28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 2013 SALI [email protected] 14 KÜLTÜR Vasıf Öngören’in ‘Zengin Mutfağı’ 1516 Haziran 1970 işçi hareketinden yola çıkmıştı İşçiler patronlara el ense çekince “El ense çekmek” güreş terimidir. Vasıf Öngören’in “Zengin Mutfağı” oyununun Ahçı’sı eski pehlivan Lütfü Usta’dır. Oyun, işçi hareketleri içinde ülkemizdeki en dramatik süreci oluşturan 1516 Haziran 1970’teki yürüyüşten yola Şener Şen ve Nilüfer Açıkalın “Zengin Mutfağı” filminde, 1983. çıkılarak yazılmıştır. 1978 yılında prova sırasında bombalı saldırıya uğ? 1970’lerin toplumsal/politik duyarlık rayan “Zengin ikliminde seyircisiyle bütünleşiveren Mutfağı”nın yeni İBBŞT “Zengin Mutfağı”nın günümüzde de dipdiri yapımı, 2012’nin son günlerinde, ülkücü olduğu ankaldığı görülüyor. İşçi sınıfına ilişkin laşılan birkaç seyircinin gühakların 35 yıl içinde geriletilmiş olduğu rültülü tepkisine hedef oldüşünülünce, buna şaşmamak gerek... du. Tiyatroya ve genel olarak sanata yönelik sevgisiz ve saygısız davranışlar son yıllarda marifet sayılıyor. “Zengin Mutfağı” 1978’den bu yana ödenekli ve özel topluluklarca pek çok kez seyirci karşısına çıkarılmış, 1988’de filmi de yapılmıştı. Şener Şen’den Erdal Özyağcılar’a, Rana Cabbar’dan Cezmi Baskın’a birçok oyuncunun, Vasıf Öngören’den Başar Sabuncu’ya ve Rutkay Aziz’e pek çok yönetmenin emek verdiği bu ödüllü oyun şu anda yalnız İBBŞT’de değil, Van Devlet Tiyatrosu’nda da sahneleniyor. 1516 Haziran 1970’teki işçi yürüyüşü, AP iktidarının işçi sınıfının sendikal haklarını kısıtlamaya yönelik yasa tasarısına tepki olarak 100’ü aşkın işyerinden 100 bin dolayında işçinin katılımıyla gerçekleşmişti. Bu büyük olay, İstanbul ve Kocaeli’de sıkıyönetim ilan edilmesiyle noktalansa da, “Zengin Mutfağı”nın yeni İBBŞT hükümetin amaçladığı yasal değiyapımı, 2012’nin son günlerinde, şiklik işçilerin hareketiyle engelülkücü olduğu anlaşılan birkaç lenmiş oluyordu. Toplum 12 Mart seyircinin gürültülü tepkisine 1971’in eşiğine gelmekteydi… hedef oldu. “Zengin Mutfağı”, tam da o günlerde, zengin bir işadamının köşke kapılanır ve “sermaye”nin köşkünde ahçılık, hizmetçilik, şo“emek” karşısındaki vurucu gücü förlük yapan kişilerin, sermaye ve olarak kullanılma yolunda yetiştiemek arasındaki çelişkiler içinde rilir. Selim’in palazlanma süreci, kısılıp kaldığı, hangi safta yer alaköşkü koruyan kurt köpeğinincakları konusunda düşünme sürekiyle koşutlanarak gösterilir cine girdikleri aşamayı gösterir. oyunda. Toplum adım adım 12 Vasıf Öngören “belgesel” değe Eylül’e yaklaşmaktadır… ri olan tarihsel malzemeyi oyunu1970’lerin toplumsal/politik na çerçeve yapmış, içine de kendi duyarlık ikliminde seyircisiyle kurmacasını yerleştirmiştir. Zenbütünleşiveren oyunun günügin köşklerinde hizmet veren müzde de dipdiri kaldığı görü“mutfak ekibi”ni sevimlikomik lüyor. İşçi sınıfına ilişkin haklayanlarıyla klişeleştiren Yeşilçam rın 35 yıl içinde geriletilmiş olfilmleri oyunun yüzeydeki dokuduğu düşünülünce, buna şaşmasunu oluşturur. Oyun sürecinde mak gerek. Öngören’in bize tutise bu “tanıdık” kurmaca ortamın tuğu aynalardan geçerek ulaşamaskelediği gerçekler gün yüzüne cağımız noktalar toplumsalekoçıkacaktır. nomikpolitik yaşamımız içindeki Öngören’in “küçük belirleyiciliğini bugün de koruyor. insanlar”ından kimi, zaman içinBakıyoruz, geçen zaman içinde de, gerçekleri algılayıp Lütfü Us çelişkiler büsbütün derinleşmiş. ta gibi yoz düzene hizmetten vaz “Zengin Mutfağı”, darda kalmış geçer. Kimiyse, düzene boyun insanların gitgide artmakta olduğu eğip köleleşmeyi seçer. Tıpkı hizülkemizde, nüfusun önemli bir metçi kızın nişanlısı, sahipsiz, kioranının bir kapıya kul olma yoşiliksiz ve meteliksiz Selim gibi. lunda yaşadığı ideolojik çarpılmaSelim tam da bu olaylar sırasında ların anlatımı olmuş... Veda BARBICAN CENTRE’DAKİ ‘YAĞMUR ODASI’ BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR Bağımlı bir mahkemenin 16 yıl ceza kestiği Kurmay Yarbay Hüseyin Topuz, Jandarma Genel Komutanlığı’nda görev yaptığı sırada Balyoz davası kapsamındaki sözde “Sakal” planını hazırlamış. Bu işte görevli askerlerin tamamı beraat etmiş, fatura da Topuz’a kesilmiş. Annesini kaybeden yarbaya bir gün cenaze izni vermişler. Topuz’un cemevindeki törenden sonra çekilmiş iki fotoğrafından birinde kollarında kendisi hapisteyken doğan minik kızı ile yeğeni var. Objektife bakıyor o an ama çok daha uzağa, geçmişine bakar gibi. Bir halk çocuğu olarak ana baba ocağından kopup asker ocağına, askeri liseye girdiği o talihsiz güne. Yatakhanedeki ilk karanlık gecesine. Sabah ayazı içtimalarına. Bütün o sınavlar, talimler, emir komuta ve disiplinle geçmiş yıllara, kendi hikâyesine ve şimdi vardığı o kahredici yere! Bakışı anlatılmaz. Haksızlığın en beterine uğramışlık, umutsuzluk, şaşkınlık ki insan nasıl olur da şaşmaz böyle adalete, hukuka! İkinci fotoğrafta yanındaki kişinin elini sımsıkı kavramış Topuz. Bu kez dağılmış, çökmüş. Yedi yaşındaki oğlu “Babam suçlu değil! ” diyor. Fotoğraflar çarpıyor, isyanla koyu bir öfke arasında gidip geliyorum. ??? Fatih Hilmioğlu’nu 2007 yılı 19 Mayıs’ında Enver Aysever’le Malatya İnönü Üniversitesi’ne gittiğimde tanıdım. Konuğu olduk. Daha önce tarikat yuvası olan üniversiteyi rektörlüğü döneminde çağdaş bir kurum haline getirmiş, büyük bir kütüphane kurmuştu. Bizi kendisi gezdirdi, yaptıklarına, kurduğu düzene hayran kaldık. Coşkulu Gençlik Bayramı kutlamaları, şenlikleri yapıldı. O yıl çıkan romanıma bir de ödül verdi gençler. Hilmioğlu, Atatürk ilkelerine yürekten bağlı, üniversiteye türbanlı öğrenci sokmamaya kararlıydı. Üzerinde baskı vardı, gericilerle mücadelesi sürüyordu. Ne var ki zordu hayatı. Korumalarla dolaşıyordu. Rahatça konuşalım diye son gün kampusu kuşbakışı gören terasa çıkardı bizi. Orada çay içip simit peynir yiyerek uzun uzun konuştuk. O yılın sonbaharında bir edebiyat sempozyumu yapacaktık. Olmadı. Tutuklandığından bu yana kahırla izliyorum Hilmioğlu’na yapılanları. Eylülde gencecik oğlunu yitirmişti. Acılı, yaralı bunca değerli bir insanı, canlar kurtarmış bir hekimi ölüme mahkum etmişler. Niçin? İnsan olamadıklarından... Bunca zulüm ve uydurma suçun körlük, nefret ve intikamdan öte açıklaması yok. Kara kin başını kesemediğini ağır ağır öldürüyor. Zor zamanlar yaşıyoruz, karanlıklardan geçiyoruz. ??? Değerli okurlar, iki buçuk yıldır her salı bu köşedeydim. Desteğinizle gayret verdiniz, sesiniz hep yanımda oldu. Ama artık ayrılma zamanımız geldi. Aslında ben burada geçici bir konuktum. Yerim dar geldi, yetmedi. Şimdi izninizle daha geniş bir yere, yeni romanımın hayal dünyasına taşınıyorum. Umarım birlikteliğimiz sizi hoşnut etmiştir. Yeniden ve sağ salim, kitap sayfalarında buluşmak üzere hoşça kalın… Yağmura dijital ‘önlem’ Kültür Servisi Yağmurlarıyla ünlü İngiltere’de, Londra’daki Barbican Centre’da düzenlenen “Yağmur Odası” adlı dijital enstalasyon büyük ilgi çekiyor. ? Sensörle dayalı bir Çağdaş sanat grubu Ransistemle gerçekleştirilen dom International’ın gerenstalasyonda, çekleştirdiği enstalasyonda, ziyaretçiler “yağmurda yü ziyaretçiler “yağmurda rüyorlar”, ama ıslanmıyoryürüyorlar”, ama lar. Sensörlere dayalı bir ıslanmıyorlar. sistemle, 100 metrekarelik bir alanda düzenlenen enstalasyonda, “Yağmur Odası”na her seferinde yalnızca 10 ziyaretçi alınıyor. Barbican Centre’ın The Curve galerisine yerleştirilen “Yağmur Odası”na girenler suyun sesini duyuyor, “ıslaklığı” hissediyor, çok geçmeden de binlerce “yağmur damlası” altında olduklarını fark ediyorlar. Ancak ziyaretçinin varlığı ve hareketlerine tepki veren sensörler, içerideki kişinin ıslanmamasını sağlıyor. “Yağmurda yürümelerine” karşın ıslanmayan ziyaretçiler, yağmuru kontrol altına almanın nasıl bir duygu uyandırdığını yaşıyorlar. Enstalasyon, ziyaretçinin hareketlerinin izini sürüyor ve onun yürüdüğü yerlerde yağmuru durduruyor. Ancak “Yağmur Odası”na her seferinde yalnızca 10 kişinin girebilmesi, dışarıda uzun kuyrukların oluşmasına yol açıyor; ziyaretçiler bir buçuk saatten daha uzun bir süre beklemek zorunda kalıyor. Kuyrukta bekleyenler, “İngilizler yıllardır kendilerini ıslatan yağmura en sonunda çare buldular” gibisinden espriler yapmaktan kendilerini alamıyorlar. Random International grubunu 2005’te kuran Hannes Koch ve Florian Ortkrass’la birlikte Stuart Wood’un gerçekleştirdiği “Yağmur Odası” 3 Mart’a kadar Barbican Centre’da. Antalya sahnesinde Yunan efsanesi ? Kültür Servisi Antalya Devlet Opera ve Balesi, bu ay iki önemli esere ev sahipliği yapıyor. Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin prömiyerini gerçekleştirdiği günden bu yana seyircinin büyük beğeni ile izlediği “West Side Story” bugün saat 20.00’de Haşim İşcan Kültür Merkezi’nde izlenebilir. Yunan mitolojisinin etkileyici efsanelerinden biri olan “Medea” operası da 12 ve 15 Ocak saat 20:00’de. Senem Diyici Ankara’da sahnede ? Kültür Servisi Türküleri caz sentezi içinde yorumlayan ve yaşamını Fransa’da sürdüren Senem Diyici, Mavi yol Quartet ile birlikte Ankara’da sahnede olacak. Sanatçı, Ankara Çankaya Belediyesi etkinlikleri çerçevesinde Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yarın saat 19.00’da sevenlerine ücretsiz bir konser veriyor. TERAKKİ SANAT GALERİSİ SU YÜCEL’İ AĞIRLIYOR Kayıp Matisse tablosu bulundu ? Kültür ServisiHenri Matisse’in 1987 yılında çalınan ve 629 bin sterlin (yaklaşık 1 milyon 500 bin TL) fiyat biçilen bir tablosu, Londra’da bir sanat eserleri restorasyon uzmanında ortaya çıktı. Stockholm’deki Modern Sanatlar Müzesi’nden çalınan “Bahçe” adlı eser, önümüzdeki günlerde müzeye iade edilecek. KAMİL MASARACI K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K BEDRİ BAYKAM’IN SERGİSİ İSTANBUL’UN ARDINDAN FRANSA’YA GİDİYOR ‘Tarihin Röntgencisi’ Paris yolcusu Kültür Servisi Bedri Baykam’ın 122. kişisel sergisi “Tarihin Röntgencisi” (The Voyeur of History), Ankara Siyah Beyaz Galerisi’ndeki açılışın ardından Piramid Sanat’ta İstanbullu sanatseverlerle buluşuyor. Sanatçının son iki yılda yaptığı tuval çalışmalarından oluşan bu sergisi, 16 Ocak açılıyor. 3 Mart’a kadar devam edecek sergi, İstanbul’un ardından 26 Şubat 24 Mart tarihleri arasında Paris’te Lavignes Bastille Galerisi’nde Fransız sanatseverlerle buluşacak. Kimi zaman çeşitli kolaj ve farklı malzemelerin bir arada kullanıldığı bu yeni dönem işleri, ilk bakışta sanatçının 80’li yıllar çalışmalarını hatırlatsa da esasında zengin bir dönemsel sentezi bünyesinde topluyor. Baykam’ın 20112012 tuval çalışmalarından oluşan sergide sanat eleştirmeni Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman ile İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu’nun, Baykam ve sergiye ait eserlere dair makalelerinin yer aldığı katalog da sanatseverlere sunuluyor. Kahraman katalogda, Baykam’ın sanatından “Son 30 yılda Baykam’ın resmi Türk görsel sanatlarını birkaç kere derinden etkilemiştir demek bile ancak gerçeği kısmi olarak dile getirmek olur. Bu görsellik, Batı görselliğiyle her döneminde kendi özgüllüğüyle hem hesaplaşmış hem örtüşmüştür” cümleleriyle söz ediyor. ‘Marilyn’ Dışavurumcu bir görsel şölen Kültür Servisi Terakki Vakfı Sanat Galerisi, 10 Ocak’tan itibaren Su Yücel’in son kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Yeni yılın ilk sergisinde Su Yücel’in hayata dair anlatımlardan oluşan eserlerini ağırlayacak galeri, sanatçının bugüne kadarki denemelerinden örneklerin yer alacağı sergiyle, renk ve fırça darbelerinden oluşan soyut dışavurumcu bir görsel şölen sunmayı amaçlıyor. Su Yücel’in çocukluğunda yaşadığı ve onda iz bırakan anılarıyla İstanbul’un farklı köşelerinden etkileşimlerin tuvale yansıması, adeta bir “İstanbul Seyahatnamesi” olma özelliği taşıyor. Sanatçı bu son sergisinde, hırçınlıktan güzellikleri görmeye fırsat bulamayanlara “şık bir hatırlatma” yapmaya çalışıyor. Sergi, 9 Şubat’a kadar görülebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle