28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 OCAK 2013 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI konomide esen kara bulutlar geçim derdindeki on binlerce Avrupalıyı göçe zorluyor. Krizdeki ülkelerde işlerinden olan insanların yeni hedefi İsviçre. Avrupa Birliği’ni (AB) reddedip serbest dolaşım yasasını kabul eden İsviçre’ye iş bulmak amacıyla gelen Avrupalıların sayısı her geçen yıl artıyor. Göç dalgasının “adı konmamış işgal” olduğuna inanan çok sayıda İsviçreli, ülkenin geleceğinden endişeli. Sessiz sakin kasabalarının, yabancılar tarafından ele geçirildiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Özellikle turizmin ana geçim kaynağı olduğu bölgelerde yaşayan yabancıların sayısı yerli nüfusu aşmaya başladı. Bu kasabalardan biri de Alpler’in ortasındaki Taesch. 15 yıl öncesine kadar sıradan bir dağ kasabası olan Taesch’de bugün İsviçreliler azınlıkta. Burada yaşayan Portekizlilerin sayısı yakın bir gelecekte yerlilerin sayısını ikiye katlayacak gibi görünüyor. Yabancı nüfusun artmasındaki en önemli etken yakınlardaki Zermatt kasabası. İsviçre’nin en çok turist ağırlayan merkezlerinden biri olan Zermat’ı ayakta tutan turizm sektörünün başarısında yabancı işçilerin katkısı büyük. Zermatt’taki hizmet sektörünün kahramanı olan göçmen işçilerin büyük bölümü Taesch ve yakınlardaki köylerde yaşıyor. Bunların büyük bölümünü Portekizliler oluşturuyor. Bir zamanlar ‘AVM’ler yeşil E alanı sıcak ve sevecen yapar!’ ılbaşının ilk günüydü. Münih’ten bizi ziyarete gelmiş dostlarımızla önce seksen ülkeye canlı yayımlanan Viyana Filarmoni Orkestrası’nın yılbaşı konserini dinlemiş, Johann ve Josef Strauss’un melodileriyle coşmuş, Mavi Tuna valsi ve Radetzky marşıyla yılın ilk köpüklü şarabını yudumlamış ve sonra da kent parkında biraz hava almaya çıkmıştık. Konseri locasından Josef Strauss’un torununun kızı 90 yaşındaki Hedwig AignerStrauss da izlemişti. Kulağımızda valsler, polkalar, güneşli bir günde yeşillerin arasında biraz yürümek uzun gecenin ardından insana çok iyi geliyordu. Alman insanının doğaya, yeşile olan sevgisi sonsuzdur. Ülkenin her eyaletinde açılan “bahçecilik sergileri”yle kentlere yeni parklar, daha çok yeşil alanlar kazandırılıyor. Stuttgart’ın merkezinde yürüyüş yaptığımız 10 km. uzunluğundaki bu park da son 40 yılda uygulanan çeşitli projelerle gerçekleştirildi. Mimarlar, plancılar, doğaseverler, bahçevanlar ve yerel politikacılar bir araya geldi mi ve hepsi de iyi niyetli oldu mu, mükemmel ve kalıcı bir şey çıkıyor ortaya. Siz 15 milyonluk İstanbul’da içinde çocukların koşuşturup oyunlar oynadığı, annelerin bebek arabalarıyla gezindiği, sıralarda oturan yaşlıların sohbet ettiği, sevgililerin el ele dolaştığı tek bir büyük park gösterebilir misiniz? Zorlamayın hiç kendinizi, çünkü bu hiç gerçekleşmeyecek bir düş! Arşivlerde eski İstanbul fotoğraflarını karıştırın, 6070 yıl öncesinin Taksim İnönü Gezisi’ne, ta Maçka’ya kadar uzanan yeşil alanlara hayran hayran bakın, hüzünle iç çekin… Türk insanı da doğayı, yeşili sever, köyünde kaldığı sürece! Fakat büyük kente geldi mi, yeşil sevgisi kısa sürede beton sevgisine dönüşüverir. Menderes’in başlattığı “yeşilin yerine asfalt ve beton misyonu”nu İstanbullu olmayan, fakat kendilerine “İstanbul âşığı” diyen halefleri hep sürdürdü. Bu deprem bölgesine son 15 yıldır dikilen “ucube” gökdelenlerin, açılan yolların, altgeçitlerin, tünellerin, kavşakların sonu gelmeyecek gibi. İstanbul’da yönetenler her tarafı betonlarken yeşillendirmekten niçin kaçınıyorlar? Bunun yanıtını kısa süre önce Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş çok güzel verdi: “…Oraya sadece binayı (eski Taksim kışlası) koyarak kente sert bir görüntü vermek yerine bölgenin daha sevecen, sıcak ve hizmet verici merkez haline gelmesini istiyoruz. İstanbul’un önemli merkezi, inanıyorum ki İstanbul’a güzel bir hizmet verecektir.” STUTTGART Resmi açıklamalara göre İstanbul’da kişi başına bir metrekarenin altında yeşil alan düşüyor. Ancak sağlıklı bir yaşam için bunun 10 metrekare olması gerekiyor! Avrupa’nın büyük AHMET ARPAD kentlerinde her insan 20 ile 45 metrekare arasında değişen yeşil alandan tek başına yararlanıyor. Örneğin Viyana’da kentin yüzde elli biri yeşille kaplı! Kişi başına düşen oran 25 metrekare! Arada sırada gittiğim bu Tuna kentinde ne zaman parklardan birine oturup dinlensem, parksız kent İstanbul’u anımsar, öfkelenirim. Kahramanlar Alanı’yla Burg Tiyatosu arasındaki Volksgarten’de dinlenirken, belediye parkındaki güzel Steirermark’ın terasına oturup tarihi salondan kulağa hoş gelen piyano müziğini dinlerken 1950’li yılların İnönü Gezisi’ni, Taksim Belediye Gazinosu’nu, Boğaz manzaralı bahçe lokantasını düşünmeden edemez insan! 19401970 yılları arasında büyük salonunda düzenlenen konserler, balolar, müzikli akşam yemekleri ve varyeteleriyle kentin sanat ve eğlence yaşamında önemli bir rolü olmuş bu nefis yapıyı yıkıp gökdelen bir otel kondurttular yerine. Hemen karşısındaki Dağcılık Kulübü de başka bir otel uğruna yerinden kovuldu. TaksimMaçka arasındaki 2 numaralı park alanına ilk giren ise Menderes’in izin verdiği Hilton Oteli olmuştu. Şimdi Taksim ile Maçka arasındaki gezipark alanında tam altı büyük otel yükseliyor! Taksim’e Cumhuriyet Anıtı manzaralı dev camiyi de hiç akıllarından çıkarmadılar. Merak etmeyin onun da eli kulağındadır! Yeşil Çamlıca Tepesi’ni de bir başka dev cami bekliyor. İstanbul AVM’ler, camiler, yollar ve yollar kenti oldu. Yeşil hızla eksilirken beton aynı hızla arttı. Çocukluğumuzun Boğaziçi yamaçları korularla doluyken günümüzün Boğaziçi yamaçları sitelerle dolu! 1910’lu yıllarda sadece üç yıl görev yapan İstanbul Belediye Başkanı Cemil Topuzlu, kente bir tiyatro ve konservatuvar kazandırmaktan öteye, anayolları ağaçlandırmış, saray bahçesi Gülhane’yi halka açmış, Fatih ve Sultanahmet’e de parklar yapmıştı. Onun “halefleri” ise tam tersini yaptılar... Ağaçların kent hava kirliliğinin yüzde 50’sini temizlediğini, araç trafiğinde boğulan İstanbul’da belediye başkanı acaba bilmiyor mu? ABD John Hopkins Üniversitesi’nde bilim adamları hava kirliliğinin meydana getirdiği mikro zerreciklerin büyük kentlerde ölüm oranının artmasına neden olduğunu yıllar önce saptamıştı. 2012 verilerine göre her gün 4 milyon araç İstanbul yollarını aşındırıyor! Altı yüz bin nüfuslu Stuttgart’ın sadece kent merkezinde bol ağaçlı 120 hektar park alanı var. Yeter ki yönetenler iyi niyetli olsun! www.ahmetarpad.de Avrupalı göçmenlerin ekmek kapısı umutlandırdı. Ancak umutlarının kendi halinde, sessiz sakin yaşayan kararmaması için yeni önlemler kasaba sokaklarında artık geceleri gerekiyor. Hedeflerinde serbest Portekizce müzikler yükseliyor. dolaşım yasasının kendisi İlkokuldaki öğrencilerin var. Muhafazakâr partilerin çoğu yabancı. Kasabanın ZÜRİH de desteğiyle bu yasaya karşı küçük meydanında oluşturulan cephe her geçen Portekizce konuşanlar gün biraz daha güçleniyor. çoğunlukta. Marketlerde İsviçre’ye göçün temelinde peynir ve çikolatadan çok bu yasanın olduğuna balık ve şarap ürünleri inananlar geçenlerde yeni bir satılıyor. Yerlilerin bir bölümü yabancıların ülke REMZİ GÖKDAĞ imza kampanyası başlattı ve kısa sürede 100 binin ekonomisine katkılarını üzerinde imza toplayarak dile getirirken çoğunluk ülke genelinde referandum yapma kültürel kimliğin aşınmasından hakkına sahip oldular. Yakın bir kaygılı. Onlara göre geleneksel gelecekte İsviçre’nin başına bela değerlerin her biri göçün etkisiyle olduğu düşünülen bu yasa için sandık unutuluyor. Hasarın en önemli başına gidilmesi sürpriz olmayacak. nedeninin AB ile imzalanan serbest İsviçreliler, 1992’de yapılan dolaşım yasası olduğuna inananların referandumda yüzde 1.4’lük farkla sayısı fazla. Onlar sorunun sadece AB’ye “hayır” demişti. Bu karar protesto ederek birliğe komşu ülkeler kadar İsviçre çözümlenemeyeceğinin de farkında. için de beklenmedik bir sonuçtu. Somut adımlarla göç akınını Oylama ülke tarihine “kara pazar” durdurmaya çalışıyorlar. Geçen olarak geçti. İsviçre, bir anda AB’nin aylarda İsviçre hükümetinin yabancı dışında kaldı. Bu durum halkta derin kotasını sınırlaması bu girişimlerden bir kaygıya neden oldu. Avrupa’dan sadece biri. Karar, AB’nin tepkisini izole bir geleceğin tedirginliği 20 yıl çekse de muhafazakâr İsviçrelileri Y öncesinin en çok konuşulan konusuydu. Bir süre sonra kararın etkilerini hafifletmek amacıyla hükümet tarafından bir dizi adım atıldı. AB üyeliğini reddeden İsviçre 2008’de Schengen’e dahil oldu. İsviçre birlik dışında kalmıştı ancak Avrupalıların serbest dolaşımına izin vererek bir anlamda hatasını giderme yolunda önemli bir adım attı. Avrupa ülkeleri arasında sınır kontrollerini ortadan kaldıran bu anlaşmayla İsviçre’de oturma ve iş başvurusunda bulunan Avrupalıların sayısı arttı. Bugün gelinen noktada, çoğunluk AB’yi reddetmekle doğru bir adım atıldığı görüşünde. Onlara göre göç krizinin temelinde 2008’de imzalanan serbest dolaşım yasası yatıyor. Bu yasanın Taesch ve benzeri kasabalarda bugün yaşanan kültür çatışmasının kaynağı olduğuna inanıyorlar. İşsizlik oranı yüzde 2.8’lerde seyreden İsviçre’ye geçen yıl 140 binden fazla Avrupalı göçmen geldi. Bu sayı önceki yıla oranla yüzde 6’lık artış anlamına geliyor. Gelecek kaygısına düşen Avrupalılar, bugünlerde İsviçre’yi gözüne kestirdi. Onlar burada kendilerine göre bir iş olduğuna inanıyor. Fakat İsviçreliler aynı fikirde değil. Avrupalı göçmenleri İsviçre’de istemiyorlar. Yakında çok konuşulacak yeni bir referandum daha gündeme gelebilir. [email protected] Türkiye bir dostunu, Türk toplumu annesini yitirdi nu ilk kez Barış Manço’nun zamanın tek kanalı TRT’deki bir izlencesinde tanıdım. Başöğretmen odasında küçük Gülizar ile birlikte neler yaptıklarını anlatıyordu. Kanada hükümetinin göçmenlik yasasına uymayan yöntemlerle ülkeye giren Türk göçmenlerini iki yıl sonra toplu olarak sınır dışı etme kararına direnmiş; başta küçük Gülizar olmak üzere toplumun çocuklarını koruması altına almıştı. Montreal’de Türk göçmenlerin yoğun yaşadığı bir semtte bir ilkokulun başöğretmeniydi. Quebec ulusal basınyayını harekete geçirmiş, bu insanların çalışkan olduğunu, topluma çok rahat uyum sağladıklarını, çocuklarının kısa zamanda Fransızcayı uğraş veren diğer eylemcilerin öğrendiğini ve sınır dışı yaptıklarını anlatmıştı. Louise Laurin edilmelerinin yanlışlığını daha sonraki yıllarda da Türk haykırmıştı. Türkler sınır dışı toplumuyla ve Türkiye’yle ilişkisini edilmemek için kiliselere sığınmış, kesmedi. Geçen yıla kadar hem olmamış, başkent Ottava’ya kadar Sherbrooke Üniversitesi’nde Türkiye yürümüş, bu ülkede kalma ve üzerine dersler veriyordu hem de her kimseye yük olmadan çalışıp yaşama yıl çeşitli turlar düzenleyip isteklerini Kanada parlamentosu İstanbul’dan başlayarak tüm önünde dile getirmişlerdi. Kebekliler Türkiye’yi kapsayan gezileriyle Türkleri bağırlarına basmış, Türkiye’ye yönelik olaylar bir bakan düşürmüş, MONTREAL gönüllü ve eylemli bir sonunda göçmenlik kültür elçiliği yapıyordu. yasasında değişikliğe Başka etkinliklerde gidilmiş ve Türklerin ülkede olduğu gibi, Montreal kalması sağlanmıştı. Türk Filmleri Göçmenlik yasasındaki Festivali’nin de sürekli değişiklik Türklerin ÖMER F. ÖZEN izleyicileri arasındaydı sayesinde olmuştu ama, Madame Laurin. Geçen aynı durumda olan diğer yıl Türklerin Kanada’ya göçmen topluluklara da yaramıştı. toplu göçünün 25. yılı dolayısıyla Başöğretmen Louise Laurin özel gösterimi yapılan ve o yılların Denizli’nin Tavas ilçesine kadar olaylarını anlatan “Batıya Bak” gelmiş, sınır dışı edilen manevi kızı filminin gösterimi için ağır küçük Gülizar ve ailesinin sayrılığına karşın katılmış, Montreal’e dönüşünü sağlamıştı. Türkleriyle birlikte olmak istemişti. Louise Laurin, emekli olduktan sonra O günlerin küçük, bugünün iki çocuk da Türk toplumuyla ilişkilerini annesi işkadını Gülizar telefonun sürdürmüş, küçük Gülizar özelinde öbür ucunda “Ömer abi, Louise bağlarını koparmamıştı. Ama onu en Hanım’ı yitirdik” dediğinde, bir çok duygulandıran, yıllar sonra süre sessiz kaldım. Kaç zamandır Montreal’de üç dilde yayımlanan telefon edip halini sormak Bizim Anadolu gazetesince toplum istiyordum. Tedavi görüyordu Sacréyararına çalışan kişilere verilen ve Coeur Hastanesi’nde… Daha fazla Türk toplumunun gelişmesindeki dayanamamıştı o güzel insan. Türk katkısı dolayısıyla kendisine “Tüm toplumu elbette ki unutmayacak o Zamanların Kişisi Ödülü”nün güzel, gönlü geniş başöğretmeni. sunulması olmuştu. Yaptığı Işıklar içinde uyu Madame Laurin! O konuşmada, “Demek bu kadar yıl yorulmayan deviniminle, o güzel sonra unutmamışsınız” diyordu. gülümseyişinle hep Duygulu konuşmasında kendi anımsanacaksın… yaptıkları üzerinde durmadan çalışma arkadaşları ve Türklerin kalması için [email protected] Günah keçileri seslerini yükseltiyor davranarak, Belçika’nın oel konuşmasında bölünmesini savunduklarını popülizmi eleştiren ve kaydetti. 2014 seçimlerinden önce 1930’lara dikkat çeken diğer partilerin NVA’nın gerçek Belçika Kralı II. Albert’e eleştiri yüzünü açığa çıkarmak zorunda yağdı. Kralın konuşmasında olduklarına işarek eden Van Belçika’nın en büyük partisi olan Rompuy, “Flaman seçmen NFlaman milliyetçileri NVA’ya VA’nın ülkenin şu andaki gönderme yapılıyordu. “Bu yönetim modeline son vermek karışık zamanlarda uyanık istediğini bilmeli. Her ne olmalıyız ve populist pahasına olursa olsun NVA’nın argümanlara dikkatli maskesini düşürmek yaklaşmalıyız. Popülistler zorundayız. Bu bizim ekonomik krizin sorumlusu stratejimiz olmalı. Bart De olarak günah keçisi arıyorlar. Wever’ın Anvers Belediye Bu ya yabancı kökenliler ya da Başkanı olarak kalacağını ve ülkenin diğer bölgelerinde buradan Belçika’nın birliğine yaşayanlar oluyor. Benzeri son vereceğini anlatmak argümanlar bizim ülkemiz de zorundayız” dedi. dahil çok sayıda Avrupa 9 Ocak Çarşamba günü ülkesinde dile getirildi” diyen Brüksel’de Avrupa kral sözlerini şöyle sürdürdü: Parlamentosu’nda “Toplumsal “1930’ların krizini ve popülist Bütünlüğün Yeni Sorunsalları: yaklaşımların doğurduğu Müslüman Toplulukların sonuçları unutmayalım. Bunun Temel Haklarını Korumak ve demokrasilerimiz için ne vahim Teşvik Etmek” konulu bir sonuçlar doğurduğunu Uluslararası sempozyum gördük.” Kralın konuşmasına Ndüzenlendi. Sosyal Uyum İçin VA sert tepki gösterirken kimi Avrupa Müslüman siyasi analistler Girişimi’nin (EMISCO) “1930’larla BRÜKSEL düzenlediği ve kıyaslamanın yanlış uzmanların konuşmacı olduğunu” olarak katıldığı belirtti. “Tüm etkinlikte İslam metnin hükümet karşıtlığı masaya tarafından önceden yatırıldı. EMISCO onaylandığını” ve ERDİNÇ UTKU Başkanı Doudou Dien, Başbakan Elio Di İslamofobi’nin diniRupo’nun 1930’lara teolojik değil bir insan hakları gönderme yapan cümleleri problemi olduğunun altını çizdi. konuşma metninden Dien “İslam karşıtları çıkarmamakla hata yaptığını medeniyetler çatışması kavramı söylediler. Federal Başbakan Di ile İslamofobiyi yaymaya Rupo ise “Kral Albert’in çalışıyor. Oysa ki inanç konuşmasında kimseyi özgürlüğü bir insan hakkıdır. hedeflemediğini” savundu. Di Din nefreti yapılamayacağı Rupo Flaman milliyetçileri Nuluslararası siyasi ve sivil VA’nın tepkisini üzücü haklar paktı ile bir insan hakkı bulduğunu “NVA’nın Belçika olarak güvence altına alınmıştır. için çok tehlikeli olduğunu” Bu yüzden bizler İslamofobiyi belirtti. “Flaman milliyetçileri bu teolojik alandan çıkarıp NVA’nın her fırsatı politik insan hakları alanında puan toplamak için tartışılmasını sağlamalıyız” değerlendirdiğini ve nihai şeklinde konuştu. Dien “Avrupa amacı olan Belçika’nın bir kimlik krizine doğru yol bölünmesi ve Flaman alıyor. ‘Hıristiyan beyaz kimlik’ Bölgesi’nin bağımsızlığına şimdi çokkültürlü çok dinli yönelik adımlar attığını” ifade etnik bir yapı ile değişime eden Di Rupo kralın uğruyor” saptamasında bulunup konuşmasının yüzde 90’ının bunun sancılı bir süreç yarattığını ekonomik durum hakkında ifade etti. Avrupa’nın kimlik krizi olduğunu söyledi. Di Rupo “Nya da kimlik bunalımı sadece VA’nın ayrılıkçı bir parti Müslümanları değil, Belçika gibi olduğunu ve ülke için çok tehlikeli arz ettiğini” dile getirdi. farklı topluluklardan oluşan ülkeleri de olumsuz etkiliyor. Kral NVA’nın, kralın rolünü II. Albert de işte tam bu tehlikeye tartışmaya açmak istediğini ancak dikkat çekiyor. koalisyon anlaşmasında böyle bir Flaman milliyetçisi NVA’nın şeyin bulunmadığını belirten Di maskesini düşürmek için böylesi Rupo “Belçika gibi karmaşık bir ülkede kralın çok önemli bir çıkışların yapılması sevindirici. Ancak bu kaygının geniş kitleler rol oynadığını” söyledi. Flaman tarafından da paylaşılması gerek. parlamentosu milletvekili ve Özellikle de Flamanlar ve Zaventem Belediyesi Başkan EMISCO gibi örgütlerin sözcüleri Yardımcısı Eric Van Rompuy aracılığıyla “günah keçileri” Fransız dergisi Paris Match’e tarafından! verdiği röportajda ise Flaman [email protected] milliyetçilerinin ikiyüzlü O N
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle