20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 AĞUSTOS 2012 ÇARŞAMBA 6 HABERLER AİHM işkenceci polislere verilen cezayı erteleyen Türkiye’yi 45 bin 500 Avro tazminat ödemeye mahkum etti İşkenceye ceza ertelenemez ANKARA (AA) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gazinocu Tamer Taylan’ın 2000 yılında işkence gördüğü gerekçesiyle açtığı davada, işkenceci polislere verilen cezanın ertelenmesi ve polislerin görevden alınmaması nedeniyle Türkiye’yi mahkum etti. “Bu tür cezaların ertelenmesi, mahkumiyet hükümlerinin etkisiz kalmasına yol açtığından, kabul edilemez tedbirler kategorisine girmektedir” diyen AİHM, Taylan’a 45 bin 500 Avro manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Bursalı gazinocu Tamer Taylan, 8 Mart 2000’de suç islemek amacıyla örgüt kurma, dolandırıcılık, tehdit ve rüşvet suçlarını işleme şüphesiyle gözaltındayken 3 polis memurunun kendisini dövdükleri, küfür ettikleri ve elektrik uyguladıkları gerekçesiyle dava açtı. Bursa Ağır Ceza Mahkemesi, polislerin işkence yaptığına karar vererek polis memurları hakkında 10 ay hapis cezası verdi. Memurların sabıka kayıtlarının ve aynı suçu yeniden işleme olasılıklarının olmaması nedeniyle hükmün açıklanmasını geri bıraktı. Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Disiplin Kurulu da üç polis memuru hakkında disiplin cezası vermeye yer olmadığına karar verdi. Gözaltı süresince işkence gördüğü iddiasıyla AİHM’e başvuran Taylan, polis memurları aleyhine yürütülen ceza yargılamasının uzunluğundan ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından da şikâyetçi oldu. Taylan, 100 bin Avro manevi tazminat talebinde bulundu. rıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz’ hükmünü içeren 3. maddesini ihlal etmediğini ve hükmü takip eden 5 yıllık süre içinde polis memurlarının kasıtlı başka bir suç işlemeleri halinde hükmün icra edilecek olmasından ötürü polis memurları açısından cezasızlık ile sonuçlanmadığını” iddia etti. Türkiye’yi mahkum eden mahkeme gerekçesinde şu tespitleri yaptı: “AİHM’in yerleşik içtihatları uyarınca bunun anlamının, yerel adli makamların uygulanan fiziksel ya da psikolojik eziyeti hiçbir koşulda cezasız bırakmamaları gerektiğidir. Bu yaklaşım özellikle halkın hukuk devletine olan güvenini ve desteğini sağlamak noktasında önem arz etmektedir. Ayrıca kamu makamlarının hukuka aykırı fiillere tolerans gösterdiği ya da gerekli dikkati göstermediğine ilişkin toplumda oluşabilecek kanaatin önlenmesi açısından da gereklidir.” Yargılama sonunda Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’nin, polis memurlarının Taylan’a işkence uyguladıklarına karar verdiğini ve hükmün açıklanmasını geri bıraktığını anımsatan Mahkeme gerekçesinde şöyle denildi: “Bu hususta, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 231. maddesi ile düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması ilkesi, cezanın infazının ertelenmesinden daha güçlü bir etkiye sahiptir ve suçluların cezadan muaf tutulması ile sonuçlanmaktadır. Bunun sebebi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulamasının, suçlunun erteleme hükmüne uyması şartıyla, kararı ceza dahil olmak üzere tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırması; ancak cezanın infazının ertelenmesi halinde ne karar ne de karara dayalı mahkumiyetin varlığının sona ermemesidir.’’ mahalle sakinleri ve bir inşaatta çalışan işçiler arasında önceki gece kavAyazağa’da la ga çıktı. Taş ve sopaların kullanıldığı olaylar gece boyu devam etti. Mahalle halkının işçilere Kürt oldukları için saldırdığı iddia edildi. İşçiler, can gütehlikeli venlikleri olmadığı gerekçesiyle Zorlu İnşaat’a ait şantiyeyi terk etti. Atatürk Caddesi’nde önceki gün saat 23.00’da lunaparka eğlenmeye giden bir kavga genç kıza, yakınlardaki bir inşaatın işçileri tarafından laf atıldığı iddia edilİstanbul Haber Servisi Şişli Ayazağa’da “kızlara laf atma” iddiasıydi. Laf atıldığını öğrenen mahallenin gençleri, inşaat işçilerini darp etti. Şantiyeye geri dönen işçiler yaklaşık 200 kişilik bir grupla olay yerine geri geldi. Mahalle sakinleri de kısa sürede toplanarak yaklaşık 500 kişiye ulaştı. İki grup cadde üzerinde taş ve sopalarla birbirlerine saldırdı. Olay yerine gelen çevik kuvvet ekibiyle özel harekât polisi grupları güçlükle ayırdı. Mahalleye doğru yürümek isteyen işçilere çevik kuvvet gaz sıkarak müdahale etti. Kürt işçiler, “Arkadaşlarımız lunaparka gidip oturuyorlar. Mahalleli gençlerden bir grup yanlarına gelerek, ‘Sizin yüzünüzden kardeşlerimiz şehit düşüyor’ diyerek arkadaşlarımıza sataşıyorlar ve tartışma sırasında saldırıyorlar” dedi. Öte yandan, olayın yaşandığı bölgede boş mermi kovanları bulundu. Türkiye Tarih mi Yapıyor? Türkiye, günümüzün uluslararası siyasi tarihinde aktif bir role sahip gibi görünüyor. Bunun gerçeği ne kadar yansıttığını tam olarak bilemiyoruz. Demeçlere, eylemlere alandaki hareketliliğine bakarsanız, karar verici pozisyonda, en azından karar verenler arasında yer aldığını söyleyenlere inanabilirsiniz. Belki de öyledir. Ama başka türlü düşünmemize yol açacak olgular da var. ??? Türkiye sınır komşusu Suriye ile diplomatik ilişkileri kesmiş durumdadır. Başka gerekçeler söyleniyor olsa da “Batı böyle istiyor”dan başka “mantıklı” bir gerekçe yoktur. İsyancılara her türden yardımını gizlemeyen siyasi iktidar, iç savaşta “birdenbire” ortaya çıkan ve silah sıkmadan, yani Suriye yönetiminin geri çekilmesiyle sınıra yakın bazı kasabalarda egemen olan Kürt oluşumundansa rahatsızdır. Tablonun daha genel görünümünde ise Batı’nın tüm araçlarıyla Suriye yönetimini çökertmek için çaba gösterdiğini, sonra nasıl bir Suriye olacak sorusunu o kadar da önemsemediğini görüyoruz. Suriye ise kendi çıkarları gereği Rusya, İran ve Çin’in şimdilik küçümsenemez desteğine sahiptir. Akdeniz savaş gemilerinin karşılıklı konumlandığı bir denizdir artık. ??? Bu tabloda Türkiye’nin aktif mi, pasif mi, sürüklenen mi, sürükleyen mi olduğuna, olacağına karar vermek kolay değil. Büyük aktörlerin kendi tabiatları gereği zücaciye dükkânına girmiş fil tavrıyla hareket ettiklerini biliyoruz. Irak’ta, Libya’da yaptıkları ortadadır. Şimdi aynı stratejiyi Suriye’de uyguluyorlar. Peki daha sonrası? Böyle bir tabloda Türkiye’nin çıkarlarını koruyup kollayabileceği bir pozisyonda olduğunu söylemek kolay mı? Kolay değildir, çünkü siyasi iktidarın Türkiye’nin geleceği konusunda tuhaf fikirleri var. İktidar, Batı’nın hesaplarıyla da denk düştüğü mantığıyla, Türkiye’nin çıkarını “bölgede etkinlik kurmak” olarak kurgulamış görünüyor. Bunun için ideolojik bir temel oluşturdu ve bunu iç politikadaki genel hikâyesiyle, hevesleriyle birleştirmeye niyetli. Peki gerçek ne diyor? Bu kurgu gerçeği yansıtıyor mu? Bakınız Kürt uzmanı, CIA ideoloğu ya da stratejisti Henri Barkey ne diyor? “Şunu biliyoruz ki Suriye’de Esad uzaklaştırıldıktan sonra ciddi bir merkezi hükümet kurulmayacak. Uzun müddet, bir galeyan olacak Suriye’de. Bu galeyanda Nusayriler, Sünniler, Dürziler, Hıristiyanlar, Kürtler olacak. Bunlara bakınca, iki büyük ayrılık, Nusayrilerle Sünniler arasında olacak. Hıristiyanlar da Nusayrilerin yanında olacak. Böyle bir ortamda Kürtler denge unsuru olarak ortaya çıkabilir.” Başka şeyler de söylüyor: “Kürdistan’da en güçlü kuvvet Barzani. İleride Suriye’de Barzani olacak. (...)Suriye’de, Türkiye’de, Irak’ta ve İran’da bir Kürt etnisitesi var. ‘Bunlar yok’ dersek, ortadan kalkmayacaklar. Ok yaydan çıktı. Artık yapılması gereken bunun yönetilmesi süreci.” (Şenay Yıldız söyleşisi; 30 Temmuz 2012; Akşam) ??? ABD yönetiminin bölgeyle ilgili stratejisinin ne olduğu ortadadır. Barkey açık ve net bir şekilde söylüyor. Suriye parçalanacak. Kürtler Suriye’de farklı etnisiteler arasında Barzani yönetiminde denge unsuru olacak ve Türkiye artık İran’da, Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’deki Kürt varlığını görmek durumunda. Ok yaydan çıktı, artık yapılması gereken bunun yönetilmesi. Türkiye bu süreci yönetmeye hazır mı, niyetli mi? Kendi Kürtleriyle nasıl barışacağını biliyor mu? Bu büyük oyunda Akdeniz’de savaş gemileri kaynarken, sıradan sayın, yedi düvel sırtlan dişleriyle Ortadoğu’ya girmeye hazırlanırken oyun kurucu muyuz biz? En hayati, canlar yakan sorununu çözememiş bir Türkiye, hayali stratejik derinliklerde boğulup gitmez mi? TÜRKİYE’DE CEZAEVLERİNDE 1828’İ TUTUKLU TOPLAM 2 BİN 225 ÇOCUK BULUNUYOR Oyun yaşında cezaevi MAHMUT LICALI ürkiye’nin savunmasını dikkate almadı Türkiye, AİHM’e gönderdiği savunmasında, “polis memurları hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS), ‘Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kı T ma ve ikinci kademe eğitim kursları, örgün ve yaygın eğitime hazırlık ve destek kursları verildiğini ifade etti. dalet Bakanı Ergin, cezaA evinde bulunan çocuklara birinci kademe okumayaz Valilik Sürgü’deki Alevi aileye yönelik linç girişimiyle ilgili savcılığın soruşturma başlattığını açıkladı Bu saldırı da ‘münferit’miş ALMANYA’DAKİ TÜRK KÖKENLİ VEKİLLER: HER YERDEN TEPKİ YAĞDI Malatya’nın Sürgü beldesinde Alevi bir ailenin linç edilmeye çalışılmasına tepki yağdı. Diyarbakır’da Alevi dernekleri yaptığı açıklamada saldırıyı kınadı. Adana’da CHP Adana Gençlik Kolları İnönü Parkı’nda düzenledikleri eylemle saldırıya tepki gösterdi. Mersinli Alevi dernekleri saldırıyı Mersin Cemevi önündeki eylemle protesto etti. Çorum’da Hacı Bektaş Veli Vakfı ve Alevi Kültür Merkezi öncülüğünde bir araya gelen, CHP, EDP, EMEK, KESK, Eğitimİş, Alevi dedelerinin de katılımıyla Hacı Bektaş Veli Vakfı’ndaki basın toplantısında saldırının sadece Alevilere değil çağdaşlığı, laikliği, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen herkese yapıldığı vurgulandı. 124 cocuk okumayazma bilmiyor ANKARA Türkiye genelinde cezaevlerinde 2 bin 225 tutuklu ya da hükümlü çocuk bulunuyor. Cezaevlerindeki çocukların tutukluluk süreleri ortalama 5 ay, hükümlülük süreleri ise ortalama 5 yıl 4 ay olarak belirlenirken en küçük tutuklunun yaşı 12, en küçük hükümlünün yaşı ise 13. MHP Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Türkiye genelinde cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü çocuklara yönelik bilgileri açıkladı. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, cezaevlerindeki çocukların 397’si hükümlü, 1828’i ise tutuklu durumunda. Buna göre ceza infaz kurumlarında tutuklu çocuklar, hükümlü çocuklara oranla 5 kat daha fazla. Cezaevlerindeki kız çocukların sayısıysa 96 olarak belirlenirken kız çocukların 83’ü tutuklu, 13’ü ise hükümlü durumda. 12 yaşında 7 tutuklu Cezaevlerinde 12 yaşında 7 tutuklu; 13 yaşında 24 tutuklu, 1 hükümlü olmak üzere 25; 14 yaşında 88 tutuklu, 5 hü kümlü olmak üzere 93; 15 yaşında 294 tutuklu, 32 hükümlü olmak üzere 326; 16 yaşında 540 tutuklu, 106 hükümlü olmak üzere 646 ve 17 yaşında 875 tutuklu, 253 hükümlü olmak üzere 1128 çocuk bulunuyor. Y aş dağılımına göre ceza infaz kurumları 15 yaş ve altında olan ilköğretim çağındaki çocukların sayısı 451 olarak belirleniyor. Cezaevlerindeki çocukların öğrenim durumlarına göre dağılımı incelendiğinde 124 çocuk okumayazma bilmiyor. Okumayazması olan, fakat herhangi bir okul bitirmeyen çocukların sayısı ise 259 olarak hesaplanıyor. Başka bir deyişle ilkokul çağında olmasına karşın cezaevlerindeki 383 çocuk temel eğitimden geri kalmış durumda. SELAHATTİN GÖKATALAY Utanç verici bir durum Haber Merkezi Almanya’daki Türk kökenli milletvekilleri Sürgü’deki Alevi aileye dönük saldırıya sert tepki gösterdi. Alman Sosyal Demokrat Parti Hamburg Milletvekili Ali Rıza Şimşek, olayı esefle kınadığını belirterek, “21. yüzyılda yaşanan bu olaylar kültürel yozlaşmanın en çarpıcı örneğidir. Gerici zihniyetin ileri demokrasi anlayışı, insanların hak ve özgürlüğüne saldırısı kabul edilemez ve edilmemelidir” dedi. Türkiye’deki iktidarın böylesine büyük, önemli olaya yeterince tepki göstermediğinden yakınan Alman Yeşiller Partisi Federal Milletvekili Memet Kılıç ise hükümetin hukuk devletinden vazgeçtiğini ve “ahlak eksikliği olduğunu” savundu. Yeşiller Partisi Hamburg Eyalet Milletvekili Filiz Demirel de “Vatandaşını korumak yerine buradan göçün, tavsiyesi veren bir devletin acizlikten değil, bilinçli olarak Alevilere yaptığı bir baskı olduğu bir kez daha açıkça ortaya çıkmıştır. Alevi bir ailenin yaşam güvencesinin sağlanamaması utanç verici bir durum” diye konuştu. Sol Parti Hamburg Eyalet Milletvekili Cansu Özdemir, “İnsanları dini kimliklerinden dolayı ezmenin hukuki bir temeli yok” dedi. Sol Parti Berlin Eyalet Milletvekili Hakan Taş ise “Adıyaman’da Nazi Almanyası dönemini hatırlatan, Alevilerin evlerinin işaretlenmesinin ardından Yargıtay’da Aleviliği bir inanç topluluğu olarak görülmesine yönelik çıkan karar, bardağı taşıran son damla oldu. Bunun ardından Malatya’daki bu olay yaşandı. Devlet ne zamana kadar Alevileri yok sayacak, ne zamana kadar Alevilere yönelik ayrımcı politikasını devam ettirecek.” Sürgü’de incelemelerde bulunan CHP’liler izlenimlerini anlattı: Aile 3 gün aç susuz yaşamış AYŞE SAYIN ANKARA Sürgü beldesinde incelemelerde bulunan CHP milletvekillerinden oluşan heyet, evleri taşlanan ve linç girişimine maruz kalan Alevi ailenin, saldırılar nedeniyle dışarıya çıkamayınca aç kaldıkları, çocuklarınsa korkudan tuvaletlerini evin içine yaptıkları bilgisiyle sarsıldı. CHP milletvekilleri Veli Ağbaba, Hüseyin Aygün, Kazım Kurt ve Müslim Sarı’dan oluşan heyet, yaptıkları incelemeleri rapor halinde genel merkeze sunacak. İzlenimlerini Cumhuriyet’e anlatan Sarı ve Ağbaba, olayların yatışmış göründüğünü ifade ettiler. Ağbaba, Sürgü’de hiçbir zaman şu anda bir “AleviSünni çatışması, ayrışması” olmadığını belirterek “Bu olay bireysel kavga olarak başlamış, ama daha sonra pro vokasyonla, atılan sloganlarla dinselmezhepsel bir niteliğe bürünmüş görünüyor” dedi. Müslim Sarı da “Gördüğümüz manzara ister istemez, Maraş, Çorum Sivas olaylarının öncesini hatırlatıyor. Ciddi anlamda tedirgin olduk” dedi. CHP heyetinin izlenim ve saptamaları şöyle: Saldırı organize: Ciddi yönetim zafiyeti var. AKP milletvekilleri, olayı “şahsi mesele” gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu basit bir davulcu tartışması olarak geçiştirilemez. Bir anda 300500 kişi sokaklara dökülüyorsa, bunun arka planında başka şeyler var demektir. Bu, olayın organize bir saldırı olduğunu gösteriyor. Kurşun atıldı mı: Saldırı sırasında ateş edildiği iddiaları var. Tartışmanın ertesi akşamı davulcu tokmağıyla saldırıya uğrayan ailenin camına vurmuş. Ancak bun ların hiçbirisi araştırılmıyor. Saldıranlar “tekbir” getirerek “Size kendi dininizi öğreteceğiz; Alevilere, Kürtlere ölüm, davulumuzu susturamazlar” diye bağırıp slogan atmışlar. Ama hiçbir soruşturma açılmadığı gibi emniyet hiçbir önlem almamış. Aileye sürgün baskısı: Asıl vahim olanı AKP’li Sürgü Belediye Başkanı’nın tavrıdır. Belediye başkanı dahil, saldırıyı gerçekleştirenler “aile buradan gitsin” havasındalar. Bu birçok şeyin önünü açabilir. Her olayda insanları yerlerinden yurtlarından etmek gibi bir sonuç çıkabilir. Çok tehlikeli bir yaklaşım. 10 aydır kaymakamsız: Doğanşehir’de yaklaşık 10 aydır kaymakam olmadığı için bir “otorite boşluğu” var. Malatya Valisi de olaya müdahalede gecikildiğini kabul ediyor. MALATYA Malatya Valisi Ulvi Saran, mülki yetkililere ve Alevi örgütlerinden bir heyetle Alevi aileye yönelik linç girişiminin yaşandığı Malatya’nın Sürgü beldesine giderek, yurttaşlarla bir toplantı yaptı ve mağdur aileyi ziyaret etti. Malatya Valiliği’nden yapılan açıklamada saldırının “münferit” olduğu savunularak, olayla ilgili cumhuriyet savcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı belirtildi. Vali Saran, AKP Malatya Milletvekili Mustafa Şahin, Malatya Belediye Başkan Yardımcısı Ertan Mumcu, İl Emniyet Müdürü Mustafa Aygün, İl Jandarma Komutanı Albay Hasan Aksoy, İl Müftüsü Hacı Yusuf Gül, CEM Vakfı Malatya Şube Başkanı Eşref Doğan, Malatya Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Vakfı Başkanı Hasan Meşeli, Malatya İmam Zeynel Abidin Türbesi Kültür Vakfı Başkanı Erdoğan Ünverdi ile birlikte Alevi ailenin evinin taşlandığı Sürgü beldesine gitti. Sürgü Jandarma Komutanlığı’nda yurttaşlarla toplantı yapan Vali Saran, daha sonra Alevi kanaat önderleriyle birlikte saldırıya uğrayan Evli ailesini ziyaret etti. DİYANETTEN ALEVİLİK ÇIKIŞI ‘Bu tartışmada artık biz yokuz’ FIRAT KOZOK Soruşturma başlatıldı Malatya Valiliği’nden yapılan açıklamada, “ Bu münferit olayı provoke etmek isteyenlere meydan verilmemesi için gerekli önlemler alınmıştır. İki kişi arasında başlayan bir tartışmanın anlık bir saldırıya dönüşmesi ile gelişen olay sadece bir ailenin hedefe alınması ile sınırlı olup, beldemizde dini ve mezhebi temelde AleviSünni çatışması olarak nitelendirilebilecek kitlesel bir mahiyet arz etmemektedir. Bu olayı provoke etmek isteyenlere meydan verilmemesi için bütün çevreleri sağduyulu olmaya ve yorumlarında dikkatli davranmaya davet ediyoruz” denildi. ANKARA Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet üzerinden yapılan Alevilik tartışmalarına sürpriz bir çıkışla katıldı. Görmez, “İslamın herhangi bir inanç grubunun dinin doğuşundan 14 asır sonra yeni bir teolojik statü araması doğru değildir. Bu teolojik statüyü hele Diyanet üzerinden aramak hiç doğru değildir” dedi. Gazetecilerle iftar yemeğinde buluşan Görmez, Aleviliğin yalnızca Diyanet ile bağlantılı tartışılmasının, sorunu çözmek yerine, ilgili kesimlerce derinleşmesine psikolojik katkı yaptığını ifade ederek, “Bu bağlamda yapılan tartışmaların içinde Diyanet’i bundan böyle görmek mümkün olmayacaktır Bu yapıcı bir tartışma değildir. Aksine Alevilik üzerinde konuşarak farklı siyasi mühendislik hesaplarına katkı yapıldığı izlenimi doğurmaktadır. Sorunlar çözüme kavuşturmak için konuşulur. Yoksa sorunları konuşarak toplumsal bir yara oluşturularak derinleştirilmez” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle