22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 KASIM 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Çetin Altan’ın sözüdür: Babıâli koca bir konak. Bazen bodrumda bazen koridorlarında dolaşır durursun. Arada da dışarıda bulursun kendini. Ama içerideysen mutlaka yola senden önce veya birlikte çıktıklarınla karşılaşabilirsin. Konağa adım atalı 40 yıl oldu. (1 Kasım 1973) Yani bu ay çıktığında bendeniz de 40’tan çıkmış oluyorum. HHH Bir rastlantı heyecanlandırdı. Hayat zaten rastlantı. Cumhuriyet’teki masamda iki kitap buldum. Oktay Ekşi: “Parlamento mu Kanun Fabrikası mı?” Altan Öymen: “...Ve ihtilal” HHH 40. yılın tokmağını kafama indiren bu iki kitap oldu. Bu iki kitabın heyecanıyla bu satırları yazmaya yöneldim. Meslek ve hayat yazgımı bu iki kitabın iki yazarı belirledi ama ölçüleri, ölçütleri nedense birbirini tutmamıştı. Oysa, ikisi de aynı kuşağın, aynı siyasal çizginin insanıydı. İkisi de fırtınalara, hapisliklere rağmen, kalemlerinin ve kelamlarının gücü ile 60 yıldan beri sağ salim hâlâ göz önünde ve hâlâ gündemdeydi. Onlarla yaşıt ve eşit durumda ne gazetecilikte ne de siyasette sağ cenahtan zikre değer pek kimse yok. İsmail Cem’in Türkiye’nin Le Monde’u diye çıkarttığı ve başyazı yazdığı Politika’da köşe yazarı olmuştum. Bu arada ANKA adına Hürriyet Ankara için röportajlar yapıyordum. Bir süre sonra Uğur Mumcu önce kadrosunu sonra da beni Cumhuriyet’e aldırdı. Altın Öymen de zaten milletvekili ve CHP Grup Başkanvekili olmuştu. Ama ben yıllarca yazdığım her haberi, röportajı ve köşe yazısını Oktay Bey’e attığım bir gol gibi gördüm. 40’tan çıkmam onuruna bunu şimdi ancak açıklıyorum! HHH AKP kazasına uğrasa da ustalığı tartışmasız. “Oktay EkşiParlamento mu, Kanun Fabrikası mı” diyor. Hiçbir milletvekilinin medeni ve siyasi cesaret ve gayret gösterip yazamadığı kapsam ve içerikteki bu kitabıyla bu soruyu ve yanıtı ortaya koyuyor. Fabrikatör şu anda Tayyip Erdoğan. O ne imal etmek isterse fabrika onu imal ediyor ama Oktay Bey’e göre bunun nedeni çarpık, eksik, kopuk TBMM İçtüzüğü!! Altan Öymen “...Ve İhtilal” de daha önceki çizgide, kendisi ailesi ile ülke ve dünya ölçeğinde su gibi akan bir belgesel ortaya koyuyor. Yakın tarihi bir film heyecanı ile gözden geçirmek isteyenlere müthiş bir olanak sunuyor. HHH Meslekte gazetecinin yazgısını usta gazeteciler belirlerdi. Şimdi ise buna malum usta karar veriyor!! Benim özel sorum ve sorunuma “kırktan çıkmam” nedeniyle gelince... “Sende gazetecilik kumaşı yok!” diyen Oktay Ekşi mi haklı yoksa “Senin kuvvei kalemin iyi” diyen Altan Öymen mi? Onları buluşturacağım. Anlaşamazlarsa aralarında 3 el tavla atmalarını önereceğim. GÖRÜŞ ÇAğATAY GÜLER ‘Kanun Fabrikası mı?’ ile ‘...Ve İhtilal’ arasında O. Ekşi A. Öymen ile 40’lanmak Tükettikçe Tükenen İnsan! Canlılarla cansız öğeler arasında madde ve enerji alışverişinin olduğu birimlere ekosistem denir. İnsanlar yıllarca deniz ürünleri, yem, kereste, biyokütle, doğal lif, birçok ilaç, endüstriyel ürün ve öncü maddelerini doğadan sağladılar. Doğadan sağlanan bu ürünler insan ekonomisinin en önemli bölümüdür. Ekosistemler temizleme, geri dönüşüm, yenileme işlevleri; estetik ve kültürel yararlarıyla çok büyük katkı yaptılar. Oysa günümüzde birçok ekolojik iyilik göstergesinin hızla bozulduğu görülmektedir. İnsanların birbirleri ve diğer canlılarla etkileşimleri gezegenimizin oluşturduğu kapalı ekosistem üzerinde yıkıcı etkilere yol açmaya başlamıştır. Bir ekosistemin barındırdığı canlılara sağlayabileceği yaşamsal olanakların sınırına “taşıma kapasitesi” ya da “taşıyabilirlik” denir. Bir doğal çevredeki canlıların barınak, yiyecek, su vb. gereksinimlerinin karşılanabileceği en yüksek sayılarıdır. Basitçe bir ekosistemin taşıyabileceği en yüksek canlı yüküdür. Sözgelimi bir meranın tükenmeden beslenmesini sağlayacağı koyun ya da sığır sayısı o meranın “taşıyabilirliğidir”. Küresel yüklerden en önemlisi nüfus patlamasıdır. 1900 yılında 1.6 milyar olan insan nüfusu 2000 yılında 6.4 milyara ulaşmıştır. Dünya nüfusu hemen hemen dört katı arttı. Son üç milyarlık bölüm 14, 13 ve 12 yılda eklenmiştir. Her milyar giderek daha kısa sürede eklenmektedir. Dünya nüfusunun 2050 yılında 9 milyara ulaşacağı, 21. yüzyılın sonunda 1011 milyarda kararlı duruma geleceği düşünülmektedir. Halen Dünya’nın “insan taşıma kapasitesini” bilmiyoruz. Son yirmi yıldaki nüfus artışı ve endüstrileşmenin yayılması sera gazlarının atmosferde birikmesine neden olmuştur. Çok sayıda canlı türü zarar verdikleri ortamlarda yok edilecek ya da bulundukları ortamda tükeneceklerdir. Her iki durumda sürecin daha da bozulmasına, geri dönüşü olmayan bir kısırdöngü haline gelmesine yol açacaktır. 20. yüzyılda küresel ekonomi 20 kat arttı. Hızlı kentleşme ve endüstrileşme koşut sosyodemografik değişikliklere neden olur. Kentlerde yaşayan insan nüfusu 2000 yılından önce yüzde 50’ye ulaşmıştır. Zengin ve refah içindeki toplum ve uluslar yenilenebilir ve yenilenemeyen kaynakları gereksinimlerinin çok üzerinde tüketmektedir. ABD’de doğan her bebeğin 1.678.292 kg. mineral, metal ve yakıt gereksinimiyle doğduğu belirtilmektedir. Birkaç örnek vermek istersek; 14.960 kg. demir, 2710 kg alüminyum cevheri, 310.315 litresi petrol, 163.671 metreküpü doğalgaz olarak hesaplanmaktadır. Neredeyse yediğinden çoğunu çöpe atan toplumlar yaratılmıştır. Kimi ülkelerin birkaç büyük kentinin çöpe attığı ekmek bile, kimi kıtaların bir yıllık gereksinimidir. Bu aşırı tüketim, kaynakların azalmasına ve tükenme sınırına gelmesine yol açarken üretimlerine bağlı çevre kirliliğinin yanı sıra aşırı derecede atık üretimine de yol açmaktadır. “Birleşmiş Milletler Çevre Programı Küresel Çevreye Bakış 2000”de, “Savurgan ve istilacı tüketim toplumu ve sürekli artan nüfusla birlikte gezegenimizin zehirlenmekte olduğu” belirtilmektedir. Doğal kaynak yedeklerinin üçte biri son otuz yılda tüketilmiştir. Gezegenimizin “canlılığı” yitirilmektedir. Sık sık vurgulandığı gibi savaşlar ve ekolojik yıkıma yol açan teknolojiler ekosistemlere ve insan sağlığına zarar vermektedir. Gelişmiş ülkeler kötü teknolojiyle üretim ve tehlikeli atıklarından ya marjinal kesimlerin yaşadığı bölgelere ya da yoksul ülkelere taşıyarak kurtulmaya çalışırken, söz konusu bölgelerde çevresel bozulmanın boyutu çok büyümektedir. Giderim ve önlem kapasitesinin yetersizliği birçok sorunun küresel boyut kazanmasına yol açmaktadır. “Savurgan ve istilacı tüketim toplumlarının” yol açtığı diğer yıkımlardan söz etmeme gerek var mı dersiniz? Ölüm Uğursuzluk Getirdi Hikâyem İsmet Paşa’nın öldüğü tarih olan 25 Aralık 1973 gününün ertesi günü Hürriyet Ankara Bürosu’nda başladı. Cumhuriyet Ankara Bürosu’nda ve Satır Arası’nda sürüyor. Gazetecilik aklımdan geçen bir meslek değildi. Eğitimini almamıştım. Debdebeli 19681972 yıllarında, ODTÜ ile birlikte toprakları “Kurtarılmış Vatan” ilan edilen Mülkiye’de okumuştım. Arkadaşlardan kiminin gözü halk devriminde, kiminin de yüksekçe bir memuriyet, diplomatlık veya kaymakamlıktaydı. Ama 12 Mart 1971 darbesi hiçbirine olanak vermedi. Okulun dekanı Profesör Mümtaz Soysal dahil birçok hocası ve öğrencisi gibi apar topar içeri alınmış ve askeri yönetimce “sakıncalı” sayılmıştık. Ankara Hürriyet’te Oktay Ekşi’nin yanında mesleğe başladım. Ama 2 ay olmadan masamda bulduğum bir mektup, hayallerimi üzerine tuz serpilmiş sümüklü böceğe çevirdi: “Kardeşim Ahmet Tan, Seni iki aydır izledim. Gazetecilik yapabileciğine dair bir kanaat bende oluşmadı. Hayat yolunda başarılar. Sevgiyle Oktay Ekşi” Cebimde işe yaramaz sözde anlı şanlı Mülkiye’nin diploması. Elimde, hayat yolunda başarı dileyen “Ekşi” mektup!.. Askere almıyorlar, devlet iş vermiyor. Yurtdışına çıkıp çalışmak ve doktora niyeti savcılığa takılıyor. Tayyip Bey, Emine Hanım veya Arınç da henüz ortada olmadığı için aleni gözyaşı dökmenin faziletlerinden de habersizsin. “Mülkiye Abisi” Özgen Acar, “Bu işin mektebi Rüzgârlı” diye yanıma geldi. CHP’nin yayın organı diye bilinen “Barış’a torpil yapayım mı!” dedi. Barış’ta başladım. Birçok özel haber yazdım. Bu haberler Altan Öymen’in yönettiği Anka Ajansı’ndan Yalçın Küçük’ün dikkatini çekmiş. Sevgi Soysal , Uğur Mumcu, Örsan Öymen, Teoman Erel gibi isimlerin çalıştığı ANKA’ya transfer oldum. Altan Bey bir süre sonra kulağıma eğildi: “Senin Kuvvei kalemin muhkem görünüyor. İsmail Cem’in çıkardığı Politika gazetesine seni tavsiye ettim. Orada da yazacaksın!” Ücreti git müessese müdürümüz Eşref Erdem’le konuş. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Ülkeyi ‘AymazlıkSapkınlık’ ‘Hainlik’ İçinde Yönetmek! “Beşiktaş”taki “60. Sessiz Çığlık” eyleminde ülkenin “bölünmesi” ne, “parçalanması”na dolaysiyle sınırların değişmesine karşı durup; böylece, “görev”lerini yaptıkları için suçlanarak tutuklanan komutanlarımızdan “Dz. Kur. Kd. Alb. Bora Serdar”ın eşi “Melek Serdar”, uygulanan inanılması güç “adaletsizliği” vurgularken, “Başbakan Erdoğan” da “Diyarbakır” da “Kürt lider Barzani”ye “Bu denli beklemiyordum!” dedirtecek “müjde”ler veriyordu. Kendisine ilk kez, “Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı” diye sesleniyor; ardından da “cetvelle çizilen ‘sınır’lar”dan söz ediyordu. “Erdoğan”ın bu “Kürdistan” ve “çizgi sınır” söylemiyle iyice coşan Barzani: “Ben bugün sevinçler içinde kaldım!” diyecek, “Başbakan”a neredeyse bin bir kez teşekkür edecekti. Çünkü “Barzani”, “Kürdistan” adının ve “Osmanlı Devleti”nin “güneydoğu” sınırını belirleyen “çizgi sınır”ın “Sevr Andlaşması” ile dünyaya duyurulduğunu bilir sanırım. “Sevr”in çizdiği bu sınırla, “Diyarbakır” ve “Maraş” illeri “Osmanlı”da kalmış; “Antep”, “Urfa” ve “Mardin” ise oluşturulan “Suriye, Irak, Mandat” yönetimlerine bırakılmıştı. (Mad: 27) İşte bu “çizgi sınır”, “Sevr” ile yaratılmak istenen bağımsız “Kürt Devleti”nin “güney” sınırını oluşturur ki, “Fransa” ile “İngiltere”nin bir tür sömürgesi olan “Suriye” ve “Irak”tan böylece hiç toprak alınmayacaktı. Bu durumda, bu devletin doğrudan doğruya “Osmanlı” topraklarında “kurulması” istendiği, kararlaştırıldığı apaçıktır, ayrıca “Diyarbakır” da Osmanlı’da kaldığına göre... (Bilmem ki, “BOP”u ve Diyarbakır’ın “yıldız” olma projesini anımsamalı mıyız?) Böylece yaratılmak istenen “Kürt Devleti”nin “Türkiye”nin “Güneydoğu” bölgesinde kurulacağı, “İngiltere”nin başını çektiği “Emperyalist Güçler”ce “Sevr” üzerinden bütün dünyaya duyurularak “temel”i atılır. (10.8.1920) Ne var ki, “Sevr”in imzalanmasından üç buçuk ay önce “Mustafa Kemal”in önderliğinde “Ankara”da açılan “Büyük Millet Meclisi” (BMM) ve oluşturulan “Türkiye BMM Hükümeti”, bu “Meclis” in “48.” oturumunda “Sevr”in kabul edilemeyeceğini “Türk Milleti”ne ve “İslam” âlemine bildirmeye karar verir, kuşkusuz, onca “Kürt” kökenli “milletvekilleri”yle birlikte. (14.8.1920) Ne ki bu kadarcık “birliktelik” bile emperyalistlerin canını sıkmaya yeter; “Kürtler”i kışkırtarak “Koçgiri” başkaldırısını düzenlerler... Ama isyan başlar başlamaz “Doğu Vilayetleri”nden Meclis’e “birlik” telgrafları yağmaya başlar; örneğin: “Kürtler’in mukadderatı ‘Türk’ün mukadderatiyle tevemdir (bağlı); (...) Biz ‘Kürtler’, ‘TBMM Hükümeti’ dahilinde ‘Kürtlüğün’ ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek ‘istemediğimizi’ arz” ederizle başlayan ve “İzoli, Aluşlu, Bariçkan, Bükler, Cürdi, Zeyve, Deyükkan” gibi aşiretlerce imzalanan telgraflar yığılır... (17 Mart 1921, 8. Oturum) İşte bu “birlik”teliğe Başbakan Erdoğan da, Barzani ile “Diyarbakır” buluşmasında yaptığı konuşmada değinir. (16.11.2013) “93 yıl” önceki “TBMM”de, “Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Çerkes, Boşnak”ların nasıl el ele verdiklerini ve şimdi de “YENİ” bir “Türkiye”nin “kuruluş”u için bir arada olduklarını belirtir... Ne var ki, Başbakan Erdoğan konuğuna, aramızdaki “sınır cetvelle çizilmiş” ama merak etme, çünkü “Atatürk”ün önderliğinde kurulan “Türkiye”nin yerine artık “Yeni Türkiye”yi oluşturuyoruz dese de dahası konuğunun sarığındaki “konfeti”leri bir bir toplayıp temizlese de, hiçbiri “para” etmeyecek, “Mesud Barzani”nin “canımlı, kardeşimli, teşekkürlü” konuşması sürerken, partisi “KDP” tıpkı Erdoğan’ın dediği gibi “Kurdistan” diye adlandırdıkları ve “Güneydoğu ve Doğu”dan “22 ili”mizi içeren “harita”yı yayımlayıverecekti... “Sevr”de oluşturulması istenen bağımsız “Kürt Devleti”ne, “Türkiye”den hangi bölgelerin hangi “vilayet”lerin (iller) katılacağı yani “sınır”ın nasıl oluşturulacağı belirtilmemişti; işte bu sınırı geç de olsa(!) “93 yıl” sonra “Kürt lider Barzani” üstelik “Türkiye’nin Başbakanı” ile sarmaşdolaş, el ele tutuşurken “ 22 ili”mizi de içine alarak çiziyor... Sözün kısası, “Barzani” “Yeni Kürdistan”ı oluşturuyor, “Erdoğan” da “Yeni Türkiye”yi... Yazının başlığına gelince; Atatürk’ün “Büyük Söylevi”nden (1927) alınma; “günümüze uyar mı uymaz mı” birlikte düşünelim diyorum...Yarın, bulunduğumuz illerdeki “Sessiz Çığlık” eylemlerine katılalım; kuşkusuz “yasal çerçevedeki” eylemlere de! “İstanbul Sessiz Çığlık” da, “62.” eylemiyle “direniş”ini sürdürecek, “saat 13.00” te “Beşiktaş”ta! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK BULMACA fhakancelik@mynet.com SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eskiden 1 kale kuşat 2 malarında, ağır taş gülle 3 ler fırlatmak 4 ta kullanılan 5 bir savaş ara6 cı. 2/ Hitit... Gökcisimle 7 rini gözetle 8 me. 3/ Yu 9 nan mitolojisinde, içen1 2 3 4 5 6 7 8 9 leri ölümsüzlü 1 Ç U H A D A R Y ğe kavuşturan tan 2 İ R O N İ E P E rı içkisi... Bir no 3 E K ta. 4/ Nükleer et 4 M A D A R A B A R İ L E R kinliğin ölçümünL A H İ T de kullanılan bi 5 A R K 6 L A L İ M F İ rim. 5/ Düğme deliği... Aynı erkekle 7 İ S T İ Ş A R E T AM N A R A evli olan kadınla 8 rın birbirine göre 9 D A Y A M A İ Ş olan adı. 6/ Nâzım Hikmet’in soyadı... Gümüşhane yöresine özgü bir tür ıspanaklı pide. 7/ İlaç... Boru sesi... Fırın temizliğinde kullanılan, ucuna bez sarılı sırık. 8/ Dışa doğru fön çekilerek yapılan saç modeli. 9/ Geleneksel Kırkpınar güreşlerinin düzenlendiği yöre. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dalgakıranla yapılmış liman. 2/ Tanrıtanımaz... Yerli bir limon cinsi. 3/ İyimser... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 4/ Bir kadeh içki... Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygın telli bir çalgı. 5/ Türk müziğinde bir makam... Osmanlı ordusunda iki alaydan oluşan askeri birlik. 6/ Karagöz oyununda kullanılan kamış düdük... Bir seslenme ünlemi. 7/ Sahip... Yurdumuzun bir bölümüne verilen ad. 8/ Bir tür misk faresi. 9/ “Akdeniz anemisi” de denilen kansızlık hastalığı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle