17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 KASIM 2013 CUMA CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 19 zun her öğesinden yararlanması, bunları içselleştirmesiydi. Uzun ve zengin bir sürecin halkalarından biri olduğunun bilincinde olmasıydı... Sahneden söylediği her söze inanmamız, “sahiciliğinden” kuşku duymamamız bundandı. Bu sahicilik, onun sadece kendine değil, seyircisine inanmasından, seyircisine duyduğu sevgi ve saygıdan, seyircisiyle bütünleşmesindendi. Nejat Uygur’un en önemli özelliklerinden biri de komik olanla trajik olanı iç içe var etme ve büyütme yeteneğiydi. Bir duruş, bir bakış, bir dudak büküşle, kahkahaları gözyaşına, gözyaşlarını kahkahaya dönüştürebilirdi... Yüzünü, mimiklerini, bedenini kullanarak yarattığı dünyaya biz seyirciyi de katar, peşinden sürükler, sonra bir an gelir, bunun sadece bir yanılsama, bir “illüzyon”, sadece bir “oyun” olduğunu bizlere anımsatıverirdi... “Oyun” gerçeğine sarılışı, oyunun dışına çıkıp seyirciye seslenmesi, kendiyle dalga geçebilmesi, kendine gülebilmesi, canlandırdığı rolle “Nejat Uygur” olmak arasında gidiş gelişleri biz ölümlü tiyatro seyircisinin mutluluğuydu. Sevgili Nejat Uygur, bakın ne kadar nesnel yazmaya çalıştım... Tıpkı, “İnsaniyettin” oyunundan sonra yapmaya çalıştığım gibi, bin yıl önceki gibi. Sizi kucaklıyorum; eşinize, çocuklarınıza sabırlar diliyorum... İyi ki vardınız, iyi ki varsınız. Her gülümsememizde, sizden bir tortu var olmayı sürdürecek. Şeytan tüyü... Kültür Bakanlığı’ndan destek alamayan özel tiyatrolar karar aldı HANGİ ROLE GİRERSE GİRSİN, ÖNCE NEJAT UYGUR’DU Bakanlığa dava açıyorlar CEREN ÇIPLAK Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu yılki destek yardımına “Gezi Parkı Direnişi’ne destek verdikleri” gerekçesiyle değer bulunmayan özel tiyatro toplulukları bakanlığa dava açacak. Aralarında Genco Erkal, Haluk Bilginer, Yücel Erten ve Rutkay Aziz’in de bulunduğu yaklaşık 200 tiyatro sanatçısı dün Ses Tiyatrosu’nda bir toplantı gerçekleştirdi. Gazetemize konuşan Genco Erkal, toplantıda bir komisyon oluşturduklarını, bu komisyonun da yardım alamayan tiyatro topluluklarının bakanlığa dava açması kararı aldığını söyledi. Seyirciye dertlerini anlatabilmek için çeşitli sanatsal etkinlikler düzenleyeceklerini de belirten Genco Erkal, toplantıya destek alan bazı tiyatro topluluklarının da katıldığını, ayrıca Kumbaracı50, Destar gibi çeşitli alternatif tiyatro topluluklarının da toplantıda yer aldığını belirtti. Toplantıdaki dayanışmanın kendisini etkilediğini belirten Genco Erkal, “İnsanlar artık mesleğimize yaklaşan tehlikenin bilincine vardı. Aslında iktidarın sanat alanını kendi kontrolü altına alma girişiminde olduğunu, muhalefete tahammülü olmadığını bir kez daha açıkça gördük ve bunun bilincine vardık” dedi. Haber yurtdışında bana ulaştığında o yüz, o beden, o sahnede var olma biçimi geldi gözümün önüne yerleşti. Yüreğime yerleşti demiyorum çünkü zaten hiç çıkmamıştı. Bunu o da biliyordu, ben de... Yüreğimden hiç çıkmayan Nejat Uygur’un “İnsaniyettin” adlı oyunuydu. 1970’li yıllardı. Kocamustafapaşa’da kendi tiyatrosunu kurmuştu. Kendi uyarladığı tek kişilik bir oyundu. Doğumundan ölümüne insanın var olma serüvenini iki saatlik bir sürede sahneye taşımıştı. O gün, “İnsaniyettin” oyununda izlediğim Nejat Uygur’un sahnedeki var oluş biçiminin gerisindeki kodları, “sırları”, “gizleri”, “neden ve nasılları” yazıya dökmüş ve yayımlamıştım... Sonra yıllar boyu her karşılaşmamızda, bana o yazıyı anımsatacak, yeni oyunun o referanslara uyup uymadığını soracak, dünden bugüne uzanan süreçte yeni kucaklaşmalara vesile olacaktı... Trajik ve komik iç içe Sahneden salona geçen elektrik 70’ler çok geride kaldı. Dümbüllü’den Charlie Chaplin’e uzanan çizgide Nejat Uygur tekti, benzersizdi... “Ne” oynadığı değildi önemli olan. Önemli olan sahnede var olma biçimiydi. O hem bir “kahramandı” hem de “antikahraman”... Ezen ve ezilen... Hangi role girerse girsin, önce Nejat Uygur’du. 2000 yılının şubatında ondan izlediğim “Sizinki Can da Bizimki Patlıcan mı?” adlı oyunundan sonra şöyle yazmışım: “Nejat Uygur sahnede görüldüğü an, salona bir elektrik yayıldı. Göründü... ve... hiçbir şey yapmadı... Yalnızca sahnenin bir ucundan ötekine yürüdü. Kâh biz izleyicilere bakarak, kâh gözlerini kaçırıp kendi içine bakarak yürüdü, yürüdü, sahnenin en önüne geldi. Dolu salondaki tüm seyircilerin gözbebeklerine (ve yüreklerine) tek tek baktı ve elleriyle yüzüne biçim verdi. Yani iki küçük el hareketiyle dudak kenarlarına ve kaşlarına dokundu. Karşımızda iki yüz, iki maske, gülen ve ağlayan tiyatro maskeleri belirdi. Nejat Uygur böylece oyuna girmiş oldu. O andan son ra sahneden salona yayılan elektrik, o ısı, o sıcaklık hiç eksilmedi. Nejat Uygur’un şeytan tüyü hepimizi avucuna almıştı.” “Şeytan tüyü” dediğim onun ustalığıydı. Birikimiydi. Halk geleneğinden beslenmesiydi. Geleneksel tiyatromu Sahicilik ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ Penguin’de İstanbul’da kısa film zamanı Kültür Servisi Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteğiyle, Hilmi Etikan’ın yönetiminde gerçekleştirilen 25. İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali açılış töreniyle başladı. Sunuculuğunu tiyatro sanatçısı Genco Çağlar’ın yaptığı festivalin açılış töreni İtalyan Kültür Merkezi sinema salonunda yapıldı. Törende bu yılki ödüller sahiplerine sunuldu. Ödüller ise şöyle: En İyi Kurmaca Kısa Film: “Yüksük” (Enes Yurdaün), En İyi Belgesel Kısa Film: “Meğer” (Uğur Egemen İres), En İyi Canlandırma Kısa Film: “Tornistan” (Ayce Kartal), En İyi Deneysel Kısa Film: “Ego” (Tuna Esener), Kurmaca Jüri Özel Ödülü: “Fırtınanın Sarhoşları” (Eren Ulucan). Her yıl olduğu gibi bu yıl da gösterimler ücretsiz. n Kültür Servisi Dünyanın en büyük yayınevlerinden Penguin, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı eserini, 31 Aralık’ta “Penguin Classics” serisinden yayımlayacak. Romanın çevirmenliğini, Orhan Pamuk çevirilerinde de imzası olan Maureen Freely yaptı. Eser, daha önce Ender Gürol tarafından İngilizceye çevrilip TurkoTatar Yayınevi tarafından yayımlanmıştı. Ayrıca, Tanpınar’ın Huzur adlı romanı da Erdağ Göknar çevirisiyle Archipelago Yayınevi tarafından basılmıştı. Müziğin Babil Kulesi’nde MURAT BEŞER Pozitif ve Babylon’un kurucularından Mehmet Uluğ hep hayallerinin peşinden gitti Ödüllü cazcı CRR’de n Kültür Servisie Bu yıl Montreal Caz Festivali tarafından Miles Davis ödülüne layık görülen usta sanatçı Charles Lloyd, yeni dörtlüsüyle bugün saat 20.00’de Cemal Reşit Rey sahnesine konuk oluyor. Carlos Santana’nın “uluslararası bir hazine” olarak nitelediği sanatçıya piyanoda Gerald Clayton, basta Joe Sanders ve davulda da Gerald Cleaver eşlik edecek. Yağsız bedeninde ince uzun bir yüz, üzerinde dışbükey bir burun, sıcacık sevgiyle bakan gözler ve ona eşlik eden zarif bir gülümseme; tabii bir de hal hatır sormadan konuya girmeyen centilmen bir tabiat… Pozitif’in kurucularından Mehmet Uluğ, 20 Kasım günü yaşama veda etti. Uzun bir süredir pankreas kanseri ile mücadele ediyordu. Ediyordu derken yüzünü ekşiterek, etrafına umutsuzluk yayarak değil; her şeye rağmen gülerek, çalışarak ve yaşamını değiştiren müzikleri dinleyerek. Aylar evvel, tedavi arası hasta yatağı demeden telefonun çalan ucundan, plaklarını dijitale aktaracak bir pikap aradığını söylemişti bana. Son olarak rastlaşıp birer çay içtiğimiz Çeşme akşamında da, hayata çok bağlı görünüyordu; piyasada neler oluyor, müzik dünyasında kim ne yapıyor sorularının yanıtlarını büyük bir merakla dinlemişti. Kardeşi Ahmet Uluğ ve Robert Kolej’den arkadaşı Cem Yegül ile birlikte kurduğu Pozitif, müzik dünyası ve eğlence hayatı için gerçekten bir milattı. Hiç unutmuyorum, Cihangir’de üç katlı ofislerinin kapı zillerinden birinde Sun Ra, diğerinde Bob Marley yazıyordu. Üç silahşorların en vizyoner olanıydı. Yaptıkları işler, kalınca bir kitaba zor sığar u Caza ve siyah müziğe sevdalıydı. Daha özgür olmanın yegâne yolunun sevdiği işi yapmaktan geçtiğini biliyordu. Ticareti bilinen vahşi kuralları ile oynamak yerine, hayallerinin peşinden gitti. ken, sadece Sun Ra’yı 1990 yılında İstiklal Caddesi’nde kamyon üstünde çaldırtarak gezdirmek bile, hayal edilmesi dahi güç ideallerini nerelere taşıyacaklarının örneğiydi. Caza ve siyah müziğe sevdalıydı. Daha özgür olmanın yegâne yolunun sevdiği işi yapmaktan geçtiğini biliyordu. Parasını pulunu düşünmeden sevdikleri sanatçıların konserlerini gerçekleştirmek için yanıp tutuşuyordu. Ticareti bilinen vahşi kuralları ile oynamak yerine, hayallerinin peşinden gitti. Zamanında ücra bir köşe olan tekinsiz Asmalımescit’te çatısız bir marangozhaneyi kulüp olarak düşünmek her babayiğidin harcı olamazdı. Sponsorlar bulunmuş, rüyasında gördüğü, plak kapaklarından seyrettiği müzisyenler teker teker 1998 yılında kurulan Babylon’un kapısından içeri girmeye başlamıştı. Ardından festivaller ve büyük konserler, Doublemoon plak şirketleri çatısında albüm yapımcılıkları geldi. Kazandığı parayı müzik dışına yatırmadı. Pozitif ve Babylon ile birlikte yeni bir ruh doğmuş, çok şey değişmiş, ama Mehmet’in kılığı kıyafeti, davranışları değişmemişti. En iyimser, avangard ve ilerici caz festivalinin altına imza attı. Başında bulunduğu Akbank Caz Festivali, ticaretten uzak programıyla insider cazkolikleri fethederken, memleketin de yeni gelen değerlerine sahne fırsatı sundu. Son zamanlarda yaptıkları işlerin bohemliği sönse, net bir eksen kayması yaşansa da, bunun nedeni zamanın, başkalaşan dünyanın, değişen kuşakların gerisinde kalmama mecburiyetiydi. Derken eşinden ayrıldı. Bu belki de yolun yokuş aşağı kısmının başladığı yerdi. Tesellinin bir ucunda oğlu ve müzik varsa, diğer ucunda kadehler duruyordu. İkisi arasında gerilmiş bir telin üzerinde yaşarken Brezilyalı bir kıza tutulmuştu. Gerçekten seviyor ve haline bakılırsa ciddi şeyler düşünüyordu. Bir de bir vakitler doğayla müziği buluşturmayı düşünüyordu. Bunu da gerçekleştirdi, ama müziği doğaya teslim ederken yalnız bırakmadı. O da eşlik etti, hem de henüz daha erken, yaş 54 falan demeden… ([email protected]) n Kültür Servisi John McLaughlin ve Zakir Hussain hem müzikal işbirliklerinin hem de dostluklarının 40. yılını İş Sanat’ta kutluyor. Fusion’ın öncü gitaristlerinden John McLaughlin ve klasik tabla virtüözü Zakir Hussain “RememberShakti” projesiyle 23 Kasım Cumartesi akşamı saat 20.00’de İş Sanat’ta müzikseverlerle buluşacak. İş Sanat’ta iki usta AKBANK SANAT BASKI ATÖLYESi SERGiSi AKBANK SANAT PRINT STUDIO EXHIBITION siyah, beyaz ve çok renkli black, white & multicolour 7 Kasım 7 Aralık 2013 November 7th December 7th, 2013 Bilgi için For more information T. (212) 252 35 0001 www.akbanksanat.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle