15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL 2012 PAZAR 8 İstanbul B Edirne B Kocaeli B Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak B Sinop B Samsun PB Trabzon PB Giresun PB B Ankara 28 34 31 30 31 35 35 26 24 25 25 26 32 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B B B B B B B B 32 31 29 30 35 35 36 35 33 32 29 24 23 Oslo PB Helsinki PB Stockholm Y Londra PB AmsterdamPB Brüksel B Paris B Bonn B Münih B Berlin B BudapeştePB Madrid PB Viyana Y HABERLER 12 13 13 18 16 16 16 16 18 17 23 22 19 Belgrad PB 31 Sofya B 31 Roma B 29 Atina B 26 Zürih B 20 Moskova Y 17 Aşkabat A 27 Taşkent B 23 Baku B 26 Bişkek Y 19 Tiflis B 26 Kahire PB 32 Şam Y 35 TARİHTE BUGÜN Ülkemiz genelinde yağış beklenmiyor.Güney Ege’nin iç kesimleri, Akdeniz ile İç Anadolu’nun güney ve doğusu parçalı bulutlu, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. Hava sıcaklığı, ülke genelinde mevsim normalleri üzerinde seyredecek. MÜMTAZ ARIKAN 30 Eylül GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Oslo’daki görüşmelere Öcalan’ın şu veya bu biçimde katıldığını bileceksin. Hatta terör şefi ile Kandil arasında gelen giden mektuplara devletin postacılık yapmasında sakınca görmeyecek, ses çıkarmayacaksın. Bu tür olası görüşmeleri şayet silah bıraktıracaksa örgüt, yararlı bulacaksın. Ana muhalefetin yeşil ışık yakmasından cesaret alan Başbakan, gün yer belli değil ama terör örgütüyle görüşmeler yapılabileceğini söyledi. “Gerekirse Öcalan’la görüşülebileceğini” açıklayınca, “yeni” CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bugün: Pek çoğumuzun anlayamadığı ince siyaset gereği, bu kez dün söylediğinin üzerine kalın bir çizgi çeken açıklamasında, “Eğer bir Başbakan çıkıp kamuoyu önünde Öcalan’la görüşülebilir diye bir beyan deklare ederse muhatabı Öcalan olacak” dedi. Bu açıklamalar bir olasılığı akla getiriyor: CHP, terör örgütünün silah bırakmasını, anaların göz yaşlarının dinmesini istiyor ve Oslo’vari görüşmelerin bu amaca hizmet edeceğine inanıyorsa PKK ile görüşmelerde muhatap alınmasını istemediği Öcalan’ın bulunmasına nasıl karşı çıkacak? Hem Öcalan’ı dışlayacaksın hem de Öcalan’ın içinde bulunduğu PKK ile görüşmelere karşı olmadığını söyleyeceksin! Lakin Başbakan da hem sorunun Meclis’teki partilerle görüşülerek çözüm arayışlarına önem veriyor. Hem de son açıklamalarına göre PKK’nin parlamentodaki uzantısı BDP ile asla görüşmeyeceğini söylüyor. Bu açıklama Başbakan’ın parlamento düzeyinde çözüm arayışlarına kapıları kapadığını, yalnız PKK ile görüşmeye kararlı olduğunu gösteriyor. ??? Öcalan hemen devreye girdi. Ziyaretine izin verilen kardeşi aracılığıyla “göreve hazır olduğunu” açıkladı. Barışı sağlamak için görev bekliyormuş! Böylece Öcalan, RTE’nin açıklamalarından yararlanıyor. Binlerce insan katili olmaktan çıkıyor, barış havarisi rolü üstlendiğini açıklıyor. Kuşku yok hükümet de örgüt ile olası görüşmelere başlamadan önce uygulamaya hazırlandığı planın ilk parçası olarak Öcalan’ın görüşlerini öğrenmek düşüncesiyle kardeşini İmralı’ya gönderdi. Kardeşinin açıklamasına göre Öcalan, “Türk ve Kürtlerin ezilmeyeceği bir plan” hazırlamış. Diyalog yöntemiyle barış projesinin yaşama geçirilmesi imiş. Bu proje nedir yakında açığa çıkar ve Kandil’le danışıklı dövüş izlenimini veren pazarlık dönemi yine başlayabilir. PKK bu süreçte ama asla silah bırakmaz. Kanlı elleri Demokles’in kılıcı gibi pazarlığın üzerinde durur. Ya bölünmenin öncelikli koşulu; özerk demokrasiyi Kürtlere Doğu ve Güneydoğu’da Kürdistan dedikleri geniş bölgeye tanıyacaksınız ya da… PKK asla silahı bırakmayacak! Özerk bölgeyi tanısanız bile PKK, sivil örgütü KCK’nin varlığını sürdürmesi koşulu ve bölge halkının güvencesi askeri bir güç olduğu iddiasıyla, ola ki yeni bir adla varlığını sürdürebilir! Bir dayatmayı kabul etsen hemen ötekini dayatacaklar. ??? Terör örgütü ve içerideki uzantıları, kabul edilmez başlıca koşullarından vazgeçmedikçe çözüm zor. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık! ??? Yazıya noktayı koyduğum sırada Işık Kansu aradı. AKP yetkililerinin, bugün başlayacak kongreyi Cumhuriyet başta muhalefet yapan gazetelerin izlemelerini akredite olmadıkları gerekçesiyle yasakladıklarını bildirdi. Her fırsatta bütün Türkiye’nin Başbakanı olduğunu ilan eden sözüm ona veya güya demokrat olduğunu sürekli söyleyen, basın özgürlüğüne sürekli darbeler vuran ve nihayet ayrımcılığa kanıt olan bu davranışına bakarak... ...RTE’ye başbakanım diyemiyorum. Yürümem zorlaştı. Nerdeyse olumsuzlaştı. Kısacası yaşlılık kendini iyice duyuruyor. Ne bekliyorsun ey yazar? Çocuk yaşından bu yana yazdıkların yetmedi, yenilerini de okurlarına sunmak mı? Bu bir hırs mı, ne? Geldik dayandık çıkış kapısına! Nasıl giriş varsa, elbet bir çıkış da olacak!.. Çok düşünmemek gerek, üstelik düşünecek nice olaylar, olgular, yaşantılar durup dururken!.. Bıkkınlık verdi, diyorsunuz! Hapishaneler, içleri tıklım tıklım, ana babalar, kardeşler eşler ağlamaklı; mahkemeler savcılar, yargıçlar, önde arkada her yerde... Bir huzur yok toplumda! Bombalar patlıyor, canlı bombalar kendine kıyıyor, yollar kesiliyor, mayınlar yerleştiriliyor, bir savaş hali yaşıyoruz. Yetmiş beş milyonluk bir ulus olmuşuz. Nasıl başarmışız bunu? Kendi kendimize, ‘On Beş Milyon Genç!..’ büyüklerimizin “üç yetmez dört olsun” diye anneleri kışkırtarak... Bir de on beş milyon nüfuslu Türkiye’ye dönsek, anımsasak ya!.. 1933’tü, onuncu yılı Cumhuriyetimizin. Beyazıt’ta askerler geçiyordu. Marşlar yükseliyordu: “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan...” On beş milyonken daha mı güçlüydük, etkileyiciydik, korkutucuyduk!.. On yaşında bir çocuktum o günlerde!.. Okuldaki arkadaşlara ben öğretmiştim, “On yılda on beş milyon genç” marşını... Radyoda dinlemiş, ezberlemiştim. “Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan” diye bağırarak... O günlerin coşkusu, gururu, onuru, güveni!.. Gel de birini bul, arayabilsen de... Cumhuriyetin onuncu yılı, marşıyla durup duruyor belleklerde... Capcanlı, dipdiri, yaşam dolu... İstiklal Marşı, Harbiye Marşı!.. Yine söylüyoruz... Neyse yasaklamaya kalkışan olmadı! Bakarsın bir akılsız çıkar, onu da yapmaya kalkışır! Kişilik, nitelik denen değerleri bir yitirdin mi geriye ne kalır? Ben onuncu yıldayım, siz isterseniz doksanıncı yılda olun! 1933’ün resmigeçitlerini izleyen Atatürk çocuğuyum ben! GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY CHP Genel Başkan Yardımcısı Tanrıkulu, Erdoğan’ın söylemlerine dikkat çekti: Nefret suçu işliyor İstanbul Haber Servisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “nefret suçu” konusunda, “inandırıcı ve samimi” olmadığını söyledi. Başbakan’ın kullandığı ifade ve söylemleriyle “nefret suçunu” işlediğini vurgulayan Tanrıkulu, “Nefreti besleyen ana damar kesilmeden, AKP iktidarına son verilmeden Türkiye’de nefret suçlarının sonlanması için umutlu olmak için çok erkendir” dedi. Tanrıkulu, partisinin Şişhane’deki İstanbul İl Başkanlığı binasında AKP’nin nefret söylemi ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Tanrıkulu, Başbakan’ın “Müslümanların Masumiyeti” isimli filme gelen tepkilerin ardından, “inançlara saldırı içeren fiilleri nefret suçu” ilan ettiğini anımsattı. Tanrıkulu, “Nefret söylemi tartışmasını siyasetin gündemine taşıyan ve bu konuda somut adımlar atan CHP olarak Başbakan’ın bu vesileyle nefret söylemi üzerine düşünmeye başlamasını olumlu bir gelişme olarak görmekle beraber, maalesef kendisini inandırıcı ve samimi bulamıyoruz” diye konuştu. CHP’nin nefret söylemi hakkında 2012 yılının ilk aylarında gerekli düzenlemeleri içeren bir yasa teklifi sunduğunu anımsatan Tanrıkulu, AKP’nin ise söz konusu yasa teklifine destek vermediğini belirtti. Din, dil, ırk, etnik köken, mezhep, renk, siyasi görüş, cinsiyet veya cinsel yönelim farklılığına dayanan bir önyargı veya nefretle gerçekleştirilen ve ceza kanunlarına göre suç olarak tanımlanan bir fiilin “nefret suçu” olarak adlandırıldığını vurgulayan Tanrıkulu, AKP döneminde nefret suçlarına her geçen gün bir yenisinin eklendiğini vurguladı. Tanrıkulu, “Bu nedenle Başbakan’ın son açıklamalarının samimiyetine inanmak mümkün değildir. Başbakan samimi olsaydı, ülkemizde işlenmiş en hain nefret suçlarından biri olan Hrant Dink’in katledilmesinden sorumlu olanların ortaya çıkarılması için gerekli soruşturma izinlerini vermez miydi? Ülkemizin tarihinin en vahim nefret suçlarından biri olan Bahçelievler katliamının faillerinin affını sağlar mıydı? Her inanca saygılı olsaydı Başbakan, nefret söylemi konusunda ciddi olsaydı, Alevi yurttaşlarımızın ibadet yerine ‘ucube’ der miydi? İnançlara saygısı olan bir Başbakan ‘bize Ermeni, affedersiniz Rum bile dediler’ der miydi” diye sordu. “Bizim CHP olarak teklifimiz ortadadır” ifadelerini kullanan Tanrıkulu, “İşte bu noktada çok ümitli değiliz. Başında İdris Naim Şahin gibi bir seri nefret suçu faili bulunan içişleri teşkilatının, kararlarını vicdandan öte siyasi mülahazalarla aldığı artık fizandan duyulan yargıçların, yürütmeden icazet almadan dava açamayan savcıların hâkim olduğu bir sistemde nefret suçları ile mücadele etmek için yasalar yeterli olmayacaktır” dedi. Ayrıca Tanrıkulu toplantıda, Erdoğan’ın “nefret suçu ve ayrımcılık” içeren ifadelerine de yer verdi. ‘Yasalar yeterli olmaz’ ‘Başbakan samimi değil’ Tanıklığı mahkemece ‘uygun’ bulunmayan Yalman’a muhtıra sözü geri adım attırdı Tanıklık pazarlığı İLHAN TAŞCI Telekom’dan GPRS açıklaması ? Yurt Haberleri Servisi Tunceli’de 25 Eylül’de 6 asker ve 1 sivilin şehit olduğu saldırıda teröristlerce kaçırılarak kullanılan Türk Telekom’a ait aracın yaklaşık GPRS cihazı olmasına karşın izlenmediği, aracın bomba yüklendikten sonra saatlerce aynı noktada durduğu ortaya çıkmıştı. Olayla ilgili Türk Telekom’dan yapılan açıklamada, “Bakım araçlarımızın rutin görev dönüşleri akşam saat 19.00 sularında olmaktadır. Bu nedenle araçla ilgili şüphe oluşturacak bir durum oluşmamıştır. Söz konusu izleme sistemleri anlık izleme için değil, gün sonunda gün boyunca izlenen güzergâhların kaydında ve raporlamasında kullanılmaktadır” denildi. ANKARA Balyoz davasının iddianamesinde, darbeyi önleyen isim olarak geçen, ancak Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarında “muhtıra sözcüğünü” ilk dile getirdiği savlanan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın, Balyoz’da önce ifade vermek için girişimlerde bulunduğu, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ ün “Muhtırayı Yalman söyledi” sözleri üzerine girişiminden vazgeçtiği anlaşıldı. Balyoz davasının iddianamesine göre Yalman darbeyi önleyen kişiydi. Bu nedenle Balyoz davasındaki tanıklığına yaşamsal bir önem atfedilmişti. Ancak mahkeme hem Yalman’ın hem de Özkök’ün tanıklığını reddetti. Davanın ilerleyen aşamalarında, Yalman’ın tanıklık için ilginç girişimlerde bulunduğu anlaşıldı. Bu çerçevede Yalman’ın avukatını, Balyoz davasının bir numaralı sanığı Çetin Doğan’ın avukatı Celal Ülgen’e gönderdiği belirtildi. Ülgen görüşmeler ve sürece ilişkin yaşananları şöyle aktardı: “Geçen mayıshaziran ayı gibi Aytaç Yalman’ın avukatı bana geldi. Bu gidişten (dava sürecinden) komutanın çok üzgün olduğu ve tanıklık yapmak istediğini meslektaşım söyledi. Mahkeme ısrarla bu konuyu reddettiğinden tanık Vardiya Bizde Platformu’ndan eylem Balyoz davası sanıklarının eşleri, çocukları ve yakınlarından oluşan Vardiya Bizde Platformu, Beşiktaş’taki Atatürk heykelinin bulunduğu alanda toplanarak seslerini duyurmaya çalıştı. Balyoz sanıkları yakınlarından Pelin Gümüş, “Babamın taktığı şeref madalyasını ömür boyu taşıyacağım” dedi. Platform üyeleri her hafta tekrarlayacakları eylemlerin ilkini Beşiktaş’ta gerçekleştirdi. Heykel önünde toplanan platform üyeleri, yaklaşık 20 dakika sessiz eylem yaptı. Soruları yanıtlayan emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’un eşi Lütfiye Yavuz, “Bizim muhatabımız kamuoyudur, biz kamuoyunu bilgilendirmek istiyoruz” dedi. Kurmay Albay Mehmet Erkorkmaz’ın eşi Tülay Erkorkmaz, “Bizim canımızı acıtmaya çalıştılar, ama sadece canımızı acıtabilirler, yıkamazlar” dedi. (Fotoğraf: ŞULE KÖKTÜRK) lığın nasıl gerçekleşmesi gerektiğini iki hukukçu olarak irdeledik” diye aktardı. Yalman’ın avukatı ile yapılan görüşmede oluşturulan ve Yalman’a iletilen seçenekleri Ülgen şöyle sıraladı: “Duruşmaya gelmesi halinde mahkemeye hemen bir dilekçe vererek tanık hazır diye dinletmek. Bir notere giderek noterde beyanını aldırmak. Sulh hukuk mahkemesine başvurarak ifadesini tespit ettirmek. Bir gazeteciye olay hakkında bildiklerini ayrıntılı olarak anlat ması. Benim soru sormam ve soracağım sorulara sayın komutanın yanıt vermesi.” Oluşturulan seçeneklerden birisini Yalman’ın tercih ederek tanıklık yapacağını vurgulayan Ülgen, neden vazgeçildiğini ise şöyle anlattı: “Komutan hangisini seçiyorsa o olacaktı. O sırada kendisi ya yurtdışında ya da il dışındaydı, gelince bizi arayacaklardı. Üzerinden iki ay kadar süre geçti, kimse aramadı da, gelmedi de. O sırada Hilmi Özkök, Ergenekon davasında ifade verirken bir soru üzerine ‘Muhtıra sözcüğünü ilk Aytaç Yalman’ın kullandığını ve bir hal tarzı olarak önerdiğini’ söyleyince iletişim iyice koptu. Bu davranışını da insani kaygı olarak görüyorum. Aytaç Yalman sanki muhtıra sözcüğünü kullanmış ve sorgulamaya muhatap olacakmış gibi bir olay çıktı. Bir daha da haberleşemedik.” Duruşmada dinlenen Özkök’ün 2003’teki komutanlar toplantısında muhtıra önerisini Yalman’ın dile getirdiğini açıklaması üzerine Yalman, “Darbe, darbe planı gibi kelimeler kesinlikle telaffuz edilmedi. Muhtıra kelimesini söylediğimi hatırlamıyorum” demişti. Bu sefer Özkök de Yalman’a “Öyle şeyler vardır ki, insan unutamaz” karşılığını vermişti. Neşet Ertaş gibi insanlar, ölümüyle yeniden doğar, daha güçlü doğar, daha çok kişiye ulaşır. 25 Eylül’ün akşamında öyle oldu. Gönül, ölümden sonraki bu canlılığın, ilginin, ölümden önce olmasını arzuluyor ama Türkiye’nin bir başka gerçeği de bu. Neşet Ertaş, halkın gönlündeki yerini son nefesine dek korumasaydı, belki bu da olmazdı. Zaten orayı hep en yüce makam saymıştı. ??? Öteden beri onu bilir onu söylerim; nasıl ki, atmosferin üzerinde koruyucu bir ozon tabakası var, Anadolu’nun üzerinde de bir ozan tabakası vardır. O ozan tabakası ki yüzyıllar boyu varlığını korur, kuşaktan kuşağa canlı bir tarih olur, beyne, yüreğe seslenmeyi sürdürür. Bir araştırmaya göre Anadolu’da her 5 kilometrede bir, yeni türkü kimliği oluşuyor. Yeni bir hava ya da bilinen bir havanın yerel seslendirilişi karşımıza çıkıyor. Böyle zenginlik yeryüzünün kaç coğrafyasında vardır? Meslek bencilliği olarak görünsün istemem ama ozanlar Anadolu’nun ilk gazetecileriydi, yorumcularıydı. Toplumun derinliklerine işlemiş bir sorunu, dillere destan olmuş bir aşkı, dayanılmaz bir zulmü öylesine kalıcı bir söylemle sözemüziğe dökmüşler ki silebilmek ne mümkün. Bundan daha iyi gazetecilik olur mu? Ozanlar bu uğurda kellelerini vermişler ama ödün vermemişler. Şu söz, bu duruşun eseri: Türküleri yakanlar, yasaları yapanlardan güçlüdür. O yüzden tarih mahkemesinde yasaların hükmü değil, türkülerin gücü geçerlidir. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, bir akarsu gibi tatlı tatlı uzayıp giden “Türküler Dolusu” şiirinden bir bölümü paylaşmadan geçemeyeceğim: “Şairim Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası Ayak seslerinden tanırım Ne zaman bir köy türküsü duysam Şairliğimden utanırım. Şairim Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim Onlarla ağlamış onlarla gülmüşüm” ??? Bir iletişim aracıyla eşitlemek gerekirse, kendimi radyo kuşağından sayarım. İlk, doğduğum güney kasabasının Halk Odası kahvesinde gördüm. Neredeyse sandık kadardı. Kasabanın büyükleri toplanıp “13 ajansını” dinlerdi. Memleketin öğle haberlerini... 1966’da babam evimize bir radyo aldı. Dünya evimize gelmişti. Her sabah saat 07.00’de yurttan sesler korosu, türküler geçidi, 07.20’de halk hikâyeleri, her perşembe akşam 21.00’de radyo tiyatrosu, akşam üzerleri okul saati... Neşet Ertaş, neredeyse her sabah gün doğumuydu evimiz için. Türküleri Âşık Veysel, Bedia Akartürk, Neşet Ertaş, Nuri Sesigüzel, Özay Gönlüm’le sevdim. Sonradan mesleğimin parçası haline gelen hızlı not alma çabam ilk türkülerle oldu. Sevdiğim bir türkünün sözlerini yazmak için radyonun başında adeta çırpınırdım. Neşet Ertaş’ın sesi Toroslar’ın koynunda doğmuş gür bir pınar gibi akar da akardı. Neşet Ertaş, Anadolu’nun ozan tabakasının en güçlü katmanlarından biriydi. Son muydu? Sanmıyorum. Anadolu bu... Yeni ozanlar doğuracaktır. İSTANBUL BAROSU BAŞKANI KOCASAKAL ‘Çamurlu suyla duş alınmaz’ İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Balyoz davası kararlarını eleştirerek “Hukuk devletinde hiç kimsenin darbe yapma hakkı olamaz. Ancak ‘Örnek olsun, burnu sürtülsün’ diye ceza verilemez” dedi. İKKB Başkanı Nazan Moroğlu’nun açılış konuşmasını yaptığı “Hukuk Devleti, Kadının İnsan Hakları ve Adalete Erişim” konulu toplantıya katılan Kocasakal “Davanın başlamasına 3 gün kala mahkeme başkanı değişti. Çamurlu su ile duş alınarak temizlenmiş olunmaz. Böyle bir soruşturma ve yargılama en az darbe kadar vahim ve ağırdır” dedi. Balyoz davasını, kaldırılmış olan özel yetkili bir mahkemenin karara bağladığını anımsatan Kocasakal “Özel yetkili mahkemelerin tabelası kaldırıldı. Bunlar ihtisas mahkemesi değil sivil de değil” dedi. Öte yandan toplantının ardından izleyiciler arasında bulunan Dr. Hüseyin Nazım Oğuz (84) fenalaştı. Oğuz, salona çağrılan ekiplerin bütün müdahalelerine karşın yaşamını yitirdi. Toplantıda söz alarak Cumhuriyet okuru olduğunu söyleyen ve bazı köşeyazılarından örnekler veren Oğuz’un cenazesi yarın Etiler Camisi’den öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Ulus Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Cumhuriyet okuru yaşamını yitirdi C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle