17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 2013 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Erdoğan, Arınç’ın katılmadığı grup toplantısında parti içinde yaşanan krize dönük mesajlar verdi Bu kez çözemedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “Kızlı erkekli” tartışmasında kendisine karşı çıkış yaptıktan sonra bir daha görüşmediği Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a üstü örtülü mesaj veren Başbakan Tayyip Erdoğan, muhafazakâr kimlikten vazgeçmeyeceklerini, omurgasız olmayacaklarını söyledi. AKP’nin grup toplantısına, öğrenci evleri tartışması nedeniyle Erdoğan ile kriz yaşayan Arınç’ın katılmaması dikkat çekti. Bazı milletvekillerinin toplantı sırasında grup salonu yerine kuliste oturması “Başbakan’a tepki mi var?” yorumlarına neden oldu. Erdoğan, şu görüşleri dile getirdi: Sözümüzün arkasındayız: Omurgalı olacaksın omurgalı, omurgasızsan bir şey olmaz. Rüzgâr önündeki yaprak gibi sallanandan bir şey olmaz. Milletin çirkin gördüğünü, kötü gördüğünü biz de çirkin ve kötü görürüz. Anayasa ve yasa çerçevesinde milletin bize verdiği yetkiyi kullanır, ‘Yapışkan Statüko’ Sarıgül’ün, CHP’ye dönmesine ilişkin haberleri okurken “yapışkan statüko”, “patika bağımlılığı” kavramlarını anımsadım (09.11.2011 www.globalpolitikultur.blogspot.co.uk/2011/11/tekpartiegemenligiyapskanstatuko.html ). O yazımda “pasif devrim” kavramından yararlanıyor, uzun süreli tek parti egemenliği dönemlerinde siyasette oluşan “patika bağımlılığı” denen olguya yol açan “algısal kilitler”den söz ediyordum. “Pasif devrim” kavramı da “sivil toplum” alanının, egemen öznellik biçimleri, kurumlar, ortak yaşam alanlarının nitelikleri, belki de en önemlisi, belli bir “hakikat rejimi” doğrultusunda adeta “moleküler” düzeyde dönüştürülmesine işaret eder. “Algısal kilitler” ve “patika bağımlılığı” kavramları, yürütme üzerinde uzun süre tek bir partinin egemen olduğu ülkelerde, bu partinin iktidar yaşamının çok ötesine uzanan, kalıcı davranış biçimleriyle ilgili. Bu toplumlarda bir kez yerleştikten sonra değiştirilmesi giderek zorlaşan bir “yapışkan statüko” olarak şekillenebiliyor. Muhalefetin hükümet partisi karşısında uzun süre bir seçenek oluşturmakta başarısız kaldığı durumlarda “statüko” daha “yapışkan” oluyor. “Statüko”nun “yapışkanlık” düzeyini belirleyen bir etken de tek parti hükümetinin, ülkenin siyaset yapma süreçleri, alanları üzerinde kurmayı başardığı “tekelci yapılanmalar” (kurumlar ve söylemler, değerler). Bu “tekelci yapılanmalar”, siyaseti etkilemek isteyenleri kendilerine katılmaya zorluyor. Bir kez katılım gerçekleştikten sonra, “tekelci yapılanma” hatalara yol açsa da bu “statüko”nun dışına çıkarak başka seçenekler aramak verimsiz bir çaba gibi görünmeye başlıyor. Bana o yazıyı yazdıran korkuların gerçekleşmeye başladığını düşündüm: Sanırım, CHP kendine özgü yeni bir yol aramak yerine, “ince politika” ya da “triangulation” (siyasi yelpazenin iki ucunun dışında ve bunların ortasının üzerinde bir konum oluşturmaya çalışmak: Örneğin Blair) yapıyorum derken, AKP döneminde oluşan “algı kilitlerinin”, “patika bağımlılığı”nın, kısacası AKP’nin dini referanslarla konuşma eğiliminin, genişlemeci dış politika fantezilerinin etkisi altında kalmış. İki örnek vermekle yetineceğim Birincisi: “... Bu muharrem ayında Rabbim bizi burada buluşturdu. Tutmuş olduğunuz oruçları Allahım en yüce katında makbul eylesin... 10 Kasım’da, Atamız mekânı cennet olsun... Buradan 1’inci Genel Başkanımız Mustafa Kemal Atatürk’e bismillah diyerek şu sözü veriyoruz; artık muhalefetteki son günlerimiz. Önce Allahım sonra partili arkadaşlarım, sonra yurttaşlarım izin verirse İstanbul’un anahtarını Genel Başkanımız’a getireceğiz. Yolumuz açık olsun, Allahım hepimizi korusun...” (Sarıgül’den aktaran: Hürriyet) Bu konuşmada altını çizdiklerim, “dini hakikat rejimine” sadakatini açıklamış bir siyasi partinin, örneğin AKP’nin, ya da Müslüman Kardeşler gibi akımların söylemleri içinde meşru, tutarlı, sorgulanması gereksiz ifadelerdir. Böyle bir açıklamayı yapmış olan bir partiyi, kimse, modern seküler bir politikada, rakipleri karşısında avantaj sağlamak adına dini istismar etmekle suçlayamaz. Ne ki, bu altını çizdiğim ifadelerin, laik, aydınlanmacı, sosyal demokrat, halkçı ilkelerle, politika yapmayı amaçladığını, “Atatürk’ün partisi” olduğunu iddia (sadakat beyan) eden bir partinin söylemi içinde, bir bilgisayarın işletim sistemini ele geçirmeye yönelik bir virüs programı gibi etki yapması kaçınılmazdır. Kılıçdaroğlu, “Tek amacımız var. (...) Haramilerin saltanatına son vermek. Biz siyaseti halka adanmışlık olarak biliriz. Biz siyaseti cebimizi doldurmak için değil, halkın zenginleşmesi için yaparız”... “CHP’li olmak demek özel yaşama saygı duymak ... demektir” gibi CHP’nin halkçı, laik, geleneğiyle uyumlu ifadeler kullandıktan sonra ilginç bir saptama yapmış: “Küçük olsun benim olsun dönemi bitmiştir. Büyük olsun Türkiye’nin olsun diyoruz artık”. Bu saptamanın ilk yarısı anlamsızdır, ikinci yarısı için söylenmiştir! İkinci yarısı ise önce, AKP oluşmadan, Cumhuriyetin “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini içe kapanmak olarak yorumlayan, eleştiren, Ortadoğu’ya belli bir misyonla girmesini isteyen ABD’li uzmanları, sonra da Davutoğlu’nun “stratejik derinlik” savlarını anımsatıyor. Bu uyarılar bir işe yaramaz biliyorum ama yine de “Söyledim ve ruhumu kurtardım!” (Dixi et salvavi animam meam.) ‘GAVAT’ DİYEN COŞ’A SAHİP ÇIKTI: YEDİRMEYİZ Başbakan Erdoğan, gazetecilerin Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un bir yurttaşa “gavat” dediğini anımsatması üzerine, “Arkadaşımızın oradaki tavrını doğru bulmuyoruz. Ancak arkadaşımıza yapılan oradaki tavırları da niçin bu medya eleştirmez? Hükümet istifa, Allah belanı versin gibi hakaretler de valiye yapıldı. O da bir insan. Kalkıp böyle bir şey yaptı. İçişleri Bakanı’na gerekli talimatı verdim, gerekli incelemeyi yapacaklar ama kusura bakmasınlar bu tür birçok provokatif eylemlere de biz valilerimizi kolay kolay yedirtmeyiz” dedi. imkân vermeyeceğiz. Her bir arkadaşımın, teşkilatımızın her kademesindeki kardeşimin böyle bir mesuliyet ile hareket edeceğine, düşmanı sevindirmeyeceğine yürekten inanıyorum. Erdoğan ile yaşadığı öğrenci evleri geriliminin ardından dünkü AKP grup toplantısına katılmayan Arınç, Erdoğan’ın konuşmasını Başbakanlık’taki makamından izledi. Başbakanlık kaynakları, Arınç’ın “başlamış olan toplantıyı kesmemek için” böyle davrandığını bildirdi. Kaynaklar, Arınç’ın “önceden belirlenmiş bir randevu” nedeniyle grup toplantısının yapıldığı saatlerde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nı ziyaret ettiğini belirtirken “Ziyaret beklenenden uzun oldu. O sırada da grup toplantısı başladı. Başbakan yardımcısı da salona geç giderek, düzeni bozmamak için, grup toplantısına katılmadı” açıklamasını yaptılar. Arınç, TV’den izledi programımız dahilinde ne gerekiyorsa onu yaparız. Bir adım atarken “Sermaye, medya ne der, medya bu konuda ne yazacak?” diye çekinmeyiz, istikametimizi değiştirmeyiz. Türkiye için nasıl bir gelecek tasavvur ediyorsak hiç çekinmeden, korkmadan, tereddüt etmeden çıkar onu söyleriz. Muhafazakâr kimlikten vazgeçmeyiz: Birileri hazmetmiyor diye muhafazakâr ve demokrat kimliğimizden vazgeçmeyiz. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol. Muhafazakâr bir parti olarak her meselede görüşümüz, hedefimiz vardır, ama hükümet olarak anayasa ve yasalar ne derse, yani sonunda millet ne derse biz sadece onu yaparız. Arınç’a mesaj: AKP ile sandıkta yarışamayacağını anlayanlar, çok farklı temenniler içine girmiş durumdalar. Bu çevreler kendi ikballerini sadece AKP’nin zaafiyetinde görecek kadar zavallılar. Partide nifak oluşsun, çatırdasın, bölünsün, zayıflasın diye dua ediyor, bundan da medet umuyorlar. AKP hiçbir zaman bunların temennilerine fırsat tanımayacak, bu hareket, dava ve parti içindeki hiçbir kardeşim, inanıyorum ki pusuda bekleyen bu zavallıla ra ümit vermeyecek. Yanlış anlama olabilir: Bu kadro içinde zaman zaman farklı yaklaşımlar olabilir. Yanlış anlamalar, yanlış anlaşılmalar olabilir. Dava arkadaşlığının, kardeşlik hukukunun bir gereği olarak biz meselelerimizi aramızda konuşur ve çözüme kavuştururuz. 2001’den bugüne kadar hep böyle yaptık. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, bundan sonra da aramızdaki meseleleri kendi aramızda konuşacak, kendi aramızda çözüm yoluna koyacağız, koyarız. Pusuda bekleyenlere asla fırsat tanımayacağız, ellerini ovuşturanlara asla KÜRKÇÜ’DEN VALİ COŞ’A: İğneli Fırça ZAFER TEMOÇİN COŞ, ERDOĞAN’I KURTARMIŞTI ‘Ne diyorsan osun sen’ u HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü yurttaşlara ‘gavat’ diye hakaret eden Vali Coş’a ‘ne diyorsan osun sen’ diye tepki gösterdi. ANKARA (Cum huriyet Bürosu) BDP grubunda konuşan HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü, yurttaşlara “gavat” diye hakaret eden Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’a “Bir yurttaşımıza öyle seslendiğin zaman o lafları iade ederiz, ediyoruz; ne diyorsan osun sen” diye tepki gösterdi. BDP grup toplantısında HDP Eşbakanı Ertuğrul Kürkçü konuşma yaptı. Kürkçü’nün konuştuğu kürsüde HDP yazısı ve amblemi yer aldı. TBMM TV, HDP’nin Meclis’te grubu olmadığı gerekçesiyle Kürkçü’nün konuşmasını canlı yayınlamadı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın öğrenci evleri konusundaki açıklamalarına değinen Kürkçü şunları dile getirdi: “Bu gençleri kimse Tayyip Erdoğan’a emanet etmiş değildir. Kim, kimin evinin içinde ne olduğunu merak edebilir? Ben merak ediyor muyum senin evinde ne oluyor diye? Halk kendi ahlakından sorumludur. Sen ahlak peşinde misin? O zaman önce üniversitede öğrencilere not karşılığı tecavüz eden, senin atadığın profesörlerine, doçentlerine söz geçir.” Kürkçü, Adana valisi gibi bu olaydan vazife çıkaranlar olduğunu belirterek “Siz o lafları kendinize layık görebilirsiniz, ama bir yurttaşımıza öyle seslendiğin zaman o lafları iade ederiz, ediyoruz; Ne diyorsan, osun sen” dedi. Türkiye gençliğinin cezaevlerinde olduğunu öne süren Ertuğrul Kürkçü, “Mahremiyete bu kadar düşkün olan hükümet koğuşların içini de gözetlemek, dikizlemek için oralara kamera yerleştirmeye hazırlanıyor. Niyeymiş? Tünel kazıyorlarmış. Tünel kazmaya çalışmayan bir tane mahkum olmaz. Mahkumun görevi tünel kazmaktır, cezaevinin görevi o tüneli engellemeye çalışmaktır” diye konuştu. Erdoğan o isimleri de ‘yedirmedi’ İLHAN TAŞCI ‘Patika bağımlılığı’ ‘Gavat’ dediğini kabul etti ADANA (Cumhuriyet) 10 Kasım Atatürk’ü anma törenlerinde kendisini protesto eden yurttaşları gözaltına alması için polislere “Allah belanı versin diyen o gavatı al” diyerek talimat veren Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, gösterilen tepkiler üzerine vatandaşa “gavat” dediğini kabul etti. Vatan gazetesinden Murat Çelik’e konuşan vali, önce kavas dediğini sandığını ama daha sonra görüntüleri izleyince ağzından o kelimenin çıktığını fark ettiğini söyledi. Vali, “İstemeden ağzımızdan çıkmış bir kelime ama halka değil o küfürbaz şahsa yöneliktir” ifadelerini kullandı. CHP Adana Milletvekili Ümit Özgümüş de İçişleri Bakanı Muammer Güler’in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesiyle Vali Coş’un yurttaşa hakaretini Meclis gündemine taşıdı. Erdoğan’ın Coş’a desteği Twitter’da da gündem oldu ‘Açlıktan ölsek yemeyiz’ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, vatandaşlara “gavat” diyen Adana Valisi Hüseyin Avni Coş hakkındaki, “Arkadaşımızın tavrını doğru bulmuyorum ama kusura bakmasınlar valilerimizi de böyle provokatif eylemlere yedirmeyiz” sözleri Twitt er’da da günün başlıca konularından biri oldu. Twitter kullanıcıları Erdoğan’ın sözleri ve Vali Coş hakkında şu yorumları yaptı: ‘Vali Coş’u yedirmeyiz’ : ‘Açlıktan ölsek de yemeyiz’ “Adana’nın ‘gavat’ lafı kullanan valisiyle uğraşmayın. Çünkü müfettişken Erdoğan’ın İstanbul belediyesindeki dosyaları onun elinden geçmiş.” “Vali Coş’u yemek mi! İiğğğ yemek yeme fikrinden soğudum yeminle..” “Bırak yemeyi evlat olsa sevilmez!” “Bizim ihtiyacımız yok. Sen yiyebilirsin.” Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yurttaşlara “gavat” diyen Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’a “... Tasvip etmiyorum ama valilerimizi de kolay kolay yedirmeyiz” sözleriyle sahip çıkması, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki yolsuzluk soruşturmalarına dayanıyor. Eski Mülkiye Başmüfettişi olan Coş, hakkındaki pek çok yolsuzluk savlı dosyada Erdoğan’ı “aklayan” isim olarak biliniyor. Erdoğan’ın 1994 yılında belediye başkanı seçilip 1997’de siyasi yasaklı oluncaya kadar sürdürdüğü bu dönemde verdiği ihalelerdeki yolsuzluk savları nedeniyle deyim yerindeyse mülkiye müfettişleri belediyede karargâh kurmuşlardı. Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren’in koordinatörlüğündeki müfettiş ekibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yolsuzluk yapıldığına ilişkin raporlar düzenlenmişlerdi. Müfettişler Hüseyin Avni Coş ve Enver Salihoğlu ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan ile aralarında eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin gibi isimlerin de yer aldığı kişiler hakkındaki iddialarının gerçeği yansıtmadığı, bu nedenle de adli işleme gerek olmadığı yönünde görüş bildirmişti. Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde, Mülkiye Başmüfettişi Coş önce Bingöl valisi olarak görevlendirildi. Salihoğlu ise Rize’ye vali olarak atandı. Coş’un adı Bingöl’de 1 Mayıs 2003 tarihinde gerçekleşen depremin ardından yaşanan olaylar nedeniyle de sıkça gündeme geldi. Kızılay’ın bölgeye ulaştırdığı çadırların dağıtımında bazı kişilerin kollandığı gerekçesiyle yurttaşlar, hükümet konağı önünde protesto eylemi yaptı. Bir polis minibüsünün halkın üzerine sürülmesi Bingöl’de tansiyonu yükseltti. Aynı gün Bingöl Emniyet Müdürü Osman Nuri Özdemir merkeze alındı. Ancak Coş görevinde kalmayı sürdürdü. Erdoğan’ın, Coş’a yönelik “yedirmem” çıkışı aslında ilk değil. Daha önce MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İstanbul Özel Yetkili Savcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında ifadeye çağrılması üzerine de Başbakan “... Arkadaşlarımızı kimseye yedirmeyiz ve her zaman, göreve getirdiğimiz bu arkadaşlarımıza da sonuna kadar sahip çıkarız” demişti. Başbakan, gazeteci İsmail Saymaz’a yönelik Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna’nın gönderdiği tehdit mailinin arkasından da tıpkı Coş’ta da olduğu gibi “Davranışını tasvip etmiyorum ama iyi bir arkadaşımız” yorumunu yapmıştı. [email protected] ayrılmasında Merkel üzerinden Avrupa Birliği’ne mesaj verildiği iddia edilse de, AB kaynakları asıl nedenin EPP ile AKP arasındaki demokrasi konusundaki kan uyuşmazlığı olduğunu ifade ediyorlar. Hıristiyan Demokrat, muhafazakâr ve liberal muhafazakâr başta olmak üzere merkez sağın tüm yelpazesini içinde barındıran EPP, AKP’nin demokratlığı konusunda kaygılı oldukları için yıllardır AKP’yi gözlemci statüsünden tam üyeliğe geçirmiyordu. Gezi olaylarının da etkisiyle son zamanlarda ön plana çıkan demokratik kaygılar ve ortak değerler konusundaki anlayış farkları ayrılığı getirdi. EPP’de umduğunu bulamayan AKP, AECR’e geçerek kendisini çelişkinin ortasına attı. AECR grubunda İngilizler dışında nerdeyse tüm üyeler Turkofobik ve büyük kısmı da federal Avrupa’ya mesafeli. AP Türkiye Raportörü Ria Oomen Ruijten, transferi attığı tweette “AKP’nin grup değiştirmesi yaşanacağına ilişkin hiçbir işareti yoktu. Hâlâ doğru olduğuna inanamıyorum” şeklinde yorumladı. AP’nin en büyük grubu konumundaki EPP, Brüksel’den yönetilen güçlü bir federal Avrupa isterken İngilizlerin ağırlıkta olduğu AECR, Federal Avrupa yerine ulus devletlerin korunduğu “gevşek” bir birlik istiyor. EPP ve AECR arasında bunun dışında önemli ideolojik ayrılıklar yok. Memleketini emanet etti AVRUPA HALK PARTİSİ’NDEN UMUDU KESİNCE AECR’YE YÖNELDİ Gezi AKP’yi ‘kapıda’ bıraktı ERDİNÇ UTKU BRÜKSEL Avrupa Halk Partisi’ni (EPP), “AKP’yi tam üye yapma sözünde durmamakla”, kendilerine saygısız davranmakla ve EPP karar mekanizmalarında kendilerine yer vermemekle suçlayarak bağları koparan ve 8 Kasım’da Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular İttifakı’na (AECR) katılan AKP’nin aslında, Gezi olayları sonrasında daha da belirginleşen “demokratik kaygılar ve ortak değerler konusundaki anlayış farkları” nedeniyle EPP ile arasının açıldığı belirtiliyor. AKP’nin 2005’ten beri gözlemci olduğu Avrupa Halk Partisi grubundan sert bir şekilde Coş’a uyarı geliyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Bakanlığı’nın Adana’da düzenlenen 10 Kasım törenleri sırasında kendisini protesto eden yurttaşa “gavat” diyen Vali Hüseyin Avni Coş hakkındaki incelemesi sürüyor. inceleme sonunda Coş’un görevden alınmasının düşünülmediği öğrenildi. Bakanlığın Coş’a en küçük disiplin cezası olan “uyarı” cezasının vereceği öğrenildi. Tören sırasında Vali Coş’a hakaret ettiği iddiasıyla 10 kişiye para cezası kesilmişti. Kaplan: Erdoğan birkaç bakanı silletokat dövdü Haber Merkeziİran’ın Fars Haber Ajansı’na konuşan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın insanların yaşam biçimine karıştığını ifade ederken Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Erdoğan’a ilişkin açıklamalarını geç kalınmış bir tepki olarak değerlendirdi. Bugüne kadar Başbakan’ın, birkaç bakanı silletokat dövdüğünü ileri süren Tan, bunu anlatanın Başbakan’ın kendi arkadaşları olduğunu ve kendisinin bunları AKP’nin birinci derecedeki yetkililerinden duyduğunu söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle