17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 KASIM 2013 SALI CUMHURİYET [email protected] SAYFA Fazıl Say’ın ‘Nâzım Oratoryosu’ Frankfurt Operası’nın muhteşem salonunda 2500 kişiyi büyüledi ZEYNEP ORAL KÜLTÜR 17 Önceki gün ölen Doris Lessing, eski ABD Başkanı Bush için şöyle demişti: ‘Bizi de Fazıl Say!..’ FRANKFURT Hayat korkunç! Hayat muhteşem! İnsan, yeryüzünün en vahşi, en acımasız yaratığı! En harikulade, en yaratıcı olan da! Frankfurt’tayım ve birkaç saat arayla cehennemle cennet arasında gidip geliyorum! Kentin orta yerinde Opera Meydanı’nda, Mustafa Balbay’ın tecritte olduğu dönemdeki hücresi bire bir ölçekte kurulmuş! Tıpatıp aynısı: 6 metrekare! Millet kuyruğa girip içini görüyor. Buradaki insanların aklı almıyor Türkiye’de yaşananları. Hücrenin çevresinde, yordu. Üç küçük solist çocuk da Alman ve Uzakpankartlar, çiçekler ve Balbay’a mektuplar… Zidoğuluydu. yaretçilere Balbay’ın “Yargıtatör” kitabının Almancası dağıtılıyor. Almanya’dan ve Türkiye’den asret, tutku, insanlık onuru milletvekilleri, sanatçılar… Tek konuşmacı var: Ama belki de en büyük fark dinleyicinin olağaGülşah Balbay. Yaşadığımız süreci anlatıyor. Ya nüstülüğüydü. Hasret, özlem, tutku, kıvanç, insannında Yağmur. Ana kız metanet, azim ve cesaret lık onuru… Tümünü yüklenip gelmişörneği… Dinmeyen bir umutlerdi. Genco Erkal’ın yorumladığı her la yalnız kendi yaşadığı değil, şiire anında tepki veriyorlardı. İzleyiciu Opera Türkiye’de binlerce ailenin yanin coşkusu karşısında Genco Erkal da şadığı haksızlığa ve hukuksuzluMeydanı’nda Mustafa coştukça coşuyordu! ğa vurgu yapıyor. Soprano Banu Böke, benim için yeni Balbay’ın hücresi bire Almanya Sosyal Debir keşif oldu. Wuppertal Operası sobir ölçekte kurulmuş... mokrat Halk Dernekleri listi (daha önce Köln Operası’nda çalışFederasyonu’nun (HDF) on kitFrankfurt Operası’nda mış, belli başlı önemli roller oynamış) le örgütüyle düzenlediği bir etFazıl Say’ın ‘Nâzım sıcacık sesiyle dinleyici büyüledi. kinlik bu… Amaç: Hangi göİbrahim Yazıcı orkestrayı kanatlanOratoryosu’ rüşten olursa olsun, gazetecidırdı. Fazıl Say, piyanosuyla bütünleşen yükseliyor. İzleyicinin lik yaptıkları için tutuklananlaafacan bir çocuk gibiydi. Konserin her ra; düşünce ve ifade özgürlüğücoşkusu karşısında anı sonsuz bir yoğunlukta, derinlemesine dikkati çekmek. ne yaşanıyordu. (Konser sonrasında FaGenco Erkal da Frankfurt’ta, Opera zıl Say da “Benim için en güzel Nâzım coştukça coşuyor. Meydanı’nda saat 16.00. Türkioratoryolarından biriydi” diyecekti.) ye’deki hukuksuzluk cehenneme Konser sonrası gençler dönüşüyor. ‘ üm salon ayağa fırladı’ Opera Meydanı’nda “Nâzım Oratoryosu” yine bir ağızdan tempo ıkan da Anadolu’dan esen rüzgâr sesiyle sona yaratan da biziz’ tutuyorlar: ‘Bizi de erdiğinde tüm opera salonu ayağa fırAynı kent, aynı meydan… SaFazıl Say! Bizi de Fazıl ladı, alkış kesilecek gibi değildi… Ben at 20.00’ye yaklaşırken, telaşlı bütün gün yaşadıklarımı düşünüyorSay!’ adımlar çoğalıyor… Bu kez kadum: labalık o görkemli opera binaGecenin açılışını Frankfurt Belediye sından içeri akıyor… Başkanı Peter Feldmann yapmış, Fa2 bin 500 kişilik muhteşem bir salon. Tek boş zıl Say’a teşekkür etmişti. Alkış bitmiyordu. Bu koltuk yok. Sahnede Wuppertal Senfoni Orkestgeceyi gerçekleştiren Hessen Türk Toplumu’ydu. rası ve Wuppertal Opera Korosu yerini aldı. SoKuruluşunun 20. yılını Fazıl Say’a onur ödülistler yerlerini aldı. Fazıl Say, piyanosunun balü ve bu konserle kutluyorlardı. Bir avuç insanın şına geçti. Şef İbrahim Yazıcı ellerini, orkestrasonsuz çabası ve fedakârlığıyla… Başkan Erhan ya ya da gökyüzüne uzattı… Ve Anadolu’dan esen Songün’ün deyişiyle tek tük sponsorluk, birkaç da bir rüzgâr bizi sarmaladı. Tanrı’nın ölümlü kullaküçük bağış dışında, bu iş bilet satışlarıyla karşırı olarak soluğumuzu tuttuk… Nâzım’ın dizeleri, lanmıştı. Alkış bitmiyordu… Fazıl’ın müziği… Artık cennet yeryüzündeydi! Neden sonra ortalık durulup salon boşaldığın“Nâzım Oratoryosu”nu bugüne değin çok dinda Opera Meydanı’nda bir türlü dağılmayan gençledim. İstanbul, Ankara, Aspendos, Efes Antik Tiler bir ağızdan tempo tutuyorlardı: “Bizi de Fazıl yatro ve Moskova’da... Ama dün akşamki farklıySay! Bizi de Fazıl Say!”… Bilmem Türkiye’den dı. Belki de bugüne kadarkilerin en görkemlisiyduyan oldu mu? di.. Salonun özellikleri, olağanüstü akustik, Alman Balbay’ın hücresinden, “Nâzım Oratoryosu”na orkestra, Alman koro, Alman bariton Thomas uzanan süreçte şair çok haklıydı. Tıpkı o gün giLaske… Elbet Türkçe söylüyorlardı: Gerek koro bi bugün de: “Yıkan da, yaratan da biziz / yıgerek solo tüm Türkçe dizelerin Almanca çevirikan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanasi, arkadaki dev perdede Almanca üstyazıyla geçisı dünyada.” Dünya için bir tehlike Kültür Servisi 2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing’in 17 Kasım Pazar günü Londra’da ölümesi, edebiyat dünyasını yasa boğdu. “Şeytan Ayetleri”nin Hint asıllı İngiliz yazarı Salman Rushdie, ırk, ideoloji ve cinsiyet konularındaki gözü pek görüşleriyle tanınan ve özellikle 1962’de yayımlanan “Altın Defter” adlı yapıtıyla dünya kadın hareketinin “ikon”larından biri haline gelen Lessing’in, alışılmış ve yerleşik düşüncelere meydan okuyarak kendini durmadan yeniden keşfeden bir yazarın “sıcaklığı, keskin zekâsı ve gözüpekliği”ne sahip olduğunu söyledi. Ancak Rushdie, çoğu yorumcudan farklı bir yaklaşım getirerek Lessing’in, kendisini davalarının simgesi olarak gören feministler ve solculara karşı çıktığını vurguladı. Buna karşılık İsveç Akademisi, Lessing’e verdiği Nobel Edebiyat Ödülü’nün gerekçesinde, “Altın Defter”in, “20. yüzyılın kadınerkek ilişkisine bakışını yansıtan bir avuç kitaptan biri” olduğunu belirtmişti. Lessing’in HarperCollins yayınevindeki editörü Nicholas Pearson ise İngiliz yazarın çok yaşlıyken bile düşünsel bakımdan hep sorgulayıcı, çevremizdeki değişen dünyayla yakından ilgili ve her zaman esin verici olduğunu söyledi. Sözünü esirgemeyen bir yazar olarak tanınan Lessing, son yıllarda, eski ABD Başkanı George W. Bush’tan “dünya için bir tehlike” diye söz etmişti. Lessing’in 11 Eylül saldırısı için “O kadar korkunç değil” demesi ise tepki çekmişti. Siyasetin Gözyaşları Ağlamak aslında güzel konuşmak kadar ikna edici bir enstrüman. Bu enstrümanı bizim buralarda yıllardır en iyi kullanan siyasetçi de herkesin malumu Fethullah Gülen. Gülen, 1979 yılının şubat ayında çıkarmaya başladığı Sızıntı dergisinin ilk sayısının kapağına o ünlü “Ağlayan çocuk” portresini boşuna koymamış. İtalyan ressam Bruno Amadio’nun, akıttığı gözyaşlarıyla insanın içini buran arabesk resmi, o son askeri darbeden bir yıl önce dergisinin kapağına gelecek günlerin bir nişanı gibi yerleşmiş. Gülen’in o ilk sayıda M. Abdülfettah Şahin imzasıyla bizzat yazdığı giriş yazısının başlığı, “Bu ağlamayı dindirmek için yavru”. Gülen, o yazıda şöyle diyor: “Bütün mücrimler adına senden özür dileyeyim: Bir keyif uğruna varlığına sebebiyet verenleri, etine kemiğine bağlanıp gönlünü unutanları, bir geçici dem için ebediyetine kıyanları, ruhuna hoyratlık aşılayıp sefaletini hazırlayanları affeyle yavrucuk.” Sanırım o metindeki “yavru” biziz; keyif uğruna varlığımıza sebebiyet veren, etine kemiğine bağlanıp gönlümüzü unutan, bir geçici dem için ebediyetimize kıyan ve de ruhumuza hoyratlık aşılayıp sefaletimizi hazırlayan suçluların kim olduğunu da siz düşünün. Fethullah Gülen, o fotoğrafı basalı ve bu yazıyı yazalı otuz dört yıl oldu. O gün bugündür o ağlıyor, çocuk ağlıyor. Hatta bugün siyaset sahnesine çıkan herkes ağlıyor. Türkiye adeta zırıltılı bir kreşe dönmüş durumda. Normal bir insan, yaşamı boyunca 95 litre yani yaklaşık 10 kova gözyaşı dökermiş. O zamandan bu zamana Gülen ortalama 3 kovayı doldurmuştur. Bülent Arınç’la Tayyip Erdoğan ağlama işine yeni girdiler sayılır. İkisinin gözyaşlarını bir kovaya koyarsak ufak bir kavanoz belki dolar. Aslında ağlamayı değil, başkalarını ağlatmayı seven İbrahim Tatlıses bile politik bir misyonla onların yanına gidince, ağlıyor. Yetişkinler genelde akşam üzeri hava karardıktan sonra saat yedi ile gece on arası ağlarmış. Bizimkiler bırakın havanın kararmasını beklemeyi, flaşların patlamasıyla birlikte ağlamaya başlıyorlar. İstatistiklere göre Amerikalı erkekler üç ayda beşaltı kez, Alman erkekler dörtbeş kez, İspanyol erkekler biriki kez, Çinli erkekler sadece bir kez ağlayabiliyorlarmış. Gülen, Erdoğan, Arınç ve Tatlıses verileri istatistikçilerin eline bir düşse tüm dünya Türkiye’de erkeklerin haftada üç gün zırıl zırıl ağladığını sanacak. Ne tuhaf değil mi? Normalde bu sert ve hoyrat coğrafyada bizim erkekler pek ağlamaz. Ağlasa ağlasa bülbül ağlar, gül ağlar. Gök ağlar, yer ağlar. Olmadı, yürekler kan ağlar. Bir de bir hayvan var... Avını yemek için ağzını açtığında gözünden yaş gelen; o ağlar. Gerisi hep yalan ağlar. H ‘Y T Kültür Servisi Paris’te açılan “America Latina 19602013” isimli sergi, Küba Devrimi’nden bugüne Latin Amerika’daki gelişmeleri fotoğrafçıların gözünden aktarıyor. 11 Latin Amerika ülkesinden 70’ten fazla fotoğraf sanatçısının 400 kadar fotoğrafının yer aldığı sergi, metin ve fotoğraf arasındaki ilişkiye odaklanarak Latin Amerikan fotoğraf sanatına yeni bir perspektif getirmeyi amaçlıyor. Sergi, 6 Nisan 2014’e kadar Fondation Cartier pour l’art contemporain’da görülebilir. Latin ın n ’ a k i r e Am ılı y 0 5 n o s DÜNYA SATRANÇ ŞAMPİYONLUĞU MAÇINDA CARLSEN, ANAND KARŞISINDA 42 ÖNDE ‘Satrancın Mozart’ı’ unvana yakın Kültür Servisi Dünya satranç Fischer’in 15 yaşında, şampiyonu Viswanathan Anand Kasparov’un 17 yaşında büile dünya sıralamasında bir nuyükusta olmalarına karşılık marada bulunan Magnus Carlhenüz 13 yaşındayken büsen arasındaki dünya şampiyonyükusta unvanını elde eden luğu karşılaşmasında Carlsen Carlsen, binlerce oyunu bel4.52.5 önde bulunuyor. leğinde tutabildiği gibi, 10 43 yaşındaki Hintli büyükusgüçlü oyuncuyla gözleri bağta Anand, karşılaşmanın altıncı lı ve eşzamanlı oynadığı oyununda Beyazlarla oynamasıoyunlardan üstün çıkabiliyor. na karşın, 22 yaşındaki NorveçAma birçoklarını etkileli büyükusta Carlsen karyen, onun oyun tarzı. Satranç şısında ağır bir yenilgiye yorumcularına göre, hamleu Gözlemciler, bu Magnus Carlsen ve Viswanathan Anand leri çözümleme gücü kadar uğradı. aşamadan sonra Hindistan’ın Yeni Delsezgi gücüne de dayanıyor. malarının tüm dünyada hi kentinde oynanan karDüşündüğü kadar hissederek de oynuAnand’ın işinin zor uyandırdığı satranç coşşılaşmada 6.5 puana ulayor. Hamlelerinde armoninin, başka bir kusundan yıllar sonra, olduğunu belirtiyor. şan oyuncu dünya şampideyişle de “müziğin” hissedilmesi, onu AnandCarlsen karşılaş ‘Satrancın Mozart’ı’ yonu olacak. “Satrancın Mozart’ı” kılıyor. masının satrancı yeniden olarak nitelenen Carlsen dünya gündemine taşıdıCarlsen, altıncı oyunKendisine yılda bir milyon sterlin gedan sonra yaptığı açıklalir sağlayan sponsorlarıyla imzaladı6.5 puana ulaşırsa ğını vurguluyorlar. mada, karşılaşmanın yaCarlsen, daha şimdiden, ğı sözleşmelerin gereklerine uymak onu unvanı ele geçirecek. rısının tamamlandığı bu rahatsız etmiyor. Gözü kapalı ve eşzakendisine sponsorluk yaaşamada sağlam bir bimanlı oynadığı oyuncuların sayısını yapan firmalardan yılda 1 çimde önde olmaktan kında 10’dan 20’ye çıkarmayı düşümilyon sterlin kazanıyor. mutluluk duyduğunu söyledi. Dünya şampiyonluğu unvanını ele geçi nüyor ve bundan büyük zevk alacağıGözlemciler, bu aşamadan sonra işlenı söylüyor. rirse bu gelir birkaç katına çıkacak. rin Anand için çok zor olduğunu, Hintli “Aslına bakarsanız, sürekli satDünya şampiyonluğu unvanını ele dünya şampiyonunun unvanını koruyaranç düşünürken de bir anlamda gögeçirmeye çok yakın görünen Carlbilmek için çok güçlü bir çıkış yapması zü kapalı oynamış oluyorsunuz” disen, pek çoklarının gözünde “Satrangerektiğini belirtiyorlar. yor. “Satrancın güzelliklerinden biri cın Mozart’ı”. Carlsen’e “Satrancın Satranç yorumcuları, 1970’lede, oynamak ya da çözümleme yapMozart’ı” sıfatının yakıştırılmasında, rin FischerSpassky ve 1980’ler ve mak için ille de bir satranç tahtasına kuşkusuz, küçük yaşlarda keşfedilen 1990’ların KarpovKasparov kapışgerek duymamanız.” dehasının payı büyük. Luciana Souza konseri Kültür Servisi Caz sanatına farklı bir yorum getirerek geleneksel sınırların üzerine çıkan Grammy ödüllü Luciana Souza, Türkiye’de ilk kez konser verecek. Souza’nın konseri bu akşam saat 20.00’de Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde. İSTANBUL ORCHESTRA’SION ULUSLARARASI PİYANO YARIŞMASI SONUÇLANDI Birinciliği Çebi ile Kozlova paylaştı Kültür Servisi Bu yıl ilki düzenlenen İstanbul Orchestra’Sion Uluslararası Piyano Yarışması’nda Türkiye’den Burak Çebi ile Ukrayna’dan Alona Kozlova birinciliği paylaştı. Stephane Blet başkanlığında, Franck Ciup, Ali Darmar, Dong Jun Kim, Süher Pekinel, Nikolaos Samaltanos ve Ayşegül Sarıca’dan oluşan jüri, Bulgar Yanica Hristova’yı ikinci, Japon Tomohiro Hatta’yı üçüncülüğe değer buldu. Polonya’dan piyanist Jan Gazdzicki de “Ulvi Cemal Erkin Özel Ödülü”ne layık görüldü. Yarıfinale kalan Japonya’dan Madoka Fukami dördüncü, Türkiye’den Güray Başol ise beşinci oldu. Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nin öncülüğünde gerçekleştirilen yarışmanın gala gecesi ve ödül töreni, önceki akşam Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirildi. TRT’nin canlı yayımladığı gecede Dong Jun Kim yönetiminde Orchestra’Sion ve piyanistler birer eser seslendirdiler. Töreni Stéphane Blet, “Çok iyi piyanistlerin katılımı, başarılı bir organizasyonla neticelenen bu yarışmanın jüri başkanı olmaktan çok mutluyum. Dünyaya hepsi de çok değerli olan Türk bestecileri tanıtma ve Fransa ile Türkiye arasında köprü kurma amacımız da gerçekleşti” diyerek noktaladı. 13 ülkeden 23 piyanistin katıldığı yarışmada dereceye girenlere ödülleri jüri üyeleri tarafından verilirken yarışmanın gerçekleşmesine katkıda bulunanlara da plaket takdim edildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle