19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EKİM 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA l Gazeteci Vedat Yenerer sansürün yüzyıllar arası yolculuğunu yazdı HABERLER 9 Medya GAMZE AKDEMİR Sansürün dik âlâsına teslim Türk medyası tarihi bir süreçten geçiyor. Usta gazeteci Vedat Yenerer’in yeni yayımlanan kitabı “Türkiye’de İktidarların KılıcıSansür” bu yönde sansürün yüzyıllar arası yolculuğunu gözler önüne seriyor. Kitapta bolca yer alan somut sansür örneklerinin çoğu ilk kez yayımlanıyor. Özellikle AKP’nin sansürde nasıl bir yol yordam izlediğine söyleşimizde de geniş yer veren Yenerer, yandaş medya ve sözde etikçi özde tetikçi gazetecileri hakkında da önemli tespitlerde bulundu. Sansürün dik âlâsına teslim Türk medyası tarihi bir süreçten geçiyor. VEDAT YENERERMedya, medya olmaktan çıkmış durumda. Medya adeta tabancaya dönüştürülmüştür. Tabii ve çok şükür birkaç istisna hariç. Kitabınız bu yönde sansürün yüzyıllar arası yolculuğuna sıkı bir tanıklık. Evet, 27 yıllık gazetecilik yaşamımdan süzerek 2 yılda kaleme aldığım bu çalışmamda yüzlerce yıl önceki anlayış ile bugün sansürcü anlayışın nasıl ve hangi konularda birebir örtüştüğünü somut örnekleriyle ortaya koymaya çalıştım. Bu kitabı “Demokratikleşiyoruz” yalanını söyleyenlerin suratına bir tokat gibi vurulması için yazdım. Bugünkü iktidarın düzmece gerekçelerle toplumun tabancaya dönüştürüldü bilgilendirilmesini engellemek için neler yaptığını, gerici ve faşist mihrakların bir yılan gibi sessizce toplumun içinde nasıl yol aldığını göstermeye çalıştım. Kitaptaki somut sansür örneklerinin çoğu ilk kez yayımlanmaktadır. AKP’nin bayram harçlıklı medyası ustalık döneminde! Sansürde ve yandaşlıkta yeni çağa uygun bir yol yordam izliyor. Tabii o yolu halkı korkutarak ve cezalar yağdırarak izliyor başta. Meydanlarda “Ya tarafsın ya da bertaraf” diye bağırarak izliyor. Direnenleri hapse atıyorlar. Maliye kontrolüne sokuyorlar. Belge düzüyorlar. İftira atıyorlar. İsimsiz, imzasız ihbar mektupları yazıp CD’ler üretiyorlar. Bütün bunları da sahibi oldukları medyadan salyalar akıtarak kin kusarak servis ediyorlar. Buna can mı dayanır? Bu yandaş medya incelendiği zaman iki grup çalışan dikkat çekecektir. Birinci grupta hayatta hiçbir başarıya imza atamamış, takdir görmemiş, ezik, kompleksli ve servet düşmanı tiplerin parayla ya da sömürü ile beyni yıkanarak bir araya getirilmiş sözde gazeteciler var. İkinci grupta ise doğrudan parayla devşirilmiş sözde ilerici devrimci gazeteciler var. Gazetecilere ve yazarlara uygulanan sansürü ne düzlemde yazdınız? “Sansürlenen gazeteciler” demek yanlış olur. “İşten atılanlar” demek daha doğru. Son 10 yılda işlerine son verilen tanınmış gazetecilere şöyle bir bakalım. Severiz ya da sevmeyiz örnek olarak Nedim Şener, Nazlı Ilıcak, Banu Avar, Hasan Cemal, Sabahattin Önkibar, Uğur Dündar, Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Hakan Albayrak, Can Dündar, Can Ataklı, Ayşegül Arslan ilk aklıma gelenler. İşin ilginç tarafı sözde etikçi özde tetikçi gazetecilerin bazıları yandaş oldukları AKP hükümetini eleştirme girişiminde (!) bulunmuş olanlar. Hükümetin kendi yandaşları tarafından bile eleştirilmeye tahammülü yok. l Kızamık vakalarının son yıllarda arttığını belirten İstanbul Tabip Odası ve TTB yetkilileri, bu konu ile ilgili açıklamaları AKP’nin iktidara gelmesi ile birlikte hayata geçirdiği Sağlıkta Dönüşüm Politikaları sonucu sık sık yinelediklerini belirttiler. Tabip odaları birinci basamak denilen koruyucu sağlık hizmetlerine yeteri kadar önem verilmemesi ve aşı programlarının çok iyi takip edilmemesi nedeniyle hastalığın arttığına dikkat çekti. TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan ise Türkiye’nin konumu nedeniyle salgınların arttığı söylemleri ile ilgili olarak özetle şunları söyledi: “Sağlık Bakanlığı ülkenin yüzde 98’inde aşılamanın olduğunu belirtiyordu. Gerekli aşılamalar yapılmış olsaydı salgınlar olmazdı. Ya yeterli aşılama yapılmadı ya da aşılar soğuk zincirine uygun saklanmadığı için etkili olmadı. Kızamık vakalarında dünyada Çin ve Nijerya’dan sonra üçüncü sıradayız. Avrupa’da ise birinci sırada. Sağlık Bakanlığı’nın verdiği rakamların gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Koruyucu sağlık sistemi yeterli olsaydı kızamık yeniden artmazdı.” Avrupa birincisiyiz Kızamıkta Bakan artan kızamık vakalarını mültecilere bağladı ama uzmanlara göre neden, yanlış sağlık politikaları yapar gibi ameliyat AVM’de alışveriş Aşısız çocuklar okulda SİBEL BAHÇETEPE YUSUF ÖZKAN İZMİR Türk Oftalmoloji Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Süleyman Kaynak, gereksiz katarakt ameliyatlarının sürdüğünü vurgulayarak “Bizdeki sağlık sistemi AVM’de alışveriş yapar gibi. AVM’yi dolaşırken ihtiyacınız olmadığı halde nasıl birçok gereksiz şey alırsanız, yurttaşlar da bedava ve kolay ulaşılabilir olduğu için gereksiz yere katarakt ameliyatına yönlendiriliyor” dedi. Kaynak, bir AB ülkesinde bin doların üzerinde maliyeti olan katarakt ameliyatlarının Türkiye’de paket olarak 300 dolara yapıldığını söyleyerek “Türkiye’de hem çok ucuz hem de çok kolay ulaşılıyor. Hasta, ‘Katarak ameliyatı bedava yapılıyorken olayım’ diyor. Sağlık sisteminin istismarındaki son nokta bu. Ucuz ya da bedava diye gereksiz katarakt ameliyatları yapılıyor” dedi. Kaynak, Sağlık Bakanlığı’nın, özel sektörü denetlemek için sadece fiyat unsurunu kullandığını, hastanelerin de buna karşı “sürümden kazanırım” mantığıyla daha çok ameliyata yöneldiğini de bildirdi. Devlet sanatçısı Kitapta da yer verdiğiniz trajikomik sansür vakalarını ve bir o kadar absürd gerekçeleriyle birlikte örnekler misiniz? O kadar çok ki… Örneğin devlet sanatçısı Yıldız Kenter bir filminde rol gereği tecavüze uğruyor. Bu film Denetleme Kurulu’nca yasaklanıyor. Gerekçe de “Devlet sanatçısı tecavüze uğramaz …” Sonra mesela orijinal adı “Dog Soldiers” (Köpek Askerler) olan filmin askerleri kötü gösterdiğinden “En büyük suç” adıyla yayımlanması şartı koşulmuş. Bir başka örnek de “Divane” filminden; filmin üç yerinde geçen “kokuşmuş düzen, bozuk düzen ve yerin dibine batsın bu töreler” ifadeleri sansürlenmiş. Gerekçe olarak da düzenin kokuşmuş olamayacağı, iyi bir düzen olduğu ve törelerin gayet iyi olduğu düşüncesi gösterilmiş. Bir diğer filmde bir çay içme sahnesinde sahnede arka planda Boğaz’dan geçen bir gemi görülmektedir. Geminin kıç kısmında mercimek kadar orak çekiçli SSCB bayrağı gözükmektedir. Kelli felli uzman denetçiler “Gizli komünizm propagandası var” gerekçesiyle yayımlanamaz kararı vermiş. 1989’da devletin Beyoğlu’nda cayır cayır film yaktığı gün oradaydınız... Duyarlı bir vatandaş “Devlet Beyoğlu’nda film yakıyor” diye bir ihbarda bulundu. Fotoğraf makinemi alıp hızla Beyoğlu Adliyesi’nin arka bahçesine gittim. Yüksek duvarlarla çevrili bahçeden dumanlar yükseliyordu. Duvarda bir delik bulup makinemi içine soktum. Onlarca rulo film üst üste konulmuş bir görevli tarafından yakılıyordu. Alevler birinci kata kadar yükseliyordu. Fotoğrafları çektim ve emri veren savcının odasına girdim. “Bu filmlerin suçu ne, niye yakıyorsunuz” diye sorduğumda, “Yalan!.... Kim film yakıyor, doğru değil değerli kardeşim sen bu yalanlara inanma….” diye cevap verdi. Hem yakıyor hem de açıklamaya utanıyor. Yanan filmlerden çıkan siyah duman odasından içeri girerken hem de. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun, ülkemizde kızamık vakalarında yaşanan artışın nedenini “Türkiye’nin konumu nedeniyle günümüzde yaşanan insan hareketleri”ne, yani mültecilere bağlamasının aksine tabip odaları, bunun uygulanan sağlık politikalarının sonucu olduğunu belirtti. Kızamığın yeniden hortladığını, ülkenin hemen hemen her yerinde görüldüğünü vurgulayan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Özdemir Aktan, “Kızamık vakalarının görülme sıklığında dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci sıradayız. Ya yeteri kadar aşılanma yapılmadı ya da aşılar soğuk zincirine uygun saklanmadığı için etkili olmadı. Günümüzde ise aşılama aile hekimlerine bırakıldı. Aile hekimleri hasta bakmaktan aşılamaya yeteri kadar zaman ayıramıyor” dedi. CHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in soru önergesini yanıtlayan Sağlık Bakanı, kızamığın 67 ilde görüldüğünü doğrulayan bir açıklama yaptı ve bunu Türkiye’deki insan hareketlerine bağladı. Ancak bakanlık verilerine bakıldığında kızamık vakalarında ilk sırada 1074 vaka ile Şanlıurfa’nın, ikinci sırada 1054 vaka ile İstanbul’un geldiği dikkat çekti. Bakanlık verilerine göre Türkiye’de 2002 yılında 7 kızamık vakası görülürken, bu yıl itibarıyla 67 ilde toplam 6 bin 731 vaka ortaya çıktı. Yalnızca 625 Suriyeli mültecide ise kızamık hastalığı saptandı. Türkiye’de kızamık aşısının 9. ve 12. ay ile ilkokul birinci sınıfta yapıldığı biliniyor. Ancak geçen yıl yapılan aşılama kayıtlarının düzenli tutulmadığı, bu nedenle bu alanda ciddi problemlerin yaşandığını vurgulayan hekimler, Sağlık Bakanlığı’nın da kimlerin aşısız olduğunu net olarak bilmediği uyarısını yaptı. Yetkililer, “Kızamık aşısı olmayan çocuklar okullarda” diyerek salgınla mücadelede bütün kurumların seferber edilmesi gerektiğini kaydetti. tecavüze uğramaz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle