17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 2013 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Başka Meraklar BÜYÜKLERİMİZ, gençlerimizin “kızlı erkekli” yurtlarla evlerde neler yaptıklarını merak etmek yerine ortaöğretim sonrasında nasıl yetiştirildiklerini, nerede nasıl okuduklarını, hemen önlerindeki geleceğe hangi yoldan hazırlandıklarını merak etseler daha iyi olmaz mı? ükseköğretimde neler olmaktadır? Devlet üniversiteleriyle vakıf üniversitelerinde durum nedir? Ülkenin her yerine yüzü aşkın üniversite açma politikası ne gibi sonuçlar vermiştir? YÖK sistemi nasıl işlemektedir? Üniversiteler gerçekten özerk mi? Özerklik nasıl anlaşılmakta ve uygulanmaktadır? Üniversitelerarası Kurul hâlâ var mı; nerede, ne zaman, ne yapmaktadır? Birçok ailenin öğrencilere tavsiye ettiği gibi İngilizce öğretimli fakülteleri seçtirtmek, hem diploma alıp hem de yabancı dil öğrenme açgözlülüğü değil midir? Bu Tarzanca yola sapmaktansa, doğru dürüst bir yabancı dil öğretimini öğrencilere ayrıca vermek doğru olmaz mı? Yoksa iki kuş da sakat doğmuş olmayacak mıdır? unlara benzer daha bir yığın soru ki, onları sorup doğru dürüst yanıtlamadan yükseköğretime geçmek, ister istemez yanlış yollarda zaman ve kaynak israfından başka bir sonuç vermeyecektir. O bakımdan, şu sıra geniş katılımlı bir “üniversiteler şurası” toplayıp ilgili bütün çevrelerin düşüncelerini alarak yükseköğretimi yeni kurallara bağlamak son derece yararlı olabilir. Zaten politikacılarımızın önemli kusurlarından biri, bu çeşit alanlara el atmadan önce siyaset, meslek ve bilim çevrelerinin görüşlerini almamaktır. Araştırma önergeleri daha çok yolsuzluklara ve suç kokan durumlara ilişkin olarak verilmekte, araştırmacıların bilimsel katılımla politikaya yardımcı olmasını sağlayacak yollar ihmal edilmektedir. slına bakılırsa, “kızlı erkekli gençlik” konusunun gündeme getirilmiş olması, siyaset dünyamızın koskoca insanlarındaki doyumsuzlukları, kompleksleri ve kuşaklar arası hasetleri ortaya dökerek toplumumuzun Freudvari tedavisine yol açığı için önemli bir hayra vesile olmuş sayılmalıdır. ‘İzmir Karşıyaka’dan Dünyaya…’ Seyahat Sona Erdi Y B B A ir demiryolcunun oğlu olarak, Manisa’da doğup İzmir’de yetişen ve geçen yıl yakın dost ve ar kadaşlarının İzmir’de toplanarak 80. yaşını kutladıkları Attila Karaosmanoğlu’nun İzmirKarşıyaka’dan başladığı dünya seyahati İstanbul’da sona erdi. İzmir’den sonra, 1950’de Mülkiye’ye girip, 1954’te iyi bir derece ile bitirdiği bu eski kurumda iktisat asistanı oldu. Bu sadece bir asistanlık değil, ömür boyu bir meslek seçimiydi; artık geleceğin bir iktisat hocası olmanın ötesinde uluslararası profesyonel bir iktisatçı doğuyordu. Karaosmanoğlu için iktisat ile seyahat sanki bir paranın iki yüzü olacaktı. Daha öğrenci iken, 3. sınıfta, 1953 başında, trenle Selanik üzerinden Avrupa’yı nasıl 96 saatte kat edip Danimarka’ya vardıklarını 70 yaşlarında kaleme aldığı anılar kitabında çok tatlı anlatmıştır. Çok sonraları emekliyken bir gün, dünyada gezmediği yerlerin nereleri olduğunu sorduğumda, “Latin Amerika kıtasını fazla bilmem” demişti. İlk pasaportunu alıp, ilk seyahatini yapmasına sebep Türkiye Milli Talebe Federasyonu idi; bu aynı zamanda siyasetle ilk ilişkisi anlamına geliyordu; siyaset, iktisat ve seyahat artık hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Nitekim 1955 yılında, arkadaşı Mehmet Selik ile birlikte, zamanın muhalefet dergisi Akis’te iktisat yazıları yazmaya başlayacaktır. Asistanlıktan eline ayda 137 lira geçen birisi için 35 kuruşun önemi büyüktür. Zaten burslu olarak okuduğu SBF yani Mülkiye’de asistanlığa atanması da Maliye Bakanı’nın itirazı yü Hükümete bakan olur, ama dosyası var, MGK onun komünist olup olmadığının incelenmesini ister; Dünya Bankası Başkanı McNamara’ya sorulur. O da, “Attila vatansever bir kişidir, ama aptallarla çalışmaz” diye cevap verir. Gerçekten de, aptallarla çalışamayacağını anlayıp, kendisi gibi, hükümete katılan ve çeşitli görevler alan arkadaşlarıyla birlikte tekrar istifa ederler: Aralık 1971 Prof. Dr. ERGUN TÜRKCAN sadi Planlama Dairesi (İPD) başkanı olması ve Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nı inşa edip, tam yürürlüğe sokacaklarken, ekibin diğer üyeleri, DPT’nin ikinci müsteşarı ve diğer daire başkanları ile birlikte hükümetle bazı temel konularda anlaşmazlığa düşüp, çok da sayıp sevdikleri Başbakan İsmet İnönü’ye istifalarını vermeleri, Cumhuriyetin önemli “saga”larından birisidir. Türkiye’de, değil bir ekip, hiçbir yüksek bürokrat, hele böyle yeni kurulmuş ve neredeyse hükümetin bile üstünde sayılan bir pozisyondan istifa etmek bir yana, koltukta kalabilmek için her şeyi yapabilecekken, üstelik İsmet Paşa’nın samimi ısrarına rağmen, işsiz güçsüz kalma pahasına istifa gerçek bir “efsane”dir. Ekim 1962’de istifa eden Attila Karaosmanoğlu, askerliğini yapmak için Nisan 1963 tertibinden Mamak’ta Muhabere Yedek Subay Okulu’na gönderilecek, oradan da Genelkurmay’a tayin edilip, Mart 1965’te terhis edilecektir. Askerliğin bitiminde Paris’te, OECD’de, bilim politikası konularında stratejiler geliştirmek için görev verilen Dr. Karaosmanoğlu, 1966 yılında Washington’da Dünya Bankası, IBRD, uzmanıdır. Kısa zamanda, büyük bölgelerle ilgili başkan yardımcılıklarından birine atanacak, Kuzey Afrika, Ortadoğu departmanından sonra, Doğu Asya’ya ge zünden biraz gecikmiş, bir süre, Kızılbey Vergi Dairesi’nde tarh memuru olarak çalışmıştı. Sonra hocalar araya girip atamayı yaptırmışlar… O zamanlar Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde doktora imkânı olmadığından üç arkadaş, Mehmet Selik, İsmail Türk İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde doktora yaparken İstanbul’da daha da zor şartlar yaşayacaklardır. Biraz tercüme biraz iktisat yazısı, yemek ve tramvay giderlerini denkleştirecektir. Parasızlık var, ama o döviz kıtlığı döneminde seyahat imkânları da eksik değil. İngiliz Kültür Heyeti, 1955 yazında 20 öğrencinin İngiltere’de ağırlanmasını sağlayınca Attila, daha kıdemli olan Nermin Abadan ile birlikte bu kafileyi Londra’ya götürüyor. Ankara’dan İstanbul’a trenle, oradan vapurla Marsilya’ya, tekrar trenle Le Havre ve tekrar Dover’e vapur ve trenle Londra; gelirken de Paris’te müzeleri ziyaret. Daha bunun yorgunluğu bitmeden, Oxford’daki bir NATO seminerine Necat Erder’le gidip toplantının yıldızları olacaklar ve bu arada, ABD’de, Harvard Üniversitesi tarafından “misafir araştırmacı” (visiting scholar) olarak kabul edilecektir; doktora tezi yazmanın tam yeri… Karaosmanoğlu’nun, genç yaşta, yeni kurulan Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) ilk İkti çecektir. Artık asıl işi sanki seyahat etmektir. Seyahat maceralarını kitabında büyük bir mizah duygusuyla anlatır. Ancak bu süreç, Türkiye’deki 12 Mart 1971 darbesi nedeniyle kesilecek ve Dr. Karaosmanoğlu, kısa bir süre de olsa, Nihat Erim hükümetinde, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olacaktır. Hükümete bakan olur, ama dosyası var, MGK onun komünist olup olmadığının incelenmesini ister; Dünya Bankası Başkanı McNamara’ya sorulur. O da, “Attila vatansever bir kişidir, ama aptallarla çalışmaz” diye cevap verir. Gerçekten de, aptallarla çalışamayacağını anlayıp, kendisi gibi, hükümete katılan ve çeşitli görevler alan arkadaşlarıyla birlikte tekrar istifa ederler: Aralık 1971. Bu işe giren diğer arkadaşları gibi, Attila da, reformcu, sosyal demokrat bir hükümet ile ülke yararına kafalarındaki planları, başta da DPT’de yapamadıkları toprak reformunu uygulayacaklarını sanmışlar, ama kısa zamanda, tamamen sola ve sosyalizme düşman bir askeri cunta ile birlikte olduklarını anlamışlardır. Komediyle başlayan siyasi maceraları, zamanın Gen. Kur. Başkanı Org. Memduh Tağmaç’ın bu ekipten nefret etmesiyle bir trajediye dönmesine ramak kalacaktır. Attila bu dönemde tevkif edileceğinden ciddi olarak endişe eder. Çünkü siyasi partiler, başbakanlar olmasına rağmen, (Meclis kapatılmamıştı) gerçek yönetim askerin elindedir ve hiç şakalarının olmadığını 3 genci asarak göstereceklerdir. İsmet Paşa da, kendisini, CHP kontenjanında olan İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliklerinden birine tayin ettirir ve CHP Genel Sekreterliği teklif eder. İşte bu teklif, çok eski dostu olan Ecevit’lerle ipi koparması anlamına gelecektir. İsmet Paşa da, Mülkiye Cuntası diye bilinen ve Ecevit’i ileri sürmüş ekibin manevrası ve yaşlılığın getirdiği yorgunlukla CHP Başkanlığı’nı bırakacaktır. Bülent Ecevit, CHP Genel Başkanı olurken Karaosmanoğlu da, daha 22 yıl sürecek olan Dünya Bankası’ndaki ikinci dönem görevine başlamak için 1972 yılı yazının sonlarında tekrar Washington’a hareket edecektir. Bay K’nin (Bankadakiler bu uzun soyadını telaffuz edemedikleri için, “Size Mr. K diyebilir miyiz?” diye sormuşlar, Attila da kabul etmiş) en önemli görevlerini yaptığı bu dönemdir. Artık o, bir devlet ve siyaset deneyimini de kariyerine eklemiş kıdemli bir banka yöneticisidir. Önceki dönemi onun bir yetişme ve pişme süreci gibi kabul edilebilir. Bu dönemde, sadece sorumlu olduğu ülkelerin değil, bankanın iç düzenlemesi ve işleyişiyle ilgili öneriler ve uygulamalara da imza atmıştır. Bay K, 1978’den itibaren her yıl çıkmakta olan, iktisatçıların ve iktisattan anlayan ciddi devlet adamlarının bakmak zorunda olduğu ünlü “World Development Report”ların yayımını başlatan, ilk sayılarının hazırlanmasında kendisinin de büyük katkıları olan banka yöneticisidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle