topçu’nun açıklamalarını dinledikten sonra, o zaman içki yasağının arkasındaki gerekçenin ekonomik olmadığını iddia edenleri fazla alınganlıkla suçlamak ne kadar doğruydu diye düşünmeden edemiyor insan. [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Ateist Otistikler UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Gemi 1 nin kapla 2 ma tahtaları 3 arasını üstüpü ile doldu 4 rup ziftleye 5 rek su geçir 6 mez duruma 7 getirme işi. 8 2/ Sarp ge 9 çit... Yunan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 abecesinde bir harf. 3/ Lan 1 B A L M A N F A tan elementinin 2 A T A M A S İ F simgesi... Yolsuz 3 L E M Y E Z E L ya da emeksiz el 4 B P E R EME Ç de edilen şey. 4/ 5 A R A L N A T O Yünlü ya da pa 6 L O R Ş İ F ON muklu bir dokuma 7 T O R İ NO M türü... Bir nota. 5/ 8 T İ O K R U A Kötü... Adana’nın 9 A L A M E T A K Yumurtalık ilçesinin eski adı. 6/ Anadolu’nun en güney ucu olan burnun adı. 7/ Zilli bir kasnağa geçirilmiş kursak zarından oluşan vurmalı çalgı... Yıkanılan yer. 8/ Karadeniz yöresinde yetişen, salatası, yemeği ve turşusu yapılan otsu bir bitki. 9/ Kendisine miras düşen kimse... Şarap mahzeni. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı Devleti’nde vezir ve yüksek makamdaki kişilerin giydiği bir tür başlık. 2/ Kızıldeniz’in kuzeydoğu ucundaki körfez... Derebeylik Japonyası’nda en aşağı sınıfı oluşturan halk. 3/ Bir nota... Burgaç, girdap. 4/ İran’da bir liman kenti... Bir soru eki. 5/ “Derim, bulmaz kâinat bâkidir” (Tevfik Fikret)... Dolunay, mehtap. 6/ Mersin’in bir ilçesi. 7/ 1954’te İstanbul’da yayımlanan haftalık mizah dergisi... Konya’nın bir ilçesi. 8/ Gümüşhane’nin Şiran ilçesinde bir şelale. 9/ Toplardamar genişlemesi... Yılanın deri değiştirirken attığı deri.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle