14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 2013 PERŞEMBE 6 HABERLER Mustafa Balbay’ın 4 yılı dolduran tutukluluğu protesto edildi Beyaz güvercinler Avukatlar Anayasa Mahkemesi’ni bekliyor İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Gazetemiz yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, dün Silivri’de 4. yılını doldurdu. İzmirli seçmenleri de alanlara koşarak Balbay’a özgürlük istedi. CHP İzmir İl Örgütü tarafından Karşıyaka Çarşı’da düzenlenen “Yağmur ve Deniz’e Hasret 4 Yıl” başlıklı etkinliğe, Balbay’ın annesi Melek, babası Fevzi ve kardeşi Suat Balbay da katıldı. Yazarımızın İzmirlilere gönderdiği mektubun da okunduğu eylemde beyaz güvercinler gökyüzüne uçuruldu. CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel, Karşıyaka Belediyesi Başkan Yardımcısı Hüseyin Çalışkan, CHP İzmir İl Başkanı Ali Engin, İl Başkan Yardımcısı Dr. Ülkümen Rodoplu, Türkiye Gazeteciler Federasyonu ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, CHP Karşıyaka İlçe Başkanı Dr. Ali Karaege ve çok sayıda yurttaş, Balbay’a gönderilmek üzere mektup da yazdı. CHP İzmir İl Başkanı Ali Engin, yazarımızın, suçunun ne olduğu söylenmeden 4 yıldır içeride tutulduğunu söyledi. Alattin Yüksel de “Sadece Balbay değil, aynı zamanda milli irade de tutuklu. Balbay bir baba, evlat, eş, kardeş. Yağmur’a ve Deniz’e hasret Balbay. Balbay yalnız kendi çocukları için değil bütün dünyanın çocukları için mücadele etmiştir. Bunun bedeli ‘Yağmur’a ve Deniz’e hasret’ olmamalıydı” dedi. Melek ve Fevzi Balbay da sadece oğullarının değil Silivri’deki tüm suçsuzların serbest bırakılmasını istedi. haklarına İnsan Odasına İzmir aykırı barış çiçeği ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Mustafa Balbay’ın 5. yıla ulaşan tutukluğu, CUMOK, Balbay’a Özgürlük Girişimi ve CHP milletvekilleri tarafından TBMM önünde protesto edildi. TBMM Çankaya kapısı önündeki Milli Egemenlik Parkı’nda gerçekleşen protestoya, CHP yöneticileri ve çok sayıda CHP milletvekili destek verdi. Oda TV davasında tutuksuz yargılanan gazeteci Müyesser Yıldız’ın da aralarında bulunduğu Balbay’a Özgürlük Girişmi heyeti ve CHP’li vekillerle birlikte Meclis’e girerek, Balbay’ın odasına Barış Çiçeği bıraktı. CHP milletvekili Özgür Özel “Millet, vekilinin odasına vekilini görmeye geldi. Ancak vekilini bulamadı” dedi. Boyun eğenler tarihe hesap verecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yazarımız CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın 4. yılı geride bırakan tutukluluğunun protesto edildiği etkinlikte Silivri mahkemesi hâkimleri ile ilgili olarak “Vicdanını kiraya vermeyen adamlara yargıç denir. Silivri’deki yargıçların çocukları, ‘benim babam Silivri’de yargıçtır’ diyemeyecek” tepkisini gösterdi. TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu ise “Boyun eğip gazeteciliği unutanların, gün gelip tarihe hesap vermek durumunda kalacaklarını bilmeleri gerek” dedi. Yazarımız CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın tutukluluğunun 5. yılı, gazetemizin düzenlediği “Zulümhanede 5. Yıl” etkinliği ile protesto edildi. Etkinliğe katılan Kılıçdaroğlu, CHP’nin AKP’nin ele geçirdiği devletle mücadele ettiğini ifade etti. Kılıçdaroğlu, “Yargısı siyasi otorite tarafından ele geçirilmiş bir ülkede demokrasiyi arıyoruz. Siyasi otoritenin emrinde görev yapan kişilere yargıç denmez. Vicdanını kiraya vermeyen adamlara yargıç denir. Onlar çocuklarına çok ağır bir miras bıraktılar. Silivri’deki yargıçların çocukları, ‘benim babam Silivri’de yargıçtır’ diyemiyecek” tepkisini gösterdi. Kılıçdaroğlu son olarak İmralı Tutanakları haberi ve Erdoğan’ın Milliyet gazetesini hedef almasını “Gazete sahipleri iktidarın baskısına boyun eğeceklerse gazete sahipliğini bıraksınlar. Gitsinler işleri güçleri ile uğraşsınlar. Başbakan kızdı diye gazeteciyi alıp kapının önüne koyuyor. Kimse kusura Ankara’da Balbay için buluştular Hasret prangalar eskitecek İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında yargılanan CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, Silivri Cezaevi’ndeki 4. yılını doldurdu. Balbay’ın avukatları, Mehmet İpek, Aydın Metin, Ulaş Özkan, Oktay Yılmaz ve Çağrı Yılmaz, aralık ayının sonunda “hak ihlalleri” ve “tutukluluk” konusunda yaptıkları başvuruya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekliyor. Avukatlar, uzun tutukluluk süresinin anayasaya, yasalara ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “özgürlük ve güvenlik hakkı”, “ifade özgürlüğü”, “kanuni hâkim güvencesi”, “adil yargılanma” haklarının ihlal edildiğine dikkat çektiler. Avukatlar ayrıca Balbay’ın milletvekili olması nedeniyle tutukluluk halinin devamı kararlarının anayasanın “dokunulmazlık” maddesini ihlal ettiğini vurguladılar. Balbay’ın tutukluluğunun AİHS’nin “Serbest seçim ve siyasal hakları” düzenleyen maddelerine aykırı olduğunu belirten hukukçular, tahliye istemlerinin gerekçesiz reddedilmesinin de anayasada belirlenen hükümlere aykırı olduğunu savundular. İddianamede Balbay’a ilişkin hiçbir somut olguya yer verilmediğinin altını çizen avukatlar “İddianamede Balbay’ın hukuka aykırı olarak çekilmiş görüntülerine ve kitaplarında kullandığı birtakım belgelere, kimi teknolojik imkânlar kullanılarak geri getirildiği ifade edilen dijital verilere, bir gazeteci olarak görevi gereği, dönemin cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere bazı kişilerle yaptığı içeriklerinde hiçbir suç unsuru bulunmayan telefon görüşmelerine, 3. kişilerin aralarında yaptığı ve hatta kimisinde müvekkilimizin adının dahi hiç geçmediği telefon görüşmesi kayıtlarına delil olarak yer verilmiştir” dediler. Avukatlar, Balbay’a yöneltilen suçlamalara dayanak oluşturan dijital verilerin de hukuka aykırı delil olduğunun mahkemenin atadığı bilirkişi tarafından da tespit edildiğini vurguladılar. Avukatlar “Anayasa ve AİHS hükümlerine aykırı ve hukuki gerekçeden yoksun bu tutukluluğun devamı kararına karşı, 26 Aralık 2012 tarihinde bireysel başvurumuzu Anayasa Mahkemesi’ne sunduk” dediler. Avukatlar, Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları bireysel başvurularında incelemenin duruşmalı olarak gerçekleştirilmesini istedi. Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ Balbay’a Batsın Basın ve Milliyetçilik! Önce bir notla başlayalım, sonra da Chavez’e dönelim: Başbakan’ın 10 yıldır yaptığı gibi bir kez daha medyayı yine en ağırından hedef alarak Milliyet krizi yaratmasında şaşırtıcı yeni bir durum var mı? “Batsın böyle gazetecilik!” Gazeteciliği zaten batırmış durumda! Milliyet’in “hayal kırıklığı”nın nedenini, belki ortalıkta dolaşmakta olan iddia açıklıyor olabilir: Patron demiş ki: “Başbakan bizim velinimetimizdir, Milliyet’i kapat desin hemen kapatırım...” Hasan Cemal ve Can Dündar 15 gün izne çıkartılmış.. Başbakan’ı yatıştırmak için mi yoksa, bu yazarlara “Bu koşullarda Başbakan’ın istediği doğrultuda yazı yazmayı içinize sindirin veya sindiremezseniz...” düşünme izni mi verildi.. bilemiyorum. Ama benim bildiğim, iki yazar da yedikleri bu andıcın altında kalmazlar.. Özgürlük kadar güzel bir şey yoktur! Dünkü Milliyet’e baktım, korku içinde gazete sayfaları sökün etti gözümün önüne... Nerede o “dinamik” hava! Burada, bir Milliyet okuru olarak, gazetenin Okur Temsilcisi Belma Akçura’yı göreve çağırıyorum: Okur olarak haklarımı Başbakan’a karşı korumalı. Tabii, Milliyet’in haklarını da aynı zamanda! Yoksa bu konu Okur Temsilciliği’nin görevleri arasına girmiyor mu? Hayır, bilmediğimden soruyorum sadece... Hasan Cemal, tam destek verirken RTE’nin abisiydi, ağzından basın özgürlüğü sözü çıkınca, sopaladığı adam oldu. Şöyle bir kural oluşuyor: Başbakan’a destek veren liberal veya yetmezamaevetçi yazarlar günü gelince bir dayak yiyecek gibi. Mehmet ve Ahmet Altan kardeşlerden tutun da.. Ama pozisyonunu en iyi koruyan Mehmet Barlas ve benzerleri... Hiç hata yapıyorlar mı, örnek alınacak bir insan anıtı gibi duruyorlar!! Başbakan’ın bu ağır baskısının diğer yönü ise çok önem verdiği merkez medyanın, hele hele şu kritik Apo ile ittifak ve Başkanlık Sistemi Anayasası sürecinde, şu veya bu şekilde “kontrol dışı”na çıkması, yani sapması! Merkez medya, Başbakan için merkez görüş demek oluyor herhalde, geniş çoğunluğun kulak verdiği! Eğer bu “merkez medya” tamamen RTE’nin yolunda giderse, şu anayasayı şıppadanak geçireceğini düşünüyor, planlıyor demek ki.. Ama hayatın hiç de otoriterlerin planladığı toplum mühendisliği doğrultusunda akıp geçmeyeceğini bir türlü öğrenemezler! ??? Ankara CHAVEZ!!! Chavez! Güle güle! Sadece Venezüella’nın değil, bir kıtanın, Latin Amerika’nın siyasal yüzünü 2000 yılından itibaren bir kişinin, bir liderin, bir projenin değiştirmiş olması, üzerinde çok düşünmemiz gereken bir olgudur. Sosyalist düşünce, çok farklı bir biçimde ve siyasal bir içerikle, bu kez kitlesel bir şekilde bir kıtanın bütününde zemin buluyor... Hem de yeni liberal rüzgârın dünyayı kasıp kavurduğu bir zamanda! Chavez ve projesi, Güney Amerika kıtasını çeşitli derecelerde sarstı! Brezilya’yı bile! Bu ülke de ulusal kalkınmasına yeni bir bakışla sarıldı! Diğer ülkelerde “sol iktidarlar”a yol açtı Chavez’in projesi.. Latin Amerika 2000’li yıllar öncesinde ABD’nin arka bahçesiydi ve sık sık askeri diktatörlüklerle yönetilirdi... Diktatörlüklere karşı da gerilla savaşları gündemdeydi. Che ve Castro Küba’da bunu başardılar.. Şili’de ise Allende ve arkadaşları seçimle iiktidara geldiler.. Ama ABD Şili ordusunu kullanarak darbe yaptı, Allende öldürüldü! Şili deneyiminden sonra, ilk kez Chavez büyük bir kitlesel destekle 14 yıl önce iktidara geldi. ABD’ye karşı meydan okuyarak ve dünya çapında bir ittifakı örgütleyerek! Chavez, yoksul halkın eğitimi, sağlığı, barınması için 14 yıl içinde 300 milyar dolar harcadı! Venezüella dünyanın 4.5. büyük petrol ülkesi! Ama petrollerinin kaymağını yabancı petrol tekelleri yediği için, yoksulluk ve açlık içinde kıvranıyordu! Halkının yarısından fazlasının yoksulluk sınırında ve altında olması, ne büyük bir insanlık ihanetidir bir petrol ülkesi için! Chavez petrolleri millileştirdi. Parasını halkının refahına akıttı. Eğitime, sağlığa, konuta... Yoksulluk yüzde 20’lerin altına indi. Batı basını Chavez için “milliyetçi lider” der. İşte üzerinde çok yazılıp çizilen “milliyetçilik” budur! Batı, bir ülkenin ve halkın kendi çıkarlarının öncelikle savunulmasını “milliyetçilik tu kaka” diyerek kötüler ve aşağılar... Emperyalistler, bu ülkelerde kendi çıkarlarını savunur ve milyarları götürürken, bunu “kendi milliyetçilikleri” için yaptıklarından hiç söz etmezler! Söylemleri şöyle: “Ben sömürürken milliyetçi değilim, ama sen sömürüye karşı çıkarsan ve kendi çıkarlarını korursan, üstelik en aşağılığından milliyetçisin!.. Devrilmen şarttır!” Yaaa, işte böyle!.. bakmasın ona gazete patronu denmez” sözleri ile eleştirdi. Güldal Mumcu ise “Gazete sahipleri ya bu baskıya karşı koyarlar ya da bu baskıyı kabullenirler. İktidarların baskısına boyun eğip gazeteciliği unutanların, gün gelip tarihe hesap vermek durumunda kalacaklarını bilmeleri gerek” dedi. Balbay’ın “sadece gazetecilik” yaptığını belirten Mumcu, “Silivri mahkemesinin hâkimleri Anayasının 90. maddesini gözardı etmekteler. O madde, uluslararası anlaşmaların, bütün yasalarımızın üstünde olduğunu söyler. Silivri hâkimleri açıkça anayasa ve yasaları ihlal ederlerken, HSYK olayları yüksekten, bir seyirci olarak izlemektedir” diye konuştu. Düzenlenen panelde konuşan yazarımız Bekir Coşkun, her koşulda basının yanında yer aldığı için Kılıçdaroğlu’na teşekkür ederek “Balbay mı 4 yıldır tutuklu, yoksa biz mi?” diye sordu. Konuşmasında İmralı tutanaklarının yayımlanmasından sonra Milliyet gazetesi yönetiminin tutumunu da eleştiren Coşkun, “Medyanın geldiği hale bakın. Kendi yaptıkları haberden korktular” dedi. Medyanın “patronlar tarafından yönetildiğine” vurgu yapan Coşkun, salondakilere “Ama siz de patron gazetelerini okuyorsunuz? Neden Cumhuriyet okumuyorsunuz?” diye sordu. Cumhuriyet’in duvarlarında asılı duran katledilen yazarlarımızın fotoğraflarına baktığında hep “Neden hep bu gazetenin yazarları öldürülür? Cezaevine konur?” diye düşündüğünü belirten Coşkun, “Çünkü bu gazetenin bir patronu yok. Patronu olmadan, özgürce gazetecilik yaptığı için” görüşünü dile getirdi. Coşkun, Kılıçdaroğlu’na da, “Biz, Uğur Mumcu’nun kemiklerinin sızlamaması için bizler iyi gazetecilik yapmak durumundayız. Siz de lütfen bu salonların dışına çıkın” diye seslendi. Mustafa Balbay etkinlik için yazdığı mektupta şu ifadeleri kullandı: “Birlikte büyüttüğümüz hasret 5 yaşına girdi. Çok sağlıklı büyüyor. Az zamanda çok şey öğrendi. Beklemek, dimdik ayakta durmak, mücadeleden yılmamak, umudu hiç yitirmemek, yaşam sevincini hep canlı tutmak. Üretmeyi çok sevdi. Çok da güçlendi. Acıyı da kaldırabiliyor. 6 Mart 2009’da gözlerini açan hasret daha da güçlendi. Yaşanan her şeyin nedenini biliyor. Bilgi, umut ve sabır adında 3 arkadaşı oldu. Ne zaman alışma yaşına geleceğini bilmiyor, ama o güne nasıl geleceğini biliyor. Hiçbir şey bizi o kavuşma gününde ayıramayacak. Hasret bütün prangaları eskitecek, kendisi hep o kavuşma günü kadar diri ve heyecanlı olacak. Hasret siyaset elbisesini giydi. Başlıca kaygısı milletvekilliğinin hakkını verememek. Ancak vicdanı rahat. Zulme karşı hukuksuzluğa karşı direnmenin de demir parmaklıkları kalem edip, düşüncelerini özgürce yazmanın da Meclis kürsüsü kadar önemli olduğuna inanıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar hasretimizi kimse elimizden alamaz. Bizi ayırdıklarını sananlar hasretimizi büyütüyorlar. Balbay’ın mektubu Hukuk susturma aracı oldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yazarımız ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın tutukluluğunun 5. yılına girmesi nedeniyle Silivri Cezaevi’nden gönderdiği mektup TBMM Genel Kurulu’nda okundu. Balbay, CHP Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin okuduğu mektubunda, bugün Başbakan dahil kimsenin hukuk güvenliğinin bulunmadığını belirterek, “Hukukun silahtan çok susturma aracı haline geldiği” ve “Toplumun hukukun hakla değil pazarlıkla dağıtıldığına inandığı” değerlendirmelerini yaptı. Balbay, mektubunda, hukukun üstünlüğü ilkesinin yerini hukukun etkili silah olarak kullanılmasının aldığını belirterek, “Bugün Türkiye’de Başbakan dahil kimsenin hukuk güvenliği yoktur. Hukuk bugün silahlardan çok, insanları susturmanın aracı haline gelmiştir. Mektubu yazarken 4. yargı paketine ilişkin pazarlıklar sürüyordu. Toplumun büyük bölümü hukukun hakla değil pazarlıkla dağıtıldığına inanıyor” ifadelerini kullandı. 357 sanıklı dava sosyal tesislerde görülecek ? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Devlete ait gizli bilgileri temin etme savıyla başlatılan dava 16 Nisan 2013 günü başlayacak. Duruşmalar, adliyenin sosyal tesisleri içindeki konferans salonunda yapılacak. İzmir Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianame kapsamında 357 sanık hakkında, 2 yıldan başlayan ve ömür boyu hapse varan ceza istemleriyle, İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. İddianamede 31 kişi mağdur sıfatıyla yer alıyor. Dosya kapsamında, cezaevinde halen 79 sanık kalıyor. 16 Nisan günü başlayacak yargılamanın, nerede yapılacağı, sanık sayısının çok olması nedeniyle uzun süre belli olmamıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle