14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 EYLÜL 2012 SALI [email protected] 14 KÜLTÜR Devlet Tiyatroları’nın bu yılki temel yaklaşımında ‘ilk kez’ belirlemesinin sloganlaştığı görülüyor DT ‘ilk’lere soyunuyor Ünlü eser için İtalya’da kampanya Kültür Servisi Leonardo da Vinci’nin dünyaca ünlü başyapıtı “Mona Lisa” tablosunun Floransa’ya iade edilmesini talep eden İtalyan Tarihi, Kültürel ve Çevresel Miras Ulusal Komitesi, 150 bin imza topladı. Komite, Louvre Müzesi’nin tabloyu, 100 yıl önce sergilendiği Uffizi Sanat Galerisi’ne iade etmesi için Fransız Kültür Bakanı Aurelie Filippetti’ye resmi talepte bulundu. Komitenin Başkanı Silvano Vincenti, tablonun Floransa’ya iade edilmesinin “gerek sembolik gerekse manevi bakımdan tarihi değerinin yüksek” olacağını da sözlerine ekledi. Tarih uzmanlarına göre, Da Vinci, 1503’te Floransa’da başladığı tabloyu 1516’da taşındığı Fransa’da tamamladı. Tablo, daha sonra Fransız kraliyet ailesi tarafından alındı. Fransız İhtilali’nden (1789) sonra ise Louvre Müzesi’ne konuldu. 1911 yılında müzeden çalınan tablo, iki yıllık aramalar sonucunda Floransa’da bir İtalyan milliyetçisinin evinden çıkmıştı. Tablo, Louvre’a iade edilmeden önce Uffizi Galerisi’nde ve Roma’da sergilenmişti. Eylülde Ölmek Eylül günleri geldi yine. Kara bir keder bulutu başımızın üstünde dolanıyor. Kan ve ateşten günler içinde gencecik çocuklarımız kollarımızdan kayıp gidiyor. Zamansız ölümlerin tuzağına sıkıştık. Yastayız. Hiçbir şeye sevinemiyoruz. Tatlı eylül hüzünleri üretmeye halimiz, zamanımız yok. Sinemalar, tiyatrolar, üretilen eserler, müzik, kitaplar dindirmiyor acımızı. Savaş, silah, katliam haberleri ile yatıp kalkıyoruz. Bir gün, bir an unutmaya çalışsak, yeni cenazelerle yarım kalıyor gülüşlerimiz, köreliyor umutlarımız. Ne yana dönsen yobazlık, yalan, şiddet, çürüme. Ayaklarımız yere çakılı sıkı durmaya çalışıyoruz. Ama katlanarak, azarak büyüyüp yayılıyor yıkım. Varlık yokluk sorunu haline geliyor. Bu ülkenin içine kapatıldığı ağır demir parmaklıkların açıldığını ne zaman göreceğiz? Değerlerinin, beyinleri çalınacak minicik çocuklarının, savaşa sürülen gençlerinin yok edilmesine daha ne kadar katlanacağız? ??? Bunaltıcı, sıcak bir yazdan sonra nihayet eylül. Yıllardır olmadığı kadar sessizdi bizim oralarda bu yaz. Boyunlar bükük, yürekler yorgundu. Gürültüsüz, neşesiz, ağır bir temmuz, rüzgârı şaşkın, şarkısız, kanayıp duran bir ağustos geçirdik. Eylül. Sonbaharın giriş kapısı. Ekinler biçildi yine, bağlar bozuldu. Hayat kırık dökük sürüp gidiyor. Mevsimler, doğanın ve hayatın tarafsız döngüsünü hatırlatıyor insana. Yalın güzelliğini. Hep güzellikler olsa keşke. Düşmanlık, kavga, karmaşa olmasa, kan dökülmese. Dağlarca’nın dizeleri çıkıp geliyor işte: İnsan dallarla bulutlarla bir / Aynı maviliklerden gelmiştir / İnsan nasıl ölebilir / Yaşamak bu kadar güzelken… ??? Eylül gelince, biten yaz aşklarına, mehtaplı gecelere, değişen ışıkla solan günlere, guruba kaldırılan kadehlere şiirler yazılırdı bir zamanlar. Yazlık köşklerdeki sevdalar roman olur, gece trenleri ayrılık taşırdı. Eylül denizlerine bakarak ince kederler üretecek vakit vardı henüz. Arzulara dar gelen hayatlar ya da hayata bol gelen tatlı hüzünler icat edilirdi. Avuntu mu? O da vardı. Hayatın kısa, aşkın geçici olduğunu söylemenin kolaylığı, “Beraber ve Solo Şarkılar” ve Zeki Müren: Sen nerdesin ey sevgili / yaz günleri nerde? Acılar da değişiyor. Büyüyor. Unutulmuş, izi kalmış eski eylüllere götürüyor insanı bu ay. 2012 Eylül’ü de unutulur, ama bin zahmetle büyütülüp askere yollanmış oğulların acısı kalır ateşin düştüğü evlerde. Sonsuza kadar yanar ana baba. Çocuklarının dünyaya ilk gülüşü, attığı ilk adımlar, bebek saçlarının ipeksi dokunuşu kalır parmak uçlarında. Çamurlu okul yolları, zorla denkleştirilmiş defter parası kalır. Paramparça olmuş o umutlardan Anadolu dağlarını çiğnemiş bir çift postal, mermi delikleriyle dolu kanlı bir asker ceketi kalır, eğer kalırsa. ??? Eylül. Yaşlıları ölüm korkusuna düşürür. Hastalıklar depreşir. Kana kan çatışmalar şiddetlenir. Her gün biraz daha yayılır kan haritalara. Her gün biraz daha kalabalıklaşır şehit anaları. Hapiste olmayan, gösteri ya da yumurta atmaktan içeri tıkılmamış gençler yollarda yürür sevgiliyle el ele. Güz rüzgârı gibi savrulur düşünceler. Hayal kırıklıkları, pişmanlıklar, öfkeler içinde yeni kararlar alınır. “Derlenip toparlanma vakti artık!” Yazar sorar: “Her şey yerle bir, savaş, kan durmuyor, ülkenin birikimi hiçe sayılıyor, bu kör gidiş nereye? Ya bu mazlum halk, giden fidanlarının, canlarının hesabını sormak için ne zaman uyanacak?” Mona Lisa isyanı Murat Durmaz’ın yeni albümü ‘Aklımdan Kalanlar’ evlet Tiyatroları’nın her yıl 1 Ekim’de perde açması uzun yılların geleneğidir. 20122013 tiyatro dönemi için 31 “yeni yapım” 11 ilde prova aşamasına girmiş bulunuyor. DT’nin gündemindeki yeni yapımların sayısı 60 dolayında. Geçen dönemden süren yapımlarla birlikte, sunulacak oyunların sayısı yine 100’e yaklaşıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBBŞT) ve Devlet Tiyatroları’nın (DT) son 6 aydır içine sokulduğu “gerilim” nedeniyle, “devletin topluma tiyatro yoluyla kültür hizmeti” verme zorunluluğu doğrultusundaki düşüncelerimizi yazılar boyunca sayıp dökmekteyiz. Sanatta nitelik ölçütlerinin, görselişitsel ve yazılı medya tarafından sunulan popüler kültürün etkisiyle, ülkemizde ortalamanın da altına düştüğünü, oysa nitelikli tiyatronun vazgeçilmezinin nitelikli seyirci olduğunu, nitelikli seyirci yetiştirme yolunda “geniş halk kitlelerini kucaklayan bir tiyatro eylemi”nin, “herkesin ödeyebileceği bilet ücretleri” karşılığında sunulmasının önkoşul olduğunu belirtmeyi önemli saymışız. Tiyatronun eleştirici/başkaldırıcı işlevini, bu nedenle muhafazakâr bakış açısı ile “tiyatroya özgü dinamikler”in örtüştürülemeyeceğini, tiyatro kurumlarının siyasal erkten bağımsız bir yapılanmayla “özerk” kılınmasının bir gereksinim olduğunu, çünkü İBBŞT’nin ve DT’nin siyasal erkin denetim girişimleri doğrultusunda zaman zaman “kriz”e girdiğini, en önemlisi de seyircide ve tiyatroda özlenen niteliğin ancak nitelikli demokrasilerde gerçekleşebileceğini vurgulamakta yarar görmüşüz. D İBBŞT, geçtiğimiz aylarda yapılan operasyonla yaralanmıştır. DT bağlamında ise yaz boyunca basına yer yer yansıyan “yasal düzenleme” çalışmalarının açıklığa kavuşması beklenmektedir. Kısacası, “gerilim” yeni dönemin eşiğinde de sürmektedir. DT, WEB sayfasında, geçen dönem(ler)den aktarılan verilerle, “21 il, 56 sahne, ayda 875 temsil”, “her yıl ortalama 6000 temsil”, “300 yerleşim bölgesine veninde henüz yolun başındayız. Demek ki tiyatro desteklenmek zorunda… Yaşananlar göz önüne alındığında, 20122013 dönemi için seçilen oyunlar, DT’nin kuruluş ilkelerinden sapma göstermediği için sevindirici sayılmalı. Çağdaşklasik oyunlarımızdan bazıları Orhan Asena’dan “Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe” ve “Hürrem Sultan”; iki ay önce yitirdiğimiz Güngör Dilmen’den “Bağdat Hatun” ve “Aşkımız Aksa ? Yaşananlar göz önüne alındığında, yeni sezon için seçilen oyunlar, DT’nin kuruluş ilkelerinden sapma göstermediği için sevindirici sayılmalı. Orhan Asena’dan “Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe”, Güngör Dilmen’den “Bağdat Hatun”, İbsen’den “Nora”, Brecht’ten “Cesaret Ana ve Çocukları”... Adı geçen yapımların hepsi, DT’de ilk kez seyirci karşısına çıkıyor. Güngör Dilmen Orhan Asena Henrik İbsen Bertolt Brecht 600 turne”, “yüzde 90’ları aşan doluluk oranı ve yaklaşık 2 milyon seyirci” belirlemesiyle çıkış yapıyor. Kurum’un “nicel” düzeyde toplumsal görevini taşıma gayreti içinde olduğunu gösteren etkileyici sayılar bunlar. “2 milyon seyirci” belirlemesi ise düşündürüyor. Demek ki, tiyatro serü ray’ın En Büyük Yangını”; Musahipzade Celal’den “İstanbul Efendisi”, Sadık Şendil’ den “Kanlı Nigar”, Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere uyarlaması “Meraki”. Bu oyunların tümü, ödenekli tiyatroların kadroları ve parasal olanaklarıyla gerçekleşebilecek, çok oyunculu, dekorgiy si açısından zengin, pahalı yapımlar gerektiriyor. Batı tiyatrosundan klasik örnekler arasında ise “Cyrano de Bergerac” (E. Rostand), “Atinalı Timon” (Shakespeare), “Nora” (İbsen), “Yaşlı Kadının Ziyareti” (Dürrenmatt), “Cesaret Ana ve Çocukları” (Brecht) gibi, usta işi sahnelemeler ve oyunculuk gerektiren parıltılı ama tuzaklı yapıtlar var. DT’nin bu yılki temel yaklaşımında, “ilk kez” belirlemesinin sloganlaştığı görülüyor. Adı geçirilen yapımların hepsi, sahnelendikleri ilde ya da DT’de ilk kez seyirci karşısına çıkıyor. Dahası, gündemde, ülkemizde ilk kez sahnelenecek, çoğunun adını ilk kez duyduğum, çeşitli ülkelerden (kimi yeni yazılmış), “suratına tiyatro”, “kara gülmece” türlerini de içeren 12 çağdaş yapıt var. En önemlisi ise, 20122013 tiyatro döneminde, yetişkinler ve çocuklar için yazılmış, 18 yeni yerli oyunun dünya prömiyerini DT’de gerçekleştirme çabasıdır. Bu oyunlardan yarısının prova aşamasında olduğu anlaşılıyor. Bir ülkenin tiyatrosunun varlığını, niceliğini/niteliğini her şeyden çok yazarlarının ve onların yapıtlarının belirlediği düşünüldüğünde yeni yazarların yapıtlarını sahnelemeyi ancak ödenekli tiyatroların göze alabildiği ekonomik koşullarda DT görevi bir kez daha üstlenmiş görünüyor. Yine de 20122013 döneminde DT’de başarının belirleyicisi, oyunların seyircinin düşüncesini ve duyarlığını besleyip zenginleştirme oranı, dahası, sahne olaylarında yansıyan ‘nitelik düzeyi’ olacaktır. Tiyatroyu tanımayan ya da tiyatroya küsmüş seyirciyle doğru yönde iletişim kurmanın yolu, çarpıcı metinlerin, üstünde titizlikle çalışılmış sahnelemeler, duyarlıklı, incelikli oyuncu yorumları, oyunla bütünleşebilen dekorgiysi, ışık, müzik çalışmalarıyla buluşması değil de nedir? Verimli, coşkulu, huzurlu bir tiyatro dönemi dileğiyle… 6. ULUSLARARASI PİŞMİŞ TOPRAK SEMPOZYUMU BAŞLADI Toprağın öyküsü Eskişehir’de Ölüm, aşk ve ülke gündemi Kültür Merkezi “Işığın Yansıması” grubunun “Birdenbire” albümünde de solist ve gitarist olarak yer alan Murat Durmaz’ın üçüncü solo albümü “Aklımdan Kalanlar” çıktı. Kadıköy ve Taksim’de pek çok barda konserler veren Durmaz’a albümde, davulda Mert Akkaya, klavye ve geri vokalde Bülent Güven, bas gitar ve geri vokalde Hakan Gürbüz, elektrik ve akustik gitarda Cem Yalçınkaya eşlik etti. Şarkılarını ölüm, aşk ve ülke gündemi gibi her konu üzerine yazan Durmaz albümü, “Türkiye’nin ortamında delirmemek içten değil. Albüm, delirmek üzere olan bir adamın son sözleri gibi” şeklinde yorumluyor. İlk videosu Cenkhan Alkaya yönetmenliğinde “Hoş geldin” isimli şarkıya çekilen albümle ilgili Durmaz, konserlerde yorumladıkça şarkıların oturduğunu ve son şeklini aldığını ekliyor. Ülkemizin önemli rock müzisyenlerinden Gür Akad’ın geri vokalistliğini yaptığı “Dönek” isimli şarkı dahil on parçanın da söz ve müzikleri Murat Durmaz’a ait. Daha önce “Ben Giderim” ve “Son Kahve” isimli iki albüm yayımlayan Murat Durmaz, ekim ayında konserlerine başlayacak. www.muratdurmaz.com Kültür Servisi Tepebaşı Belediyesi tarafından bu yıl altıncısı düzenlenen Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu, dün Kurt Kiremit Fabrikası’nda gerçekleşen açılış töreni ile başladı. Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, “Bu yıl düzenlediğimiz sempozyumla artık pişmiş toprak, kentin kimliklerinden biri oldu. Sanatçıların bıraktığı eserler, şehrimizin kültürel mirasına önemli bir katkıdır” diye konuştu. Sempozyum süresince yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda sanatçı, Eskişehir’de buluşacak. Bu kapsamda Türkiye’den Nazan Sönmez, Kemal Uludağ, Semih Kaplan, Hasan Şahbaz ve Bingül Başarır’ın yanı sıra, Macaristan’dan Mairan Ban, İngiltere’den Rodney Harris, Hindistan’dan Wali Hawes, İsveç’ten Lars Erik Holm, Yunanistan’dan Maro Kerasioti, Sırbistan’dan Branko Milanovic’in de bulunduğu pek çok isim yer alıyor. Sempozyum süresince açık kalacak Kocatepe Seramik Sergisi, Muammer Çakı Seramik Yarışması Sergisi, İbrahim Demirel Fotoğraf Sergisi’nin yanı sıra, paneller, çocuk atölyeleri, amatör ve profesyonel yarışmalar da programda yer alıyor. Ayrıca Alpay, Volkan Konak ve Taylan Erler Jazz Orkestrası konserleri ile Tucider Çin Wuşi Sanat Topluluğu’nun akrobasi gösterisi etkinlik kapsamında izleyiciyle buluşacak. Sempozyum 23 Eylül’e kadar sürecek. Pelin Akın’ın Ukrayna konseri ? Kültür Servisi Keman sanatçısı Pelin Halkacı Akın, 15 Eylül’de Ukrayna’nın Lviv şehrinde bir konser verecek. Lviv Filarmoni Salonu’nda gerçekleşecek konserin şefi ise Fahrettin Kerimov. Akın’a Akademik Senfoni Orkestrası’nın eşlik edeceği konserde, Jean Sibelius’un Keman Konçertosu, re minör, Op.47’si seslendirilecek. Arada Sanat Festivali ? Kültür Servisi TürkiyeHollanda diplomatik ilişkilerinin 400. yılı kapsamındaki “Arada Sanat Festivali”nin İstanbul ayağı, 27–30 Eylül’de gerçekleştirilecek. Arada Kültür Sanat Organizasyonu tarafından Hollanda’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nun desteğiyle “Ben Kimim?” temasıyla düzenlenen festivalde, ağırlıklı olarak üniversite öğrencisi veya yeni mezun sanatçıların performanslarına yer verilecek. Festival kapsamındaki etkinlikler, Arada Stüdyo, Mimar Sinan Üniversitesi Bomonti Kampusu, Yıldız Teknik Üniversitesi Salonu, Kozzy AVM Tiyatro Salonu, Talimhane Tiyatrosu ve Kadıköy Meydanı’nda gerçekleştirilecek. 23 Eylül’e kadar sürecek sempozyum kapsamında yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda sanatçı, Eskişehir’de buluşacak. Varlık’ta ‘Metin Altıok Şiiri’ Kültür Servisi Aylık edebiyat ve kültür dergisi Varlık, eylül sayısında Metin Altıok şiirini masaya yatırıyor. “Metin Altıok Şiiri: Hümanist Yıkım ve Etik Toplumculuk” başlıklı dosyada, Ahmet Telli, Mustafa Şerif Onaran, İsmail Mert Başat, Yaşar Güneş ve Z. Bülent Yazıcı’nın değerlendirmeleri yer alıyor. Tuncer Açarol’un “21. Yüzyıl Öncesinde Kadın Edebiyatçılarımız”, Tozan Alkan’ın “Çevirdim Dilim Yandı”, Haydar Ergülen’in “Kuzey”, Hasan Bülent Kahraman’ın da “New York Budur!” başlıklı yazılarının yer bulduğu bu ayki sayıya, Tahin Abacı, Arife Kalender, Hüseyin Peker şiirleriyle, Mavisel Yener, Sezer Ateş Ayvaz, Ceyda Akartuna öyküleriyle, Semih Poroy ise çizimleriyle katkı sağlıyor. Derginin “Kültür Gündemi” dosyasının bu ayki konusu olan “80. Yıldönümünde Dil Devrimi”, Yusuf ve Betül Çotuksöken’in kaleminden okuyucuyla buluşuyor. Barış Acar ve Nilüfer Açıkalın ile yapılan söyleşileri de Varlık’ın eylül sayısında okumak mümkün. ‘Bereketli Topraklar’ Çin’de ? Kültür Servisi Orhan Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde” adlı kitabı Çin’de yayımlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın TEDA projesi kapsamında Çin’de yayımlanan kitabın Çince çevirisini Yongmin Xia yaptı. Roman, Sivas’taki köylerinden çalışmak için Çukurova’ya göç eden üç arkadaş Pehlivan Ali, İflahsızın Yusuf ve Köse Hasan’ın şehirdeki tutunma mücadeleleri üzerine kurulu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle