19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 OCAK 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Herkes herkesle “ilişki” kurabiliyor. Ama “iletişim” kuramıyor. Bugüne dek, bu iktidar terörizm ile ilişki kurdu. Kandil eteklerinden Avrupa başkentlerine “Al takke ver külah!” bile oldu. Habur sırasında bu ilişki, ünlü mankenlerin ifadesiyle “seviyeli bir beraberlik” niteliği bile kazandı. Ama sonu yatakla değil kavga ile bitti.. İlişki vardı. Ama gönülden bir iletişim yoktu. Hele “yürekten iletişim” hiç yoktu. Ama bir de bu yetkinin sınırlarını “teba”ya veya hiç değilse Meclis’e açıklasa... GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Cambazlık hayır getirsin “Yürekten iletişim”in gereği bu. Laf cambazlığı ile başlamış olsa bile barış ve huzur sağlaması için tüm analar ve evlatlar dua ediyor. Gelip bir yerde tıkanmaması için özen gerek. Sayın Fidan, İmralı’ya fidan dikmeye gitmediğine göre, nereye kadar hangi yetki ile gittiğini hiç değilse Milli Güvenlik Kurulu’nun da bilmeye ihtiyacı var. İmralı belki açıkça gündeme gelmeyecek. Ama “şiddetsiz iletişim”in yolu yordamı İmralı’ya da çıkıyor... Yol ve yordamın özü, “duygular” ve “ihtiyaçlar”... Konunun uzmanı Macaristan’dan geliyor. Dünyaca ünlü Profesör Eva Rambala, “yürekten iletişim”in fikirlerle değil duygularla kurulduğunu anlatacak!!! Bu konuda şanslıyız... Elimizde iki tarafın da benimsediği bir anahtar var: “Analar ağlamasın!” İnsanı insan yapan “fikirler” değil, “duygular”. “Fikir” olsaydı... İmralı’ya tekne hiçbir zaman kalkmayacaktı! Yürekle iletişim ancak uygun bir dil ile kurulabiliyor... İletişime anlam, derinlik ve süreklilik kazandıran yüreğin dili... ODTÜ ve AKP Birbiriyle hiç ilgisi yokmuş gibi görünen bu iki kurumun, inanmayacaksınız ama ortak bir yanı var. İkisi de varlık sebepleri olan onları yaratanlara karşı ihanet içindeler. Genel bakışla durum böyle ama ciddi bir nitelik farkı var. Bu fark ODTÜ’nün devrimci geleneğinden geliyor. ODTÜ’yü ABD kendi işine yarasın diye kurdu. Ama kurulduğundan beri hep anti Amerikancı, üzerinize afiyet hep solcu oldu ODTÜ. Zaten bu Amerika dünyanın neresinde kime “iyilik” yapsa hep küfrediyorlar ona. Yaklaşık bir yıl önce, İstanbul ODTÜ mezunları binasına bir görüşmeye gittim ve bir grup ODTÜ’lüye, siz hainsiniz, diye takıldım. Hiç tanımadığım bu insanlar, sebebini söyleyince çok gururlandılar. Amerika’nın yarattığı okulda ona karşı çıktınız, ABD büyükelçisinin arabasını yaktınız dedim. “İhanet” lafını bir onur madalyası olarak kabul ettiler. Kurulduğundan beri giriş sınavlarında ilk 10 bine girenler arasından 5 bininin okuyabildiği “keskin bir zekâya” sahip bu gençleri yönetmeye, yönlendirmeye çalışmanın hiç de akıllıca bir iş olmadığı görülmüştür artık. Baskı kurarak, hatta dönek solcuların desteğini alarak yasamayı, yürütmeyi, yargıyı hatta orduyu ele geçirdiniz de. İşte orada durmanız gerekir. Bu ülkede dik duracak, dur diyecek, ele geçiremeyeceğiniz yerlerde var; işte ODTÜ. Hayatta teslim alınamayacak değerleri gelenekleri olan insanlar gibi kurumlar da var. İşte onlar devrimciler ve devrimci kurumlardır. Onlar borsalarınızda işlem görmezler, satılık değildirler. ODTÜ futbol sahasının tribünlerindeki “Devrim” yazısını, ki o yazıyı kimse 50 yıldır hiçbir şeyle silememiştir 68’liler ziftle yakarak yazmış, 78’liler tamir etmiş ve cilalamıştır. Olayı anlatan ODTÜ’lü, “Tek çare orayı yıkmaktır”, dedi. ODTÜ’lüler 6 Ocak1969’da ABD Büyükelçisi Kommer’in arabasını, Türkiye’den önceki durağı Vietnam’da yapılan işkenceleri yönettiği için yakmışlardı. İlginçtir, o eylemi yapanların hepsi devletimiz tarafından öldürülmüştür. Not düşmek için, eylemi yapanlar: Taylan Özgür, Sinan Cemgil, Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan’dır. Hepsi katledilmiştir. Amerika öcünü işbirlikçileri vasıtasıyla almıştır. Ama ODTÜ’nün geleneksel devrimci duruşu hiç değişmemiştir. Bugün Başbakan’ı protesto edenlerin hiçbirisi 12 Eylül 1980’de doğmamıştı bile. Başbakan’ın, fırlatılmasını izlemeye gittiği o uydu, o okulun yetiştirdiği insanların katkısıyla üretilmiştir. AKPODTÜ benzerliğine gelince: Bu partiyi 12 Eylül’ü yapanlar yaratmıştır. Eğer Kenan Evren görevi gereği solu ve insani birikimi yok etmeseydi, ülkeyi Ortadoğu’nun bugünkü şartlarına hazırlamasaydı, AKP gibi dini referansları kullanan bir parti iktidara gelebilir miydi? Yani AKP 12 Eylül’ün ürünüdür. Normali bugün yargılıyormuş gibi yaptıkları Kenan Evren’in heykelini AKP genel merkezinin önüne dikmeleridir. AKP seçimleri kazandıktan sonra 8 yıl hem 12 Eylül’cülerle hem de askerlerle hep iyi geçindi. Her şeye muktedir olduğunu bir iki hamleden sonra anlayınca da hesaplaşmaya girişti. Hem de sert ve kabadayıca yaptı bunu. AKP’nin kendisini yaratanlara şimdi yaptığını, ODTÜ’lüler de başından itibaren yaptılar. Bu önemli fark fark edilmelidir. Her yerde herkese güç denemesi yapılmaz. Sağın en babası Demirel siyasetten çekildikten sonra gidebildi ODTÜ’ye. Demirel hâlâ sağcı ve antikomünist ama hırçın değil. Yine ODTÜ... Bu hafta sonu iki gün boyunca ODTÜ’de “yürekten iletişim” konuşulacak. Başbakan için belki düş kırıklığı ama, programda lastik yakma, molotofkokteyli hazırlama yok. En azından bendenizin geçen hafta ve geçen yıl katıldıklarında yoktu. “Yürekten iletişim” daha çok eşler arasındaki uyumsuzluklara, iş yaşamındaki çatışmalara, çocuk ve ebeveyn ilişkilerine çözüm üretmenin pratik yollarını arıyor. “Yürekten iletişim” aslında 1996’da ABD’li sosyal bilimci Marshall Rosenberg’in kuramsallaştırıp uyguladığı bir düşünce ve eylem yöntemi. Uluslararası alanda “yumuşak güç” diye de anılıyor. (ABD, eğer gerçekten “süper” ise bunu tonlarca bomba yağdırmadan on binlerce insan öldürmeden de yapabilir, diyenlerin bir tür barışçıl kuramı.) Bir adı da “şiddetsiz iletişim / nonviolent communication”. Tam da bizim devletin yıllardır Rosenberg’in Dili İmralı’da Geçer mi? başaramadığı iletişim dili... Dil, davranışları, bakışları hatta, Başbakanımız Afrika’da olduğu için korkmadan söyleyelim, ses tonunu bile kapsıyor. (Ama, lütfen buradaki danışmanları da dedikodu yapmasın. Tayyip Bey’in öfkesine, belagat sanatına dil uzatmış duruma düşmeyelim!) Sahi buna ne ad vermeliyiz? Hükümet kararsız. Süreç deniyor... Müzakere nitelikli diyalog konuşma uzlaşı arayışı diyenler de çıktı.. Tayyip Bey’in kendisi bile henüz karar vermiş değil. Sonuç için kimin kimle iletişimde olduğu da belli değil. Bir “devlet” ve “enstrüman” lafıdır gidiyor. Amaç halkın dikkatini rahmetli bağlama ustası yapımcısı “Şemsi Yastıman”a yöneltmek falan değil inşallah.. Sözcüklerin arkasına gizlenip “hükümeti” koruyacağım derken... Hayırlı bir şey oluyor... “Devlet eşittir Tayyip Erdoğan” formülü artık kesinlik kazanıyor. Çünkü İmralı’da Öcalan ile görüşen sahiden devlet... O demese... Tam yetki, tam vekalet vermese ülkede hangi enstrümanın bir tek teli kıpırdardı ki? İyi ki de bu yetkiyi verdi. İmralı’daki iletişimin adı ‘2011 Mısır Devrimi’ mi? MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] “Türkiye genelinde artık her gün ‘eylem’ var!” dediğimizde, “Komşularımızda da öyle”, dahası “Dünyada da...” diye karşılık verilebilir haklı olarak. Bakışımızı, dünyaya değil de yakın çevremize, “Mısır”a çevirelim diyorum, çünkü “2012” biterken Mısırlı bir çizer (karikatürist) de hem ülkesindeki hem bizdeki “eylem” durumunu, nedenini şöyle dile getirivermiş: “Aynı sorunları yaşıyoruz, siz Türkler ve biz Mısırlılar; bizde ‘İhvan’ sizde ‘Erdoğan.” (Aydınlık, 15.12.2012) “İhvan” bilindiği gibi; dinci, “şeriat” yanlısı “Müslüman Kardeşler” örgütü; başta siyaset olmak üzere her konuda söz sahibi durumundalar. “Tunus”un ardından “25 Ocak 2011”de “Mısır”da da başlayan daha sonraları “Arap Baharı” da denilen halk “eylem”inde; “laikler”, “liberaller”, “solcular”, “Hıristiyan Kıptiler”le birlikte; “dinci” kesim olarak da, “Selefiler”i yanlarına alan İhvan (Müslüman Kardeşler) da Tahrir’deydi kuşkusuz. Cumhurbaşkanı Mübarek ancak üç hafta dayandı; “11 Şubat”ta “istifa” etti; tam “10 gün” sonra da “İhvan”, “Özgürlük ve Adalet Partisi”ni kurarak siyasal organını oluşturdu; “M. Mursi”yi de partiye “başkan” yaptı. Ülkede “eylem”ler yayılarak sürüyordu; temmuz sonunda “İslamcı”lar Tahrir’e egemen olan bir “eylem”e imza attılarsa da beklenen “etki”yi yaratamadılar; bu “durum”, halkın başkaldırısının “İslamcı muhalefet”i aştığının bir bakıma “laik” bir anlam kazandığının göstergesi olarak kabul edildi. Dahası, bir ara kimi “düş”ler de kuruldu; Müslüman dünyasında “TABAN”dan gelen bir istekle yeni “laik” bir “İslam devleti” doğacağı gibi... Bunun tam bir “düş” olduğu “16 Aralık”ta biten iki aşamalı seçimin sonuçları açıklanınca ortaya çıktı; “dinci kesim”, “yüzde 71” oranında oy almıştı. “Yenilerin ve genç kuşaklar”ın da içinde yer aldığı “laikler” denilen kesim, seçimlerde “hile” yapıldığını ileri sürerek Tahrir’den ayrılmadı; anımsanacağı gibi “İslamcı”lar bu “eylem”cilere saldırdılar; hele “kadınlar”ın onların yanında yer almasına hiç dayanamadılar; kadınlara da saldırdılar; Tahrir’de “kan” döküldü. “Mursi”nin, “Erdoğan” gibi, “Elhamdülillah! Ben şeriatçıyım!” demesine kuşkusuz gerek yoktu, “şeriat” eksiksiz uygulanacaktı. Seçimle parlamento, “yasama” dolu dolu eline geçmişti, “yürütme”nin de tam “böyle” olması için “cumhurbaşkanı” seçilmesi gerekiyordu. Biliyorsunuz o da oldu; “2012”nin Mayıs’ında, Mısır’ın “5.” Cumhurbaşkanı’ydı. Her ne kadar, “savcı” olduğunu haykırmasa da, “yetki”lerini “yargı” denetimi dışında bırakan düzenlemeleri de yaptırınca, dört dörtlük bir “Ululemr”di artık “Mursi”. Ve kendisine karşı olanların (muhaliflerin), kendisini eleştiren “yazar”ların, “gazeteci”lerin, “gazete”lerin “üzerine” bizim “Ululemr Erdoğan”ınkine benzer bir yöntemle savcılarını salıvermiş; bu “avcı” savcılar “av”larını bir bir bulup, “sanık” sandalyesine oturtarak tutuklanmalarını sağlamışlar... “Suçlama”nın ne olduğuna gelince, “kâfirlik”le suçlandıklarını “Assafir” gazetesinde anlatmış “Sahir Mandur” (Evrensel, 30.12.2012). Demek bizde “Ergenekoncu”, Mısır’da “kâfir”... Böylece “Mursi” hemen hemen tüm basını, bir bakıma “4. erk”i de kontrolüne alır. Artık; gerek kendi “yetki”sini “denetim”den kaçıran kuralları, gerekse “1400 yıllık şeriat”ınkilerini de içeren yeni bir “anayasa” yapma zamanı gelmiştir ki, tam bu sırada Türkiye’de de “başkanlık” sistemini ele alan, “laiklik”le ilgili konulara “yer vermeyen” yeni bir anayasa yapımını, gündeme oturtmuştur bizim “Ululemr Erdoğan.” Ve “bu” süreçte “Mursi”, “AKP”nin “30 Eylül”de yapılan “Kurultay”ına konuk olarak çağrılınca; “iki ululemr” Türkiye’de buluşurlar; bu bir araya geliş, yaptıracakları “anayasa”lar üzerine görüş alışverişi için de bir “fırsat” yaratmış olmalıdır. “Mursi”, eğitimini “ABD”de yapmış bir “mühendis”tir, bizim Ululemr ise dört dörtlük bir “imam”; bu durumda kim, kime, ne öğretti dersiniz? Yanıtı, Mısır’daki “anayasa referandum”unu “Mursi”nin kazanmasıyla anladık; “imam”, “mühendis”i iyi eğitmiş (!) diyebiliriz sanırım; “Mısır” artık tam bir “şeriat” ülkesi. Yüz binlerin günlerce süren eylemlerinin sonucu bu mu, demek hem “erken” hem de “haksızlık” olur; çünkü “Mısır halkı”, “üç hafta” gibi kısa bir sürede “Cumhurbaşkanı Mübarek”i istifa ettirmiştir; bu azbuz sonuç değil doğrusu... Ayrıca, Tahrir eylemleriyle ilgili şu “soru” da ilginç olabilir: “Ordu, eğer ‘laik’ kesimin yanında yer alsaydı, sonuç nasıl olurdu dersiniz?” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBUSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Daha çok 1 sığırların ka 2 nını emen bir sinek. 2/ 3 Ödünç, ema 4 net şey... Bir 5 nota. 3/ Süs... 6 AleviBektaşi törenlerine 7 verilen ad. 8 4/ Van ilin 9 de bir höyük. 5/ Tabaka... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Hizmet hay 1 K A Ş K A V A L vanlarının ayağı 2 A R I Ş E L E K na çakılan demir. 3 Ş I L L I K K A 6/ Küme, grup... 4 K L İ K İ T S Düzgün sarılmış 5 A Ş I K L A M A halat yumağı. 7/ K A T Bir gösterme sı 6 V E K İ L T A K A U fatı... Mersin’in 7 A L U R Silifke ilçesinde 8 L E K M A K A S A T U R A antik bir kent... 9 Bir çift oluşturan şeylerden her biri. 8/ Halka karşın halk için devrimci girişimlerde bulunan kimse. 9/ Gövdesi üç köşeli ve üç telli Rus halk sazı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ayaksız olduğu için yılan sanılan bir tür kertenkele. 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Nijerya’nın başkenti. 3/ Bir muayene için hekime ödenen ücret... Aldatma işi, hile. 4/ Binek hayvanlarının sırtındaki oturmalık... Dantel ya da nakış ipliği yumağı. 5/ Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü ayaklık... Yapmacıklı davranış. 6/ Bir gıda maddesi... Çiftçilikte, toprağı işleyerek ürüne ortak olan kimse. 7/ Türkiye’nin ikinci yüksek dağı... Bir seslenme ünlemi. 8/ Gözdeki canlılık... Yatak, yorgan, kumaş gibi eşyanın sarılıp bağlanmasıyla oluşan yük. 9/ Çölden esen rüzgâr... “Git, defol” anlamında argo sözcük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle