13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MART 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA İNCELEME 7 Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun anlamı neydi? 89 yıl önce bugün, 3 Mart 1924’te, TBMM’de kabul edilen birbirine bağlı yasalarla, Halifelik kaldırıldı, Osmanlı hanedanı mensuplarının yurtdışına çıkartılması kararlaştırıldı, Şeriye ve Evkaf Vekâletleri kaldırıldı ve Tevhidi Tedrisat Kanunu çıkartıldı. Saruhan Mebusu Vasıf (Çınar) Bey ve 57 arkadaşının önerdiği Tevhidi Tedrisat Kanunu gerekçesinde şunlar söyleniyordu: “Bir devletin genel eğitim siyasetinde, milletin düşünce ve duygu bakımından birliğini sağlamak gereklidir ve bu da öğretim birliği ile olur. Tanzimat’ın ilan edildiği sıralarda öğretim birliğine geçilmek istenmişse de başarılı olunamamış, tam tersine bir ikilik ortaya çıkmıştır. Bu ikilik, eğitim ve öğretim birliği bakımından birçok kötü ve sakıncalı sonuçlar doğurmuş, iki türlü eğitimle memlekette iki tip insan yetişmeye başlamıştır. Önerimiz kabul edildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti dahilindeki bütün eğitim kurumlarının biricik mercii Maarif Vekâleti olacaktır. Böylece bütün eğitim yuvalarında, Cumhuriyetin irfan siyaseti, ortak bir eğitim yolu izlenecektir.” Bir Yolculuğa Çıkmak Bir yolculuğa mı çıksam? “Odanın içinde yolculuk” mu yoksa istediğim? Ne istediğini bilmek bir erdemdir. Bugün ben ne istiyorum, neyi, niçin, neden? Xavier de Montepin miydi o kitabı yazan? Oturmuş hesaplamış, bu odanın içinde kaç gün, kaç aydır yaşadığını... Ne vardır bir odanın içinde? Önce kitaplarla dolu bir kitaplık, duvarda resimler. Tarihten, geçmişten, gelecekten. İnsanoğlu her şeyden bir şey çıkarır. İşe yaramaz şeylerdir çoğu. Hepsini topla at kapıdan dışarı. En iyisi sokaktan geçen çöp arabasına... Araba geçti gitti. Bir şeyimi içine atamadan. Atılır şey değil ki içimdeki! Kaleme almaya değer mi? Çöpçünün bile istemediği... Dalmış gitmiştim. Bir an uyandım. Pencereden baktım. Geniş bir yol. Burda yaşıyorum. Yaşamaksa bu. Bir bıkkınlık mı? Kişi durup dururken bıkar mı? Niye durup duruyorum olduğum yerde, diye düşünür. Kalkıp sokağa çıkmak ister, bir ucu burdan görülmeyen upuzun bir dehlizde yürümek ister, yeni şeyler görmek ister. Yazarsan, yani elin kalem tutuyorsa. İşin kolay. Geç daktilonun başına, başla hemen. Neye başlayacaksın. Bir konun var mı? Uzaktan bir müzik sesi geliyor. Alaturka bir şarkı, “hüzünledim ben yine”. Hüzün sözcüğü eskidi, yenisini bulamadık. Karşı masada oturan orta yaşlı adama bakıyorum. Ne zaman gelmiş oturmuş. Bir şeyler çiziktiriyor gibi. Şiir mi? Yaşamakla ilgili sözler mi? Unutulmuş, ama saati geldiğinde canlanan anılar gibi. Koşsam sokak sokak, ama bu istek geç kaldı, nerde koşmak, yürü, yetmez mi! Hiç değilse şu sokaktan karşıya kadar. Bu yokuştan zor çıkardım. Bakkala gitmek, günün gazetelerini almak... İnsan dünyadan kopmamak için gazeteye sarılmalı derdi bir eski dost. Sarılacak bir şey bulamazsa! Ben de arayan kişilerdenim? Hep arayan ama değerli ya da değersiz bir şey bulamayan... Politikaya mı dalsam? En kolayı bu, at atabildiğince, eleştir, kötüle ya da öv gereksizcesine! Öyle zamanlar yaşamak kopuk umutlarla... Bir yazı yazmak! O kadar kolay mı? Kendini anlatmaya kalkınca kolayın kolayı! Sende anlatacak bir şey varsa! Yenilgiler, bunca zaferlerle geçen yıllar kapıda nöbete durmuş. İçeri al konuşalım diyor. Vazgeç dostum, vazgeç. Görebildiğin yalnızca bir boşluktur. Hepimizin içinde bir türlü dolmayan... Büyük eğitimcilerimiz Vasıf Çınar (soldan ikinci) ve Mustafa Necati beyler (sağda altta). l Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun anlamı Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun çıkartılmasını nasıl değerlendirmeliyiz? Bu kanun ile medreseler önce Maarif Vekâleti’ne bağlanıp sonra da kapatılarak, mektep ve medrese ayrılığına son verilmiş oldu. Bu kanun, yeni Cumhuriyetin ulusal eğitim politikasının doğrudan bir ifadesidir. Bu kanunun çıkartılmasının koşullarını ve nedenlerini anlayabilmek için medreselerin niteliği üzerinde biraz durmamız gerekir. İlk Osmanlı medresesi 1330’da o sırada beyliğin merkezi olan İznik’te kuruldu ve daha sonraki yıllarda da temel eğitim kurumu olarak tüm Osmanlı ülkesine yayıldı. Medreseler bir genel eğitim kurumu gibi görülmekle birlikte, gerçekte esas olarak İslam hukuku (fıkıh) öğretmek ve din kurallarına dayalı adaleti sağlayacak kadıları (hâkimleri) yetiştirmek amacıyla kurulmuşlardı. Medreselerden kadı (hâkim), müftü, imam, vaiz, müderrismuallim ve devlet hizmetine giren diğer memurlar yetişmekle birlikte bu kurumlarda her zaman fıkıh öğretimi temel olmuştur. Matematik ve doğa bilimleri, fıkıh için ve ona gerektiği ölçüde yer alıyordu. Aynı şekilde kelam, hadis ve tefsir vb. derslerinin de fıkıha göre ikincil durumda olduğunu söyleyebiliriz. Kâtip Çelebi, Kanuni döneminden sonra doğa bilimleri öğretiminin medreselerde artık pek görülmediğinden yakınmıştı. Fakat gerçekte daha önceki dönemlerde de doğa bilimleri ve matematik medreselerde hep ikincil durumda olmuştu. Yani bu durum dini bir öğretim kurumu olan medreselerin yapısı ve varoluşu gereği böyleydi. Dolayısıyla İkinci Meşrutiyet dönemindeki reform girişimlerine kadar medreselerdeki doğa bilimleri öğretiminde ne bir yenilenme oldu, ne de bu alanlarda herhangi bir bilimsel araştırma yapıldı. Örneğin medreselerde doğa bilimleri öğretimi için kullanılan Hidayet ül Hikme adlı eser Aristoteles’in görüşlerini temel alıyordu. 1901 yılında bile baskısı yapılmış olan bu ders kitabı, dünyadaki Aristotelesçi en son ders kitabı olabilir. Medreselerde dersler genellikle Türkçe veriliyordu. Fakat öğretimde kullanılan yazma ve basma eserlerin çok büyük bir bölümü Arapçaydı. Çok az miktarda da Farsça ve Türkçe eser bulunuyordu. (Bu nedenle öğrencilere Arapça öğretiliyordu.) Dolayısıyla iyi bir medrese öğrencisi olabilmek, iyi derecede Arapça bilmeye bağlıydı. (Medreselerdeki öğretimin Arapça ağırlıklı olması ve bu yüzden Türk dilinin gelişimini engellediği düşüncesi de, gerek Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun çıkışını, gerek kemizdeki başlangıç tarihi olması bakımından II. Mahmut’un bu girişiminin de büyük bir tarihi önemi vardır.) Tanzimat’tan sonra modern mekteplerin kurulması hız kazandı. Rüşdiyeler (orta mektepler) ve idadiler (liseler) kuruldu. (1877’de ülkedeki 423 rüşdiyede 20 bin öğrenci öğrenim görüyordu). Tanzimat’tan hemen sonra Mektebi Maarifi Adliye, 1878’de de Mektebi Hukuki Şahane kuruldu. İki kez açılıp kapandıktan sonra 1900’de de Darülfünun (üniversite) öğretime başladı. 19. yüzyılın ikinci yarısında mektepmedrese ikiliği giderek gelişen bir gerçeklik olarak kendisini ortaya koymuş l Mahkemelerde ikilik Osmanlı Devleti’nde 1858 yılından başlayarak çok önemli bir başka süreç gelişti. Şeriye mahkemelerinin yanı sıra, dini kurallara dayanmayan nizamiye mahkemeleri kurulmaya başladı. Hızlı bir gelişme gösteren nizamiye mahkemeleri, 19. yüzyılın sonlarında önemli bir hukuki ve toplumsal kurum niteliğini kazanmıştı. Birçok durumda davaya hangi mahkemenin bakacağı konusunda anlaşmazlık çıkıyor ve böyle durumlarda hangisinin yetkili olduğuna Adliye Vekâleti karar veriyordu. Her iki mahkemenin yetki alanlarını kanunla belirleme girişimlerine rağmen, şeriyenizamiye mahkemeleri ikiliği, mektepmedrese ikiliğinin yanı sıra Cumhuriyete kadar hüküm sürmüştür. (Bu ikilik, mektepmedrese ikiliğinin kalkmasından 36 gün sonra, 8 Nisan 1924 tarihinde TBMM tarafından Yeni Mahkemeler Teşkilatı Kanunu’nun kabul edilerek şeriye mahkemelerinin lağv edilmesiyle ortadan kaldırılmıştır.) 3 DEVRİM YASASI PANELİ ‘AKP laikliği yıkmaya çalışıyor’ İstanbul Haber Servisi CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, AKP iktidarının Cumhuriyetin kazanımlarına yönelik karşı devrim yaptığını belirterek “Bu karşıdevrime karşı ya Atatürk devrimlerini tekrardan yapacağız ya da bizi ne zaman alacaklar ve hapse Batum atacaklar diye bekleyeceğiz” dedi. Beşiktaş Akatlar Kültür Merkezi’nde dün Kadın Araştırmaları Derneği tarafından “89. Yılında Üstü Çizilen 3 Mart Devrim Yasaları” paneli düzenlendi. Panelin açılış konuşmasını Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı Necla Arat, “Bugün iktidarı ele geçirenler, laikliği Arat ortadan kaldırmak çabası içerisindedir. Gün bütün cumhuriyetçilerin birleşme günüdür” dedi. Gazetemiz yazarı Meriç Velidedeoğlu, hilafetin kaldırılma sürecini anlatarak başladığı konuşmasında Devrimler Meclisi olarak anılan ikinci meclisin hilafeti kaldırma sürecinde nasıl bir süreç yaşadığını anlattı. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsav Velidedeoğlu cısı Vural Savaş “Devrim yasaları, kanun hükmündedir ve değiştirilmesi teklif edilemez. Ancak bugüne kadar, devrimleri savunan ve açıkça ben Kemalistim diyen aydınlarımızı öldürdüler ” ifadelerini kullandı. Yazarımız Orhan Bursalı da Başbakan Recep Tayyip Savaş Erdoğan’ın kendi adıyla anılacak bir sistem kurmanın peşinde olduğunu ifade ederek, “Başkanlık sistemi için BDP’yle ittifak arayışında olan AKP’ye karşı hep birlikte hareket etmek gerekiyor. Bunun için muhalefete çok iş düşmekte” açıklamasını yaptı. l Laiklikte büyük adım Cumhuriyet, doğanın kovuğundaki çocuklara okumayı öğretiyor. l Osmanlılarda öğretimde sekülerleşme se 1928’deki harf devrimini etkilemiş olan faktörlerden biridir.) Osmanlı modernleşmesinin ve sekülerleşmesinin ilk önemli kurumlarından biri mühendishanelerdir. Bu nedenle denizci mühendishanesinin 1773’teki kuruluşunun tarihsel önemi pratik öneminden daha fazladır. Modernleşmemizin önemli dönüm noktalarından biri olan Tanzimat ilan edildiğinde (1839), karacı mühendishanesi (1795), tıbbiye (1827) ve harbiye (1834) mektepleri de kurulmuş bulunuyordu. Yine Tanzimat’tan önce, 1824 yılında II. Mahmut, sadece İstanbul için sınırlı olmakla birlikte ilköğretimi bütün çocuklar için zorunlu kılmıştı. (Modernleşmenin en önemli adımlarından biri olan zorunlu genel eğitimin ül Osmanlı öğrencileri tur. Vasıf Bey, Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun gerekçesinde “Tanzimat’ın ilan edildiği sıralarda öğretim birliğine geçilmek istenmişse de başarılı olunamamıştı” derken başarısızlığın nedenini söylemiyor, ama açık olan şu ki, o sıralarda öğretim birliğini mektepler esas alınarak gerçekleştirmek için henüz çok erkendi. Çünkü modern öğretim birliği için gereken koşullar ve imkânlar yeterince oluşmamıştı. Mekteplerin sayısı yetersizdi ve daha önemlisi medreselerin toplumsal işlevi henüz devam ediyordu. Osmanlı Devleti’nde özellikle 19. yüzyıl boyunca görülen düşünsel, bilimsel, siyasal, askeri ve hukuki gelişmeler ve bütün bu asrı kapsayan sekülerleşme süreci, modern okulların ve mahkemelerin sayısını ve niteliğini yükseltmiş ve asıl olarak kadı ve müftü yetiştiren medreselerin işlevlerini de sona yaklaştırmıştır. Dolayısıyla mektepmedrese ikiliği, şeriyenizamiye mahkemeleri ikiliğinden ayrılamaz. Bu nedenle öğretim birliğinin sağlanması da, hukuk birliğinin sağlanmasından ayrı düşünülemez. Fakat ülkemizde asıl hukuki devrim, iki yıl kadar sonra 17 Şubat 1926 tarihinde Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle gerçekleşmiş ve tamamlanmıştır. Osmanlılardaki sekülerleşme süreçleri görülmeden, Cumhuriyet yönetiminin Tevhidi Tedrisat Kanunu’nu çıkarma adımının anlamı, imkânı ve önemi anlaşılamaz. 1924 yılında kabul edilen Tevhidi Tedrisat Kanunu, modern ve laik Türkiye’nin doğuşundaki en büyük ve önem li başlangıç adımlarından biridir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle