14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 EYLÜL 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ AKP davalarını soruşturmaların başlangıcında, geçmişinde kontrgerilla, 12 Mart, 12 Eylül, sıkıyönetim dönemleri gibi birikim ve deneyimler olan birçok kişi/parti/hareket kanımca doğru tahlil edemedi. Kimileri Ergenekon ve Balyoz davalarını eleştirirken KCK ve Devrimci Karargâh’a duyarsız kaldı. Hopa sanıklarına kitlesel destek verilirken, Odatv davası arkadaş/meslektaş dayanışmasının ötesine geçemedi. Kuşkusuz bir soruşturmaya/davaya yaklaşım ve destek siyasi önceliklerle de ilgilidir. Ya da öngörüsüzlük/yanlış analiz de bu sonuca götürebilir. Ancak tartışmasız olan, bu durumun “kurguyu” yapanlarca çok güzel kullanıldığıdır. O nedenle önce temel soruları sormakla işe başlanmalıdır. 9 ları demokratikleştirmek bir yana fiili hukuksuzlukları yasal güvence altına almak isteyen (soruşturma aşamasında şüphelinin ifade tutanağının dahi verilmemesi ve müdafisiz karar verilebilmesi için yasa hazırlayan) bir iktidardan demokratikleşme beklenebilir mi? Sorular arttırılabilir. AKP davalarını ve bu davaların parçası olduğu büyük “operasyonu” doğru tahlil etmek, doğru yöntemi oluşturmak ancak doğru sorular sormakla başlayacaktır. Bu yöntemi oluşturamaz isek yaşananları hâkim savcıların eğitimsizliğine, yasaların eksikliğine kadar indirgeyebiliriz. Giderek despotik bir hal alan, ülkenin toprağına, suyuna, havasına, aydınına, emekçisine saldıran asıl sorumlular gözden kaçırılabilir. Başlangıçta doğru tahlil edilemedi 1 Dış politikada emperyalistlerin sözünden çıkmayan, gönüllü taşeronluk yapan, giderek kendini neoOsmanlıcı emperyalist bir çizgiye oturtan bir iktidar bu davalarla ima ettiği hedefi gerçekleştirebilir mi? 2 Antisemitik, aydınlanma karşıtı, ırkçı kökenleri ile zihinsel bir hesaplaşma/kopuş yaşamak bir yana son referandum ve seçim propagandasına nefret söylemini/ırkçılığı temel alan bir koalisyon (AKP, bazı cemaatler), Maraş katliamı, Sivas katliamı, Dink cinayeti, Danıştay saldırısı, Malatya cinayetleri vs. gibi olayların üzerine gidebilir mi? 3 Kadrolarında 12 Eylül’ün ve faili meçhullerin yoğun yaşandığı günlerin “kritik” politikacılarını, bürokratlarını barındıran bir yapı etkin bir hesaplaşma yapabilir mi? 4 Herhangi bir davada örneğin Ergenekon’da hukuksuz davranan bir mekanizmanın KCK’de (ya da tersi) hukuk içerisinde kalabileceği önkabul olarak alınabilir mi? 5 Kadrolaşma sürecini tamamladığı bürokratik yapının yanlışlarını sorgulamak yerine üzerini örtüp teşekkür eden bir iktidar karanlık olayları aydınlatabilir mi? 6 Düşman ceza hukukunun aparatı haline gelen TMK, TCK, CMK, PVSK gibi yasa Kafa Karışıklığı Yıllardan beri anlayamadığım bir şey var. Yalnız AKP değil, geçmişte de başka partiler, Meclis’e gelen Kürt partilerinin (son dönemdeki ismi BDP) terör örgütüyle doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyip dururlar. Bu doğrudan bir suçlama tabii. Önceki dönemlerde bu nedenle parti kapatma davaları açılıyor ve kapatılıyordu. Bu partilerdeki milletvekilleri defalarca tutuklandı, haklarında soruşturmalar, davalar açıldı. Bu milletvekilleri de gerek Abdullah Öcalan için, gerekse PKK için hiçbir zaman (bazı dönemlerde televizyonlarda canlı yayınlarda zorlandıkları halde) terörist veya terör örgütü gibi bir söylem kullanmadılar. ??? Bizim böyle garip bir huyumuz var. Göz önündeki gerçeği bile sanki bilmiyormuşuz gibi tartışıp duruyoruz. Açılım deyince, Habur kapısında barış gösterisi yaparak örgüt üyelerini üniformalarıyla karşılayınca, Öcalan veya örgütün Avrupa temsilcileriyle devlet görüşebilir açıklaması yapınca BDP’lilerin örgüt üyesi diye suçlanmasında mantık kalır mı? Bu partinin nedeni nedir ve Meclis’e girmeleri nasıl gerçekleşmiştir. Terör örgütünün desteği olmadan, orada politika yürütmeleri mümkün olabilir miydi? Bunları kimse bilmiyor mu? ??? Eğer Kürt meselesi şahinlerin elinden alınmışsa, gerilla savaşıysa gerilla savaşı yaparız, onlara destek verenleri örgüt korkutuyorsa devlet daha çok korkutur türünden politikalara bırakılmışsa, konu demokrasiyle çözülecek denmişse, geçmişteki baskıcı yöntemler terk edilip o zaman görev verilenler bile cezalandırılıyorsa, BDP’nin örgütle bağlantısını hâlâ bir suçlama olarak kullanmak mantıklı mı? Hangi saf, bu partinin PKK’nin dışında, oradan icazet almadan, kendi başına bir politik oluşum olduğuna ve bu oy oranını tutturduğuna inanabilir? Bir devlet ya bir yolu izler, ya ötekini... Ya teröristlerle kucaklaşmaya engel olur, ya kucaklaşana konuşmaz. Eğer herhangi bir eylem suç olarak tanımlanmamış ise özgürlük alanına girer Haklar suç kabul edildi yok sayılması. Suç sayılan eylem açık seçik bir şekilde kanunla tespit edilmelidir. Tersinden tanımlanırsa eğer bir eylem suç olarak tanımlanmamış ise “özgürlük” alanına girer. Anayasının 38. maddesinde güvence altına alınan bu ilkenin AKP davalarında ihlal edildiğini çok sık görmekteyiz. Hatta anayasal güvence altına alınan haklar suç olarak nitelendirilmekte, eylem/fiil yerine “faaliyet” gibi suç teorisi açısından belirsiz bir kavram kullanılmaktadır. Örnekler: Legal siyasi faaliyetler, Kara propaganda yapmak, Hükümeti yıpratıcı faaliyet, Kitap taslağı hazırlamak, Şüphelinin yazdığı yazıyla davası sonuçlanmamış x’i suçsuzmuş gibi göstererek suç işlemek, Gösteri yürüyüşüne katılmak, slogan atmak, Toplantı yapmak, Türk devletini zora sokacak haberler yapmak, Bir TV ya da partinin yönetimini ele geçirmeye çalışmak, Parti okulunda ders vermek (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Hopa). Maddi gerçeğin açığa çıkarılmasına yönelik etkin soruşturma yapılmaması. Suç soruşturmasının temel amacı maddi gerçeğin yani suç fiilinin nasıl gerçekleştiğinin araştırılıp, şüpheye yer bırakmayacak şekilde, olgulara dayanarak ortaya konulması böylece “doğru” karar verilmesinin sağlanmasıdır. Bu amaç gerçekleştirilirken kuşkusuz hukukun temel ilkeleri, insan hakları göz önünde bulundurulacaktır. Ancak AKP davalarında/soruşturmalarında ilkeler sistematik olarak ihlal edilmektedir. Baştan kabul edilen büyük iddia/kurgu ile uyumsuz olabilecek hiçbir “şüphe” giderilmemekte ve etkin bir şekilde soruşturulmamaktadır. Tutarlı bir bütünlük yerine amaca yönelik parçalarla yetinilmektedir. Örnekler: Tüm AKP soruşturmalarında/davalarında kullanılan “silinen verilerin geri getirilmesi” yöntemi nedense Hrant Dink soruşturmasında silindiği iddia edilen kayıtlarla ilgili kullanılmamıştır. Daha basit gerekçelerle “kozmik odalar” dahi aranırken, Trabzon Emniyeti’nde arama yapılmamıştır. Diğer soruşturmalarda nerede ise selam vermek bile “örgütsel bağ” kabul ediliyor iken Hrant Dink ve Danıştay saldırısı ki bu soruşturma aslında Ergenekon davalarının en önemli parçasıdır davasında bazı isimler ısrarla soruşturma dışı bırakılmıştır. Balyoz davasında iddiaya konu “seminere” katılanlar ve suçlamaların dayanağını oluşturan 11 nolu CD’de ismi olanların hangi kritere göre sanık yapıldığı belli değildir. Aynı şekilde KCK soruşturmalarında “siyaset akademisinde ders vermek suçunu (!)” işleyenlerin hangi kritere göre belirlendiği de belirsizdir. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargı ilkesinin uygulanmaması. Bu ilke adil yargılama hakkının en temel unsurlarından olup bu hak uluslararası sözleşmeler, anayasa ve yasalarla güvence altına alınmıştır. Kabaca; iddia ile savunma arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunmasını, mahkeme önündeki haklarda eşitliğin olmasını bir tarafın diğer tarafı dezavantajlı konuma sokmaması anlamına gelir. AKP davalarında özellikle vurgulanması gereken bir husus ise süreçte rol alan kamu görevlilerinin konumudur; üstlendiği “görev” gereği davanın “tarafı” haline gelen (hatta şüphelilerle husumeti davalara yansıyan) kamu görevlilerinin davada “etkin rol oynamaları” silahların eşitliğini ihlal edebilir. Soruşturma aşamasında görev alan polisler, savcılar, arama/tutuklama kararı veren hâkimler daha sonra duruşmalarda görev alabilmektedirler. Hatta sanıklarla aralarında dava olan savcılar/hâkimler davalara bakmaya devam etmektedirler. Örnek ihlaller: Binlerce sayfayı bulan iddianame ve eklerini incelemek için gerekli teknik olanaklar sağlanmamaktadır. O kadar ki ekler CD ortamında verildiği halde ve birçok delil elektronik ortamda tutuklu sanıklara bilgisayarı bırakın daktilo bile verilmemekte ortak kullanımdaki bilgisayarlardan yetersiz bir süre faydalanmaları istenmektedir. Hâkimin Tüm davalarda ceza hukuku1 nun bel kemiği olan suç ve cezaların yasallığı/kanuniliği ilkesinin tılı olmayacaktır. Gizli tanıklar adliyeden çıkmadan ifadeleri medyada yer bulmuş, ancak ne hikmetse ulaşılması daha kolay olan “savunmalarda” aynı “gazetecilik başarısı” gösterilememektedir. İfadeyi alanlarca servis edilmiş olduğu açık olduğu halde hiçbirinde (MİT soruşturması hariç) ilgililer hakkında etkin soruşturma yapılmamıştır. Birçok soruşturmada henüz savcılık ifadesi alınmadığı halde belli medya ve hükümet mensupları büyük bir öngörü ile detaylı bilgi vermişler, sanıkları açıklamışlardır.(Danıştay soruşturması ibretliktir!) İddialar sonradan çürütülse bile artık yurttaşların aklında kalanlar itiraflar, bombalar, suikast planları ve yerle bir edilen “masumiyet karinesidir”. (KCK, Balyoz, Islak İmza, Ergenekon, Odatv) “Terör” ve “örgütsel” sözcüklerinin sihri! Evrensel ve ceza hukuku anlamlarından koparılmış “terör” sözcüğü ve önüne getirildiği her aktiviteyi kriminalize eden “örgütsel” sözcüğü, soruşturmayı yapanlara sınırsız bir keyfiliğin kapılarını açmaktadır. Bir kez hedefe koydukları kişinin eyleminin artık “suç” olarak tanımlanmasının bir önemi yoktur. Artık gündelik hayatta yapılan her türlü beşeri/sosyal/kişisel aktivite suçtur hem de en ağırından terör suçu. “Ele geçirilenler” ise örgütsel doküman. (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Hopa.) Teknoloji fetişizmi; telefon dinleme, dijital delillere dayanan iddianameler. Tapelerin seçilerek iddianameye konulması. AKP davalarını tamamında dayanılan delillerin ağırlığı dijital deliller ve iletişim tespit tutanaklarına dayanmaktadır. Dijital delillerin ceza hukukumuzdaki geçmişi çok gerilere gitmediği için bu konuda henüz yeterli içtihat oluşmamakla birlikte bu tarz delillerin hükme esas alınmasının sıkı şartlara tabi (ilgili kişiye aidiyeti, cihazları başkalarının kullanıp kullanmadığı, müdahaleye açık olup olmadığı vs.) tutulması gereği tartışmasızdır. Yan delillerle desteklenmeyen ve her türlü şüphenin giderilmediği bu tarz delillere dayanılamaz. AKP davalarında onlarca bilirkişi raporu ve uygulamalı olarak bu delillerin “güvenilmezliği” ortaya konulduğu halde halen dijital delillere dayanılarak kararlar verilmektedir. İsimsiz, imzasız ihbar mektupları ile başlatılan telefon dinlemeleri yan delillerle doğrulanmadan, ayıklanmadan, paranoyak, komplocu, septik yaklaşımlarla suç delili gibi dosyalara konulmaktadır. (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Devrimci Karargâh) Hukuk dışı/kanuna aykırı delillere dayanarak açılan davalar. Anayasada güvenceye alınmış evrensel kuraldır: kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez. Oysa başta dijital deliller olmak üzere kanuna aykırılığı tartışmasız olan yöntemlerle delil toplanması (özel hayatın gizliliği ihlal edilerek elde edilen bilgiler, yetkisiz/görevsiz hâkimlerce verilen kararlar, el konulduğu anda imajı alınmayan bilgisayar ve CD’ler, şüpheli ya da avukatı gelmeden yapılan aramalar, avukat/eş gibi kişiler arasında kaydedilen görüşmeler, yasaya aykırı olarak yapılan teşhis ve yüzleştirmeler, makul şüphe dahi olmadan yalnızca ihbara dayanılarak verilen dinleme/arama kararları, vs) halen devam etmektedir. (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Hopa) Masumiyet karinesi ve ispat yükümünün terse çevrilmesi, Masumiyet (suçsuzluk) karinesi temel insan haklarından olup adil yargılamanın da en önemli ilkelerindendir. Üstelik savaş gibi olağanüstü hallerde bile dokunulamayacak nitelikteki “çekirdek” haklar kategorisindedir. Kişi, kesin hükümle mahkum oluncaya kadar suçsuz kabul edilir. Bu ilkenin, İspat yükümünün iddia makamında olması, yani sanığın suçluluğunu ortaya koyacak yeterlilikte delili savcılığın sunması, Şüpheden sanığın yararlanması, Savunma hakkı tanınmadan karar verilmemesi, Yargıçların suçluluğa dair önyargılarının olmaması gibi alt görünümleri de vardır. Oysa AKP davalarında Cumhurbaşkanından HSYK’ye, bakanlardan hâkim/savcılara nerede ise “gücü” elinde bulunduran herkes suçluluğu önkabul olarak/karine olarak kabul etmekte bunu da dillendirmektedirler. Bir kez iddianamede yer almış olmak tüm sonuç ve görünümleri ile masumiyet karinesinin terse çevrilmesi demektir. Artık suçsuzluğunu hücredeki sanık ispatlamak zorundadır. Üstelik lehe delillerin toplanmadığı bir süreçte, yıllar geçmiş olmasına rağmen “Durun canım suçsuzsa anlaşılır, yargılansın aklansın” yaygaraları arasında! (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Hopa, Devrimci Karargâh) 7 2 Soruşturmayı savcının yapmaması, yargının taşeronlaşması/neoliberalizasyonu! CMK ve Adalet Bakanlığı genelgelerine göre özel yetkili/görevli mahkemelerin görev alanına giren suçları Cumhuriyet savcıları doğrudan soruşturmak zorundadır. Ama AKP davalarında soruşturmaların başlaması, genişlemesi, kimin telefonunun dinleneceği, kimin takip edileceği, nerede arama yapılacağı, kimlerin gözaltına alınacağı, hatta tutuklanacağı “ihale” edilmiştir. İhaleyi alanlar, hâlâ tek bir tanesi bile ortaya çıkarılmamış/çıkmamış muhbirler, her biri kriminal geçmişe sahip (birçoğu aynı davanın sanığı olması nedeniyle hukuken tanık olmaları mümkün olmayan) çok gizli tanıklar ve amatör/gönüllü savcı rolündeki gazeteciler ve kolluk görevlileri. İfadeleri ve raporları olduğu gibi iddianamelere aktarılan, muhbir/gizli tanık/polisler iddianamelerin gerçek yazanları ve soruşturmacılarıdır. Hatta savcının soracağı soruların bile polis tarafından hazırlandığı artık bir vakıa. (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Hopa, Devrimci Karargâh) Birbirini ilk kez duruşmada tanıyan, aynı anda birden fazla örgüte üye olan sanıklar. Nerede ise tüm AKP davalarının bir diğer ortak özelliği, birbirleri ile ilk kez da 11 12 va nedeni ile tanışan, isimlerini sorguda öğrenen sanıklar. Hatta duruşma salonunda diğer sanıklardan korunan, kavga eden, dünya görüşü, ideoloji ve yaşam tarzı olarak bir araya gelmeleri mümkün olmayan aynı “örgüt mensubu” sanıklar. Oysa bir kişinin suçlu da olsa başka bir kişiyi tanıması kriminal bir olgu imiş gibi gösterilmektedir. Sanıklar bazen çoktan tarih sayfalarında kalmış örgütlere, bazen de birbirleri ile anlaşması bile mümkün olmayan birden fazla örgüte üye gösterilmektedir. (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Hopa, Devrimci Karargâh) Kronoloji ve mantık hatalarının sorgulanmaması, delil uydurma iddialarının ve kanunsuz dinlemelerin üzerine gidilmemesi. Ceza muhakemesinin amacı maddi gerçeği bulmaktır. Maddi gerçeğe ispat araçları (deliller) ile ulaşılacaktır. Muhakemede kullanılacak ispat araçlarının gerçekçi, bilime ve hukuka uygun olması ayrıca olayı temsil etmeleri gerekir. İspat vasıtalarının değerlendirilmesinde ise “mantık” kurallarına bağlı kalınılacaktır. AKP davalarında tam tersine mantık ve kronoloji hatalarıyla ilgili şüphelerin giderilmesi bir yana, her seferinde daha “vahim” mantıksızlıklara dayalı deliller esas alınmaktadır. (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Hopa, Devrimci Karargâh) 8 Savunma saldırı altında nun belirsiz hale gelmesi. Çok teknik ayrıntılara girmeden örgüt (dolayısı ile bağlantılı) suçların oluşabilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, belirsiz sayıda ve belirsiz süreli suç işleme için anlaşılmış olması, gevşek de olsa bir hiyerarşi ve iş bölümünün olması, suç işleme iradesinde devamlılık, son olarak, amaçlanan suçların işlenebilmesi için tüm bu unsurların elverişli olması gerekmektedir. Ancak AKP davalarında önce (hiçbir irtibat kurulmadan artık şablon haline gelmiş, henüz ikna edici delillerle ortaya konulmamış, yasal unsurları karşılamayan) bir suç örgütü tarifi yapılmakta daha sonra suçlanan kişi yalnızca ve yalnızca o iddianame metninde ismi yazıldığı için örgüt suçlusu kabul edilmektedir. Evini kiraladığı kişinin örgüt üyesi olması yurtdışında duyup kendiliğinden gelse bile ev sahibini örgüt üyesi yapmaktadır, HES’lere karşı gösteriye katılan kişi “örgüt” de HES’lere karşı olduğu için üyedir, suçsuzluğuna inandığı bir kişinin suçsuz olduğunu yazan gazeteci artık örgütün amacının propagandasını yapıyordur, kamudaki skandalları yazan bir gazeteci devleti zora sokarak örgütün “propaganda” ayağını oluşturur. Ceza soruşturması mantığı tamamen baş aşağı çevrilmiş durumda; önce suçlanacak kişi belirlenmekte, sonra ait olduğu (hangi örgüt yakışırsa/uyarsa, bazen Devrimci Karargâh ve Ergenekon’da olduğu gibi dalga geçercesine) örgüt belirlenmekte, en son olarak o kişinin tüm “eyledikleri”, dehşet verici olanı “eylemedikleri/yapmadıkları” (Odatv davasında yapılmayan haber suç sayılarak sorguya konu olmuştur.) kriminalize edilerek medya servisi ile iddianame ve davaya dönüşmekte. Savunmaya baskı yapılması avukatların tutuklanması, söylediklerinin suç sayılması. AKP davalarında, savunma “saldırı altında” denilirse abartı olmayacaktır. Savunma ve avukatlar görülmemiş ölçüde baskı altındalar. Sanıkların davaları bitmeden açık yasa hükmüne (savunma amacıyla söylenen sözlerden sorumlu tutulmama) rağmen, savunmalarında söyledikleri sözlerden dolayı onlarca yılı bulan mahkumiyetlerle karşı karşıya kalmaları, savunmaları nedeniyle uyarılmaları, savunma ve konuşma sürelerinin kısıtlanması, savunmadan gelen taleplerin sistematik olarak reddi, avukatmüvekkil ilişkisinin gizliliğinin ihlal edilmesi ve artık son aşamada “tuzağa” düşürülüp tutuklanan, müvekkili ile görüştüğü için suçlanan, özetle avukatlık yaptığı için tutuklanan, duruşmadan men edilen avukatlar ve sanıklar. Avukatsız sanıksız yargılama için hazırlanan “yargı reformu” yasası. (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Hopa, Devrimci Karargâh) Örgüt kurma, yönetme, üyelik, 14 örgüt adına faaliyette bulunma, örgütün amacının propagandası suçu 13 9 3 10 de evrakı (hatta iddiaları) incelemesi mümkün olmayan sürelerde sonlandırılması. Şüphelilerin ifadelerinde belirttikleri, dinlenmelerini talep ettikleri tanıklar dinlenmemektedir. Savunmanın bilirkişi talepleri reddedilmektedir. Deliller savunmanın incelenmesinden kaçırılmakta, delillerin tartışılması aşaması atlanmaktadır. (KCK, Balyoz, Ergenekon, Odatv, Hopa, Islak İmza) Lehe delil toplanmaması. AKP davalarının/soruşturmalarının en belirgin yönlerinden birisi soruşturmada lehe delillerin toplanması bir yana, bazı lehe delillerin dosyaya konulmamasıdır. Savunmaca talep edilen parmak izi incelemeleri, telefon trafiği, imaj incelemeleri vs. yaptırılmamaktadır. Savunma tanıklarının dinlenmesi ısrarla reddedilmekte ya da ertelenmektedir. (Islak İmza, Balyoz, Ergenekon, Odatv) Ucu açık soruşturmalar yapılması ve “imkânsız” davalar. Ceza muhakemesinde iddianame düzenlendikten sonra artık tek söz sahibi mahkeme olmalıdır. Aksi takdirde kamusal gücü elinde bu 4 5 lunduran savcılığın süreci domine etme, belirleme riski ortaya çıkar. Bir de soruşturmayı gerçekte polisin yaptığı, polis fezleke ve raporlarının birebir iddianameye dönüştüğü göz önünde bulundurulursa AKP davalarında savunmanın çürüttüğü bir delili çürüten yeni bir gizli tanığın, imzasız ihbar mektubunun, güncellenmiş bir CD’nin, adeta savunmaya cevap veren delillerin ortaya çıkması sıradan bir olay olmaktadır. Bu aslında doğrudan adil yargılama sürecine müdahaledir. Binlerce sayfayı bulan iddianamelerle, milyonlarca sayfaya ulaşmış eklerle, binlerce saate ulaşmış görüntü/ses kayıtlarıyla, birleştirilerek “bitirilmesi” engellenmiş davaların/verilen kararların hukuki kontrolü imkânsız hale ge(tiri)lmiştir. (Balyoz, Islak İmza, Ergenekon, KCK, Hopa) Medyaya servis yapılarak masumiyet karinesi ilkesinin ihlali ve peşin hükümlülük algısı yaratılması. AKP davalarının/soruşturmalarının en belirgin niteliği medya ile kurduğu “marazi” ilişkidir. Aslında bazı olgulara bakıldığında belirleyici olanın medya olduğunu söylemek abar 15 BİTTİ C MY B C MY B 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle