09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Sıfırlanmış Dış Politika CHP’nin Suskunluğu Laikliğe dayalı ulus devlet bitiriliyor. Eşit yurttaşlık da. Yerine eşit kavimler kavramı oturtuluyor. Kavimcilik, yurttaşlığın önüne geçecek. Bu arada ortak dil, ortak yurt, ortak değerleri ara ki bulasın. Recep Tayyip Erdoğan, 2023 için eyalet hedefini oturtuyor ya, 10 yıl içinde bırakın eyalet sistemini, adım adım kopuşu izleyeceğiz bu gidişle. Laik, demokratik, devleti ve ulusu ile bölünmez bütünlüğü kurgulamış olan CHP, büyük resmi göre göre, konuşurmuş gibi yapıp hiçbir şey demiyor, “gelişmelerden haberimiz yok” nakaratı eşliğinde susuyor. Parti içinde konuşmak isteyenler de susturuluyor. Milletvekilleri bile televizyonlara çıkıp açıklama yapamıyorlar. CHP, hiçbir doğrultu belirlemeden idare ediyor, geçiştiriyor, sürecin AKP ve PKK’nin daha doğrusu küresel egemen güçlerin istediği gibi kazasız belasız atlatılmasına yardımcı oluyor. Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP yönetimi, sanki verilmiş bir görevi yerine getiriyor ve hiç kuşkusuz tarihi vebal altına giriyor! CHP’li Osman Korutürk soruyor: “Hükümet, İsrail’in özür dilemesi karşılığında, Suriye’den başlayarak Irak’ı ve daha sonraki aşamalarda İran’ı da içine alabilecek bir cephede ortak hareket için Türkiye, İsrail ve ABD’nin katılacağı bir ittifak taahhüdü altına girmiş midir?” Osman Korutürk, sorusunun yanıtını da kendisi veriyor: “İsrail Başbakanı Netanyahu, Facebook hesabından yaptığı açıklamada Türkiye’den özür dilemesinin önde gelen gerekçelerinden birinin Suriye’deki krizin giderek şiddetlenmesi olduğunu beyan ederek, en büyük korkusunun Suriye’deki kimyasal silahların terörist grupların eline geçmesi olduğunu aktarmış; Türkiye ile İsrail arasındaki etkileşimin bu açıdan da önemli olduğunu vurgulamıştır. Keza, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ofisinden özür konusunda yapılan 23 Mart 2013 tarihli basın açıklamaYakan top oynuyorlar sanki... İmralı’daki veriyor, Kandil’deki alıyor. Kandil’deki atıyor, İmralı’daki tutuyor. Saha gözlemcisi de MİT ile AKP. En son Recep Tayyip Erdoğan’ı sultanlığa oturtacak anayasa değişikliğini, PKK’nin Kandil’deki “önderi” Murat Karayılan “Türk devlet sistemini Kürdistan’da felç etmeyi planladık” diyerek dikte ettiriyor: sında da ‘Başbakan Netanyahu ile bu akşam da görüşmüş olduğum üzere bu (normalizasyon) İsrail’in bu bölgede karşı karşıya olduğu birçok meydan okumayla başa çıkabilmesini sağlayacaktır’ şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Bu açıklamalardan, AKP kendine büyük pay çıkardığı bu gelişmenin, esas itibarıyla bölgede değişen koşullar karşısında İsrail’in artan güvenlik ihtiyaçlarının bir gereği olarak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Yine bu bağlamda, ilgili taraflarca verilen demeçlerde ve basın haberlerinde sık sık İran’ın nükleer programı ve bunun engellenmesi için alınacak önlemlere de değinildiği dikkat çekmektedir.” Aloooo, Beyaz Saray’a hoş geldiniz. Bu bir bant kaydıdır... Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki eşbaşkanımıza ulaşmak için lütfen sıfır tuşuna basınız. “Geri çekilmenin olması için hükümetin anayasal düzeyde bazı adımlar atması lazımdır. Neydi bu adımlar? Kürt kimliğini tanımak, anadilinde eğitim hakkı ve benzeri alanlarda devletin adım atması. Yeni vatandaşlık tanımı, kimliklerin tanımı, Türkiye ulusunun tanımı…” Yeni slogan belli: AKPPKK el ele, Türk halkına “baldıran zehiri” içtirmeye... Obama, İmdat! Arada bir kafası bozulup AB’ye kızan “Gümrük Birliği’ni masaya yatırırız haaa” derdi. Bugün artık bu söylemin de ötesine geçildi. Düpedüz “Çıkarız” deniyor. Alkışlaaaar! Çünkü Avrupa karşısında aslan milliyetçi, ama kendi Türk kimliğine sıra gelince sömürge insanı kesilenlere uyan tuhaf bir ruh hali!.. HHH Ortada gerçekten ciddi bir sorun var. Bu sorun yeni de değil. Sorunun adı “Üçüncü ülkelerle AB’nin imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşmaları”. “Üçüncü ülkeler”, uluslararası bir anlaşmaya taraf olan ülkelerin, anlaşma dışı ülkeler için kullandıkları bir tanım. Bizim konumuzda taraf olanlar AB ve Türkiye. Üçüncü ülkeler ise AB’nin kendi başına serbest ticaret anlaşması imzaladığı Meksika, Cezayir gibileri. Şimdi de sırada ABD var. “Bize ne, ne imzalarlarsa imzalasınlar” diyemiyoruz, çünkü AB ile Gümrük Birliği içindeyiz. AB bir üçüncü ülke ile serbest ticaret anlaşması yaptı mı, bizim gümrükler de o ülkeden gelen mallar için anında iniveriyor. Bizimki iniyor, ama onların Türk ürünlerine uyguladıkları gümrükler mıh gibi duruyor! Neden? Çünkü anlaşma AB ile o üçüncü ülke arasında. Türkiye’nin de ayrıca o ülke ile masaya oturup paralel bir anlaşmaya varması gerekiyor. Üçüncü ülke bunu yapmaya yanaşmaz ise, onun malları Türkiye’ye sıfır gümrükle giriyor, ama Türk malları o ülkeye gümrüklü ihraç olmaya devam. Ayıkla pirincin taşını bir durum. Meksika ile Cezayir ayak sürüyünce pek önemsenmedi de Obama AB ile serbest ticaret anlaşması imzalamaya kalkınca bizimkilerde şafak attı. HHH Bu sorunu AB ile bugüne kadar çözememiş olmak gerçekten düşündürücü. Neyi yansıtıyor derseniz; AB ve Türkiye arasında bu sorunun çözümüne ilişkin siyasi irade yoksunluğunu... Ankara’da fikri takip diye bir kavram olmadığını... Devlette “meşale nakletme” sorunu olduğunu, önemli bir dosya ile uğraşanların görev değişimlerinde birbirlerine arşiv nakletmediklerini... Her yeni gelen konuyu sil baştan ele aldığı için bakanları doğru bilgilendirecek yeterli birikimin olmadığını... HHH ABD’nin AB ile serbest ticaret anlaşması için yola çıkmış olması, konuyu tekrar gündeme getirmek için iyi bir fırsat. Ama Ankara’nın yaptığı gibi değil... Sayın Bakan Çağlayan’a Gümrük Birliği açıklaması ile kartını baştan harcattılar. Kesintiye uğramayacak bir ekibin bu işe el atması ve eldeki hukuki metinleri değerlendirmeye oturması gerekiyor. Türkiye’nin elinde belgelere geçmiş olan pozisyonlar var. Anlaşılan o ki geldiğimiz noktada bu sorunu ABD üzerinden çözeceğiz. Nitekim Erdoğan’dan Obama’ya mektup gitmiş bile. Bu yaklaşım doğrudur. Bu fırsat iyi değerlendirilirse yeni bir mekanizma kurulur. AB anlaşmaya oturduğu üçüncü ülkelere Türkiye’nin de uygulamaya alınması gerektiğini bir koşul olarak ihsas eyler. Ankara tam teşkilat bu sorunun üzerine eğilirken, karşı tarafa da burada siyasi irade olduğunu hissettirmeli. TOBB, İKV ve iş örgütlerinin desteği alınmalı. Yoksa Obama AB’ye gümrükleri sıfırlarken, biz elbiseyi yüzde 32 gümrükle yollarız Amerika’ya. Yollayabilirsek tabii. Takım Taraf gazetesinde hafta içinde boykot vardı. Gazete çalışanları 3 aydır maaşlarını alamadıklarını belirterek, gazete yönetimine tepki gösterdiler. Biliyorsunuz, Taraf gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Oral Çalışlar’ın adı Kürt sorununu çözmek üzere kurulması düşünülen “Akil Adamlar Komisyonu” için düşünülenler arasında. Kendi söküğünü dikemeyen terziye takım elbise siparişi vermek gibi bir şey yani. AKP kaynaklarına dayanarak yazdığımız, ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaatinin de desteğiyle, sonbahara doğru AKP’den yeni bir yapı doğacağı, bu yapının liderliği için de TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’dan söz edildiğine ilişkin yazımıza TOBB Basın Müşaviri Azmi Özgür’den bir açıklama geldi: “Basınımızda TOBB Başkanı olduğu 2001 yılından bu yana, Sayın Hisarcıklıoğlu’nu maalesef Ya Bırakırsa? siyasetle ilişkilendirmeye çalışan yorum ve haberler yer almaktadır. Sayın Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanlığı süresince bütün siyasi partilere eşit uzaklıkta kalacağını ve görevi süresince hiçbir siyasi hareket ve geleceğin içinde olmayacağını defalarca ifade etmiştir. Bugün de aynı noktadadır. Baldıran Dolayısıyla basınımızda yer alan bu tür yorum ve haberler tamamen gerçek dışı, dedikodulara dayanmaktadır. Sizin gibi saygın gazetecilerimizin de bu tür doğru olmayan söylemlere itibar etmemenizi diliyoruz.” Açıklamadaki bir ifade dikkatimizi çekti: Hisarcıklıoğlu’nun TOBB Başkanlığı süresince siyaset içinde olmayacağı vurgulanmış. Ya, o başkanlığı bırakırsa? Akil İnsanlar SADIK ÇELİK Çözüm sürecinde bir nevi halkla ilişkiler desteği alınacak, bir akil insanlar komisyonu kurulacak. Terörün sebep olduğu acıların en büyüklerinin bu ülkenin kadınları, anaları tarafından yaşandığını düşünürsek, kurulacak komisyonda da herkesten çok onların temsil edilmesi önemlidir. Sadece bu nedenle bile komisyonu akil adamlar diye isimlendirmek doğru değildir… Akil insanların kimler olacağı ile ilgili tahminler günlerdir basın organlarının gündeminde. İçinden geçilen kritik süreçte toplumu rahatlatmak, onları kaostan, kargaşa ortamından uzak tutmak, süreçle ilgili yıkıcı davranışlara sebebiyet verecek endişe ve soru işaretlerini insanların aklından temizlemek gibi toplumsal psikoloji açısından önemli görevleri yerine getirmesi beklenen insanların toplumda güçlü karşılıkları olan, her kesime hitap eden, toplumu her yönüyle temsil edebilen isimlerden oluşturulması önemli. 30 yıllık karanlık bir tarihten bir şekilde nasibini almış, türlü acılar yaşamış insanların çözüm yolunda buluşturulması gerekmektedir. Onları dinleyerek, anlayarak, bütünüyle insani boyutlarda acılarını, kaygılarını, birikmişliklerini paylaşarak, temizlenmelerini; nefretlerinden, intikam duygularından arınmalarını ve hepsinin ortak bir barış ve demokrasi zemininde buluşmasını sağlamak için doğru akil insanlara ihtiyaç vardır. Ancak tüm bunlar yapılırken, akil insanların görev tanımlamasının, hükümet kararlarını, iktidarın her davranışını toplum nezdinde onaylatmaya dönüşmemesi; komisyonun bu anlamda bütünüyle tarafsız ve objektif bir duruş sergilemesi güç, fakat had safhada mühim bir meseledir. Olayın “yandaş komisyon” algısı yaratmaması gerekmektedir. 9 vatandaşımızın öldürüldüğü Mavi Marmara katliamının üzerinden 3 sene geçtikten sonra İsrail’den, tarihe somut kanıt olarak geçecek yazılı belgeler yerine telefonla gelen özrün ve İsrail’in Türkiye’yle ilişkilerini onarmak ve yeniden somut zemine dökmek istemesinin altında elbette ki geleceğe yönelik birtakım yatırımlar ve kurgulamalar vardır. Planların, çıkarların mahiyeti nedir, İsrail’den gelen bu şekilsel özrün ne türden bir karşılığı olacak, İsrail’in değişen Türkiye politikasının altında ne var.. yaşayıp göreceğiz. Ancak ne olursa olsun İsrail’den gelen özür, kendi vatandaşlarının üzerine bomba yağdırdıktan sonra bile özür dilemeyen bir ülke olarak bizi bir hayli etkilemiştir. İki ülke arasındaki barışın mimarının, Başbakan Erdoğan’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun özrünün akabinde sesini duymak üzere telefona istediği ABD Başkanı Obama olduğunu fark ya da kabul etmemek ise elbette mümkün değildir. Neticede Türkiye’de geniş bir kesim tarafından İsrail’in özrü adeta zafer naraları arasında kutlandı; olayın topluma lanse edilişinde mübalağa sanatının nimetlerinden sonuna kadar yararlanıldı. Başkentte Büyükşehir Belediyesi’nin, kent çapındaki billboardlara Başbakan Erdoğan’ın fotoğrafıyla birlikte “Minnettarız” yazılı afişler astırması gibi abartılı sevinç gösterileri, ortada bir diplomatik başarı varsa bile bunun sahiciliğine darbe vuran gereksiz hareketler olarak belirdi. Ve bu hareketler, günümüz kapitalist, postmodern düzenin bir sonucu olarak imaj ve algının gerçeğe olan üstünlüğünü vurgulaması açısından ibret vericiydi. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN zmir’in gâvurluğu, dindarlığı Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez bir açıklama yaptı ve böylece “İzmir dindarlığı” kavramı tartışmaya açılmış oldu. Görmez’in tanımına göre “İzmir dindarlığı farklıydı ve irfan geleneğine ihtiyacı vardı”. Gâvur İzmir demenin dolambaçlı yolu… İzmir’deki dindarlık seviyesinin hangi ölçütler üzerinden nasıl ölçüldüğü bir yana; İzmir tipi bir dindarlık tanımlaması ve bu tanım üzerinden eleştirel yorumlarda bulunulması, topyekun bir kentin dinden uzak olduğu algısını destekleyici bir üslup kullanılması doğru olmamıştır. Eleştirilerden sonra Diyanet İşleri Başkanı’nın İzmir’in farklı dindarlığından kastının “İzmir’in daha barışçıl bir dindarlığı olduğu” şeklinde açıklama yapması ise ne yazık ki yeterince inandırıcı olamamıştır. [email protected] İ HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Özür SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Saldırı 1 amacıyla kul 2 lanılan bir tür bıçak. 2/ Es 3 kiden kimi 4 devlet dai 5 relerine ve6 rilen ad... Panama’nın 7 plaka imi. 8 3/ Dili tutul 9 muş, konu şamaz hale 1 2 3 4 5 6 7 8 9 gelmiş... Parlak 1 S İ N O F O B İ beyaz renkli bir 2 İ M A R E T N E element. 4/ Ge 3 T E K S E N E K nişlik... Kuran’ın 4 O C A K L E G O en uzun suresi. 5/ 5 F E R İ K F Ö N Boğaza ya da ba6 O A G S İ L O demciklere yer leşen ve anjin 7 B U T A F O R M L AM S İ türü hastalıklara 8 İ L neden olan mik 9 A L İ N A Z İ K rop... Yunan abecesinde bir harf.. 6/ Kitap, defter gibi şeylerin kime ait olduğunu belirtmek için üzerlerine konan küçük kâğıt... Bir bağlaç. 7/ Türklerin egemen olduğu bölgelerde yaşayan İran ve Arap soyundan gelme kimselere eskiden verilen ad... Olta ya da tuzağa konulan yem. 8/ Geminin saatteki hızını anlamak için kullanılan aygıt. 9/ Anlam... Nâzım Hikmet’in bir oyunu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İp düğümü çeşitlerinden biri. 2/ Korunmak için birine bırakılan eşya... Eski dilde ayak. 3/ Parlak kırmızı renkte bir süs taşı... Satürn gezegeninin en büyük uydusu. 4/ Hayvanlara vurulan damga... İskambil kâğıtlarıyla oynanan bir tür kumar. 5/ Son derece kavgacı olan gözde bir akvaryum balığı... Derebeylik Japonyası’nda en aşağı sınıfı oluşturan halk. 6/ Toplum içindeki davranışlarda izlenecek yol... İlgi eki. 7/ Kekeme ya da dilsiz kimse... “Ak gerdan üstüne bir de gerek” (Karacaoğlan). 8/ Üzerinde yüzlerce iğneli köstek bulunan uzun balık oltası. 9/ İlkel toplumlarda inanılan doğaüstü güç... Argoda çok çalışan öğrenciye verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle