23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 EKİM 2013 CUMA 6 HABERLER Türkiye’de nefret söylemlerine en yoğun biçimde maruz kalan gruplar yeni yasa taslağını yorumluyor ‘Nefret edeni utandırın’ MELTEM YILMAZ “Demokratikleşme Paketi”nde, “nefret suçlarına yönelik cezaların artırılacağı” yönünde düzenlemenin yer almasının ardından, Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı nefret suçları yasa taslağı ana hatlarıyla ortaya çıktı. 67 Eylül olaylarının da dikkate alındığı belirtilen taslakta, nefret saikiyle işlenen her suça değil, belli suçlara ceza artırımı öngörüldü. Buna göre, kasten öldürme, kasten yaralama, tehdit, yağma, işkence, mala zarar verme ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçları nefret ve önyargı saikiyle işlenirse verilecek cezalar artırılacak. Yaşam tarzı tercihlerine müdahaleye 3 yıl hapis verilecek hakaret suçunda ise hapis cezası kalkacak. Ancak, cinsel saldırı, cinsel taciz, çocukların istismarı, eziyet, haksız arama, konut dokunulmazlığının ihlali, genel güvenliğin tehlikeye sokulması, ibadethane ve mezarlıklara zarar verilmesi suçları nefret saikiyle işlense de ceza artırımı olmayacak. Taslağın en Şalom gazetesi yazarı Denis Ojalvo, “Kanun taslağı aslında bir suçun nefret saikiyle işlendiği takdirde cezasının artırılmasını öngörüyor. Ancak bu önlem, bataklığı kurutmaktan çok, sivrisinekleri teker teker öldürmeye çalışmaya benziyor. Diğer bir deyişle önemli olan şey nefret suçuna çanak tutan ortamın caydırılmasıdır” diyor. çok eleştirilen bölümü ise nefret cinayetlerinin en fazla kurbanı olan “cinsel yönelimi” dışarıda bırakıyor olması. Biz de “Demokratikleşme Paketi”nin getirdiği söz konusu düzenlemeyi, Türkiye’de nefret söylemine en fazla maruz kalan gruplarla konuştuk. Transseksüeller, Yahudiler, Aleviler ve engelliler, nefret suçları yasa taslağını yorumladı... Önce, Şalom gazetesi yazarı Denis Ojalvo ile konuşuyoruz. Siz bu maddeyi nasıl yorumluyorsunuz ve nefret suçlarının yalnızca ceza artırımıyla çözülebileceğine inanıyor musunuz? Nefret suçlarına yönelik cezaların artırılması olumlu bir şey. Kanun taslağı aslında bir suçun nefret saikiyle işlendiği takdirde cezasının artırılmasını öngörüyor. Ancak bu önlem bataklığı kurutmaktan çok, sivrisinekleri teker teker öldürmeye çalışmaya benziyor. Diğer bir deyişle önemli olan şey nefret suçuna çanak tutan ortamın caydırılmasıdır. Bunu yapmanın yolu ise eğitim, sivil toplum girişimleri ve hukuktan geçiyor. Eğitim konusunda, okullarda içeriği amaca yönelik olarak yeniden düzenlenmiş yurttaşlık bilgisi dersleri verilebilir. Tarih dersinde, faşizm, nazizm ve diğer totaliter ideolojilerin insan haklarını sözüm ona devlet veya toplum adına nasıl baskı altına alıp ihlal ettikleri işlenir. İkinci olarak, sivil toplum kuruluşları ayrımcılık yapan kişi ve kuruluşları kamuoyuna teşhir edecek ve utandıracak faaliyetlerde bulunabilirler. Ve son olarak hukuk ayağında, ombudsmanlık müessesesinin sadece bir Sayıştay gibi çalışmayıp özellikle bir “halk şikâyetleri komiseri” işlevini yerine getirmesi gerekir. Devlet katında aykırı veya azınlık kimliği yüzünden ayrımcılığa uğradığı kanaatinde olan vatandaşı bu kurum sahiplenebilir. Unutmamak gerekir ki, nefret suçuna ortam hazırlayan başlıca etmen “nefret söylemi”dir. Peki, nefret söylem ve eylemleri ne şekilde hayata geçiyor? Bir dış siyaset konusu olup özünde Arap ve Yahudi milliyetçiliklerinin arasındaki bir toprak kavgasının ulusal düzlemden dinsel düzleme yani MüslümanMusevi çatışmasına kaydırılarak iç siyasette araçsallaştırılıp oya tahvil edilmesi Türkiye Yahudilerinin başlıca sıkıntısı. Türkiye’deki Musevi cemaati için yakın tarihteki kritik olay nedir sizce? 2000’li yıllardaki kritik tarihler kanımca Türkiyeİsrail ilişkilerinin bir türevi durumunda. Özellikle mukaddesatçı eğilimli yazılı ve görsel basında İsrail konusu bilinçli olarak yanlı bir şekilde işlendikçe, Türkiye’deki Yahudi aleyhtarlığı tavan yapmıştır. Bunun neticesinde “durumdan vazife çıkaran” kendini bilmez kişiler 2003 yılı ağustosunda siyasetle hiçbir ilgisi olmayan dişçi Yasef Yahya’yı katletmişlerdir. İki ay sonra ise mahut sinagog saldırıları yaşanmıştır. Engelin küfre dönüştüğü bir toplum ‘Her alanda ayrımcılığa uğruyoruz’ Önce “Demokratikleşme Paketi”nde yer alan, ardından Adalet Bakanlığı tarafından taslağı hazırlanan “Nefret Suçları Yasası”nı, bu kez Türkiye Sakatlar Birliği Başkanı Şükrü Boyraz ile konuşuyoruz. Boyraz, Türkiye’de engellilerin hayatın her alanında ayrımcılığa uğradığına dikkat çekiyor. “ ‘Allah sizi bilerek sakat yapmış, gidin evinizde oturun, ne işiniz var sokakta’ gibi sözlerle, hakarete maruz kalıyoruz. İnsanların bizden nefret etmesi değil de nedir bu” diye soruyor. Türkiye’de engellilerin “yaşam hakkı”ndan bile söz etmek güç, öyle değil mi? Evet, temel olarak öncelikle yaşam hakkımız elimizden alınmış. Gerek doğuştan gerekse sonradan, herhangi bir nedenle engelli olan yurttaşlarımız başta eğitim, istihdam, sosyal yaşantı, ulaşım ve erişim konusunda hâlâ ayrımcılık yaşıyoruz. Belediye otobüsleri, Türkiye Sakatlar metrobüsler, tramvaylar ve metrolarda hâlâ erişim Birliği Başkanı yüzde 30 oranında. Eğitim Şükrü Boyraz, alanları ve mekânlarında, “Bu cezalar zaten metropol şehirlerde yüzde 25 civarında ama diğer vardı ama asla il ve ilçelerde ise yüzde uygulanmadı. 10 civarında erişime uyBu cezaların gunluk mevcut. Dahası, biz bu sorunun artırılması çözümü için yapmış olhiçbir şey ifade duğumuz kitlesel eylemetmeyecektir” ler sırasında, görevli görevsiz birçok kişinin sözdiyor. lü hakaretine maruz kalıyoruz. “Allah sizi bilerek sakat yapmış, gidin evinizde oturun ne işiniz var sokakta” gibi sözlerle, hakarete maruz kalıyoruz. İnsanların bizden nefret etmesi değil de nedir bu? İstihdamda bir iyileşme var mı? Başta devlet kadrolarına alınan engelli personel olmak üzere, bu personelin terfisi nerdeyse mümkün değil. Örneğin Milli Eğitim’e öğretmen olarak atanan birçok kişi, engelli olması nedeniyle memur olarak okullarda görevlendirilmektedirler. Özel sektörde ise başta bankalar olmak üzere, buralar asla engelli çalıştırmıyor. Çalıştıran bankalar da, engelli personelin eğitimi ne olursa olsun, onları asgari ücrette çalışmaya zorluyor, mesai ücreti ödenmiyor. Nefret suçları yasası, sözünü ettiğiniz bu sorunlara biraz çare olur mu? Nefret söylemi ile sürekli karşı karşıyayız, trafikte olsun aile arasında olsun, arkadaşlar arasında olsun... İnsanlar birbirlerine hakaret ederken bile “Geri zekâlı!”, “Kör müsün?”, “Sakat mısın?” gibi söylemlerle engelli bireyleri toplum içinde küçük düşürüyor; bu ayrımcılıktır. Demokratikleşme paketi bana “demokratikleşmeme paketi” gibi geldi. Bu cezalar zaten vardı ama asla uygulanmadı. Bu cezaların artırılması bana göre hiçbir şey ifade etmeyecektir. Yalnızca rafları süsleyecek, mevcut iktidar da bir şeyler yaptığını anlatıp duracaktır. Peki siz nefret suçlarına yönelik nasıl bir yaklaşım getirilmesini beklerdiniz? Nasıl bir ceza konusuna şöyle diyebilirim: Belki cezalar kısmen caydırıcı olabilir, ama sorunun çözüm noktası değildir. Bunun tek yolu ülkenin eğitim müfredatının ve sistemin değiştirilmesidir. Bir ülkeyi yaşatan ve büyüten yeni nesildir ve onlara verilen eğitimdir. Toplum da fiziksel anlamda farklı olan kitleye lakap takmaya son vermeli. Bunun için engelli kelimesinin devlet literatürüne konulmasını kanunlaştırmalı. ALEVİBEKTAŞİ FEDERASYONU: Önyargı nefreti besliyor “Demokratikleşme Paketi” kapsamında en çok konuşulan bireyler ise Alevi yurttaşlar. Onlar için yeni bir paket hazırlanacağı iddia ediliyor, ancak bu yeni pakete ilişkin ilk sinyallere bakılırsa, hükümet yine büyük bir hayal kırıklığı yaşatacak gibi görünüyor. Konuyu, AleviBektaşi Federasyonu Başkanı Selahattin Özel ile konuşuyoruz. Yalnızca Aleviler için yeni bir paket hazırlanacağı iddia ediliyor. Siz bu yaklaşımı nasıl karşılıyor ve ne bekliyorsunuz? Nefret suçlarını ilk gündeme getiren kuruluşlardan biriyiz. Başbakan Erdoğan, genel seçimler sürecinde Sayın Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğunu dile getirip kelime oyunları ile Kılıçdaroğlu’nu ve Aleviliği seçim mitinglerinde yuhalatmıştı. Şimdi aynı başbakanın nefret suçuna yönelik cezaların artırılmasını söylemesi bizim için hem şaşırtıcı hem de olumlu. Burada sanki Başbakan’ın kendi yandaşlarına, kendi dünya görüşüne yakın olanlara bir mesaj vermek istediği hissiyatı uyandı bende. Aleviler, Türkiye’de en yoğun biçimde nefret söylemine maruz kalan grupların başında geliyor diyebilir miyiz? Aleviler Türkiye’de en AleviBektaşi yoğun biçimde nefret söyFederasyonu Başkanı lemine maruz kalan grupların başında geliyor. BuSelahattin Özel: Paketlerle reformların nu her Alevi yaşamıştır, yaşıyor; hissetmiştir, hisyapılması yerine yeni sediyor. Ancak biz Alebir anayasa ile çağdaş viler için yeni bir paket bir demokrasi hayata hazırlanması yerine tüm inançlar için bir paket hageçirilmelidir. zırlanmasını bekleriz. Daha doğrusu paketlerle reformların yapılması yerine yeni bir anayasa ile çağdaş bir demokrasinin hayata geçirilmesinin en doğrusu ve en sağlıklısı olacağına inanıyoruz. Yoksa her grup, her dil, her inanç, her din için ayrı ayrı paketler hazırlanmasını çok doğru bulmuyoruz. Nefret suçlarında “asıl sorun” sizce nedir? Asıl sorun zihniyet sorunudur. Önyargılar zihniyet sorunudur. Nefret söylemi önyargılardan besleniyor. Önyargıların kalkması için de toplumların birbirini daha yakından tanıması gerekir. Türkiye’de yan yana yaşayan toplulukların çoğu birbirlerinin iç dünyalarını tanımıyorlar. Tek tip insan yetiştirme projesinin vahim sonuçlarından biridir bu durum. Kısacası ceza dışında toplumların birbirilerini tanımalarına olanak yaratılması, gerekir. Bu konuda özellikle eğitim, medya ve inanç dünyasına çok görev düşüyor. Seyhan Arman, “Maalesef bizim ülkemizde herkes kendisine Müslüman ve öteki olanın, nefrete maruz kalanın bir başka öteki umurunda değil. Buna bu ülkenin aydınları, solcusu, Kürt’ü, başörtülüsü, Alevisi de dahil” diyor. Transseksüel oyuncu Öteki olanların bile diğer ötekilere olan ilgisizliği dikkat çekici ‘Türkiye’de herkes kendine Müslüman’ geçiyor? Açıkçası somut bir örnekle ajite etmek istemiyorum. Hükümet tarafından yapılan “eşcinsellik bu yüzyılın meselesi değil” açıklaması bile sokaktaki trans bireyin öldürülmesi olarak geri dönüyor. Bizim dışımızda da kimse çıkıp buna dur demiyor, bu yüzyılda yaşayan insanların meselesi, tabii ki bu yüzyılın meselesi diyemiyor. Çünkü hâlâ insanlar “tercih” olduğunu geçirilmeli? Önemli olan yapılan eylem için verilecek ceza değil bence. Önemli olan mentalitenin değişmesi ve bunun için çaba göstermek, kaşıkla verip sapıyla alarak olmaz. Gezi olaylarında nefreti ve nefretin bizi hangi raddeye getirebileceğini çok net gördük. Üstelik bunu bölündüğümüz her iki taraf ta yaptı. Bana göre palayla saldırmak ve inancından dolayı aşağılamak arasında fark yok. Nefret nefrettir! Ceza artırımı ya da bununla ilgili hukuki çözümler elbette yarar sağlayabilir ama adil olunması koşulu ile. Eğer biz LGBT bireyler de bu kapsamdaysak en azından katillerimizin indirim almayacak olması bile sevindirici. Türkiye’deki trans bireylerin en güncel sorunları nelerdir? Yaşamlarınız giderek dört duvar arasına hapsoluyor mu? En güncel ve değişmez sorunumuz, yaşam hakkımızın ihlali. Dört duvar arasına hapsedilmek için her türlü çaba elbette sarf ediliyor ama bunu başarmak en azından bir kısmımız için mümkün değil. Çünkü hastalıklı ve sapık olmadığımızı biliyoruz, ne kadar “normal” olduğumuzun farkındayız. Trans bireyler artık daha bilinçli ve örgütlü. Zaten bizim olan haklarımızı, onurumuzu, insanlığımızı geri kazanmak için mücadele edeceğiz. Ve belki bir gün var oluşumuzdan dolayı nefrete maruz kalmamayı başarabileceğiz. Başka bir dünya mümkün! Transeksüel oyuncu Seyhan Arman’ı dinliyoruz. O, “Nefret suçlarına karşı yapılan her adım elbette ki önemlidir. Önemli olan uygulanıp uygulanmayacağı ve bu genel tanımla hangi ötekileri kastettikleri” diye başlıyor söze. Sizce, transseksüeller gibi, farklı cinsel gruplara bir şekilde etkisi olacak mı bu yasanın? Maalesef bizim ülkemizde herkes kendisine Müslüman ve öteki olanın, nefrete maruz kalanın bir başka öteki umurunda değil. Buna bu ülkenin aydınları, solcusu, Kürt’ü, başörtülüsü, Alevisi de dahil. Herkesin malumu LGBT bireyler zaten dış kapının dış mandalı sayılıyor. Bu durumda varın halimizi siz düşünün. Trans bireyler, Türkiye’de gerek devlet gerek toplum nezdinde, geçmişten bugüne ayrımcılığa en yoğun biçimde maruz kalan kesimlerden. AKP hükümetinin zamanla, sizleri de “göreceğine” inanıyor musunuz? Kendi adıma pek ümitli değilim çünkü hükümet daha önce fikrini birçok kez LGBT bireyleri tanımadığı şeklinde açıkladı. Hükümetin bakanı çıkıp “eşcinsellik hastalıktır” dedi. Üstelik kadın bir bakan ve üstelik hiçbir bilimsel gerçekçiliğe dayanmadığı halde. Gerçi Sayın Başbakan bir defa olumlu bir açıklama yapmıştı, ama önemli olan icraat. Yine de olumlu düşünmek gerek. Umarım bizi de kapsar. Umarım! Peki, size karşı olan nefret söylem ve eylemleri ne şekilde hayata düşünüyor/zannediyor. Bunu düşünen kişiler neden bir insanın anasını, babasını, arkadaşlarını, akrabalarını, eğitim hakkını, sağlık hakkını, yaşam hakkını geride bırakıp aşağılanmayı, dışlanmayı, dövülmeyi, sövülmeyi hatta öldürülmeyi göze aldığını düşünmüyor. Ve tüm sebebin var oluş değil de tercih olduğunu, nefse yenik düşmek olduğunu düşünüyor. Ya da işine gelmediği için öyle varsayıyor. Peki, nefret suçlarının yalnızca ceza artırımıyla çözülebileceğine inanıyor musunuz? Ceza dışında başka ne gibi önlemler hayata
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle