14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 EYLÜL 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 lkemizin başına gelen türlü bela “sıfır sorun” kavramının yanında elbette solda sıfırdır. Ama yine de bu iktidar, bilinçli bilinçsiz attığı, atacağı tüm kazıkların altyapısını bu türden fiyakalı kavramlarla hazırlıyor. İleri demokrasi... Kürt açılımı... Sağlıkta dönüşüm... Kentsel dönüşüm... Profesyonel ordu... 4+4+4 vs... vs... Bu kavramları duyduğunuzda... Arkasından kalın ve kertikli bir yağlı kazık geleceğine iddiaya girebilirsiniz. “Hizmet satın alma” da bunlardan. Hizmet satın almak sözünü duyduğunuzda... Yolsuzluğun avantacılığın, iktidar çevresine ve tabanına yayılmasından, Cumhuriyetin en köklü kurumlarının tasfiyesine kadar bin türlü musibeti anlayın!! Başbakan, önceki gün “Dershaneler kapatılacak!” diye bir müjde verir gibi yaptı. Ama ardından açıkladı ki bu da yeni bir “dönüşüm” ve “hizmet satın alma” projesi! Tüm dershaneler özel okula dönüştürülecek.. Milli Eğitim Bakanlığı da buralardan “hizmet satın alacak!” Sağlık sorunları nasıl özel hastanelerden “hizmet satın alarak” halledildi ise… Eğitimdeki keşmekeş de aynı yöntemle çözülecek!! “Hizmet satın alma” çok masum bir hukuk ve piyasa kavramı. Ama hizmet kimden, nasıl ve hangi koşullarla alınacak? Bu işin ölçüsü ve kararı kapalı kapılar ardında belirleniyorsa, hizmet satın alma sürecinin sonu iktidar eliyle adam zengin etmeye varıyor! Son 10 yılımız, bunun her türlü şeklini izlemekle geçti. ??? Hukuki tanımında da belirsizlik vardır. Ü Kentsel dönüşüm... Sağlıkta dönüşüm... Dershanecilikte de, “cemaatsel bölüşüm”. Altın vuruş Ustalık Döneminde Yeni Eserler Yeni Hedefler “Hizmet satın alma” kavramının çerçevesini alanın ve satanın paşa gönlü belirliyor. Danışmanlık hizmeti, yemek hizmeti, bilgisayar bakım hizmeti, güvenlik hizmeti satın alınabiliyor. Eşya niteliğindeki mallar ise hem satın alınabilip hem de kiralanabiliyor. Dershaneden bozma okullardan alınacak 4+4+4 hizmeti kiralamaya mı girecek, yoksa satın almaya mı? Dershanenin binası da kullanılacaksa, bina… Yemekhaneden de yararlanılacaksa aşçı ve garsonlar... Yönetecek müdürler ve yardımcıları... Ders verecek öğretmenler ile… Okulun kayıtlı öğrencileri de kapsama alınacaksa öğrenciler... “Hizmet satın alma sözleşmesi”ne dahil edilecek. Bu ise eğitimin A’dan Z’ye taşeronlaşması demek... ‘Ustalık dönemi’nin kaçınılmaz sonucu ülkenin topyekun taşeronlaşmasıdır. Acaba, sıra bakan koltuklarına da gelecek mi? üjde ama kime? Dershaneleri kapatacağız derken... Müjdeyi velilere değil, dershane sahiplerine veriyor. Ülkemizde dershane tekelinin Cemaat’in elinde olduğunu ise Kutuplardaki Eskimo cemaati bile biliyor... Dershane kapatmanın hedefi belli: “Tabelalarını değiştirip okul yapmak!” Tıpkı 4+4+4 diye diye, ilkokulların, liselerin imam hatip okuluna dönüştürüldüğü gibi... M Hizmet mi hezimet mi “Hizmet satın alma”nın kapsamına; epeydir, Türk Silahlı Kuvvetleri de dahil edildi. “Askerlik yan gelip yatma yeri değil!” sözünün boşboğazlık olmadığı çoktan anlaşıldı. Başbakan’ın kastettiği erler / erbaşlar değildi. O söz Silivri sürecinin, Balyoz operasyonunun uvertürüydü. Belayı ve felaketi fırsata çevirmekte üstüne yok. Bu konuda her yönden ve kesimden yardım eden edene... Dünkü Zaman da manşetten, “altın vuruş”un zamanı olduğunu ilan ediyordu: Altın vuruş eşittir “profesyonel ordu”! Yani hizmet satın almayla oluşturulmuş ordu. Adı sanı bilinmez emekli bir askeri yargıç, “Afyon’daki patlama ‘ordu’nun profesyonelleşmesinin şart olduğunu” ilan ediyor ve Zaman da bunu manşete çekiyordu. Pasifik’ten esen rüzgâr demek ki, TSK’nin topyekun tasfiyesi yönünde esiyordu. İktidarın o rüzgâra karşı duramadığı, eski Genelkurmay Başkanı’ndan ordu komutanlarına, komutanların zindana atılmasıyla yeterince belli oldu. Profesyonel ordu, vatan savunmasının, “dışarıdan hizmet satın alımı” yoluyla yapılması demektir. Demek ki Ustamız, 13. Cumhurbaşkanı olduğunda “Başkomutan” sıfatını taşımak istemiyor. Haklı... Bir de reklam meraklısı valiler karşısında reaksiyonu yavaş Genelkurmay Başkanları ile mi uğraşacak! Bizdeki Genelge, Onlardaki Nutuk! İzmir ve kurtuluş günü 9 Eylül, herkesin dilinde. Yandaş medya hariç tabii... Kurtuluş günü geleneksel bayrak çekimi ve süvarilerin gösterisini yasaklayan Başbakanlık genelgesini yırttı attı, kolay değil... Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, basın toplantısı düzenledi, genelgeyi anlattı. Neymiş? Şimdiye kadar devletin soğuk yüzünü bir miktar geri çekmek, halkın sıcak duygusunu öne çıkarmak için yapılan bir düzenlemeymiş! Bayrak çekilmesini, süvarilerin geçişini engellemezmiş! İzmir Valiliği genelgeyi dar kapsamda ve yanlış yorumlamış. Söz konusu “ritüeli” programa koymamış... Dahası da var... Konuya el atmış; Milli Savunma ve İçişleri bakanlarıyla birlikte, gayretleri ve dikkatleri sonucu 90 yıllık gelenek aynı şekilde icra edilmiş! Meydanlardaki birkaç bin kişinin gösterisi, bazı marjinal grupların tepkisiymiş! ??? Yemedi İzmir. Evet, 9 Eylül’de çeşitli gruplardan gençler vardı, onun yanında asıl, Cumhuriyete ve onu kuranlara sahip çıkan halk vardı. Farkını, duruşunu, iktidara yönelik tepkisini gösterdi. 90 yıl önce, o kurtuluş gününde işgalcilerinkini indirip hükümet balkonuna asılan “o bayrak yeniden çekilecek” dedi, çekildi... 9 Eylül günü ve gece binlerin buluştuğu fener alayında tepkiler ayyuka yükseldi, şarkılarla, sloganlarla... İzmirli, Cumhuriyet duruşunu bir kez daha gösterdi. Manisa’nın kurtuluş gününde o genelge doğrultusunda belediye başkanı konuşturulmamıştı, İzmir’in belediye başkanı konuştu. Hem de ne konuşma!.. Derstir yasakçı iktidara... AKP’li milletvekilli ve meclis üyelerinin, dalga dalga yükselen halk tepkisini saptırmak için protokol tribününde çıkarmaya çalıştığı itiş dövüş ve karmaşa, kâr etmedi... ??? 23 Nisan, 19 Mayıs ve kurtuluş günleri için, sözüm ona “devletin soğuk yüzünü” geri çekmek için çıkarılan genelgelerle gerçekte ne amaçlanıyor? Bugünkü iktidarın, Cumhuriyeti kuran kadrolarla ve onların felsefesiyle derdidir. Bir çeşit hesaplaşmadır toplumun bir kesimine göre... Halk bayramlardan koparıldıysa eğer, sormak lazım kimler yapmıştır bunu? 60 yıllık iktidar koltuğunda oturan, Cumhuriyetin temel değerlerinden adım adım uzaklaşan, sapan sağ iktidarlar değil mi? Bugünkü iktidarın kurulmasını sağlayan, yolunu açan 12 Eylül cuntası değil mi? Hangi ders kitabında doğru dürüst yazıldı işgalci güçlerin emperyalist olduğu? 7 Mayıs 1919’da İngiltere, ABD ve Fransa’nın Yunan işgal ordusunu İzmir’e gönderme kararının ardındaki gerçekleri... İşe bakın ki Yunanistan’ın en çok satan gazetesi Ta Nea geçen ay, üstelik 90 yıl önceki Büyük Taarruz’un yıldönümünde, Atatürk’ün “Nutuk” kitabının özetini dağıttı okurlarına. Kitapçığın sunuş metninde, “Kemal (Atatürk), Türkiye’de görülmemiş değişiklikler yaptı. Asıl hedefi, toplumun milli dayanışma temelinde yeniden yapılanması, din ile siyasi iktidarın tamamen birbirinden ayrılması ve yeni devletin bilinçli olarak Ortadoğu’dan Avrupa’ya yönelmesiydi” ifadesini kullandı. Ne demeli? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Gelecek Uygarlıklar: Kimlere RağmenKimler Sayesinde? Siyasi gündemimiz, basın özgürlüğü, hapislerde çürümeye terk edilen aydınlar, dinsel veya etnik terör faşizmiyle boğuşmalar ve yüreğimizi burkan şehitlerden oluşurken, etrafımıza bir göz atalım: Şu, içinde misafir olarak yuvarlandığımız evrenin kaç milyar yıllık geçmişi olduğu bile polemik konusu... 14 milyar yıl geriye bakılabilirken, ışık yılı olarak 45 milyar yıl arkamızdaki bölgesel kalıntılara göz atabiliyormuşuz! BigBang sonrası şekillendiği varsayılan ve milyarlarca galaksinin, trilyonlarca gezegeni barındırdığı bu Evren’in kurulum serüvenini CERN projesi araştıradursun, bu Evren’in C.V’sinin(!) en heyecanlı romanlardan daha gizemli olduğunu teslim etmemiz lazım. Tek tanrılı dinlerin iki bincik yılı henüz devirmiş geçmişleri, bu C.V’nin içinde henüz taze bir damla an kadar yeni. Hatırlatmaları çok uzatmayalım. HomoSapiens’ten Neandertal’e, ondan Lucy’ye inen yolda, milyonlarca yıla sıkışan evrim süreçlerinde gelişen “insan”, kendi dünyasının gelişim çizgisinde önce avlanmayı, ardından 1.5 milyon yıl önce ateşi, milattan dört asır önce de tekerleği buldu. İçinde yaşadığı şartlar çerçevesinde farklı yerlerde farklı uygarlıklar kurdu. İsa sonrası saydığımız yıllarda, buharlı makinenin icadı ile 19. yüzyılda gelen ulaşım ve endüstriyel imkânlar, fotoğraf makinesi, 1947’de hâlâ tepe tepe kullandığımız “transistor” devrimleri geldi. Son 140 yıla sığan bilimsel ve teknolojik buluş furyasını bir yere bırakın, yalnız son 15 yıla göz atarsak, insan beyninin Evren’in içinde çok ayrıcalıklı bir noktaya doğru katlamalı ses hızıyla yükselmeye devam ettiğini görüyoruz. Bugün “teknoloji” deyince aklımıza gelen atılımlar listesine “gerçekötesi” hayal gücümüzü de ekleyerek beklentilerimizi oluşturabiliriz: Görünmez adam olmak, duvarlardan geçmek, ışınlanma ile seyahat etmek, “Kemik” romanımda “dreamcorder” adını verdiğim rüya kaydetme makineleri, farklı türlerin çiftleştirilmesinden doğacak hibrid canlılar, Güneş Sistemi’nden başlayarak Evren’de yapılacak geziler, zamanı geri (ileri?) alabilme devrimi ve tıpta ölümsüzlüğe ulaşma çabaları, ilk akla gelenler. (Kusura bakmasınlar, Yıldız Teknik’in geçen gün lanse ettiği “İslami bisiklet”, listemize dahil değil.) Peki bu kadarcık mı? Bu söz ettiğimiz çılgınlıklar, en fazla 150 yıl içinde tamamlanır. Peki ya bin yıl sonrası? Ya da giderek artan bu hız, 100.000 yıl sonra insanlığı nerelere vardırır dersiniz? İşte o bölgelerin gündem, tartışma alanı ve bulgularını bugün hayal bile etmemize imkân yok. Roma’nın zeki filozofları, Evren’in en farklı noktalarında saatte 200 kilometre ile giden insanların birbirleriyle konuşabileceklerini düşünebilirler miydi? Neandertal insanını bugün bir bilgisayar ekranının önüne koysanız ne düşünebilir ki? Peki “geleceğin insanı”, kütüphanelerimize nasıl acıyarak bakacak biliyor musunuz? “80 yıllık ömürcüklerinde, bazen bir kitabı okumaya bir ay ayırıyorlardı” cümlesi, acı bir sempati ve gülümseme eşliğinde saygıyla ifade edilecek. Dünyanın tüm kitaplarını karşılaştırmalı olarak beyne indirenler için, bu “ilkel çabalarımız” iyi niyet gösterisi olarak kayda geçecek. Peki 1 milyon yıl sonra mı? İşte o günlere bakışımız; ancak bir karıncanın başka bir galaksiye yollanacak yaşam ünitesinin son kontrollerinin yapıldığı anda bu dev gezerkentin önünden geçerken “düşündükleri”yle kıyaslanabilir! Uzun lafın kısası, insanlık büyük ihtimalle kendi pimini çekmezse Evren’in sırlarını da çözecek, ortaçağ kavgalarını tarihin acımasız kavgalarının parçası haline de getirecek. Bunun ne anlamlara gelebileceğini bugün hiçbirimiz algılayamayız. Bugüne dönersek, yaşadıklarımız, ilkel kalıntıların son debelenmeleri, insanlığın koca serüveninin içinde, anlık bir yörünge kaybı... Hapislere terk edilen, öldürülen aydınlar ise Güneş’in her gün ileri atılan ritminin nefes açıcısı kahramanlar... Onların tersine, Evren’in her noktasında, karanlıklara imza atanlar ise, kendi ayıplı Wikipedia yazarlıklarını üstlenmiş oluyorlar, hepsi bu... Ülkesine ve dünyaya kan, gözyaşı, seviyesizlik ve kin tohumu bırakan, anaları ağlatmaktan, kul hakkı yemekten zevk alan “insanlar”! Bu serüvenin karaçıbanları onlar. Bir de Evren’in güldüğü, kucakladığı, aydın, devrimci yarınları hazırlayan ebedi devrimci liderler vardır. Gandhi gibi, Martin Luther King gibi, Atatürk gibi... Onların izlerini tarihten ne yapsanız silemezsiniz. Ne tarih tahrifatıyla, ne heykel yıkımıyla, ne de uyduruk yalanlarla... Onlar bu Evren’de insanlığın aydın, devrimci, barışçı, eşitlikçi, dürüst önderleri olarak sonsuza dek hatırlanacaklar... HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Güzel ko 1 kulu çiçekler 2 açan bir ağaççık. 2/ Top 3 raktan yapıl 4 mış, kulpsuz 5 ve küçük çöm 6 lek... Geleneksel Japon şar 7 kılarına veri 8 len ad. 3/ Bir 9 nota... Pazar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ya da panayır kurulan gün. 4/ İki sert 1 K A T A F O R A R O T A cismi birbirine bağ 2 I L I K T U T A K lamaya yarayan, iki 3 Z E N A K A K MO ucu sivri ve kıvrık 4 T H A N metal parça. 5/ Cin 5 A Y Z I T 6 Ş U R U H A N İ sel güçsüzlük... Eski 7 I N C A L I Z T dilde su. 6/ Güneş 8 D U Ç A R M İ doğmadan önceki 9 Y A D A A Y A N alaca karanlık... Artvin yöresine özgü bir halk oyunu. 7/ İtaat eden, yumuşak başlı... Tırpana balığına verilen bir başka ad. 8/ Hayvanların beğenmeyerek yemedikleri iri saman... Bir renk. 9/ Öğütülmüş tahıl... Türlü renklerde kareli olan kumaşlar için kullanılan sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Güzel çiçekler açan bir süs bitkisi. 2/ Üye... Büyük Okyanus’ta küçük bir adadevlet. 3/ Lübnan’ın plaka imi... Kışla, okul, fabrika gibi yerlerde yiyecek ve içecek maddelerinin satıldığı yer. 4/ Antalya’nın Lara bölgesinde denize dökülen şelale... Küçük mağara. 5/ Düzenli olarak ekim yapılan arazi... Bir cetvel türü. 6/ Güzel söz söyleme sanatı. 7/ Ege Bölgesi’nde bir dağ... Bizmut elementinin simgesi. 8/ Tanrıtanımaz... Tarım bitkilerine ve orman ağaçlarına büyük zarar veren bir böcek. 9/ Şanlıurfa’nın bir ilçesi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle