10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 MART 2013 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Kanlı ayak izlerimiz midir önümüzdeki yollarda duran? Bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar? Nerede gelip nereye gidiyoruz?” dizeleriyle sorduğu soru hâlâ gündemimizde. Nereden geldiğimiz belli ama nereye gitmekte olduğumuzu doğru dürüst, açık seçik yanıtlayacak yok ortalıkta... Biri çıkıyor meydana. Başkan namıyla ulusun başına çoban olmaya kaptırmış kendini. Bir başkaları da var bu ülkede. Başkanlık virüsünün tutsak aldığı kişiye karşı, halkı uyandıracak, ayaklandıracak toplumsal eylemler düzenlemekten korkuyor. Nereden geldiğimizi inkâr eden, nereye gideceğimize tek başına karar veren... ...başkan olmayı tek başına başaramayacağını anladığı anda şeytanla bile işbirliği yapacağını, gerekirse papaz kıyafeti de giyeceğini söyleyen; Müslüman mı Müslüman, İslam ki, aman efendim en büyük İslam bu adama... …ne kişi ne de parti olarak; nereden geldiğimizi ve nereye gidemeyeceğimizi gösteremiyorlar. HHH Yaşadığımız son demokratik serüvende belleklerde kalacak insan tipi, ne ülkenin ne de kendilerinin nereden geldiklerini, nereye gitmekte olduklarını umursamayan; siyasetteki döneklerle medyatik yalakalar olacak herhalde. Kimler mi? Örnekleyelim: Üstelik adı da yiğit; “Başbakan Errrr…. benim atam olur” diyen gazeteci ile her devrin siyasal ahlakına, kurallarına uyarak dünden bugünlere gelen, ne ki her dönemde mağdur rolü kesen anasının oğlu… ...çıkardığı gazetede okurlarını TV dağıtacağım diye dolandıran; “Kitap okumam. Okuduğum tek kitap Başbakan RTE’nin imzalayıp hediye ettiği Kurankerim’dir” diyen, bu da başka bir tip Mehmet Ali… …evet bu iki isim; yalakalığın şahı, simgesi olarak medya tarihine adlarını yazdıranlardır. HHH Dönekliğin şahı kimdir günümüzde diye soracak olursanız; yanıtı lütfen bizde aramayın. Her gün sabah akşam bilumum TV ekranlarında bazen gergin, işine geldi mi yumuşak yüz hatlarıyla karşınıza çıkan “badem bıyıklıya” bakarak sorunuza gereken yanıtı bulabilirsiniz. Düne kadar Meclis’teki 4. parti, Kürt partisine dört beş yıldır sürdüregeldiği düşmanlığı birden ılımlı dostluğa nasıl dönüştürdüğü açıklanması olanaksız olan bu adam... ...halkın “anamızı ağlatan bu terör bitsin” içeriğindeki içten duygularını bugün sömürüyor ve bugün utanmadan, sıkılmadan dün söylediklerini inkâr edebilen unutkanlığa, utanmazlığa temel bir örnek oluyor... Nereden geldim, nereye gidiyorum diyebilen özeleştiri yeteneğinden de yoksun bu adam: Düne kadar tu kaka Kürt siyasetçileri.. katiller katili Apo’yu.. yolları mayınlayan, kışlalara ateş açan, okullar basıp Kürt yavru kardeşlerine bile kıyam eden Kandil’deki eşkıya ile dağdan inen PKK’li teröristlerle yol ortasında kucaklaşıp kameralara poz verdiği için BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ı ve partisini yerden yere vurdu. Bugün Apo ile sarmaş dolaş, siyasal alanda uzantısı olduklarını artık devlet yardımıyla çekinmeden söyleyebilen BDP’ye de, bir sayın demediği kaldı Apo’ya da ve Kandil’deki teröristlere de amaçlarını gerçekleştirmek uğruna işbirliği yapılabileceği öğeler gözüyle bakıyor. HHH Yaşadığımız günler mi? Dün dündür, bugün bugün mantığına sarılarak tabii yalakalığın, yandaşlığın karşıtı iktidarın önüne uzattığı maddi kemiklerden yararlananlar ve elbette siyasette, medyadaki ulus bilincinden yoksun olanlar.. halkın güncel kimi gereksinmelerini kullanarak, dinsel duygularını sömürerek iktidarını sürdüren liderin peşinde... …nereden geldik, nereye gidiyor bu ülke diyebilen bir düşünceyi, bir olasılığı akıllarının ucundan geçirmeyerek günübirlik yaşayanların günüdür bugün! Unutmayın, yazın bir kenara: Güvendikleri çarklar yıkılacak! Ama bugün ama yarın! Mutlaka! Yaşam denilen “şey” nedir? Niye yaşıyoruz, şimdiye kadar neden yaşadık? Böyle bir soruyu yalnız şairler, filozoflar mı düşünmüştür? Hemen herkesin zaman zaman içine düştüğü boşlukta aradığı nedir? Felsefecilere soralım en iyisi.. Onlar daha iyi bilirler mi? Nerden nasıl öğrenmişler? Kitaplardan mı, yaşantının kendisinden mi? Aldım yine sizi bir yere götürdüm. Bilmediğiniz tanımadığınız bir uzak yurt köşesine mi, yoksa dünyanın uçsuz bucaksız bir yerine mi? Henüz keşfedilmemiş bir köşeden seslenmeye kalkışıyorum. Evet, anlamı ne bu boşlukta çırpınmamızın? Doğmuşuz bir kez. Elimizde değildi dünyaya gelmemek. Hem de belli süre yaşamak için!.. O süre değer mi bunca acılar, kırgınlıklar içinde ömür sürmeye? Böyle diyecekler çıkabilir. Hem sorar hem de yanıt bekler! İşte sana belli süreyle bir yaşam olanağı. Aşklar, sevgiler, dostluklar senin, hepsi sana sunulmuş! Kim sunmuş? Doğa olayıdır HABERLER bir zaman parçası senindir. Kaç yıl, bilemezsin... Kendi verir süreyi. Beğeniyorsan günleri geceleri, ne güzel! Sürdürebilirsin sana açılan daracık yolu... Umut denen “şey”dir yaşatan bunca insanı. Bilerek mi isteyerek mi dünyaya gelmişler, yoksa rüzgârın uçurduğu bir yaprak gibi beklenmeden mi? İnsanın kendisiyle hesaplaşma vakti vardır? Bilinçaltı diye bir yer bulmuşlar, işte ordadır gerçek serüvenimiz. Düşlerle, karabasanla... Onlar da olmasa yaşamın değerini nasıl anlayacağız? Bir düş çoğunlukla bütün bir dünya demektir. Zaman geçse de izi kalır. Senin dışında bir sen olduğunu duyarsın. O “sen” bir kez gelir sana, bakarsın değişivermişsin. Dün ne düşünüyorsan bugün başka “şey”dir. O “şey”dir yaşam dediğimiz! Kendimizin içindeki! Kimi zaman yuvasından çıkan, kendini unutup yeryüzü güzelliklerini, deliler gibi arayan sen... Filozofca bir düşünce mi? Şiirce demek daha iyi. Yaşamdaki şiiri kendinize sunmakla tamamdır olay. GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Yaşam Denen Şey... çözülememiş. Nasıl rüzgâr, yağmur, kar, güneşli günler kendiliğinden sana gelmişse. Elimizde değildi doğmamak... Belki babamız, annemiz de farkında değildi. Bir doğa olayı deyip geçtiler. Şu kadar zaman yetti mi bir tohumdan çıkmamıza? Kadın oluyorlar, erkek oluyorlar. Bir yol bulup orda yürüyorlar. Nereye kadar mı? Kendi bilemedikleri bir zamana kadar. Sonra yine geldiğin yerde değil de bambaşka bir yerde buluyorsun kendini! Yaban bir çevre, ağlamaklı günler geceler! İstemezsen de bu acılı, çileli dünyada yaşayacaksın. Bir süre, bilmediğin Ekonomideki değişiklikleri gerekçe gösteren sigorta şirketi mağdur etti 25 yıla 50 kuruş MELTEM YILMAZ Serbest meslek sahibi Mustafa Buğday (87), 25 yıl boyunca ödemesini yaptığı hayat sigortası karşılığında, “ülke ekonomisindeki hızlı değişiklikler” gerekçe gösterilerek, bugün yalnızca 50 kuruş alabiliyor. Avukat Mustafa Deniz, “mevcut hayat, bireysel ve başka adla pazarlanmaya çalışılan tüm uzun vadeli sigorta sözleşmelerinde aynı sonuçla karşılaşılabilir” derken; sigorta şirketi yetkilisi de “Bugün de bir gecede enflasyon patlarsa aynı duruma düşülebilir” ifadelerini kullandı. Türkiye’de bireysel emeklilik yaptıran yurttaş sayısı 3 milyonu aşıyor. Mustafa Buğday, 1971 yılında, geleceğini garantiye alma düşüncesiyle “Kâr Pay u Mustafa Buğday, 1971’den 1996’ya kadar şirkete her ay düzenli olarak ortalama 100 TL yatırdı. Buğday ödeme yapmaya başladığında 100 TL bir tam cumhuriyet altını değerindeydi. lı Hayat Sigortası”, bugünkü adıyla “bireysel emeklilik” yaptırdı. “25 yıl süreli Serbest Meslek Hayat Sigortası” kapsamında yaptığı sözleşme uyarınca Buğday, 1971’den 1996’ya kadar, şirkete her ay düzenli olarak ortalama 100 TL prim yatırdı. Buğday ödemelere başladığında, 100 TL bir tam cumhuriyet altını değerindeydi. Yine sözleşme uyarınca 25 yıl boyunca, toplamda 22 bin 800 TL ödeyen Buğday’ın, bunun karşılığında ortalama 52 bin TL geri ödeme alması gerekiyordu. Ancak sonuç, maddi durumu giderek kötüleşen Buğday’ın hiç de tahmin ettiği gibi olmadı. 1996’da sigorta poliçesinin bitimi gerçekleşen Buğday, şirketle bağlantıya geçerek alacağını istedi. Ancak iddiaya göre şirket, uzun süre farklı nedenler ileri sürerek, ödemesi gereken 52 bin lirayı ödemedi. 2005 yılında ise Buğday’a verdiği yanıtta, “ülke ekonomisindeki hızlı değişiklikler, yüksek enflasyon, para mızın inanılmaz boyutlarda değer kaybetmesi nedeniyle kâr payı ilavesi ile 50 kuruş ödeme yapacağını” belirtti. Bunun üzerine Buğday, toplamda ödemiş olduğu para olan 22 bin 800 TL’nin karşılığını alabilmek için olayı yargıya taşıdı. Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2006 yılında açtığı davada bilirkişiden, şirketin Buğday’a 70 kuruş ödeme yapması gerektiği yönünde görüş çıktı. Buğday’ın avukatı Mustafa Deniz, konuyu şöyle değerlendirdi: “Bilirkişi raporunda yatırılan paranın enflasyonist baskıda eridiğini belirtiyor. Biz, yatırmış olduğumuz paranın bırakın kâr payını, ana para olarak iadesini istiyoruz.” Mahkemeye taşıdı Şoke eden yanıt Sigorta mağduriyeti Balyoz’dan yargılanan askerler için adalet istendi ‘BenzerLERİ yaşandı’ OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA Polis halı çırparken öldü n ANTALYA(Cumhuriyet) Alanya ilçesinde görevli polis Gözde Yılmaz, temizlik yapacağını belirterek polis eşi Talat Yılmaz’a çocukları parka götürmesini söyledi. Eşi ve 2 çocuğu parka giderken Yılmaz, halı çırpmaya başladı. Bu sırada balkonun korkuluklarının kırılması üzerine Yılmaz, halıyla birlikte beton zemine düştü. Çığlıklar üzerine apartmana bakan Talat Yılmaz, eşini düşerken gördü. Yılmaz, yapılan tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi. Sigorta Birliği Başkanı Recep Koçak, serbest meslek sahibi Mustafa Buğday’ın 25 yıl boyunca hayat sigortası ödemesi yapmasına karşın 50 kuruş alma nedenlerini şöyle açıkladı: Ödenecek rakamın düşük çıkması ile ilgili birkaç neden var. Sigortalının yatırdığı tutarlardan üç tür kesinti yapılıyordu: 1 O tarihlerde yürürlükte olan yönetmelikte aracı komisyonu ilk yıl için yüzde 45, ikinci yıl için yüzde 20 üçüncü yıl için yüzde 15 olarak belirlenmiş. 2 Gider payları için bir sınırlama yönetmelikte belirlenmemiş. 3 Poliçe süresi boyunca uygulanan yüksek vefat teminatı primleri. Bunun yanında, birikimli hayat sigortalarına verilen kâr payı uygulamasının prim tahsilinden yaklaşık 14 ay sonra başlatılması, minimum %9 teknik faiz verilmesi, sigortalıların primlerini düzenli olarak en azından enflasyon oranında artırmamaları da birikim primlerinin düşük çıkmasına neden olmuştur. 1996 yılında yapılan değişikliklerle, mağduriyetler giderilmiştir. Görüşlerine başvurulan Sigorta Birliği Hayat ve Emeklilik Komite Başkanı ve Anadolu Hayat ve Emeklilik Genel Müdürü Mete Uğurlu, geçmişte belli nedenlerle benzer durumların yaşandığını dile getirerek, bugünkü fonlara göre eksi getiri elde etmek mümkün olsa bile müşteri bilgilendirmesinin yüksek boyutta yapıldığını belirtti. ‘Bu günler aşılacak’ İSTANBUL/İZMİR (Cumhuriyet) Balyoz davasında yargılanan askerlerin yakınlarının oluşturduğu “Vardiya Bizde Platformu”nun düzenlediği “Sessiz Çığlık” eyleminde dün İstanbul ve İzmir’de bir araya gelen yurttaşlar bir kez daha adalet istedi. İstanbul’da Beşiktaş meydanında gerçekleştirilen eylemde Balyoz davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’in mektubu eşi Rengin Gürdeniz tarafından okundu. Gürdeniz, söz konusu cezaların sahte delillerle verildiğini belirterek “Hain eller başarılı amiralleri ve subayları cımbızla seçmiştir” diye konuştu. İzmir’de Konak Meydanı’nda bir araya gelen ve adalet haykırışlarını yineleyen platform üyeleri dün de benzer söylemleri dile getirdi. Kitle adına yapılan açıklamada, “Çözüm demokrasi mücadelesi veren örgütlü kitlelerdedir. Hep birlikte bu zorlukları aşacağımıza inancımız tamdır. Sessiz çığlıklarımıza ses katanların her zaman arkasında olacağımızdan kimsenin şüphesi olmamalıdır” denildi. (Fotoğraf: HAZAL OCAK) İstanbul Barosu bugün olağanüstü genel kurula gidiyor Oğlunu mahkum ettirmek istiyor ‘Baskılara karşı direneceğiz’ İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında savunma avukatlarına verdikleri destek nedeniyle “yargılamayı etkilemek” suçlamasıyla dava açılan ve “baro yönetimi düştü” iddialarına maruz kalan İstanbul Barosu, bugün güven tazelemek için olağanüstü genel kurula gidiyor. Baro, genel kurula çağrı için “Savunma Dimdik Ayakta” başlığı ile gazetelere ilan vererek “Bu ülkede avukatlar var, adalet de olacak” dedi. İstanbul Barosu tarafından verilen ilanda, avukatların bağımsız ve tarafsız bir yargı için verdikleri uğraşın en Sosyal medya mektupla iletişimi de içine alacak şekilde çok hızlı biçimde yaygınlaşıyor. Ben de sosyal avukatlarım aracılığıyla izlemeye, olanaklar ölçüsünde katılmaya çalışıyorum. Elektronik ortamda bir mektubu aynı anda binlerce kişiye ulaştırmak müthiş bir zenginlik. Klasik mektup örneğinde olduğu gibi bilgisayar ortamında salt bir kişiye özel “elektronik mektup” göndermek de mümkün. Ancak el yazısıyla kâğıda aktarılan duyguları, düşünceleri bir zarfa koyup postaya vermek başka bir şey. Hele böyle bir mektup almak bambaşka. Bazen her satırı, uzanan bir el gibi düşünürsünüz. Farklı kentlerden gelen mektuplar sizi alır, kalabalık bir dost toplantısına götürür. Kimi mektuplarla zaman tünelinde yolculuk yaparsınız; geçmişle gelecek hücre demirlerinde salıncak olur. HHH Bir haftadır daha farklı bir mektup zenginliği içindeyim. 6 Mart’ta tutukluluğumun 5. yıla girişi nedeniyle Ankara ve İzmir’de düzenlenen toplantılarda sevgili dostlar bir de “Balbay’a Mektup” standı kurmuşlar. Yazı aramızda, böylesi toplantıların ve kitap fuarlarının bu bölümü ayrıca hoşuma gidiyor. Mektuplardan önce 6 Mart’ta Ankara ve İzmir buluşmalarına katılanlara, konuşma yapanlara, organizasyonlara emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Hapiste yalnız olmadığını hissetmek insanın ruhunu özgürleştiriyor. 6 Mart’la birlikte hasret büyürken, ailemin de, gelecek umutlarımın da büyüdüğünü duyumsadım. Bir kişiyi tutukladığınızda eşini, çocuklarını, annebabasını, kardeşlerini de tutuklamış oluyorsunuz. 4 yıldır bunu en sıcak şekilde yaşıyorum. Bunun yanında “mesele esir düşmek değil, teslim olmamak” diye yaşama tutunup dik durduğunuzda, kaleminize “bu benim kalem” diye sarılıp üretimi kaldığınız yerden devam ettirdiğinizde, saldırının siyasal olduğu gerçeğinden hareket ederek siyaset gömleğini giydiğinizde, nerede olursa olsun halk için mutlak yapacak bir şey vardır diye düşündüğünüzde aileniz genişliyor. Sizinle nefes alıp veren öz ailenizin etrafında çok geniş bir “büyük aile” oluşuyor. “Kardeş” kavramı ikinci bir anlam kazanıyor. Bunca saldırıya, bunca yargılama işkencesine, bunca esarete inat, 6 Mart sonrasında baskın olan bu duygularımdı. HHH Mektuplarsa beni Ankara’ya, İzmir’e taşıdı. Ankara’dan yazan dostlar arasında tanıdıklarım ya özgürlükte katıldığım bir toplantıdan ya da gelecekte yapacağımız güzel şeylerden söz ediyordu. CHP kadrolarından yazanlar, bir ucundan tutmaya çalıştığım siyaset koşusunda omuz omuza olacağımız günleri müjdeliyordu. Ankara’daki buluşmaya İstanbul ve İzmir’den katılanlar Meclis’teki odama da uğramışlar, fotoğraflar çekip, deftere özlemlerini yazmışlar. Elbette ikram da olmuş, çay ocağını arayıp “Balbay’ın odasına 25 çay” demişler. Okurken ben de onlarla yudumladım. Bu arada Seğmenler ve Botanik parklarından haberler de aldım. İzmir Karşıyaka’dan aldığım mektup harmanının neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Ben yeni CHP Karşıyaka İlçe Başkanı seçilen Dr. Ali Karaege’ye mektup yazıp kutlamalı, onun şahsında tüm Karşıyakalılara selam yollamalı diye düşünürken oradan bana bini aşkın mektup geldi. 6 Mart’ta annem babamla güvercin uçurduktan sonra dört saat içinde, hemen orada binden fazla mektup yazılmış. Çoğu, “bir Karşıyakalı olarak” diye başlayan mektuplarda her şey vardı, umutsuzluk yoktu. Elbette hüzün içeren satırlar da vardı ama içinde umutsuzluğu barındırmıyordu. İleri yaşını anımsatan bir mektup şöyle bitiyordu: “Siz çıkmadan ölmek yok.” 10 yaşında bir arkadaşım mesajını aile boyu iletiyordu: “Annem babam sizin için üzülüyor. Bu beni de etkiliyor, artık gelin.” Mektupların Ege’den yazıldığı, “ee hadi gari” sözlerinden hemen anlaşılıyordu. İzmir’e Kars, Niğde, Mardin’den gelip yerleşmiş olanlar, göç ettikleri kentleri de yazıp hemşeriliği paylaşıyorlardı. Almanya’dan dostum, meslektaşım Mehmet Canbolat’ın “Dayan Mustafa Dayan” adlı özel çalışması pek çok mektupta yer alıyordu. Beni hapiste tanıyan bir kuşağın gelmekte olduğunu Ankara’nın yanı sıra İzmir mektuplarında da gördüm. Onlarla tanışma, omuz omuza olma özlemi beni geleceğe bağlayan en geniş yol. Mektupların ana konularından biri, başta Silivri olmak üzere tüm özel yetkili mahkemelerdeki tutsakların serbest bırakılması istemiydi. Bu, benim de bütün kalbimle, irademle paylaştığım düşünce. Böylesi mücadelelerde bazı sembol isimler öne çıkabilir, hatta çıkmalıdır. Ancak özgürlük mücadelemiz tüm tutsaklar içindir. Ailemiz büyürken mücadelemiz de büyüyor. Mektuplar da böyle söylüyor... n ANTALYA(Cumhuriyet) Merkez Kepez Belediyesi’nin eski başkanı MHP’li Mehmet Atay’ın eşi Ayşe Gül Atay, ilk evliliğinden olan ve boşanma davasında velayeti kendisine verilen oğlu M.Z.Ö.’nün kendisine hakaret ve tehditte bulunduğu iddiasıyla geçen yıl savcılığa şikâyette bulundu. Gözaltına alınan ve bir gece Emniyet Çocuk Şubesi’nde kalan M.Z.Ö. hakkında, o zaman 13 yaşında olduğunu göz önünde tutan savcılık takipsizlik kararı verdi. Ancak anne Ayşe Gül Atay, savcının kararına itiraz ederek, oğlunun cezalandırılmasını istedi. Mahkemece M.Z.Ö hakkında, 1 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. u Baro genel kurula çağrı için verdiği gazete ilanlarında “Bu ülkede avukatlar var, adalet de olacak” dedi. gellendiğine dikkat çekilerek mücadeleyi gölgelemek için avukatlık mesleğinin itibarsızlaştırılmasının amaçlandığı kaydedildi. Avukatların hukuksuz olarak tutuklandığı, davalar yoluyla tehdit edildiği vurgusu yapılan ilanda “Avukatlar, duruşma salonlarından robocoplarla çıkarılmakta, acımasız bir şiddete maruz bırakılmaktadır. Bütün bu baskılara karşı direneceğiz” denildi. İlanda şu ifadeler yer aldı: “Bedeli ne olursa olsun ‘bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü’ için mücadeleye devam edeceğiz. Eğilmeyeceğiz, bükülmeyeceğiz, susmayacağız, biat etmeyeceğiz.” Olağanüstü genel kurul Haliç Kongre Merkezi’nde saat 10.00’da başlayacak. Kurula katılım için İstanbul’un birçok noktasından ücretsiz otobüs ve tekne seferleri düzenlenecek. ‘Başbakan’ın sağlık durumu iyi’ Ücretsiz servisler kalkacak n İstanbul Haber Servisi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT’nin İstanbul Radyosu’nda ‘www.trtkulliyat.com’un tanıtım programına katıldı. Arınç burada yaptığı açıklamada, evinde dinlenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sağlığının gayet iyi olduğunu, Erdoğan’ın bugün Çanakkale’ye gideceğini söyledi. “İmralı’ya gidecek üçüncü heyette yer alacakların isimlerinde bir gelişme var mı?” şeklindeki soruya ise Arınç, “Adalet Bakanımız karar verecektir” ifadelerini kullandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle