26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 2012 CUMA 2 GENELLİKLE iç politika dolayısıyla gündeme gelen laiklikten dış politika konusunda da söz etmek çok kişiye tuhaf gelebilir. Çünkü o alanda başka kavramlardan söz edilse de laikliğin akla gelmesi pek doğal değil. Çünkü, dış politikanın temel kavramı “ulusal çıkar”dır; onu savunmayan bir dış politikaya “ulusal” denemez. Şimdinin Türk dış politikasında tartışılması gereken önemli sorun tam da bu. vet, ara sıra, acaba dinsel ve hatta mezhepsel kaygıların ya da tercihlerin ulusal çıkarı kollama hedefinin önüne geçip geçmediğini ya da ona zarar verip vermediğini kendi kendine sormadan edemiyor insan. Gerçekten, dış politika konularına bu açıyla bakınca ya OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yatırarak irdelemek kolay değildir. Gündemin en kritik maddesi olarak Suriye konusunu ele alalım. O ülkeyi yönetenlerin karmaşık bir nüfus yapısı ortamında tutturdukları çizgi, içte ve dışta sık sık, önyargılara dayandığı söylenip en azından tartışmalı sayılan abartılı yorumlara yol açmakta. Örneğin, baskıya ve zulme uğrayanların hep Sünniler olduğu ve Türkiye’de yahut başka bazı Müslüman toplumlardaki tepkinin bundan ileri geldiği söyleniyor. Ankara’nın Somali ve Myanmar gibi ülkeler için izlemekte olduğu politikalarda da aynı vurgu farkı dikkat çekmekte. Böyle olunca, laikliği şaşmaz ilke olarak gözetmek, aynı zamanda dış politikanın da ulusal çıkar dışında başka tutkulara kaymasını önleyecek bir zorunluluk sayılmalıdır. 17 Ağustos 1999 Depremi Geleceğin Dersini Verdi mi? Jülide KÖROĞLU Eğitimci/Jeomorfolog ürkiye, evrensel deprem kuşağındadır. Bu ülkede yılda 20 bin dolayında irili ufaklı deprem olduğunu söylersek, tehlikenin derinliği anlaşılabilir. 17 Ağustos 1999 “MarmaraKocaeli” depreminde, 7.4 “Richter” ölçekli ve 150 km. bir etki alanında 45 saniyelik bir felaketle 18 bin 243 kişi yaşamını yitirmiştir. Yıldönümünü acıyla an Laik Dış Politika da dışta yapılan yorumlara rastladıkça, iktidarın ulusal çıkar ile din ya da mezhep yakınlığı arasında hep ulusal çıkardan yana tercih yaptığını söylemek pek kolay olmuyor. ksi gibi en sık gündeme gelen ve sonuçlarıyla büyük önem taşıyan da bu tür sorunlar olmakta. Bunların inançlarla ilgili olması, soru konusu yapılıp eleştirilmesini zorlaştırıyor. İnsanların inançlarını zedelemeden bir dış politika konusunu teşrih masasına T E A dığımız 1999 depreminin merkezi “MarmaraKocaeli”, sosyoekonomik ağırlığa sahip bir yerleşim alanıdır. Buradaki afet Türkiye’yi etkilemiştir. Benzerlik taşıyan 10 Temmuz 1894 tarihli “İzmitİstanbul” depremi de 175 km. uzunluğundaki etki alanı ve 18 saniyelik süresiyle bölgedeki tarihsel afetlerdendir. Sismograf olmadığı için ölçeği bilinmemekte, 4 bini aşan bir yaşama mal olduğu sanılmaktadır. Bölgenin, tektonik yapılardan biri olan Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) üzerinde yer alması, deprem tehlikesini artırmaktadır. Marmara Denizi diplerinde oynak fay hatları uzanmaktadır. Tek hat durumundaki iki fay hattından biri 110 km, bir diğeri ise 85 km. uzunluktadır. Fayların neden olacağı olası bir depremin “8” Richter ölçeğine ulaşacağı da ısrarla öne sürülmektedir. Afet politikası Türkiye’deki depremler için devletin ciddi afet politikaları olmamıştır. Üst organ statüsünde 1999’da kurulan “Ulusal Deprem Konseyi”, 2007 tarihinde “güncelliği yoktur” savıyla kaldırılmıştır. Çeşitli maddesel yardımlarla depreme uğrayanlara sadece destek söz konusudur. Halbuki Türkiye’de oluşan afetlerdeki can ve mal yitirimlerinin yüzde 61’den fazlası depremle ilgilidir. Heyelan, sel, yangın ve çığ düşmeleri sonraki oranlardır. Genel afet politikası; günü kurtarmak için “yaraları sarmak” olan bir kamu zihniyeti; gereğince bilimsel önlemli ve tam hazırlıklı değildir. Atıl ve beceriksizdir. Bırakınız anilik taşıyan depremleri; dere yataklarına toplu konutlar inşa edilecek kadar da öngörüsüzlük vardır. 1999 MarmaraKocaeli depreminde görülmüştür ki, 27 Aralık 1939 tarihli ve 7.9 Richter ölçeğindeki “Erzincan” depreminin dehşetli örneği daima yaşanabilir. . . . ILGINIZE . GALAKSI DOLUSU Tesekkürler . Samsung Galaxy S III kısa sürede satış rekoru kırdı. Bu güzel haberi birlikte kutlamak için Samsung’dan Galaxy S III alanlara, 50.000 telefon kılıfı hediye*! Samsung Türkiye Facebook Sayfası’ndaki formu doldurun, orijinal Samsung Galaxy S III telefon kılıflarından biri sizin olsun! İvedi beklentiler Jeolojikjeoteknik etüt çalışmalarına yeterince önem verilmeyen ülkemizde inşaat piyasası başıboştur. Kaçak yapılaşma, bilimsel kurallara aykırılık ve proje hataları suç ortamı yaratmaktadır. Özelleştirilen denetim alanındaki ücretler, inşaatları yapanlarca verilmektedir. Böylesine bir piyasada kapkaççı tutumun sonuçları görülmüşse de kamusal gerekler yürütülmemiştir. Denetim kamulaştırılmalı, ağır cezai yaptırımlar getirilmelidir. Türkiye’de sağlıklı “imar planları” güvenli kentleşme için de; ‘makro bölgelendirme’ yapılmalıdır. Zemin yapılarına bağlı eş ivme, eş şiddet ve deprem tehlikeleri ayrıntılı haritalarda üretilmelidir. Alınacak kayıtlarla depremin maksimum ivmesi ve yer hareketleri süresi görülebilir. Farklı zeminlerde alınacak kayıtlarla; zeminyapısı, topografik ve sıvılaşma etkisi belirlenebilir. Bu verilerle deprem dalgasının uzaklıkla olan ilişkisi geliştirilebileceği gibi güvenilir istatistiklerle ulaşılabilir. Bunlar hızla gerçekleştirilmelidir. Hasarlı sayılabilecek bölgelerin, az veya hiç hasar olmayacak önlemler için diğer mevkilerden önce saptanmasının yararları açıktır. Hasar mevkilerindeki bina onarım ve yenilemelerine diğerlerine göre teknik öncelik verilmesi de önemlidir. Deprem sigortasının uygulanırlığı ayrıca sağlanmalıdır. Zararları aza indirme çalışmaları, deprem ülkelerinin genel ilkeleridir. Can ve mal yitirimlerini önlemek açısından önemlidir. Kent planlaması yönünden yararıysa, ağır hasar mevkilerinin yeşil alan olarak belirlenmeleri ve yüksek binaların güvenli zeminlere göre yapım planlamalarını sağlamasıdır. Doğal olayların afete dönüşmesi, insan etkinlikleriyle ilişkilidir. Bir doğal afetin ardından gözlenen göçler, yerleşim yeri değişiklikleri, demografik yapıdaki değişimlerin derecesi, doğal afetlerle yaşamayı ne derecede öğrendiğimizin de göstergesi olmaktadır. Bu gerçeğe dikkat edilmelidir. Yapı yönetmeliklerine uygun olmayan bina üretimi ve jeolojik faktörlerle havza tabanı özellikleri zararlı etkenlerdir. Su, çevre, altyapı, sosyal ve eğitsel, yerleşim, sağlık ve yönetim öğeleri de sorunların başlıcalarıdır. Ama her birinin kendi koşulları içinde; bilimsel, çağcıl ve somut şekilde iyileştirilmeleri tamamlanmamakta, palyatif önlemlerle yetinilmektedir. İşin fecaati de buradadır. Genel ve yerel yönetimlerle, çeşitli toplum kuruluşlarının depremlere hazırlık konusunda bireylere eğitim verilmesinde çaba gösterilmelidir. Deprem tehlikesi taşıyan her ilde, olağanüstü durumlarda görev alacak kişi ve kuruluşlar belirlenmeli, olay yerine hızla ulaşım ve müdahale planlaması düzenlenmelidir. Ama; göstermelik “Mahalle Afet Gönüllüleri” yetersiz bir organizedir. Resmi organlar da zayıf kamu kurumlarıdır. Devletçe; eğitim, teçhizat ve güç artırması yapılmalıdır. Devlet, toplumu bilgilendirerek karar verme aygıtlarında yer almalarına olanak sağlayan teşvik edici süreçleri geliştirmelidir. Planlama, işbölümü, denetim ve izleme işletilmelidir. Üniversiteler, meslek odaları, dernek ve vakıflar, yerel yönetimlerle devlet arasında dayanışmayı hızlandıracak ilişkiler saptanmalıdır. “Ulusal Strateji” başta deprem açısından olmak üzere tüm afet çeşitleriyle birlikte belirlenerek yönetim ve eşgüdüm işlevi görecek resmi birim oluşturulmalıdır. Devlet, afetlere ait; yapması ve yapmaması gerekenleri, katılımcı ve demokratik ortamlarda tartıştırarak farklı düşünceleri özümseyebilen bir anlayışa öncülük etmelidir. Sonuç: Türkiye’de 27 Aralık 1939 tarihli ve 7.9 Richter ölçeğindeki “Erzincan” ve 7.4 ölçekli 1999’daki “Marmara” depremleri yinelenebilir. Afet politikaları da ancak bilimsel, çağcıl ve ciddi bir kamu zihniyetiyle yönetilir. Ama bilinmelidir ki; bilimsel önlem, denetim ve genel iyileştirme bu ülkede güvenli değildir. 1999 MarmaraKocaeli depreminden bu tarafa gereken dersler alınmış değildir. “Van” son örnektir. Kampanya 50.000 adet kılıf stok adediyle sınırlı olup, ba?arılı 50.000 katılımcıya ula?tığı zaman sonlandırılacaktır. Kampanya kapsamındaki hediyeye, Samsung Türkiye ürün garantisi kapsamında Galaxy SIII satın alan ki?iler hak kazanacaktır. Kampanyada siyah ve kahverengi deri kılışar yer almakta olup, katılımcıların renk seçim ?ansı bulunmamaktadır. Hediye teslimatları katılımcı tarafından belirtilen adrese yapılacaktır. Kampanya detayları ve ko?ullar için facebook.com/SamsungTurkiye C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle