Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 MART 2013 CUMARTESİ HABERLER CUMHURİYET SAYFA 9 Devletin elbirliğiyle eşini öldürdüğünü söyleyen Sabriye Okkır “Sorumlular hesap versin” dedi Artık adalet istiyorum CEZAEVLERİNDE ‘SAĞLIK’ TABLOSU SİBEL BAHÇETEPE Barış Barıştan söz etmek için savaşan (en azından) iki taraf olması gerekiyor. Türkiye’de savaşan Türk ve Kürt halkları mıydı? Söz konusu olan, bir TürkKürt savaşı mıydı? Ya da, öyle midir? Benim gördüğüm bu değil. Benim gördüğüm, hangi etnik kökenden olurlarsa olsunlar, bu ülkede yaşamakta olan insanların sorunlarının etnik aidiyetlere ilişkin olanlardan çok önce, sınıfsal, toplumsal, ekonomiye ilişkin sorunlar olduğudur. Halk insanları öncelikle, çoluk çocuğunu geçindirmek, çocuklarına bir meslek kazandırmak, kendinin ve çocuklarının geleceğini güvenceye almak derdindedir. Benim gördüğüm, parçalanan Yugoslavya’daki, İrlanda’daki, Cezayir’deki gibi bir savaş değil, başka bir şeydir. Savaşın adını koyamazsak, barış konusunda söyleyeceklerimiz de sağlıklı bir temele oturamaz. ??? Benim inancım, Türkiye’nin bir ulus devlet olduğudur. Ulus devlet olmanın iki temel koşulundan biri ulusal ekonomi, ötekisi dildir. Din değil, dil. Her toplumda, farklı dinsel inançlar, mezhep ayrılıkları, herhangi bir dinsel inancı bulunmayan kişiler vardır. Din, çağdaş, laik bir ulus devletin yurttaşlarını birleştiren harç olamaz. Etnik aidiyetler için de aynı şey geçerlidir. Ulus devletler farklı etnik aidiyetlerin sentezidir. Birleştirici unsurlar, merkezlerden toplumun kılcal damarlarına kadar ulaşan ulusal ekonomi ve bütün toplumun ortak dili olan ulusal dildir. Bunlar da yasalarla, genelgelerle, zorlamalarla dayatılamaz. Hayatın, toplumsal gelişimlerin, gerçeklerin, gereksinimlerin zorunlu, kaçınılmaz sonuçlarıdır… Her ulus devletin oluşumunun kendi hikâyesi, tarihi, sorunları, eksikleri vardır… Bu, bizimki için de böyledir… Yeni kuşaklar, hepimiz, bütün bir toplum, bu tarihi doğru olarak biliyor muyuz? Yoksa mirasyediler olarak hazıra mı konduk? Üzerinde düşünülmesi gereken sorular… ??? Barıştan söz edildiğine göre, savaşan en azından iki taraf olması gerekir dedik… Görünen, Türkiye ordusu ile PKK adlı örgütün savaştığı, iki tarafın da ağır kayıplar verdiğiydi… Ben bu savaşın iki halk, iki etnik aidiyet arasında değil, bir TürkKürt savaşı değil, üstelik eşit olmayan (bir tarafta büyük bir ülkenin yüz binlerce kişilik silahlı gücü, öteki tarafta beş bin kişilik olduğu söylenen bir gerilla) iki silahlı güç arasındaki çatışma olduğunu düşünmeyi sürdürüyorum… Halklar arasındaki savaş böyle olmaz… Türkiye’de savaşan, çok şükür, bütün yaşananlara ve kışkırtmalara karşın, Türk ve Kürt diye adlandırılan iki halk değil, bir anlamda profesyonel iki silahlı harekettir… “Adlandırılan” diyorum… Çünkü ben, çağımızı etnik aidiyetlerin değil, dinlerin hiç değil, ulusal kültürlerin, ulusal birliklerin, onun da ötesinde evrensel değerlerin belirlediğini düşünmeyi, bu “geri kafalılığı”mı sürdürüyorum… ??? Evrensel değerlerin başında da düşünce özgürlüğü, özgür insan olma bilinci ve emeğin hakları için sömürüye karşı savaşım geliyor… Buna kısaca, sosyalizm için savaşım da diyoruz… Ülkemize ve coğrafyamıza dayatılan ise, ulusal birlikteliklerin ve sosyalizm için savaşımın rafa kaldırılarak, çağdışı ilan edilerek, ülkelerin etnik ve dinsel kışkırtmalarla bölünüp parçalanması; barış içinde yaşamaya yatkın farklı din, mezhep ve etnik aidiyetten halkların birbirine boğazlatılması ve bu arada emperyalizmin bölgeyi ve bütün dünyayı bir kan denizinde boğarak sömürgeleştirmesi hedefine adım adım yaklaşılmasıdır… Ateşkese elbette sevinelim ama yaşanmakta olan süreci bir de böyle okumayı deneyelim… 877 mahpusa ALİCAN ULUDAĞ 1 sağlıkçı ANKARA Cezaevlerinde çok sayıda hasta mahpus ölümü beklerken Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bin ve üzeri mahkumun kaldığı cezaevinde en fazla üç aile hekimiyle hizmet verildiğini açıkladı. 500’ün altında olan kurumlarda ise sadece haftada “2 yarım gün” tabipli sağlık hizmeti verildiğini ifade eden Ergin, 877 hükümlü ve tutukluya bir sağlık memuru, 467 mahpusa ise bir psikolog düştüğünü kaydetti. CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ün soru önergesini yanıtlayan Bakan Ergin, “Hükümlü ve tutuklu sayısı bine kadar olan kurumlar durumu uygun olan en fazla üç aile hekimine bağlanmakta olup, ilgili aile hekimi sağlık hizmetini, gezici sağlık hizmeti kapsamında vermektedir” ifadesini kullandı. Ergin, şu verileri de paylaştı: 31 Ekim 2012 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarındaki 429 hükümlü ve tutukluya 1 öğretmen, 796 hükümlü ve tutukluya 1 sosyal çalışmacı, 467 hükümlü ve tutukluya 1 psikolog, 877 hükümlü ve tutukluya 1 sağlık memuru, 598 hükümlü ve tutukluya 1 hizmetli düşmektedir. Ceza infaz kurumlarında 2 diyetisyen görev yapmaktadır. Ceza infaz kurumlarında, kadrolu hastabakıcı görev yapmıyor. Ancak ağır ve sürekli hastalığı nedeniyle bakıma muhtaç durumda olan hükümlülerin sevk edildikleri Metris 2 Nolu T ve R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda, 2 pratisyen hekim, 1 fizyoterapist, 1 psikiyatr, 3 sağlık memuru ile hizmet alma yöntemiyle çalıştırılan 18 hastabakıcının görev yapmakta olduğu anlaşılmıştır. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve cezaevinde yakalandığı akciğer kanseri hastalığının ardından tahliye edildikten 5 gün sonra yaşamını yitiren Kuddusi Okkır’ ın ölümüne ilişkin Yüksek Sağlık Şurası (YSŞ) tarafından verilen raporla doktorlar ve cezaevi yönetiminin ortak ihmali olduğunun açıklanması üzerine sonucu Okkır’ın eşi Sabriye Okkır, “Devlet elbirliğiyle benim kocamı öldürdü. Eşimin ölümünden Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı, hâkimler, savcılar, doktorlar hepsi sorumlu. Bir cinayet işlendi, halen bunun hesabını veremiyorlar” dedi. “Örgüte finansal destek sağlama” suçlamasıyla tutuklanan ve 5 yıl önce yaşamını yitiren Kuddusi Okkır’ın ölümünün ardından doktorlar ve cezaevi yönetimi hakkında YSŞ tarafından verilen raporun ardından Okkır ailesi Sabriye Okkır Kuddusi Okkır Oytun Okkır ‘Eşim yaşayabilirdi’ sorumluların cezalandırılmasını istedi. Sabriye Okkır, rapor ile gerçeklerin ortaya çıktığını vurgulayarak “Baştan beri benim iddia ettiğim gibi Kuddusi Okkır’ı harcadılar, yem diye kullandılar. Eşimi kasıtlı olarak tedavi ettirmediler” dedi. Eşinin tedavi amaçlı birçok hastaneye gittiğini ancak hiçbirinde kanser teşhisi konu lamadığını anlatan Okkır şöyle devam etti: “İki günlük bir araştırma sonucunda kanser olduğu ortaya çıkabilecekken onunla ilgilenmediler. Eşim başlangıçta tedavi edilmiş olsaydı yüzde 48 yaşama şansı vardı. Hastalık ilerlemesine karşı yüzde 12 yaşama şansı varken onu bile çok gördüler. Devlet elbirliğiyle kocamı öldürdü, bir cinayet işlediler. Eşim için ‘örgütün kasası’ de Okkır ailesinin avukatı Devrim Taş da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bir ay önce Okkır dosyasını açtığını ve Türkiye’den bu yönde belgeleri istediğini söyledi. Taş söyledi: “Okkır davasıyla ilgili süreçte adil yargılama yapılmadı. YSŞ’nin raporu ile ilk kez devlet kurumları hakkında doktorlar ve cezaevi yönetimiyle ilgili bir karar veriliyor. Bu dava açısından çok önemlidir. Ayrıca Okkır’a ait akciğer grafileri, çekiminin yapıldığı hastanelerde bulunamadı. AİHM dosyayı incelemeye aldı. Akciğer filmlerinin kayıp olması tutuklu Okkır’ın sağlığı için gerekli özenin gösterilmediğini gösteriyor.” AİHM belgeleri istedi dikleri yetmedi bir de borçlarla bana geliyorlar. 3 tane devam eden dava var. YSŞ raporunun değerlendirileceği dava 2 Mayıs’ta Tekirdağ’da görülecek. Artık adalet istiyorum.” Cezaevindeki ağır hastalara tahliye getiren düzenleme etkili uygulanmıyor Yasa çıktı tahliye yok ALİCAN ULUDAĞ CEZAEVİ ARKADAŞLARINDAN MEKTUP: Diş, ölüme terk edildi İstanbul Haber Servisi Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ulaş Pektaş, testis kanserine yakalanan ve Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavisi süren cezaevi arkadaşı Mete Diş’in sağlık durumunun kötüye gittiğini, tedavisi için gerekli hassasiyetin gösterilmediğini söyledi. Pektaş, “Haftada 2 kez 5’er saat kemoterapiye giren Mete’nin yemeklerini yiyecek gücü dahi kalmamıştır” dedi. Pektaş, Diş’in sağlık durumuna ilişkin gazetemize mektup yazdı. Pektaş, “SEKA Devlet Hastanesi, Kocaeli Tıp Fakültesi’nin raporlarına karşın mahkeme tahliye talebini reddetti. Mahkeme verdiği kararla Mete’nin cezaevinde ölümüne karar vermiştir” dedi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, F tiplerindeki tecrit ve sağlık koşullarına dikkat çekmek amacıyla her hafta Galatasaray Lisesi önünde yaptığı oturma eyleminde bugün Mete Diş’in tahliyesini isteyecek. İHD Mete Diş için oturacak ANKARA Anadilinde savunma yasasıyla birlikte cezaevlerindeki “ağır hasta” mahkumlara tahliye getiren düzenleme etkisini uygulamada göstermiyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) raporuna göre cezaevlerinde bulunan 411 hasta mahkumun 124’ünün derhal tahliye edilmesi gerekiyor. Ancak bu hükümlüler halen içeride. Bu isimlerden biri de Murşit Aslan. Felçli, tekerlekli sandalyede yaşayan Aslan’ın tahliye talebi savcılık tarafından reddedildi. “Anadilinde savunma” paketi, 31 Ocak’ta yürürlüğe girdi. Yasayla, “ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettirememe” hali infazın ertelenmesi nedenleri arasına alındı. Bu düzenleme 2 aydır yürürlükte ancak halen cezaevinde onlarca ağır hasta tutsak serbest bırakılmayı bekliyor. İHD’nin 2012 yılına ilişkin insan hakları ihlalleri raporunda, konuyla ilgili şu saptamalara yer verildi: “Cezaevlerinde bulunan 411 hasta mahpustan 124’ü derhal tahliye edilmesi gereken ölümcül hastalıkları olan mahpuslar olup, bunların dışında 121’i çok ciddi tedavi görmeleri gereken ağır hasta mahpuslardır. 245 ağır hasta mahpus ağır hastalıkları nedeniyle tahliye edilmeyi beklemekte, ancak tahliye edilmemektedir.” İHD’nin raporunu doğrulayan bir örnek Mardin’de yaşandı. 2004 yılından bu yana “terör örgütüne yardım ve yataklık” suçlamasıyla Mardin E Tipi Cezaevi’nde hükümlü olarak bulunan Murşit Aslan’ın belden aşağısı tutmuyor ve tekerlekli sandalyeye “mahkum”. 2011 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden alınan raporda, Aslan’ın cezaevi koşullarında kalmasının mümkün olmadığı belirtti. Son yasa değişikliğinin ardından Aslan’ın tahliye talebini Mardin Başsavcılığı reddet Cezaevlerine iki protesto İHD Ankara Şube Cezaevi Komisyonu, hasta mahpusların serbest bırakılması talebiyle Adalet Bakanlığı önünde oturma eylemi yaptı. Kızılay’da YKM önünde bir araya gelen İHD üyeleri, Adalet Bakanlığı’na yürüdü. insan hakları savunucuları burada “Hasta tutsaklak serbest bırakılsın” pankartı açtı. İHD Ankara Şube yöneticisi Mahmut Konuk Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Odak Dergisi Yazı İşleri Müdürü Erol Zavar’ın durumunu gündeme getirdi. Zavar’ın anayasal düzeni zorla değiştirmek suçundan 2001 yılında müebbet hapis cezasına çarptırıldığını belirten Konuk, cezaevine girmeden mesane kanseri olduğu ortaya çıkan Zavar’ın ise hastalığının ağırlaştığını ve 28 kez ameliyat edildiğini, 50’den fazla tümör alındığını ifade etti. Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) de Tekirdağ F Tipi Cezaevi yönetiminin tutsaklara karşı kitap sınırlaması Adalet Bakanlığı önünde protesto etti. ESP’liler, “Belli ki Adalet Bakanı bu kitapları okumamıştır. Biz bundan eminiz” diyerek cezaevinde el konulan kitapları Adalet Bakanlığı bahçesine attı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) ti. Aslan’ın 1991’de müebbet ağır hapis cezasına çarptırıldığı, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından sağlık nedeniyle affedildiği anımsatılan kararda, hükümlünün 2004 tarihinde tekrar suç işlediği anlatıldı. Savcılık, infaz erteleme talebinin reddinin gerekçesini “hükümlünün toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturduğu” iddiasına dayandırdı. Aslan’ın ihtiyaçları KCK davasından aynı cezaevinde tutuklu bulunan BDP’li kardeşi Ali Aslan tarafından karşılanıyor. Cumhuriyet’in Bakanlık kaynaklarından aldığı bilgiye göre, şu an 203 ağır hasta hükümlünün dosyası Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Bunlardan 57’si Adli Tıp kararı doğrultusunda tahliye oldu. 131 hükümlünün dosyası ise eksik evrakların tamamlanması için Adli Tıp’ta bekliyor. Evrak sorunu olmayan geri kalan 15 hükümlüye ilişkin karar ise önümüzdeki günlerde verilecek. Dosyalar Adli Tıp’ta 65 sanıklı davada 5 tahliye Sincan’da adım ölçere izin yok Trajikomik hediyeye trajikomik yasak AYŞE SAYIN ? İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasının tutuksuz, Susurluk davasının hükümlü sanıklarından Sami Hoştan ve kardeşinin de aralarında bulunduğu 12’si tutuklu 65 sanığın yargılanmasına devam edildi. Sanıkların 2 ile 454 yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle yargılandığı davada, mahkeme 5 tutuklu sanığın tahliyesine karar verdi. ANKARA Sağlık Bakanlığı’nın “sağlıklı yaşam” kampanyası çerçevesinde tutuklu milletvekillerine “adım ölçer” cihazı “hediye” etmesi skandalına, Sincan Cezaevi yönetiminin bu cihazın kullanımını “yasaklaması” eklendi. CHP Cezaevleri İnceleme ve İzleme Komisyonu üyeleri Veli Ağbaba, Özgür Özel ve Nurettin Demir, Kemal Ekinci, Mehmet Volkan Canalioğlu, 28 Şubat davası sanıklarıyla görüştüler. Tutuklu askerlerin değerlendirmeleri özetle şöyle: ENGİN ALAN (Eski Özel Kuvvetler Komutanı milletvekili): 28 Şubat Batı Çalışma Grubu’nda ben yokum, şemalarında yokum. Ben Irak’ta savaşıyordum. Temmuzda geldim, eylülde Şafak Harekâtı’na gittim. Ekim sonu kasım başında geldim. Buraya vatansever giren düşman çıkar. Burada bir sürü saçmalık var. Şemdin Sakık’ın cep telefonu var. “Sayın” Öcalan’ın kütüphanesi var ama burada 10 kitap sınırı var. Milletvekillerinin kullandığı “Unutmayınız” kartını burada kullanmama izin vermiyorlar. Cezaevinde haftada bir defa 2.5 saat sohbet hakkı var. Sağlık Bakanlığı’nın “obezite ile mücadele” çerçevesinde ücretsiz dağıttığı ve milletvekillerine de gönderdiği adım ölçerin kullanılmasına cezaevi yönetimi izin vermiyor. TEOMAN KOMAN (Eski Jandarma Genel Komutanı): Koman sorgulamada kendisine “Amerika’ya Genelkurmay’dan heyet gitmiş, hükümeti devirmek için onay almaya mı gittiler” diye sormalarını eleştirdi. Parkinson tedavisi görüyorum. Biberon ile beslenmem söz konusu değil. Ancak ye mek yerken çatalı kaldıramıyorum. Düşme korkum ve ağız akıntım var. Bir de büyükküçük harfleri karıştırıyorum, düz yazamıyorum. Kıyafetimin önünü ilikleyemiyorum. Anormal düzeyde bir titreme oluyor. Tıraş olurken zorluk çekiyorum. İSRAFİL AYDIN: 6 ay boyunca kimse benimle konuşmadı. Çünkü diğer tutuklular beni tanımıyordu. Dava konusuyla hiçbir ilgim olmadığı için cezaevinde savcının muhbiri gibi görülüyordum. Tutuklanmama neden olan CD’nin Genelkurmay’ın olduğu söyleniyor. Bunu Genelkurmay’a defalarca sorduk. CD Genelkurmay’ın mı diye. Ama cevap yok. Bu CD Genelkurmay’ın namusudur, şerefidir. TSK’nin bu konuda tavrı manidardır, Genelkurmay korkusundan susuyor.. Kendimle ilgili tek soru sordular. Savcı elindeki belgedeki cümleleri değiştirip içine suç unsuru ve kendi yorumu nu içine aktararak soru soruyor. HİKMET KÖKSAL (Eski KK Komutanı): Ben Yusufeli’nden kaçtım. Bursa’da okumak için. Cumhuriyet gazetesinde ilan gördüm. Kuleli’nin ilanı. Kahvede. Ben üç gün sonra Erzurum’a sınava gittim. 14 yaşında ilk kez Yusufeli’nden çıktım. En yaşlı asker benim. Keşke Kara Kuvvetleri Komutanı olmasaydım. Savcılık bana Batı Çalışma Grubu’nu sordu, ama ben emekli olduktan sonra duydum bunu. Rektumda bir kitle var. Tek sorunumuz neden hâlâ içeride olduğumuzu bilmiyoruz. METİN YAŞAR YÜKSELEN (Emekli Tuğgeneral): 28 Şubat 1997’de bir toplantı yapıldı, ama konusu söylenmedi. Ben toplantının konusunu Saygı Öztürk’ün kitabında okudum. Terfi ve tayin ile buraya geldim. 217 kişiden 6 kişi terfi etti. Terfi etmemiş olsaydım burada olmazdım. ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sancaktar dergisinin “Mustafa Kemal Devrilmeli” kapağıyla 1 Mart 2013’te çıkan 9. sayısı hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma başlatıldı. Sancaktar Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Albayrak yaptığı açıklamada, soruşturmanın bir suç duyurusu üzerine başlatıldığını söyledi. ‘Sancaktar’ soruşturuluyor Evde mühimmat ele geçirildi ? DENİZLİ (AA) Sarayköy ilçesinde bir evde çok sayıda mühimmat olduğu yönünde ihbar alan jandarma, belirlenen adreste arama yaptı. Ekipler, Tunceli’de görev yapan özel harekât polisi D.K’nin annesi F.K’nin oturduğunu belirlediği evde, 2 el bombası, 2 tabanca, 350 tabanca mermisi, 500’ün üzerinde uzun namlulu tüfek fişeği ele geçirdi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.