13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 MART 2013 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Türkiye’den ‘Komşu’daki ekonomik krize bakış M alum, batı komşumuz Yunanistan’da mali kriz var. Memur maaşları tırpanlandı, vergiler Yunan yurttaşlarına göre ‘inanılmaz’ rakamlara geldi, hayat pahalılığı günlük yaşamı vurdu. Türkiye’ye yansıyan görüntü bu. Bir gerçek var ki Yunanistan, eski havasından uzak. 1990’lı yıllardan bu yana her yıl birkaç kez ‘Komşu’yu ziyaret eden bir gazeteci olarak şunu söyleyebilirim ki çokuluslu ‘hazır yiyecek’ (fast food) zincirleri bile, ‘pahalı kira’ nedeniyle şube kapatıyorsa (Örneğin Atina’nın en kalabalık meydanlarından Monastraki’deki ABD’li dev hamburgerci kapıya kilit vurmuş) iş tehlike sınırında demektir. Ufak esnafla orta karar otelleri saymıyorum bile. Dükkânların yarısı kapatmış, fareler cirit atıyor. 2004 Yaz Olimpiyat Oyunları’nda banyosuz odaya 100/150 Avro isteyen ‘Sirkeci oteli’ türündeki hosteller, 1015 Avro’ya müşteri bulamıyor. Polis raporlarına göre de ‘kayıt dışı’ fuhuş patlamış ki bu yükselişin anlamı, belki de politikacıların ‘yanıt’ veremedikleri tek konu. “Ne yapacak, açlıktan ölsün mü, koruyamıyoruz çocuklarımızı” diyor 20 yıllık arkadaşım Modalı Apastol Amca, sokakta müşteri bekleyen ‘hayat’ kadınlarını görünce ağlamaklı gözlerle. Bu madalyonun bir yüzü. Bir de öteki yüzüne bakmakta fayda var. Öncelikle mesai tanımaksızın çalışan işletmeleri, ‘ekonomik kriz’ teğet geçmiş. Plaka’daki meşhur ‘kebapçı’lar tıklım tıklım. Thanassis’te yer bulamadım, Savvas’ta oturdum, ‘kebap, caciki, patates kızartma ve bira’dan oluşan mönüye, yanılmıyorsam 12 Avro verdim. Keza, ‘soğuk ve sıcak’ kahve satan kafeler de öyle. İçerisi adam almıyor. Herkesin elinde koca bir kahve. Uzun öğle arası tatillerle, ‘siesta’ları kahve ile renklendiriyorlar. Plaka’dan, ‘bozuk ekonomi’nin vurduğu Omonia’ya yürüyüp krizin boyutlarını görmek istedim. Çünkü bu iki semt Atina’nın kalbidir. Öncelikle polis sayısı artmış. Ara sokaklar karanlık ve güvensiz. ‘Evsiz’ler ya sigara istiyor, ya elinizdeki atıştırmalığa ‘ortak’ olmak niyetinde... Apostol Abi’yle laflarken en düşük memur maaşının 800 Avro olduğunu, bu rakamın yan ödemelerle bin Avro’yu bulduğunu, ancak Atina’daki ortalama bir ailenin evine ayda 2 bin ile 4 bin Avro arası para girdiğini söyledi. Emekli maaşları da bu rakamlara yakın; 1200 ile 2000 arasında değişiyormuş. Konuşurken birden ATİNA yolumuz Sofhokles Caddesi paralelindeki et, balık ve sebze pazarına düştü. Fiyatları merak ettim, içeriye daldım. Adam almıyor. Birinci sınıf dana ARİF KIZILYALIN bonfilenin Omonia fiyatı 7.9 Avro, kıyma ve biraz daha düşük kaliteli dana etini 5 Avro’ya alıyorsunuz. Tavuk fiyatları 2.5 Avro civarı. “Bu fiyatlarla ne ekonomik krizi” diyordum ki balık hali beni daha da şaşırttı. İstanbul’da kilosunu 4050 liraya alamayacağınız ‘taş barbun’un kilo ederi 9 Avro. Kilosu neredeyse 100 liraya satılan ahtapota 14 Avro fiyat koymuş Atinalı balıkçılar. Çipura ve sardalya türü balığın yüzüne bakan yok. 23 Avro. Portakal 0.65 Avro, turfanda çilek 2 Avro civarı. Sonra ev kiralarını sordum. “Yerine göre” dedi ve ekledi, “300 Avro’ya da var, 3 bine de...” Yani İstanbul gibi. Ayağınızın altında Pire sahilini istiyorsanız ve evin metrekaresi 200’ün üzerinde ise bir memur maaşı ödemeniz gerek her ay. Dünyaca ünlü otomobiller bizim ödediğimizin yarı fiyatı, benzinse 1.75 Avro. Gece bir şeyler içelim dedi; “Açık mı ki” dedim Modalı arkadaşım Apastol’a, “Yer bulursan dua edeceğiz” diye ekledi gülerek. Atinaİstanbul uçağı kalkarken düşündüm. Ekonomik kriz Yunanistan’da mı var, Türkiye’de mi? Biz Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları Omonia’daki bonfileyi 50 liraya yiyebiliyoruz (yiyemiyoruz yani), onların yüzüne bakmadığı (pahalı tür) balığın yanından geçemiyoruz. Hamsiyle palamut akını olmasa, ‘balık’ nedir bilmeyeceğiz.Otomobilleri onların iki misli fiyatına alıyoruz, araçlarımıza benzini daha pahalıya koyuyor, ‘daha çok’ ev kirası ödüyoruz, ekonomik krize rağmen onlar ‘Adalara’ (Mykanos, Santorini, Rodos, Kos) giderken, biz Moda çay bahçesinde gazozu zor içiriyoruz, onlar günde 34 tane ‘Frappe’ (Soğuk köpüklü kahve) yudumlarken biz, “Kahveye vereceğim parayla eve yarım kilo tatlı alırımın” hesabını yapıyoruz. Sahi, ekonomik kriz hangi ülkede yaşanıyor? Yukarıdaki rakamlara bakın. Türkiye’deki memur, emekli ve işçi maaşlarını alt alt yazın, ondan sonra ‘Yunanistan gibi batarsak’ edebiyatı yapmayın lütfen, onlar batıksa biz Titanik kalıntısının derinliğinde yatıyoruz ülkece. [email protected] T ürk Dil Kurumu aşureyi, “Buğday, nohut vb. tanelerle kuruyemişlerin bir arada şekerle kaynatılmasıyla yapılan bir tatlı türü, alaca aş” olarak tanımlıyor. Aşurenin içindekiler ayrı kaplarda pişiriliyor ve daha sonra şeker ile bir araya getirip kaynaşmaları sağlanıyor. Böylece aşure içinde her bakliyat, her meyve kendi varlığını, tadını, kokusunu koruyor ve “bir muhabbet jölesi içinde ortak lezzete kendi katkısını sunuyor”. Aşurede yer alan bakliyat ve meyveler kimliklerini koruyarak yeni ve ortak bir tat oluştururken, bulamaçtaki nesneler varlıklarını ve özelliklerini yitirerek ortak bulamaç kimliğine bürünüyor. Avrupa ülkelerinin entegrasyon diye sunduğu ve iflas ettiği sıkça vurgulanan politikalar aslında aşureyi bulamaçlaştırma çabasından başka bir şey değil. Göçün 50. yılında farklı kökenden insanların özlerini koruyarak yeni ülkelerinde aşureye farklı ama tatlı katkılar sağlayamamasının sorumlusu Aşure, bulamaç ve CHP örgütlenmesi tabii ki Avrupa ülkelerinin alsalar ırkçı partiye oy BRÜKSEL yöneticileri. Eşit Haklar kaptırmaktan korkuyorlardı. ve Irkçılıkla Mücadele Bu nedenle göç veya uyum Merkezi’nin kuruluşundan politikası uygulayamadılar 20 yıl sonra kurumun ve problemleri uzun süre başkanı Jozef De Witte halının altına süpürdüler. Belçika’da uyum ve göç Biriken sorunları ortadan politikalarının izlenen yanlış kaldırmak çok zor” dedi. ERDİNÇ UTKU politikalar yüzünden iflas Belçika’nın farklı renklerinden ettiğini söyledi. 1964 yılında aşure yapmayı beceremeyenler Fas ve Türkiye’den gelen göçmenlerin Allah’tan bulamaç hedefinde de başarılı sorunları ile ancak 25 yıl sonra olamadılar. İğneyi başkasına batırıyor ilgilenilmeye başlanıldığını anımsatan ve yeni vatanlarımızı yönetenleri De Witte, “90’lı yıllarda uyum suçluyorum ama biz de masum için ayrılan bütçeler de gülünçtü. sayılmayız. Biz Türkler aşure yeriz Geleneksel partiler 2000’li yıllarda ama yaptığımız işlerde, özellikle de da ihmali sürdürdüler. Çünkü ne ülke yönetiminde ve siyasette bulamaç zaman ‘göçmen’ sözcüğünü ağızlarına yöntemini tercih ederiz. Geçen yaz Kedi severler kızmasın, ama!.. B şu satırlar yazıldığı ana kadar bir cevap ütün tartışma, Kanada Başbakaverip “Hayır, benim kedim saf bir nı Stephen Harper’ın resmi çalışmelek kadar temiz kalplidir, ona bu ma odasında çekilmiş bir kare fotoğiftirayı atanları tarihin kirli defterleraf üzerine koptu; bir kaşık suda fırtına rine mahkum ediyorum!” gibisinden misaliydi... Muhafazakâr, sağcı, fedebir şeyler söylemedi. Ama Laure’nin ral Başbakan Harper’ın sabah kahvalyazdıklarına basından hararetle karşılık tısını bir güzel afiyetle yedikten songeldi. Laure, yazısında, kedilerin, evra, kahvesini de içip güne başladığı zalerde ve yaşam alanlarında henüz başka man yanından hiç ayrılmayan kedidenetim ve korunma çaresi Stanley’in boy boy fotoğleri olmadığı eski zamanrafları basında yer alınca, kedi OTTOWA lar dikkate alınırsa, binlerseverler ve sevmeyenler arace yıl evvel insanlar tarasında itiş kakış başlayacakfından farelere, haşarata, tı. Ottawa’nın Sussex Drive yılana karşı bir güvenlik Caddesi, 24 numaralı binasınönlemi olarak barındırıldıda başbakanlığını sürdüren, MAHMUT ŞENOL ğını yazıyor, “Fakat, buİngiltere Kraliçesi’nin Başbagün modern kimyasallar kanı Harper’ın kedisi de patinedeniyle ihtiyaç kalmamıştır, kelerini yalayarak basına türlü türlü şakdi insan için artık bir fazlalıktır!” dilaban pozlar vermişti. Bu hali ne kadar yordu. Kedi, Laure’ye göre, yavruyken da sevimliydi... ne kadar sevimliyse, büyüdükçe zaFakat, gelgelelim kedi sevmeyenler lim, huyu suyu bozuk bir hayvan olup hemen hücuma kalkıştı, kediyi köşeçıkıyordu. Nankördü, yer içer yalanır, ye sıkıştırdı. İlk ciddiye alınacak yaçeker giderdi. Üstelik en zalim cinszı, Kanada’nın tirajda ikinci gazetesi ten katil bir hayvandı...Bu dediklerinde The National Post’ta, Laure Helmuth pek haksız da sayılmıyordu. Zira evcil imzalı çıktı; belli ki kediyle arası pek kediler sadece Kuzey Amerika’da her yoktu. Aslına bakarsanız Laure’nin evcil hayvan diye bir şeyi kabul etmediğini de daha ilk satırlarında okuyorduk. “Köpekler yalnızken ölürseniz ve aç kalmışlarsa, cesedinizi parçalar, yer. Hani köpeğin dostluğu! Yılan günün birinde sizi sokar veya boğar. Kuş gözünüzü çıkarır. Fare cinsi kemirgen hayvanlar mikrop yayar. Tavşan her yeri kemirir. Kediler haindir, sinsidir, tıpkı köpekler gibi onlar da sizi yer.” Eyvah ki eyvah, bundan böyle kedi köpek cinsine el sürmememiz gereken bir yorumdu bu! Laure, bunları dedikten sonra, ekliyordu: “Başbakan’ın kedisi Stanley, kesinlikle şeytanın ta kendisidir!” Harper, halen, yıl, resmi istatistiklere bakılırsa en az 3 milyar civarında kuşun ölümüne sebep oluyor, ayrıca her türden diş geçirebildiği başka canlıyı yok ederek doğal dengeyi bozuyordu. Laure, kedilerin doğal ortamda yaşasalar bu kadar zarar veremeyeceklerini söylüyor, bizim, insanoğlunun kediyi evde üretmek, korumak ve beslemekle bu bozulmaya sebep olduğumuzu iddiasına ekliyordu. Tam da bu sırada New York Times, Amerika’dan bir haber geçince ortalık iyice karıştı: Gazete, ağzında bir tavşan yavrusunu dişlemiş olarak salına salına kaldırımda gezinen kedi fotoğrafını basınca yaraya da tuz basmış oldu. Evet, kediler tavşanlara, sincap ve kuşlara, ördek, civciv, hindi gibi ne varsa hepsine düşmandı; doğanın en iyi avcısıydı. Laure’nin yazdığı gazetenin rakibi The Globe and Mail, ateş hattına girmekte gecikmedi. Gazeteci Tabatha Southey kedileri savunur bir şeyler söylemek isteyecekti ama pek kayda değer şey yazamadı. Shell ve BP’nin petrol facialarına sebep olarak doğayı nasıl kirlettiğini öne sürüyor, böylece “İşte, kedi bunun yanında bir melek kalır, siz önce petrolün doğal felaketine bir son verin!” diyordu. Ölümü göster, sıtmaya razı et misali... Küresel ısınma laflarıyla Nobel Ödülü alan eski ABD başkan yardımcısı Al Gore, sahneye çıkıp “Bu kediler var ya bu kediler, ozon tabakasının yırtılmasına neden oluyor!” derse şaşırmamak gerekir. İş bu raddeye gelirse ineklerin, öküz, manda ve domuzların bağırsak gazlarını salarak ozonu deldiğini savlayanların da sözü olacaktır. Hasılı bugünlerde Kanada, ABD basınında kedileri savunanlar ve savunmayanlar arasında bir polemik başlamıştır. Bana gelince, kediye ciğer emanet edilemez atasözünü bildiğimden onlara karşı sakınımlıyımdır, kedi olalı bir fare tuttu demesinler diye bu yazıya bir köpek sever olduğumu da eklemeliyim. [email protected] tatilinde sohbet etme imkânı bulduğum gazeteciyazar Ahmet Tezcan’ın deyimiyle “Ocaklı Alevi bacıların ateş üstünde elleriyle karıştırdıkları aşure kazanı, 72 milleti bir etmenin sadece Anadolu İslamına has bir sembolüdür. Aşure gibi lezzeti kadar anlamı da muhteşem olan yiyeceği sofrasına taşıyan bir millet, nasıl olur da siyasetinde, her nesneyi aynı kaba koyup bir mikserden geçirerek varlıklarını yok eden ‘bulamaç’ yöntemini benimser, anlaşılır gibi değil.” Kral Boudewijn Vakfı’nın desteklediği bir proje ile Türklerin profilini çıkaran Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden Ayhan Kaya ve Ferhat Kentel çalışmalarında Türklerin siyasi tercihlerini “Dindarlık ve Kemalizm Belçikalı Türkler arasındaki en büyük iki tanımlama unsuru olarak ön plana çıkıyor. Flaman Bölgesi’nde dindarlık, İslamcılık ve Kemalizm, Valon Bölgesi’nde dindarlık, İslamcılık ve milliyetcilik, Brüksel’de ise Kemalizm, laiklik ve demokratlık öne çıkıyor” şeklinde tanımlamışlardı. Böylece Belçikalı Türklerin siyasi tercihleri konusundaki varsayımların doğru olmadığı ortaya konulmuştu. Ancak görüntüye bakılırsa Belçikalı Türkleri de bulamaçlaştırıp tek tip hale getirme çabaları etkili oluyor. Toplumumuzun o çok renkli geniş yelpazesi bazı baskın renkler tarafından boğuluyor. 50 yıl önce madenlerde çalışmak üzere gelen ve Belçika’da farklı bir yaşam inşa eden Türkler arasında sol görüşlüler ya da Atatürkçüler yok muydu? Aşure ile simgeleşen Aleviler bu toplumda yaşamıyorlar mı? Ee peki TC Brüksel Büyükelçiliği himayesinde oluşturulan “50. Yıl Etkinlikleri Kutlama Komitesi”nde neden toplumumuzun bu farklı ama önemli renkleri yer almıyor. Aşureleri bulamaçlaştıran Avrupalı yöneticiler bu konuda pişman oldular ama artık iş işten geçti. Bari bizler Belçika’daki Türk toplumu olarak bu tuzağa düşmeyelim. Aşurenin içindeki fasulye kendini nimetten sanıp güzelim tatlıyı bulamaçlaştırmasın! Fasulye fasulyeliğini, nohut nohutluğunu bilsin! Biz de ikisinin farklı ama güzel tatlarına varalım! Tüm sivil toplum örgütlerinin bulamaçlaştırılarak tek tip AKP destekçisi haline getirilmeye çalışıldığı Avrupa’da Ali Kılıç koordinasyonunda yürütülen Cumhuriyet Halk Partisi’nin Avrupa örgütlenmesi bir umut ışığı olarak belirdi. Özellikle Belçika’da cami avlusuna terk edilmiş çocuk muamelesi gören Türkiyeli sosyal demokratlar geç de olsa tekrar heycanlandılar. Avrupa Birliği kurumlarının bulunduğu Schuman Meydanı’na ve ABTürkiye ilişkilerine hapsedilen parti nihayet halkını keşfetti. CHP Belçika Birliği hazırlık çalışmalarına başlandı. Artık “50. yıl komitesinde neden sol yok” diye sorabilecek, “Dövizle askerliğin 10 bin Avro’ya çıkarılmasını” eleştirebilecek ya da ne bileyim “Konsolosluk harçlarındaki uçukluğu” sorgulayabilecek bir sözcüsü olacak Belçikalı Türklerin. Belçika’daki sosyalist partilerde siyaset yapan ancak Türkiye’de AKP’yi destekleyen Türk kökenli politikacıların işleri de zorlaşacak. CHP’nin okları bu politikacıların mutlaka bir taraflarına batacak ve sosyal demokrat olmayan Türklerin Belçika’da sol partilerden aday olmaları zorlaşacak. Bulamaç tekrar aşureleşecek. Solun tatları ile zenginleşecek. Fasulyeler de fasulyeliğini bilecek. Bilmeyene ise hatırlatacak birileri olacak. [email protected] B ilinen sözdür; “korku dağları bekler” derler. Yılbaşından birkaç gün sonraydı. Türkiye’den emekli, deneyimli gazeteci arkadaşım, eşiyle birlikte İskandinav ülkelerini gezmeye ülke!” Arkadaşım, “Valla orasını bilmem, demedi, gelirken dağlardaki korkuyu da birlikte getirmişti. deme...” dedi. “Ucuz kahramanlığı” da pek severim, Malmö’de hanemizi de şenlendirdi. O sıralar daha kuyruğu dik tutarak o sakıncalı tümceyi korudum, önce yayımlanan “İsveç’in Bilinen, Bilinmeyen çıkarmadım. Yazım yayımlandı, aradan birkaç gün Yüzü” başlıklı yazım üzerinde çalışıyordum. Taslağı geçti geçmedi, İsveç Savunma Bakanı Sten Tolgfors kendisine de okudum, fikrini sordum. Yazıda şöyle pat diye istifa etti. “Bakan istifa ettiren gazeteci” bir tümce vardı: “... İsveç’in, 2005’ten bu yana dedirterek ortalarda dolaşacak kadar megaloman Suudi Arabistan’da bir silah fabrikası kurma ve biri değilim. Benim yazdığım sadece “denizde bir askeri personel yetiştirme çalışması içinde katre” idi. Konu, İsveç kamuoyunda olduğu da geçen mart ayında İsveç Radyosu 1 yıldır tartışılıyordu. Gazete ve MALMÖ tarafından açıklandı.” Arkadaşım, “Hımm!” televizyonlar, olayın üstüne üstüne dedi, “Bu tümceyi koymazsan olmaz mı?” gidiyordu. İsveç Radyosu, 6 Mart “Neden” diye sordum. 2012’de yaptığı yayında, İsveç’in, “Biliyorsun, bunların Ankara’da Suudi Arabistan’la gizli bir anlaşma büyükelçilikleri, İstanbul’da konsoloslukları yaparak 2005 yılından bu yana silah ALİ HAYDAR var. Ülkeleriyle ilgili yazıları okur, not fabrikası kurma ve personel yetiştirme NERGİS ederler. Önemli bulduklarını kendi hazırlıkları içinde olduğunu açıkladı. dışişlerine, güvenlik birimlerine bildirirler.” 15 Kasım 2005 tarihinde imzalanan “Eee!” dedim. “Eee’si şu ki; Banu Avar’ın Askeri İşbirliği Anlaşması’na göre, İsveç’in SAAB ve başına gelenleri yakından biliyorsun; İsveç’in Ericsson firmalarından radar sistemleri satın alması dış politikasını eleştiren bir program yaptı diye, karşılığında, Suudi Arabistan’ın silah teknolojisi Dışişleri Bakanlığı kanalıyla devreye girerek geliştirilecekti. İsveç yasalarının, insan haklarına saygı kadını TRT’den attırdılar.” Yüreğimden hafif göstermeyen ülkelere silah satılmasını yasaklamasına bir ürperme geçmedi dersem yalan olur, yine de karşın, gizli anlaşma 2010’da 5 yıl daha uzatılmıştı. yiğitliğe krema sürmek istemedim: “Türkiye’deki İsveç’in, Suudi Arabistan’la gizli anlaşma yaparak uygulamalar sizi paranoyak yapmış. Daha önce, silah fabrikası kurma girişimlerinin bütün çıplaklığıyla devletin resmi radyosunda da yayımlandı bu haber. açığa çıkması üzerine Savunma Bakanı Tolgfors istifa etti. İsveç’in efsane lideri Sosyal Demokrat Başbakan İsveç’te böyle şeyler olmaz, burası demokratik bir Dağları bekleyen korku Olof Palme’nin 28 Şubat 1986 günü öldürülmesinden sonra geleneksel tarafsızlık ve barış politikalarından hızla uzaklaşan İsveç, dünyanın 63 ülkesine silah ihraç ediyor. SAAB ve BOFORS gibi dev silah şirketleri, İranIrak savaşıyla birlikte silah piyasasına girerek büyük kârlar elde etti. İsveç Devlet Silah İhracat Kontrol Dairesi’nin (ISP) verilerine göre, İsveç silah ihraç eden ülkeler arasında 8. sırada yer alıyor. İskandinavya gezisini tamamlayarak Türkiye’ye dönen arkadaşım, bir akşamüstü telefon etti, hal hatır sorgulamasından sonra “Seninki istifa etmiş” dedi. Unutup gitmiştim: “Benimki kim?” “İsveç Savunma Bakanı... Helal olsun adamlara, ben demokrasi diye buna derim işte!” Birden coştum, epeydir kafamın içinde evirip çevirdiğim düşünceleri sıraladım: “Bizim, İsveç’ten neyimiz eksik! Ülkemizin İsveç’ten nesi eksik! Türkiye’de herkes belli bir bedel ödüyor. Hariçten gazel okumayı bırakarak ben de ülkeye dönüp elimi taşın altına koymalıyım. Bir gün, torunlarım, ‘Dede, o yıllarda sen ne yaptın’ diye sorduklarında söyleyecek sözüm olmalı...” Telefonda kısa bir sessizlik oldu, kapandı sandım. Sonra arkadaşım sert sayılabilecek bir ses tonuyla beni uyardı: “Ucuz kahramanlığı bırak, otur oturduğun yerde! Belanı mı arıyorsun! Buralarda paçayı bir kaptırdın mı, İsveç pasaportun da kurtaramaz seni!..” Türkiye’de, çok zor koşullarda görevlerini yapmaya çalışan arkadaşlarımın yorumu ise şöyle oldu: “Guruldayan mideye arpa ekmeği bahane!” [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle