17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 KASIM 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFAİ [email protected] EKONOMİ 11 Her sektörde olduğu gibi basın organlarında da erkek çalışanların hâkimiyeti bulunuyor Erkek cumhuriyeti Ekonomi Servisi Türkiye’de gazete ve dergi gibi yazılı basın organlarında çalışanlar arasında erkek “egemenliği” bulunuyor. Yazılı basın organlarında çalışanların yaklaşık 3’te 2’sini erkekler oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yazılı medya istatistiklerine göre, Türkiye’de yazılı basın organlarında toplam 67 bin 150 kişi istihdam ediliyor. Yazılı medyada 46 bin 207 erkek çalışana karşılık, 20 bin 943 kadın çalışan bulunuyor. Yazılı basın organlarında çalışanların yaklaşık 3’te 2’sini erkeler oluşturuyor. Erkek çalışanların oranı yüzde 69’u bulurken, kadın çalışanların oranı yüzde 31’de kalıyor. Yazılı basın organlarında çalışanların yaklaşık 3’te 2’sini erkekler oluşturuyor. Yazılı basında 54 bin 798 erkek çalışana karşılık 12 bin 352 kadın çalışan bulunuyor. Erkek çalışanların oranı yüzde 69’u bulurken, kadın çalışanların oranı yüzde 31’de kalıyor. Yazılı basında çalışanların 54 bin 798’i yayın bölümlerinde görev yapıyor. Yayın bölümünde çalışan kadın oranı biraz daha yükseliyor. Bu bölümde 35 bin 907 erkek çalışana karşılık, 18 bin 891 kadın çalışan bulunuyor. Yayın bölümünde yüzde 65 erkek, yüzde 35 kadın çalışıyor. Basın ve dağıtım bölümünde ise erkeklerin oranı en yüksek seviyeye ulaşıyor. Bu bölümde toplam 12 bin 352 kişi istihdam ediliyor. Bu kişilerin 10 bin 300’ünü erkekler, 2 bin 52’sini kadınlar oluşturuyor. Erkeklerin oranı yüzde 80’ini bulurken, kadınların oranı yüzde 20’de kalıyor. Yazılı basının yayın bölümünde çalışan 54 bin 798 kişinin, yarıdan fazlasını lisans ve üstü eğitim seviyesine sahip olanlar oluşturuyor. Bu kişilerin sayısı 30 bin 91’i, oranı ise yüzde 55’i buluyor. Yayın bölümünde çalışanların yüzde 30’unu lise ve dengi, yüzde 9’unun önlisans, yüzde 6’sını ise lise altı eğitim seviyesinde kiler oluşturuyor. Basım ve dağıtım bölümünde çalışanların ağırlıklı bölümü lise ve lise altı eğitime sahip bulunuyor. Bu kişilerin sayısı 9 bin 13’ü, oranı ise yüzde 87’yi buluyor. Yazılı basın organlarında çalışan kadınların eğitim durumu, erkeklerden daha yüksek seviyeye çıkıyor. Sektörde istihdam edilen kadın lar arasında lisans ve üstü eğitim seviyesine sahip kadınların oranı yüzde 54’e çıkarken, erkeklerde bu oran yüzde 46’da kalıyor. Siyasette Yeni Bir Arayış Ülke siyaseti doğal kanallarından akamıyor. Çünkü siyasetin biçimleneceği çerçeveyi oluşturacak olan yeni anayasa, onca çabaya karşın hazırlanamıyor. Buna bağlı olarak seçimle ilgili düzenlemeler gerçekleşemiyor. Geçen hafta sonu oluşturulan ve TBMM’de temsil edilen beşinci parti durumuna gelen Halkların Demokratik Partisi (HDP), bu çok taşlı tarlada filizlenmek istiyor. Siyasetin geleceği açısından önemli olan bu çıkışın tartışılması gerekiyor. HHH HDP ile Kürt siyaseti, bundan sonra gerek kullandığı siyaset yöntemi, gerekse düşünsel içeriği ile bundan sonra değişik bir düzleme taşınmak isteniyor. Her şeyden önemlisi HDP’nin yalnız Kürtlerin değil toplumun tüm kesimlerinin partisi olma amacıyla yola çıktığı anlaşılıyor. BDP ve diğer önemli öbeklerini birleştirebilir; bununla da kalmaz toplumun bütününü özgürlük, eşitlik, emek ve barış söylemiyle kucaklayabilirse, HDP ile Kürt siyasetinin bir niteliksel değişim geçirmekte olduğu sonucuna varılabilir. Bu durum, yani, toplumun bütününün partisi özelliği, HDP’nin doğal olarak ülke bütünlüğünü veri aldığı anlamına gelir ve çok önemlidir. HHH Yine ilk söylenenlerden HDP’nin, gerek politika üretiminde gerekse her türlü aday saptamalarında katılımcılığı ilke edineceği görülüyor. Politika üretiminde ve aday saptamada katılım eksiği, TBMM’de temsil edilen tüm partilerin bir türlü kurtulamadıkları ağır bir hastalıktır ve toplumun demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerinden biridir. Bu nedenle HDP böyle bir uygulamaya yönelmekle demokrasinin yerleşip derinlemesine katkı yapabileceği gibi, öbür partilerin iç işleyişinin demokratikleşmesini de olumlu yönde etkileyebilir. Her şeyin tepeden oluştuğu bir siyaset ortamı, yani ülke siyasetinin on yıllardır bu ters dönmüş olan şemsiyesini tabandan filizlenmeye dayanan bir siyasal açılımla düzeltmek, eğer başarılabilirse, yaratacağı özgürlükçü ve eşitlikçi farklılıkla, ülke siyasetine çok büyük bir artı değer katar. HHH Düşünce düzeyinde ise, bugüne dek yalnızca Kürtlerin sorunlarına odaklanmış olan bir ideolojik yapının tüm toplumu kucaklayacak duruma gelecek yeni bir açılım sağlaması, kuşkusuz kolay değildir. Geçmişte toprak reformunu ağzına almayan ve işçi sınıfı oluşumunun da ülkenin diğer bölgelerine göre çok sınırlığı kaldığı bir ortamda yapılanan Kürt solculuğunun HDP ile ülke solunu içerecek bir kapsam ve ivme kazanması kuşkusuz ayrı bir çaba gerektirecektir. HDP, özgürlük, eşitlik, barış çerçevesinde emeğe, beyne ve bedene sahip çıkılmasını öneriyor. Eğer doğru yorumlanırsa bu ilkelerin, bilimin yol göstericiliğiyle birlikte, toplumumuzda ancak Cumhuriyetin kuruluşundan sonra temellendirilmek istendiği açıkça görülür. Bu nedenle HDP’nin Cumhuriyetin evrensel ilkelerine sahip çıkması büyük önem taşıyor; tersine bir tutum yalnızca kendine zarar verir. Ayrıca, HDP’nin siyasal İslama uzak duracağı görünümü, TBMM’deki partilerin İslamlaşma yarışına çıktığı bir ortamda, başlı başına çok olumludur ve çağdaş demokratik bir anlayışı yansıtıyor. Ancak bu duruş Kürt siyasetinin Barış Süreci için yola çıkarken AKP ile İslam enternasyonalizmi düzleminde işbirliğini öngören tutumuyla ters düşüyor. Bu çelişkinin nasıl giderileceği de çözümü gerekli çetin bir sorun özelliği taşıyor. HHH HDP ile ülke siyaseti yeni bir değişim ve dönüşüm dönemine girebilir mi? Bu soruya olumlu yanıt verilmesi yalnızca HDP’yi değil tüm toplumu ilgilendiriyor. Sendikalar kaygılı ‘Ne noter ne edevlet’ ANKARA Sendikalara üyelik ve istifada noter şartını kaldıran düzenleme 7 Kasım’da yürürlüğe giriyor. Bu tarihten itibaren sendika üyeliği ve sendikadan istifa edevlet kapısı üzerinden gerçekleştirilecek. İşveren ve devletin müdahalesinden endişe eden sendikalar ise “kaygılı.” Bu uygulama ile taşeron işçilerin çalıştıkları işkolundaki bir sendikaya üye olamayacaklarına dikkat çeken sendikalar, işçilerin üye formunu doldurup sendikaya vermesinin yeterli olmasını istiyor. ABD dış politika ve savunma çevrelerinde, ABD’nin dünyada olayları biçimlendirme kapasitesindeki zayıflamaya paralel, tarihte Roma İmparatorluğu’nun çöküşünü izleyen parçalanmayı, istikrarsızlık koşullarını anımsama eğilimi güçleniyor. Bu eğilimin anahtar kavramı “Yeni Ortaçağlar”. Financial Times’dan Gillian Tett’in bir yorumu, bu eğilime, “Arap Baharı” kavramının yerine kullanılmak üzere bir de “devrimler” kavramının eklendiğini düşündürüyordu. Tett, geçen ayın başında yapılan Aspen Institute toplantısında, ABD dış politika duayenlerinden adını vermediği birinin, üst düzey iş çevrelerinden, politika görevlilerinden bir gruba yaptığı sunumda “Tarihte, ABD’ninki dışındaki devrimlerin sonunun iyi bitmediğini” savunarak “eğer tarih olağan seyrini izlerse “gelmekte olan bir altüst oluş, karışıklık dönemine hazırlıklı olmamız gerekiyor” dediğini aktarıyordu. Tett bu tartışmada “Arap Baharı” kavramının yerini artık olumsuz anlamda “devrimler” kavramının aldığını söylüyor. Aspen’deki tartışmada bir grup, “ABD’nin Ortadoğu’ya yalnızca insani nedenlerden değil, İslamın aşırı versiyonlarının yerleşmesini önlemek için de güçlü bir biçimde müdahale etmesi gerektiğini” savunurken bir başka grup, bu “sürece karışmanın çılgınlık olduğunu, devrimlerin berbat tarihini düşününce, büyük olasılıkla müdahalenin işleri daha da kötüleştireceğini” savunuyormuş. Bir eski askeri lider “ABD halkı küreselleşme karşısında ezildi, savaşlardan yoruldu” diyormuş. Toplantıya katılanlar, ABD’deki son mali tartışmaların ABD’nin seçeneklerini azalttığını, gücünü zayıflattığını da anlatıyorlarmış. Tett’e göre bundan sonra, bir DİSK Genel Sekreteri Çerkezoğlu, “Kaygılarımız var. İşçiler özgür iradesi ile istedikleri sendikaya üye olabilmeli. Bunun için işçinin sendika üye formunu düzenleyip sendiEkonomi Servisi Otomotiv sektöründe kaya vermesi yeterli olmalıdır. Ne küreselleşmeye bağlı parça ithalatının noter şartı, ne de edevlet” öneüst düzeyde olması nedeniyle Türkiye’nin risinde bulundu. Yasa çı2023 hedefleri arasında yer alan yüzde 100 karılırken oluşabilecek yerli otomobil üretiminin dünyada örneğinin karmaşa nedeniyle senbulunmadığı belirtiliyor. AA’ya konuşan dikaya üyelik ve istifaToyota Türkiye Üst Yöneticisi (CEO) Orhan da noter şartını kaldıÖzer, otomobil markasına sahip ülkelerde dahi ran düzenlemenin yüzde 100 yerli otomobil üretilmediğini anlattı. 1 yıl sonra yüOtomotiv sektöründe ciddi rekabet oluştuğuna rürlüğe girmeişaret eden Özer, bu nedenle parça ithalatının da si öngörülmüşciddi artış gösterdiğini söyledi. tü. Düzenleme Türkiye’de otomobil üretiminde önemli 7 Kasım’dan oranda yerlilik bulunduğuna dikkati çeken itibaren uyguÖzer, üretilecek otomobilde ithal parçaların lanmaya başlakullanılabileceğini ancak markanın Türk olması nacak. nedeniyle otomobilin de yerli olacağını dile getirdi. Yerli otomobil dünyada yok Sendikalara üyelik ve istifada noter şartını kaldıran düzenleme 7 Kasım’da yürürlüğe giriyor. Sendikalar ise endişeli. Düzenlemeyle birlikte taşeron işçi çalıştığı işkolundaki sendikaya üye olamayacak. MUSTAFA ÇAKIR ervisi Wa rındaki Ekonomi S enerji şirketlerinin, arala nden Ekonomi Servisi Yılın ilk 10 i ill tü ra s ü Türk ve İs asetçilerin na olanak ayında, Türkiye’nin toplam ihraiy s “ n rı la a rı mala anlaşm engelleri aş dikkat catının yüzde 59.06’sını İstangelemediği ceğini” söylediklerine sonra bul, Kocaeli ve Bursa karşılae sağlayabil arılı olurlarsa dört yıl erine dı. Üç il 73 milyar 456 milyon ş ill DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğçekerek ba boru hattı ile Türk sah z e te , 838 bin dolarlık ihracat yaptı. ın n G zı o r. a lu, edevlet üzerinden üyelik ve istifa koİsrail ga i d ü ş ü n ü y daki siyasi AA’nın haberine göre; bu döin ğ e c e il b nusunda birtakım kaygıları olduğunu dile sın u la ş a e İsrail ara ından nemde, 1 milyar doların üzeringetirerek, “Çünkü edevlet yoluyla üye“Türkiye il kları, işadamları açıs anın de ihracat gerçekleştiren illerin y lı n lik demek aslında işçi ve sendika aragörüş ayrı mli değil, özellikle dü n biri sayısı 14’ü bulurken, en az ihe e d n n ö sındaki ilişkiye devletin ve işverenlerin zervleri o kadar oğalgaz re erinde racat yapan il 21 bin dolar ile müdahalesini olanaklı hale getiriyor” deen büyük d ise” diyerek girdiği hab 2 bin Tunceli oldu. Ocakekim dödi. Çerkezoğlu, uygulama ile taşeron işçiler söz konusu nerjiye aç Türkiye’nin maya neminde, İstanbul’un 52 mile a “ ıl n rş ri a le k ı rv ın için de sıkıntı ortaya çıkacağına dikkat çekreze ihtiyac z a lg a ğ yar 216 milyon 215 bin dolar o d ti. Taşeron işçilerin çalıştıkları işkollarının 400 yıllık çekti. ı t n a zı k a ik g dışsatımla açık ara lider old il e ra n İs şirketlerin tek tarafları beyanı üzerinden şeyettiği” u Enerji’nin ının yapımı duğu ihracat sıralamasında, rl o Z n a d n a tt ha killendiğine işaret eden Çerkezoğlu, bunun Öte y şıyacak boru tı için Bursa 10 milyar 675 milyon en net örneğinin sağlık işkolunda yaşandıTürkiye’ye ta metreküplük gaz ithala ters’in r u 681 bin dolar ile ikinci, Koa ğını söyleyerek hastanelerde çalışan taşeron ve 10 mily rüttüğü ifade ediliyor. Re sektör l caeli 10 milyar 564 milyon yü r ze işçilerin şirketler tarafından nakliye, gıda gigörüşmele ; görüşmeler iki ülke ö re 942 bin dolar ile üçüncü sıö g e or. bi farklı işkollarında gösterildiklerini belirtti. haberin an yürütülüy d n fı rada yer aldı. ra ta ri e şirketl l Türkler İsrai e İhracatın altın şind gazının pe urnal, üçgeni Marmara’da ll Street Jo ABD lideri konuştuğunda ya da tweet attığında, “bahar” mı diyor, yoksa “devrim” mi diyor dikkat etmekte yarar var. değil ‘yükselen güçler’ de... Yalnızca ‘Batı’ Mali kriz başladığından bu yana, ABD merkezli Batı üstünlüğünün sonuna gelindiğine ilişkin bir algı, sanırım giderek güçleniyor. Batı’da ABD hegemonyası “düzeninden” (“imparatorluktan”) sonra ne gelecek sorusu üzerine düşünen, analistlerin ilk durağı, Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden ulus devletlerin ortaya çıkışına kadar geçen, şehir devletleri, dini örgütlenmeler, aşiretler, yerel feodal yapılar tarafından yönetilen, Federici’nin çalışmasını da eklersek (Bkz. Global Politikültür, 25/07/2012) haydut sürülerinin, kilise karşıtı komünal çetelerin mülkiyeti, düzeni tehdit ettiği ortaçağlar oluyor. Bu analojiden hareketle oluşmaya başlayan paradigmanın içinde, Robert Kaplan’ın 1994’te yayımladığı “Gelen Anarşi” başlıklı denemesinden bu yana anarşi, devletsiz bölgeler, yönetilemeyen kentler, terörizm kavramları giderek öne çıkıyor. Kısacası Batı “imparatorluğu”, bizden sonra “kaos” geliyor diye düşünürken “imparatorluğun” merkezinde uzmanlar bu yeni durumu tanımlamaya, yönetmeye uygun yaklaşımlar geliştirmeye çalışıyorlar. ABD Foreign Policy Research Institute (1955 kurulmuş) Saha Çalışmaları Direktörü David J. Danelo’nun “Yeni Normal Anarşidir: 21. Yüzyılda Sıra Dışı Yönetişim ve Devlet Becerileri” başlıklı denemesinde yukardaki sorunlara çözüm arıyor. Danelo, birçok devletsiz bölgede, özel güçler Anarşi ‘yeni normal’ ‘Yeni Ortaçağlar’ ‘Minik Savaşlar’ bünyesinde asker olarak görev yapmış biri; Somali’de, Mali’de devletsizliği Ortadoğu’da Suriye, Lübnan, Irak gibi bölgelerde dağılmayı, anarşiyi kabullenmek, devlet kurmaya çalışmak yerine (ulus devlet en iyi yönetim biçimi olsa bile) aşiretler, kent yönetimleri, etnik gruplar gibi yerel iktidar merkezleriyle çalışmanın yollarını bulmak gerektiğini savunuyor. Danelo, Suriye ve Ortadoğu bağlamında, Kürt peşmergelerinin askeri gücüne, Batı’ya yakınlığına, El Kaide gibi gruplara karşı savaşma kapasitesine, benimsedikleri ılımlı İslama özellikle önem veriyor. Danelo, “Anarşik zamanlara geçtiğimize göre” artık bu yeni duruma ilişkin devlet politikaları, güvenlik stratejileri geliştirmek gerekir diyor. Batı’ya bakınca ilk önce Avrupa’nın sonu gelmeyen krizi dikkat çekiyor. FT’den Philip Stephens de, “Avrupa bölgesi yönetimi işlemiyor, ama ABD de aynı durumda”, diyerek her yıl dünya ekonomisini uçurumun kenarına getirerek piyasaları paniğe sürükleyen, bütçe ve borçlanma sınırı tartışmalarına, dış politikada yaşanan, ABD müttefiklerini bezdiren “U” dönüşlerine işaret ediyor. Atlantik’in karşı yakasında Foreign Policy dergisindeki denemesinde (FP:18/10), James Traub tarihçi, Paul Kennedy’nin ünlü “Büyük Güçlerin Yükselişi ve Yıkılışı” çalışması üzerinden ABD’nin bugünkü durumuna ilişkin oldukça kötümser bir resim çiziyor. Kennedy, kitabında “imparatorlukların çıkarlarının, yayılma gereksinimlerinin, kaynaklarını aşmaya başladığı noktada çöküşün başladığını” savunuyordu. Traub’a göre ABD’nin durumu, çok fazla yayılmaktan ziyade dünyada liderliğini koruyabilmek için ülke içinde yapması gerekenleri yapamamasından kaynaklanıyor. ABD, eğitime gereken kaynakları ayıramadığı için artık eskisi gibi yetkin kuşaklar yetiştiremiyor, ülkesinin altyapısını yenileyemiyor, sanayiden kaynak yaratamadığı için, adeta ateşle oynarcasına finansallaşmaya başvuruyor. İki parti arasındaki çatışmalar ekonomi yönetimini felç ediyor. Birleşmiş Milletlerin “2013 Kalkınma Raporu”na göre sanayi kapitalizminin tarihinde ilk kez Çin, Hindistan ve Brezilya’nın toplam üretimi, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere ve ABD’yi yakalamış. Bir, McKinsey Institute araştırması geleceğin en dinamik kentler listesinin başına Şanghay ve Sao Paulo’yu koyuyor. Alman ve Fransız kentleri ilk 50 içinde yer almıyor. Çin için artık “kıymetli minerallerin OPEC’i” kavramı kullanılıyor. Yükselen güçler yükseliyor, özgüvenleri artıyor, Batı’ya karşı cephe oluşturuyorlar, ama “yeni ortaçağların” anarşisine bunlar da düzen getirebilecek gibi görünmüyor. Der Spiegel’de yazan Erich Follath’a göre yükselen güçlerin, ekonomileri yavaşlamaya başlarken mega kentler oluşurken önemli iç sorunlar, toplumsal huzursuzluklar, halkın özgürlük talebi, protesto gösterileri (sınıf mücadeleleri. Kaynak sorunlarıEY) artıyor. Çin’in kaynak arayışı çabalarıyla girdiği Afrika’da, ABD’nin askeri harcamalarını hızla artırması, (Los Angeles Times, 20/10) terörizme karşı mücadele bağlamında Fransa’nın askeri varlığını genişletmesi, Suudi Arabistan’ın, ABD politikalarına itiraz ederken Çin’le ilişkilerini geliştirmeye çabalaması, gerileyen güçlerle yükselen güçlerin yollarının 19. yüzyılı anımsatan bir biçimde kesişmeye başlayabileceğini düşündürüyor. ABD ordusu hâlâ dünyada rakipsiz, ama bu güç her girdiği yerde yeni “anarşik bölgeler” yaratıyor. Tom Engelhard’ın “Minik Savaşlar ve Mikro Çatışmalar Dönemine Giriyoruz” başlıklı denemesindeki saptamalar da “yeni ortaçağlar”, “anarşi yeni normal” kavramlarıyla tanımlanmaya çalışılan manzaraya tamamen uyuyor. ABD gıda yardımını azaltıyor Ekonomi Servisi Amerika Birleşik Devletleri’nde bugünden itibaren yoksullara yapılan gıda yardımında kesintiye gidilecek. Kesinti kapsamında dört kişilik bir ailenin aldığı yardım ayda 36 dolar azalacak. Kişi başına ortalama ayda 140 dolar civarında gıda yardımı veriliyor. Düşük gelirli ya da hiç geliri olmayan kişilere verilen yardımdan 47 milyondan fazla Amerikalı yararlanıyor. Bu, ülkede yedi kişiden birinin gıda yardımı alması anlamına geliyor. 2008’deki krizden sonra yardımı alanların sayısı hızla artmış programın kapsamı genişletilmişti. Gıda yardımlarının bütçeye maliyetinin yılda 80 milyar doları bulduğu belirtiliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle