29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 EKİM 2013 PAZAR [email protected] 10 PAZAR KONUĞU Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu “demokratikleşme paketi”ni yorumladı Siyaset bilimi uzmanı Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu hükümetin “demokratikleşme paketi”ni yorumladı. “Görünen o ki demokrasi başka bahara kaldı” dedi. Merakla beklenen demokratikleşme paketi açıklandı. Sizce bu paketle Türkiye ileri demokrasiye doğru hızlı adımlar atacak mı? E.K. İleri demokrasiye doğru ilerleyeceksek bunu halk olarak yapmamız lazım. Bir siyasi parti, bir hükümet ne yaparsa yapsın bunu başarması mümkün değil. Paketin hazırlanış biçimi, şimdiki ve bundan önceki AKP hükümetlerinin programlarında bulunan iyi yönetişim ilkesine aykırı. Çünkü bir adım atılacaksa o adımı attığınız zaman adımdan etkilenecek kim varsa onunla görüşeceksiniz. Ondan sonra bu adımı atacaksınız. Birtakım kişilerle görüşüldüğünü sanıyorum. Ama bunlar çok dar ve Başbakan’ın çok yakınında olan bir kadro. Dolayısıyla böyle bir işe kalkıştığınız zaman bundan etkilenecek olan insanlarla teşriki mesai yapılarak düzenlenmesini gerçekleştirmelisiniz. Yani bu paketin yapılışı iyi yönetişim ilkelerine ve bugünkü AB standartlarında bir demokrasinin çalışmasına uyumlu değil. Birinci defosu burada. İkinci sorun ise bu paketle ilgili yüksek beklenti oluşuydu. Yapılacakların bir kısmı daha önceden basına sızdırılmıştı. Örneğin alfabedeki kimi harflerin değiştirilmesi gibi. Dolayısıyla bir sürpriz etkisi de olmadı. Pakette bazı bölümler ise öneri mahiyetinde. Seçim yasası değişikliği için verilen üç seçenekten mi söz ediyorsunuz? E.K. Evet. Demokrasinin temel payandaları var. Bunlardan birisi, insanları olabildiğince kararların içine almak, içkin olmak diye ifade edebiliriz. Öbürü ise insanların kolaylıkla itiraz etmesini sağlamak hatta direnme hakkını kullanmasının önünü açmak. Bu da muhalefet etmektir. Katılmayı ve siyasal temsili kolaylaştırıp geliştiren her adım demokrasi için olumludur. Bu seçim sistemindeki esas problem temsili sınırlamasıdır. Yüzde 10 barajını, geniş bir seçmen kitlesini kolaylıkla dışarıda bırakabileceğiniz bir engel olarak kullanabiliyorsunuz. Bunu daha önceki seçimlerde yaşadık. En son Haziran 2011 seçimlerinde böyle bir durum ortaya çıkmadı. Çünkü seçmen zorlana zorlana sonunda dersini aldı. Sadece kazanma olasılığı olan partilere stratejik olarak oy verdi. Böylece üç parti TBMM’ye girebildi. Seçilen bağımsız milletvekilleri daha sonra BDP grubunu kurdular. Ancak Meclis’e seçimle dört parti girdi, diyemiyoruz. Çünkü BDP seçime girmemişti. O seçimde 19 partiden üçü oyların yüzde 95’ini, geri kalan 16’sı yüzde beş oy aldı. Bakın, yüzde 10 barajını olduğu gibi bırakmanız mümkün. Bu bizim için ideal uygulamadır, diyebilirsiniz. Ama bunun siyasal temsili sağlamadığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarıyla ortaya çıktı. Seçmenin küçük azınlıkları bugünkü oy verme sistemiyle dışarıda bırakılıyorlar. Dolayısıyla bu da demokrasiye seviye kaybettiriyor ya da demokrasiyi defolu hale getiriyor. Örneğin Kürtler. Ya büyük partiler içinde temsil edilmek ya da kendilerinin düşüncelerine yakın ama seçilme riski bulunan küçük partileri tercih etmek zorundalar. BDP’nin aldığı oy yüzde 6 dolayındaydı. Baraj altında kaldı. Dolayısıyla bağımsızları bünyesine katarak bir nevi hilei şeriyeyle TBMM’de temsil edilebildi. Demokrasi başka bahara G E LEYLA TAVŞANOĞLU P O R T R KALAYCIOĞLU E PROF. DR. ERSİN İ.Ü. İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ABD’de Iowa Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden 1975’te yüksek lisans, 1977’de doktora derecesini aldı. Türkiye’ye döndükten sonra 197782 arası İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde dersler verdi. 198284 arası İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, 19842002 arası Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi oldu. 20042007 arası Işık Üniversitesi Rektörlüğü görevini üstlendi. Şimdi Sabancı Üniversitesi’nde siyaset bilimi dersleri veriyor. ezi Parkı olayları gibi bir ylemlere katılanların büyük kısmı olay yeniden olduğunda “beni adam yerine koyun, istekbuna verilen tepkinin ne olalerime kulak verin” diye barışçı cağını hep birlikte görecetaleplerle ortaya çıkmış. Bu da ğiz. Tepki değişmediyse siyaAKP programındaki iyi yönetişim sal katılım konusundaki zihniyetin konularına hassasiyet göstermediği, daha değişmesi de söz konusu değildir. duyarlı olması gerektiğini gösteriyor. Güçlü hükümet mi demokrasi mi tercihi olmaz Etkin hükümetimiz olsun ama demokrasiyi bir dönem için unutun olmaz. Tercih bundan ibaret olacaksa Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi görülebilir gelecekte mümkün olmayacaktır. Ama Tayyip Erdoğan, Türkiye gibi ülkelerde koalisyonların istikrar sağlamadığı ve en iyi yolun tek parti iktidarları olduğunu söylemedi mi? E.K. Bunun Türkiye için herhangi bir şekilde sorun olmadığını düşünüyorsanız mesele yok. Ama Kürtler, Aleviler gibi grupları sürekli olarak dışarıda bırakmak, kendi kimlikleriyle temsil edilmelerini engellemek ve bunları sürekli dışlamak demokrasinin içe alma tanımına aykırıdır. Bu şekilde dışlandıkları zaman bu gruplar radikalleşiyorlar. İçlerinden terör eylemleri yapan insanlar çıkıyor. Bizim tercihimiz etkin hükümetle demokrasi arasında olmamalıdır. Yani etkin hükümetimiz olsun ama demokrasiyi bir dönem için unutun, olmaz. Tercih bundan ibaret olacaksa Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi görülebilir gelecekte mümkün olmayacaktır. Bu demokratikleşme paketinde Kürt açılımına ilişkin herhangi bir atıfta bulunulmamasını nasıl karşıladınız? E.K. Alfabede birtakım değişiklikler var. Bir de yer isimlerinin değiştirilmesi... Öyle sanıyorum ki İç, Kuzey ve Batı Anadolu’daki birtakım duyarlılıklar ağır basmış. Bu kısmen milliyetçi taban. Bunların gösterebileceği tepkilerden çekinilmiş olmalı ki dolambaçlı birtakım öneriler getirilmiş. Alfabedeki harflerin legal olarak kullanılması deniyor. Batı dillerinde yazdığınız zaman bunlar zaten kullanılıyordu. Bu harflerin kullanılması anlaşılan Kürt vatandaşların kendi dillerini daha rahat ifade edebilmeleri için pakette yer almış. Ama bunlar ne kadar sorun çözer? Emin değilim. Klişe olacak ama dağ fare mi doğurdu? E.K. Yani beklentilere çok yakın gelen bir paket değil. Onun dışında Romanlara birtakım jestler yapılıyor. Bazı üniversitelerde enstitüler açılması beklentileri ne kadar tatmin eder? Böyle bir beklenti olup olmadığını da bilmiyoruz. Aleviler için Nevşehir Üniversitesi’nin Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesi evet bir şey. Ama üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesi kararından bir adım geri atılmadı. Üstelik savunuluyor. Bunların hiçbiri demokrasiyle ilgili değil. Demokrasiyle ilgili olanlar siyasi partiler ve seçimle ilgili öneriler. Bir de yüzde üç kadar oy alan partilere bütçeden yardım öngörülüyor. Yüzde 10 barajını korursanız o zaman yüzde üç oy alan parti pek yok gibi. Belki Saadet Partisi (SP) yüzde 3’e ulaşabilir. O kadar. Belli bölgelerde yoğunlaşmış BBP ya da Liberal Parti gibi küçük partilere herhangi bir yardım öngörülmüyor. Böyle bir demokrasi paketinde muhalefetin, gösteri yürüyüşleri ve mitinglerin kolaylaştırılması yer almamalı mı? E.K. Yer almalı tabii. Bu zaten uygulamada görülecek. Gezi Parkı olayları gibi bir olay yeniden olduğunda buna verilen tepkinin ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Tepki değişmediyse siyasal katılım konusundaki katılımın değişmesi de söz konusu olmayacaktır. Bu aynı zamanda zihniyetle, o tepkiyi veren insanları ne gözle gördüğünüzle ilgili. Onları ya öyle gördüler ya da öyle yansıtmak, Gezi eylemlerine katılanları vurmaya kırmaya eğilimli, örgüt militanları gibi göstermeye çalıştılar. Oysa İçişleri Bakanlığı’nın yayımladığı istatistiklere göre bu eylemlere 79 ilde 2.5 milyon kişi katılmış durumda. Bunlardan sadece dört bin küsuru hakkında kovuşturma yapılmış. Bu insanların büyük kısmı beni adam yerine koyun, isteklerime kulak verin diyerek barışçı taleplerle ortaya çıkmış. Bu AKP’nin programlarında ifade etmiş olduğu iyi yönetişim ve yerinden yönetim konularında hassasiyet göstermediği, daha duyarlı olması gerektiği vurgusunu yapıyor. Bu kişiler bireysel özgürlüklerin arttırılmasını istiyor. Onlar için çevreye sahip çıkmak, aynı zamanda özgürlüklere sahip çıkmak çok önemli. Gezi eylemcileri arasında sanatçılar vardı; kadınlar çoğunluktaydı. Her iki grubun da kendi yaşantılarıyla ilgili beklentileri, istekleri var. Bunlar açıkça dile getirildi. Temelde özgürlüklerine sahip çıkıyorlar. Bu açıdan da çok önemli. Türkiye çok ilginç bir olayla karşı karşıya kaldı. Bunlara yanıt radikal grupları seferber ederek onlarla yapılan polis mücadelesiyle bastırmak oldu. Gösteri yürüyüşü demokratik muhalefettir Peki, Gezi eylemlerine yanıt böyle mi olmalıydı? E.K. Hayır. Böyle bir olayla karşılaşıldığında aynı tepki verilirse Türkiye yine gerek dünya medyasında gerek ülke içinde hükümeti itibarıyla sınıfta kalacaktır. Halk daha çağdaş bir katılma biçimine doğru yavaş yavaş evriliyor. Bütün bunlar hükümeti tedirgin ediyor. Ayrıca yargıda çok ciddi sorunlarımız var. Pakette bununla ilgili herhangi bir şey yok. Savcıların ve yargıçların, ama özellikle savcıların yeni birtakım suçlar icat ettiklerini görüyoruz. Örneğin, hükümeti devirme suçu. Hükümeti barışçı, demokratik yollardan devirmeyi istemek muhalefettir.Ama hükümeti devirmek için silahlı eylem yaparsanız ya da bombalama yaparsanız bu eylemler tabii ki illegaldir. Ama öyle bir şey de yok. İnsanların gösteri yürüyüşü, protesto gösterileri yapması, oy kullanmaya kadar her türlü hareket muhalefettir. Bunun da suç değil, aksine korunması ve saygı gösterilmesi gereken bir faaliyet olarak kabul edilmesi gerekir. Yargı muhalefet etmeyi suç olarak görmeye ve göstermeye başlarsa ortaya nasıl bir tablo çıkar? E.K. Bu çok vahim bir gelişmedir. Üstelik savcılar yeni yeni suç aletleri de keşfetmeye başladılar. Örneğin deniz gözlüğü. Diyelim ki bir yere tatile gideceksiniz. Yanınızda deniz gözlüğü de var. Demek uçakta bu silah olarak kabul edilecek. Aslında komik. Allah’tan yargıçlar bunun suç aleti olmasını reddetti. Bunlar çok endişe uyandırıcı ama yasayla ya da bu tür paketlerle düzenlenecek durumlar gibi de görünmüyor. Hükümetin bunlar üzerinde herhangi baskısı varsa bunun kaldırılması lazımdır. Bir de pakete göre bundan sonra partili yargıçlar, savcılar, polisler görebileceğiz. Askerin basına sansürünü hükümet uyguladı Peki, kamuda sıkma baş ya da türbanın serbest bırakılmasına ne diyorsunuz? Bu da mı demokratik hak? E.K. Bu belediyelerde zaten büyük ölçüde vardı. Bazı devlet dairelerinde, yasaya, mahkeme kararlarına rağmen yakın zamanda türbanlılar görülüyordu. Anlaşılan onu da değiştirecekler. Herhalde insanlar artık, bu benim inancıma uygundur, diye ne isterlerse giyebilecekler. Ama birtakım meslek gruplarını, hâkim, savcı, polis, askerleri bunun dışında tuttular. Ama sağlık kurumlarında türban serbest olacak. Hastanelerde hijyen çok önemli. Bunu nasıl sağlayacaklar, çok merak ediyorum. Demokratikleşme paketini açıkladıkları basın toplantısında kimi gazetelerin ve televizyonların temsilcilerine toplantıyı yasaklamalarını nasıl karşıladınız? E.K. Eskiden askerler bunu yaptıklarında çok eleştiriliyorlardı. Şimdi aynı uygulama hükümet tarafından yapılıyorsa aynı eleştiriyi ona da yapmamız lazım diye düşünüyorum. O nedenle o pakette demokrasinin kalitesini çok yükseltebilecek bir adım yok. Görünen o ki demokrasi başka bahara kaldı. Ümit ederim ki Anayasa Komisyonu daha kapsamlı bir demokrasi uyuşması yapabilsin. Tabii seçim yasası Anayasa Komisyonu’nun meselesi değil. Bu ayrıca ele alınması gereken bir konu. Tartışılması iyi ama umarım, tartıştık ama anlaşamadık, bugünkü gibi devam edeceğiz, demezler. Baraj olabilir. Ama seçim yasasında esas olan ya temsil adaletini ya yönetim kolaylığını ön plana çıkaracak bir uygulamayı kabul etmektir. Bunun da mantığı olması gerekir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle