24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 NİSAN 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Bizim Bakanlık yetkilileri, John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar”ını değil de keşke Ömer Hayyam’ın “Rubailer”ini yasaklasaydı! Ne yazık ki iktidarımız yeterince “müdebbir” (Dübür ile ilgisi yok. Tedbirli demek) ve basiret sahibi değilmiş! Olsaydı, rubaileri toplatıldığı için... İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkememiz de, “Hayyam tweet’i çeken” Fazıl Say’a 10 ay hapis cezası veremezdi. Tuhh.. Tam da Barış Dili’ni sökmeye başlamıştık. Neyse ki, verilmiş sadakamız varmış. Mehkememiz “kararı açıklamayı erteledi!” Karar açıklanmadığına göre… Dünyaya rezil olmamız da ertelenmiş oldu. Cümleten geçmiş olsun. Darısı, yine de... örtülü girmekte ısrar eden bir öğrencinin fotoğrafını çektiği için, 2 yıl 1 ay hapis cezası verilen öğretim üyesini hatırlattı. Bu örnek zamane yargısının nazarında, “tweet çekmek” ile “fotoğraf çekmek” arasındaki ceza farkını ortaya koyuyor. Fazıl Say, dua etsin ki, “fotoğraflı tweet çekmemiş”.. Hapis an, Hapse düşmemiş bir ins ez. em bil u devletin ne olduğun Lev TOLSTOY Bir Başka çek... Ve Tweet Çekme Cezası Silivri’de Balyoz’da rezil olmamaya diyelim! Ve Ecevit Hükümeti’nin Mili Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın verdiği bir başka hapis cezası örneğine geçelim. Uluğbay, Bursa’da Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin (ÇEK) verdiği Eğitim Ödülü nedeniyle bir konuşma yaptı. Ege Üniversitesi’nde derslere başı ABD Başkanı Clinton 1999 yılının sonunda Ankara’ya geldiğinde TBMM’de konuşmuştu. “Önümüzdeki 21. yüzyıl, ‘Sivil Toplum Kuruluşları’nın yüzyılı olacaktır!” Bursa’nın Çeki Cami Avlusundan Tonya Semalarına Günün sorusu: Çimento fabrikasını protesto eden Tonya’nın AKP’li Belediye Başkanı ile... Edirne’de cami avlusunda cebine para konulmasına isyan eden KANSERLİ öğrenci kız arasında ne benzerlik var? Benzerlik yığınla!! Zıtlık ise tek! HHH Benzerliğin de zıtlığın da başkahramanı “TOKİ’ci” diye de tanınan, Çevre ve Şehirleşme Bakanı Erdoğan Bayraktar. 1 Zıtlık, çevrecilik ile şehirleşmenin aynı çatı altında birleştirilmesinde. 2 Kentsel dönüşüm diyerek insanları 3040 katlı betondan silolara hapsederken, “çevrecilikten” söz edebilmekte! 3 Sonra da Başbakan’ın çıkıp, on yıl (İstanbul için yoksa 20 mi?) sonra, yarım yamalak itiraf ettiği üzere insanların ayağını topraktan kesmekte! 4 Kanserli öğrenci Dilek Özçelik’in, Sağlık Bakanı dururken Çevre Bakanı’nın karşısına dikilmesi ise çok yerinde! 5 Çimento fabrikasının yaratabileceği kanser koşulları, Sağlık değil, Çevre Bakanı’nın sorumluluğundadır. 6 Çevre Bakanı Bayraktar’ın Tonya’da AKP’li Belediye Başkanı Ahmet Kurt’a “Bana Tonya ile ilgili dosya getirme, imzalamam!” diye rest çekmesinin gerekçesi ziyadesiyle şayanı hayrettir: 7 “Halkın çimento fabrikasına karşı tepkilerini absorbe edemediniz!” diyen Sayın Bakan bu sözleriyle yeni bir kuralı yürürlüğe sokmuş oluyor: 8 “Halkın çevresel konulardaki tepkilerine amortisörlük yapmak belediye başkanlarının asli görevidir!” 9 Bu yeni kural haklı olarak Tonya Belediye Başkanı’nı bunalıma sokuyor. 10 “Ben akil insan mıyım yoksa belediye başkanı mı?” 11 Bakan ise bunalıma giren bu başarılı Belediye Başkanı yüzünden Tonya’da AKP’nin seçimi kaybedebileceğinden korkmuş olacak ki, iki gün sonra sözünü geri alıyor. 12 İşte bu arada cami avlusunda kanserli kız ile karşılaşıyor. Çimento ve kanser açmazı yüzünden mi nedir telaşla elini vicdanına değil cüzdanına atıyor. 13 Vicdancüzdan yanlışlığı “Çimento fabrikasına hayır!” diyen Tonyalıların gözünü açıyor: 14 Madem, “Devir vicdan değil cüzdan devri”, bu iktidar, Tonya’da çimento fabrikasına onay verir! Nedeni çok açıktı. Çeşitli zorluklar ve değişik etkilerle hükümetler yeterince demokratik olamıyorlar. Sivil kuruluşlar siyasi partilerden daha halka dayalı olabiliyorlar. Av. Ali Arabacı Bursa Milletvekili idi. Siyasete zorunlu mesafe girince, “Amerika’nın sözüne arada bir kulak vermek de gerekir!” diye düşündü. Özellikle eğitim alanındaki sivil örgütlenme eksiğini de görerek bir grup arkadaşı ile bir kooperatifin kurulmasına öncülük etti. Kooperatifler, genellikle TOKİ çevresinde oluşturuluyordu. Çağdaş eğitime öncü ve örnek olacak ve özellikle yetenekli kız çocuklarına burs verecek bir örgütlenme modeli hazırladılar. Bursa’nın çevre köylerinden belirledikleri kız öğrenciler için “Kır Çiçekleri de Okusun” adlı bir proje başlattılar. Yeni öğrenci yurtları yapımı için yardımsever Bursalıların desteği ile başka programlar da yürütüyorlar. Anadolu geleneğine uygun imece usulü örgütlenmeye, kararlarda eşit oya ve her an denetime her an açık olmaya öncelik veren bu ÇEK, 23 üye ile yola çıktı, şimdilerde 1.600 üyeye ulaştı. Eğitime 4+’lı formül ile vurulan darbenin en az etki ile atlatılması için çaba harcayan ÇEK’in adresi, “www.cagdas.org.tr” Vay Canına! Bazen bir olgu, bir olay, sayfalarca anlatımdan, eleştiriden daha büyük ses getiriyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın kanser hastası üniversiteli Dilek’e davranışında olduğu gibi... Tedavi için haklı olarak devletten yardım isteyen Dilek’in cebine, para sıkıştırmıştı Bayraktar. Utandı genç kız sadakaya, oysa asıl utanması gerekenler başkaydı. Dilek, onurunun kırılmasını kabul etmedi, yardım istediğini, dilenci olmadığını söyledi. Gözyaşlarıyla parayı geri verdi... Sosyal medyada paylaşım rekorları kırıyor o video. Bakan Bayraktar’a tepki büyük. Salt bakanın densizliğini değil, AKP’nin sağlık politikalarının sonucunu da sergiliyor yaşananlar. Sağlığın ne denli piyasalaştığını, özelleştiğini, sosyal devletin çöktüğünü anlatıyor. Parası olmayanın yandığını, ilaç politikalarının tutarsızlığını da... HHH Dün de davet üzerine gittiği Vali Hasan Duruer’in makamında tutumunu sürdürdü Dilek. Yeniden insanlık dersi verdi. İlaç bulamadığını, bulsa da parasızlıktan alamadığını anlattı. Devletin kendisine ilaçlarını vermediğini, yol göstermesi için lenf kanseri olan birini danışman olarak önerdiğini anlattı. “Peki ilaçlar neden serbest piyasada? Neden devlet bu konuda elini eteğini çekmiş durumda” diye de sordu. Haklıdır Dilek... Kanser tedavisi için gereken bazı ilaçlar bulunmuyor. SGK’ye çalışan birçok ilaç firması, zarar ettiği gerekçesiyle bu tür ilaçları yurtdışından getirmiyor. İktidar sahipleri soruna çözüm üretmiyor. HHH Çünkü çok yoğunlar şu sıralar, başka çözüm peşinde... Akil adamlar tayfasının İzmir programında yaşanan ibretlik olgulardan anlıyoruz. “Akil insan” Baskın Oran’dan inciler aktaralım... Sanki İzmir, İzmirliler barış istemiyormuş gibi konuşuyor. Tehdit var, itiraf var, bilgisizlik var, ne ararsan var söylediklerinde... Neymiş? PKK’nin çekilmesinin ardından özerklik verilmeliymiş. Eğer bu yapılmazsa, AVM’lere ve metrolara girilmez, buralarda ceset parçaları, kanlar üzerimize sıçrarmış... İran ve Suriye’de Kürt devleti kurulacakmış, bu nedenle içimizdeki Kürtlerle barış yapılması gerekiyormuş. Kabahat silahla mücadele edende değil, silahla mücadele etmeyen kesime hakkını vermeyenlerdeymiş. Güneydoğu’ya özerklik verilecekse İzmir de Ege’nin merkezi sayılacak, özerk yönetime sahip olacakmış. Aksi halde kavga sürermiş. Sadece Kürtlere özerklik verilirse, Kürtler hedef haline gelirmiş... CHP çözüm istemiyormuş. 1920’lerin, 1930’ların ezberleri ve söylemleri, Türkiye’yi parçalamaktaymış. İzmir sapına kadar liberalken şimdi sapına kadar devletçi olmuş. Levantenlerin, gayrimüslimlerin kovulması bu sonuca yol açmış... Süreçle ilgili paketin içinde ne olduğunu bilmiyormuş. (Doyurucu bir açıklama!) Sürece karşı çıkan bazı solcular varmış, bu söylemleri duydukça solculuğundan utanıyormuş! Vay canına! Küresel güçlerin Ortadoğu projelerinde yer alarak, destek vererek solcu olmak da varmış meğer! Bir Dilek’in “utanmasına” baktım, bir de Oran’ın “utancına”... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Dünya Sanat Günü, Say ve Silivri’den Bir Mektup... Dün bildiğiniz gibi Dünya Sanat Günü’ydü. Türkiye, herhalde bunu kutlamak için tarihe hiçbir zaman açıklanamayacak bir cezayı Fazıl Say’a reva gördü. Böylece ülkemiz de en yüksek düzeyden unutulmaz izini bırakmış oldu bu mutlu güne! Sözün bittiği bu noktada, cezanın ertelenmiş olması bile tabii ki ülkenin üzerine bıraktığı ağır kara gölgeyi hafifletmiyor. Artık laikliğin ve demokrasinin bizi taşıdığı özgür yaşamın, “modern” Türkiye’nin biten değerlerinden olduğu resmi olarak “tebliğ” edilmiş oluyor yurdum insanına ve tüm dünyaya! Halbuki biz bugün size Dünya Sanat Günü’nü hatırlatmak istiyorduk: 2011 yılında, Meksika’nın Guadalajara kentinde toplanan UNESCO’ya bağlı Uluslararası Dünya Sanat Dernekleri (IAA) Genel Kurulu’nda, Türkiye olarak sunduğumuz öneri oybirliğiyle kabul edilince, Leonardo’nun doğum günü olan 15 Nisan, “World Art Day” ilan edildi. Geçen yıl, Meksika’dan Türkiye’ye, İsveç’den Venezüella’ya dünyanın birçok ülkesinde yapılan kutlamalardan sonra bu yıl da 15 Nisan tarihini merkez alan birçok etkinlik düzenlendi. Şişli’de ve Kadıköy’de vitrin sergileri, kitap ve tasarım stantları, bazı müzelere o gün ücretsiz giriş hakkı, Ankara, Alanya, Sinop, Eskişehir’de aktiviteler, Prof. Özdemir Altan’a verilen “Dünya Sanat Günü ödülü”, perşembe günü Kadıköy CKM’de Nilüfer Ergin, Tülin Onat ve benim katılacağımız panel, cumartesi günü Büyükada’da belediyenin kokteyli ve Kartal’da pazar günü yapılacak olan Murat Havan’ın temsili “Leonardo ve Mona Lisa’nın evlilik töreni” ilk toparlamada aklıma gelenler... Bu yılın ana sloganı benden çıktı: “Dünyayı savaş değil, sanat kurtaracak.” Arkadaşlarla yaptığımız bir beyin fırtınası seansında spontan olarak aklıma geldikten sonra her birinin verdiği destekle bez afişlerdeki yerini aldı. Sanatçılar Girişimi başta olmak üzere, birçok değerli sanatçının kararlılıklarının ifadesi olan bu slogan, aydınların ortak aklının da sesiydi. Gerçekten de bütün caydırıcı biber gazlarına, tazyikli sulara ve barikatlara rağmen aydınlanma ateşi ve güneşinin yanında yer alan sanatçılar ve gençler, halkımıza güç vererek demokrasi ve özgürlüklere sahip çıktılar. Tüm bu saydıklarıma karşın, bu yıl “Dünya Sanat Günü” etkinlikleri tam başlamak üzereyken elime geçen, bana yollanmış belki 25x15 cm ebadında iki yapraktan oluşan sade ve saf bir küçük resim, bana sanatın bu direnç kapasitesini ve taşıdığı evrensel mesajları en yoğun şekilde taşıyarak hem de Say olayının şokuyla boğuştuğumuz şu anlarda, beni başka bir dünyaya götürdü. Hakkındaki iddialara karşı yaptığı savunmalar dolayısıyla disiplin cezası alan ve duruşmalarına katılamayan Toplumsal Dönüşüm Yayınları eski sahibi Ali Özoğlu, yalnız bu savunmalar dolayısıyla 11 yıl 8 ay hapis cezası almış bir “mahpus”!.. Yaptığı son derece çarpıcı savunmalar, aliozoglu.blogcu.com sitesinden okunabilir. İşte direncinin “çelikleşmesi” olarak gördüğü o iki yaprakla beraber bana ulaşan mektubunda şu satırlar da yer alıyor: “... ‘Resim odaları süslemek için yapılmamıştır. Resim düşmana karşı saldırı ve savunmada kullanılması gereken bir savaş silahıdır’ diyerek Franco’ya ve diktatörlere meydan okuyan Picasso’nun sizin eserlerinizin nasıl güçlü birer silah olduğunu görmesini çok isterdim.Can dostum Sayın Baykam, bu yazdıklarımı dostça övgü dolu sözler olarak görmeyin lütfen. Kleptokrasi sistemini halkımıza demokrasi olarak anlatan ve kendilerine sanatçı unvanını yakıştıranların halleri bana Miro’nun Ay’a havlayan köpeğini hatırlatıyor. Yanılıyor muyum? Sanatçılar Girişimi’ne dahil olanların dışında bu ülke başka sanatçı yetiştirmemiş diye mi düşüneceğiz? Suskun kalmak ve birilerinin yaptıklarını görmezden gelmek sanatçıya yakışmaz. (.........) Dalımızı kırsalar, yaprağımızı dökseler de, kuru yaprağın üzerinde çiçekler açtırarak direncimi çelikleştiriyorum. Cepheden bir anı ve küçük bir tebessüm olur temennim ile size kuru bir yaprak yolluyorum. Mühimmata dönüşmüş bir yaprak. Sanatçı yoksa bir ülke vardır ama orası artık vatan değildir. Sanatınızla umudumuzu büyüttüğünüz ve yaşattığınız için öncelikli olarak size, tüm sanatçı dostlarımıza Silivri cephesinden sonsuz sevgimi, saygımı ve selamlarımı yolluyorum.” Ali Özoğlu’nun ve tüm diğer arkadaşların hak ettiklerine inandığım özgürlüklerine bir an önce kavuşmaları için bu hafta verdikleri savunmaların etkili olmasını diliyorum. Bu arada sahi, şimdi aklıma geldi de, acaba bizim sevgili “akil” insanlarımız ne düşünüyorlar Say’a verilen ceza hakkında? HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN ACI KAYBIMIZ Milli Eğitim Bakanlarından Merhum HASAN ÂLİ YÜCEL ile Merhume REFİKA YÜCEL’in kızı, Merhum MUSTAFA MÜNİP ERONAT ve Merhume MÜMİNE ERONAT’ın gelini, Merhum Can ve Gülümser Yücel’in kardeşi, Hasan Yücel, Güzel Gier ve Su Yücel’in halası, Erol B. Scott ve Uyum Sanver’in teyzesi, ERONAT, ÇUHRUK, ERDER, ÖNER, APAYDIN ve YÜCEL ailelerinin yengesi, Sinan Eronat’ın babaannesi, Ceren, Serena, Claire ve Emre Caner’in anneannesi, Âli ve Ayşe Eronat ile Âhu Eronat ve Tahir Tahirgil’in sevgili anneleri, Merhum Muammer Eronat’ın sevgili eşi, CANAN YÜCEL ERONAT’ı Kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Kendisini 17 Nisan 2013, Çarşamba günü, öğle namazından sonra Ankara Maltepe Cami’nde kılınacak cenaze namazını izleyerek Ankara Cebeci Asri Mezarlığında ebediyete uğurlayacağız. Dostlarının başı sağ olsun. Not: Cenazeye çelenk gönderilmemesini, bunun yerine eğitim kurumlarına bağışta bulunulmasını rica ederiz. AİLESİ SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Gösteriş 1 siz, sade bir 2 yaşamı yeğ3 leyen, al4 çakgönül5 lü kimse. 2/ Kırık ke 6 mikleri bir 7 arada tut8 maya yara 9 yan nesne... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Faiz. 3/ Lozan Antlaş1 İ L İ S T İ R M ması’nın yapıldı 2 S O N E B A F A ğı sarayın adı... 3 T R İ P T İ K L Güney Afrika 4 İ T Y U S U F İ Cumhuriyeti’nin 5 N A M A Z N U H plaka imi. 4/ Dil 6 G İ L A L U devriminin ilk 7 A L AMA N A L yıllarında “vali” 8 İ MAM H A Y anlamında kulla 9 G R İ A GO R A nılan sözcük. 5/ Aşırı olmama durumu, ölçülülük... Bir nota. 6/ Uçurum... Bir kumaşın, alt kısmı üst kısmından daha geniş olan kıvrımı. 7/ Ağaçta ilk olgunlaşan meyve... “ çıkınca ortaya mazi silinmeli” (Tevfik Fikret). 8/ İlgi eki... Mevki, makam. 9/ Mekik oyasına benzer bir tür dantel. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kalp hastalığı olan kimse. 2/ İskambilde koz... Arap abecesiyle yazılan bir yazı türü. 3/ Honduras’ın para birimi. 4/ Ağrı Dağı’nda bir yayla... Bir kimseyi dövmek amacıyla kullanılan kalın ve kısa değnek. 5/ Kuzey Amerika’da, dünyanın en tanınmış şelalelerinden biri. 6/ İki kişi arasındaki silahlı vuruşma... Öğütülmüş tahıl. 7/ Rütbesiz asker... Sığırın altı aylıktan bir yaşına kadar olan yavrusu. 8/ Toplumun duygularını inciten olay ya da durum. 9/ Bir tür halk türküsü... İtici neden, güdü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle