19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 AĞUSTOS 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Bir Bayram Yazısı... Bu Ramazan Bayramı, çalışanlar için de tatil günlerini yaz aylarına veda amacıyla turistik olarak kullanmak isteyenler için de öyle çok özel fırsatlar getirmedi. Bugün cuma. Bir anlamda hem haftanın benim açımdan son Düzyazı’sı hem de bayram öncesi kullandığımız “şerefe” ve “arife” günleri ile örtüşen bir yazı. Şair, “Eller bayram eyledi/Biz matem..” demiş. Üst üste verdiğimiz şehitlerin, özellikle kendi ocaklarına düşürdüğü ateşin farkında olmayanlar, günlerini gün etmeyi sürdürüyorlar. Giderek artan terör, bir anlamda bazı kişiler için kanıksama mı yarattı? Yoksa, bazı kalpler acı çeke çeke dağlanıp duyarsız hale mi geldi? O arada özellikle iktidar partisinin resmi sözcüsünün kalbi, soyadını çağrıştırmak için çelikle kaplandı da, şehitlerimizi birkaç Mehmetçik olarak nitelenmiş olması, o cenahta bir tepkiye neden olmadı mı? Bu soruları art arda tartışma konusu yaparak tartışabiliriz. Ancak ne yazık ki, sadece terör için verdiğimiz şehitlerle de kalmıyor, “Bizi biz yapan sorunlarımız!” Hepimizin ifade özgürlüğü için kendilerini hiçbir demokratik ülkede görülmeyecek şekilde tehlikeye atan bir avuç meslektaşımızın beş ya da en az dört yıldan beri, Silivri ve Diyarbakır cezaevlerinde ucu açık şekilde tutsak olmalarının hak ettiği ölçüde tepki uyandırmamış olmasının da bu bayram arifesinde altını kalın çizgilerle çizmeliyiz. Sevgili okurlarım. Bayram öncesinde evcek yapılması gerekli olan hazırlıkları anımsayın. Sonra benzer hazırlıkların, sözünü ettiğim medya tutsakları için de özellikle geçerli olması gerektiğini unutmayın. Birinci derecede yakınları, “açık görüş”ü gözlerindeki nemi gizleyerek gerçekleştirecekler. Mesela Balbay’ın, Özkan’ın Haberal’ın ve öteki Balbay’lar, Özkan’lar, Haberal’ların eşlerinin, çocuklarının içinde bulunduğu travmayı düşünün. Bayram ziyaretlerinizde, olabildiğince halkın ifade özgürlüğü için tutsak edilmiş olan gazetecilerin durumuna ağırlık verin. Toplumca daha duyarlı olmamız için konuşun, tartışın. Ben medyanın ifade özgürlüğünü savunmak isteyen bir meslek örgütünün, Basın Konseyi’nin başkanı olarak tüm meslektaşlarımıza, ulaşabildiğim ölçüde siyaset önderlerine, iş ve işçi örgütlerine bu amaçla gönderdiğim bir mektubu bugün sizlerle de paylaşarak kamuoyuna mal etmek istedim. “Sayın Meslektaşım, İstanbul özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde terör örgütü oluşturmaktan sanık olarak yargılanan meslektaşlarımız, İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Başkent Medya Grubu Başkanı da olan Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, Doğu Perinçek, Mehmet Perinçek, yayıncı/yazar Ergun Poyraz ile “iletişim özgürlüğü”nü kuruluş amaçlarının başında gören Basın Konseyi’nin başkanı ve yüksek kurul üyeleri olarak olabildiğince görüşme olanağı sağlamaya çalışıyor, aynı nedenle Diyarbakır ağırlıklı Güneydoğulu meslektaşları da tutuklu bulundukları cezaevinde ziyaret ediyoruz. Sayıları 90’ı aşkın tutuklu gazetecilerin ortak görüşü, ‘ülkemizde bugün bağımsız adalet olmadığı’ noktasında toplanmaktadır. Bu görüş, doğru ya da yanlış olarak değerlendirilebilir. Ancak, kamuoyu yoklamalarında da ‘adalet kurumunun en az güvenilir’ olarak değerlendirildiği gerçeğini dikkate alarak, kendilerini ‘tutuklu değil, tutsak olarak’ gören meslektaşlarımızın seslerini dikkate almanın bir insanlık ve doğal olarak sorumlu yurttaşlık borcu olduğunu unutmamamız gerekiyor. Politik görüşlerimizi bu gerçeklerin dışında bırakarak, yıllardır göğün mavisine, doğanın yeşiline ve toprağa hasret duyan ve beton yığınları içindeki hücrelerinde tecritte tutulan meslektaşlarımızın sorunlarına yardım amacıyla onlara destek olmamızı rica ediyorum. Her gece başınızı yastığa koymadan önce lütfen bir dakikanızı ayırın ve kendi kendinize sorun: Bu gazetecilerin tutukluluğu ne zaman sona erecek? Onları tutuklayan irade, ne zaman haklarındaki kanıtları toplayarak değerlendirme aşamasına gelecek? Yanıtını kendi vicdanınızdan alabilirseniz uykuya dalabilirsiniz… Sevgiler, saygılar sunuyorum.” ??? Büyük tiyatro sanatçısı Müşfik Kenter’i de dün sonsuzluğa uğurladık. Tiyatro gibi günümüzde ne yazık ki televizyon dizileri karşısında giderek seyirci yitiren ve devletin korumasından da aynı ölçülerde yoksun kalan bir sanat dalını yaşatan isimlerin en ön safında yer alan Kent Oyuncuları’na, Sayın Yıldız ve Kadriye Kenter’e başsağlığı dilerim. Ders alınmadı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Mimarlar Odası (MO) yaptıkları protesto gösterisinde, 17 Ağustos depreminde ölenleri andı. MO adına basın açıklamasını yapan Genel Başkan Eyüp Muhcu, denetim sürecinin işlevsizleştirildiğine dikkat çekti. Bu durumun AKP’nin yaptığı yasal düzenlemelere bağlayan Muhcu, “Van depremi sonrasında, depremler bahane edilerek çıkarılmak istenen ‘rant’ amaçlı ‘Dönüşüm Yasası’, ‘Afet Riski Altındaki Alanların Düzenlemesi Hakkında Yasa’ adı altında yasalaşmıştır” dedi. Bu durumun yapı denetim sisteminin işlevini yok ettiğini belirten Muhcu, “Bir anlamda ‘imar darbesi’ ile yerel yönetimlerin ve ilgili kesimlerin tamamen devre dışı bırakılarak TOKİ eliyle Başbakanlık’ı ‘tek imar otoritesi’ haline getirmiştir” ifadesini kullandı Tek imar otoritesi Başbakanlık TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, 17 Ağustos depreminin yıldönümünde meşaleli yürüyüş düzenledi. Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen TMMOB üyeleri Taksim Meydanı’na yürüdü. İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Süleyman Solmaz, grup adına yaptığı açıklamada aradan geçen onca yıldan sonra, gerekli derslerin ve önlemlerin alınmadığını kaydederek “Dünyada depremin doğası bilim ve teknik ile çözülmüş, olası yıkıcı sonuçlar minimuma indirilmiştir. Ülkemizde ise sorunun kaynağı, halkın güvenliğinin sağlandığı bir ortamın yaratılması için devletin üzerine düşen maliyetin bir yük olarak görülmesi ve bu alanın piyasaya devredilmesidir. Aslında sorun insan hayatı ve kâr arasındaki tercihtir. İktidarın tercihi kâr olmuştur” ifadelerini kullandı. (KAYHAN AYHAN ) İMO Başkanı: Kentsel dönüşüm projeleri yeni rant alanları olarak görülüyor Yeni acılar kapıda 13. yılı Büyük acının Topbaş, 11 belediye başkanının da üyesi olduğu Deprem Odaklı Çalışma Grubu’nu bir daha toplantıya çağırmadı. Hiçbir çalışmaya imza atamayan komisyon dağıldı. MUSTAFA ÇAKIR İstanbul Haber Servisi 17 Ağustos 1999 günü saatler 03.02’yi gösterdiğinde Türkiye 7.4 büyüklüğünde bir acıyla sarsıldı. Kocaeli Gölcük merkezli depremde resmi kayıtlara göre 17 bin 480 kişi öldü, 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri ise hasar gördü. Depremin en büyük yıkımı yaptığı Kocaeli’nde 9 bin 477 kişi yaşamını yitirdi, 9 bin 881 kişi yaralandı, 35 bin 180 konut, 5 bin 770 işyeri yıkıldı. İstanbul’da da 454 kişi hayatını kaybederken 18 bin 162 konut oturulamayacak hale geldi. Aradan geçen 13 yılda, gözle görünen yaralar sarıldı ancak depremde yakınlarını kaybedenlerin acıları hiç dinmedi. Ölümler, yıkımlar geride kaldı ancak İstanbul 13 yıldır her geçen gün büyüyen bir tehlikeyle yaşıyor. Çünkü uzmanlar o günlerde Kocaeli depreminin İstanbul merkezli 7 ve üzeri büyüklükteki bir depremi de tetiklediği uyarısında bulundu. 30 yıl içinde olması beklenen büyük deprem artık her geçen an daha da yakın. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’nca (JICA) 2001’de yapılan deprem senaryosuna göre 7 büyüklüğündeki bir depremde kentte 3070 bin kişi hayatını kaybedecek. 5060 bin bina ağır hasar görecek. Bu tepsitlerin yapılmasının üzerinden de 13 yıl geçti ancak bu korkunç senaryoyu değiştirecek önemli bir adım atılmadı. İstanbul’daki binaların neredeyse yüzde 80’i mühendislik hizmeti almamış riskli yapılar. Yapılardaki riskin ortadan kaldırılması için 13 yıldır hiçbir şey yapılmadığı gibi bu süreçte dere yatakları, kıyılar, dolgu alanları hızla imara açıldı. İstanbul’daki 480 çadır alanının üzerinde bugün rezidanslar, AVM’ler, oteller yükseliyor. Deprem komisyonuna bir toplantı yetti ÖZLEM GÜVEMLİ Van’da 23 Ekim 2011’de meydana gelen 7.2’lik depremden sonra oluşan duyarlılık sonucu İBB bünyesinde ilçe belediye başkanlarının katılımıyla oluşturulan “Deprem Odaklı Çalışma Grubu” bugüne dek sadece bir kez toplandı. Çürük, depreme dayanıksız yapı stoklarının belirlenmesi ve güçlendirilmesinde her ilçeye özgü bir yöntem belirlemeyi hedefleyen komisyon hiçbir çalışmaya imza atamadan devre dışı kaldı. CHP Grup Başkanvekili Fahrettin Kayhan, İstanbul’da depreme hazırlık kapsamında hiçbir çalışma yapılmadığını vurguladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yetkilerinin elinden alınıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verildiğini söyleyen Kayhan, “İBB Meclisi, Topbaş devre dışı bırakıldı. İBB deprem konusunda sınıfta kaldı” dedi. Çalışmaların başlamadan durdurulmasına tepki gösteren Kayhan, “Böyle bir toplantı zaten bizim önerimizdi. Mecliste defalarda deprem hazırlıkları konusunda çağrılar yapmıştık. Van depreminden sonra oluşan duyarlık üzerine Topbaş bütün belediye başkanlarını topladı. Parti ayrımı gözetmeksizin İstanbul’da bir çalışma başlatmak üzere komisyon oluşturuldu. AKOM’da bir toplantı yaptık, Topbaş katılmadı. Bir daha da toplanmadık” diye konuştu. ‘ Beklenti oluştu Komisyonun kurulmasının kamuoyunda büyük bir beklenti oluşturduğunun altını çizen Kayhan, “Çok olumlu bir adımdı. Ama maalesef nereden baskı geldiyse artık Topbaş bizi bir daha toplantıya çağırmadı ve çalışmalar durdu” dedi. Kayhan, defalarca çalışma grubunun neden toplanmadığını sorduğunu, ancak bir yanıt alamadığını ifade etti. İBB’nin kentsel dönüşüm noktasında devre dışı bırakıldığına dikkat çeken Kayhan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın belediyeden daha çok imar planı yaptığını söyledi. Deprem bölgesi olan İstanbul’un büyük risk altında olduğunu vurgulayan Fahrettin Kayhan şöyle devam etti: “Kentin yüzde 80’i kaçak ve dayanıksız yapılardan oluşuyor. İstanbul halkı büyük bir tehlike altında. Maalesef 12 yıldır aynı anlayış ile yönetilmesine karşın depreme karşı bir adım atılmadı. Sorunlar çözülmediği gibi her geçen gün daha da büyüyor. Topbaş kenti yönetemiyor, bütün yetkileri elinden alınmış durumda. Halkın emanetine sahip çıkamadı.” ANKARA Yaklaşık 18 bin yurttaşın yaşamını yitirdiği 7.4 büyüklüğündeki Marmara depreminin 13. yılında, Türkiye hâlâ yapılarının ayrıntılı envanterini bile çıkaramadı. Topraklarının yüzde 92’si, nüfusunun yüzde 71’i deprem tehlikesi altında bulunan Türkiye’de, aynı büyüklükte bir deprem olması durumunda sonucun ne olacağınızı sorduğumuz İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Başkanı Taner Yüzgeç’in yanıtı da acı gerçeği ortaya koyuyor: “Sonuç pek farklı olmaz, yine aynı olur.” İMO Başkanı Taner Yüzgeç, Marmara depreminin yıldönümünde sorularımızı yanıtladı: Depremin ardından gerekli dersler alındı mı? Türkiye’de halen 19 milyon civarında olduğu bilinen yapı stokunun ayrıntılı bir envanteri çıkarılamadı. Binaların yüzde 67’sinin ruhsatsız, yüzde 60’ının 20 yaşından büyük olduğu gerçeği de göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizi bekleyen tehlikenin boyutları ortaya ? 4708 sayılı Yapı Denetim Yasaçıkmaktadır. sı, kapsama giren her türlü yapıyı, İstanbul büyük bir depreme hazır mı? Türözel hukuk tüzel kişiliğine sahip yakiye’nin genelindeki durum nedir? pı denetim kuruluşlarının denetimi Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Erdone tabi kılmaktadır. Görülen kamu ğan Bayraktar, Türkiye’de 1920 milyon yapı hizmeti olmasına karşın, yapı denetçileristokunun bulunduğu beyanatında bulunarak, nin iş güvencesi ve ücreti, yapı denetim bunların 88,5 milyonunun bir süre daha idare kuruluşuna yani işverenin müteahhitle edebileceğini ancak 7 milyonunun mutlaka yıkılilişkisine bırakılmaktadır. ması gerektiğini belirtmektedir. Ancak Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’nda da belirtil? KHK’ler ile meslek odalarımız ve odaladiği üzere elimizde Türkiye’deki yapı stokuna rımızın uygulamaları da yeniden tanımlandair net veriler bulunmamaktadır. Türkiye topmaya çalışılmaktadır. KHK’ler raklarının yüzde 92’si, nüfusunun yüzde ile yapılan düzenlemelerle 71’inin deprem tehlikesi altında olduğu germeslek odaları, geleceği ve çeği göz önüne alınırsa, Türkiye’nin neredeykonumu belirsiz, davet şarse tüm illerinin her an yıkıcı bir deprem yaşatıyla “gözlemci” veya “danıyabileceğini söylemek mümkündür. şılan”, mali kaynakları ve idari yapısı bakanlığa bağlı, özerk yapısı müdahale ve de Yapıların depreme dayanıklı hale getinetime açık bir halde tanımrilmesi için yapılan çalışmaları yeterli bulanmıştır. 3 Nisan ve 14 NiTaner luyor musunuz? san 2012 tarihlerinde üzerinYüzgeç Van depreminin ardından gündeme gelen de iki kere değişiklik yapılan Afet Riski Alanların Dönüştürülmesi HakkınYapı Denetimi Uygulama Yödaki Yasa uygulama açısından bir sürü soru netmeliği ve Planlı Alanlar Tip işaretini içerisinde barındırırken bu yasa toplum İmar Yönetmelikleriyle odaların gelir getinezdinde “ülkeyi salaş yapılardan temizlerici faaliyetlerinin ve mesleki denetim yetmek” olarak lanse ediliyor. Yasa ile tüm imar ve kilerinin ellerinden alınmasının tarifi yapıyapılaşma faaliyetlerinin baştan aşağı değiştirilelıyor. Yani odalarımızın imar ve yapı alacek olması, orman alanları, tarım arazileri, meranındaki denetimlerine son verme isteğinin lar, kültür ve tabiat varlıklarının da hiçbir kural yasal düzenekleri hazırlanmıştır. İktidar tanımadan, sınırsız yetkilerle donatılmış iki kuher fırsatta odaları hedef olarak rum tarafından yapılaşmaya açılacak olması orgöstererek yapılan her yanlışta taya çıkan sorunlu yanları ortaya koymaktadır. “günah keçisi” haline getirmeye Buradaki amaç, deprem güvenliğinin kentsel çalışmaktadır. dönüşüm projelerinin uygulanabilmesi için “iyi bir fırsat” olarak değerlendirilerek, mevcut durumun büyük bir ranta çevrilmesi olarak görünmektedir. Sektördeki varlığı tartışmalı olan TOKİ ve adıyla bir sürü çelişkiler yaratan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın en yetkili merciler haline getirilerek, kent alanının deprem bahanesiyle yağmalanması söz konusudur. Yani can güvenliği ranta kalkan edilmektedir. Kentsel dönüşüm projelerine bakışınız nedir? Kentsel dönüşüm ve yenileme yoluyla kentsel mekânların yeniden düzenlenmesi ve üretilmesi önemli bir ihtiyaç olarak karşımızda dururken, bugünkü uygulamalar her türlü ihtiyacı karşılamaktan uzak sadece yeni kentsel rant alanları yaratmayı amaçlamaktadır. ‘Yeni rant alanları’ ’ ‘Denetimden çok denetimsizlik var’ Yeterli denetim var mı? Bir Sanat Çınarının Ardından 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Yasa’nın nispeten olumlu getirileri de göz ardı edilemez. Ancak söz konusu yasanın en önemli eksikliği halen giderilememiştir. Kamu binaları yasa kapsamı dışındadır. Samsun’daki sel faciası, Ankara’da metro inşaatında meydana gelen göçük, Ankara’da cami inşaatında meydana gelen göçük gibi son günlerde yaşadığımız birçok olay, yasadaki bu eksikliği ortaya koyan önemli örneklerdir. Bu anlamda başta sorduğumuz soruya geri dönecek olursak, ülkemizde denetimden çok bir denetimsizlik olduğunu söylemek yanlış olmaz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle