17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 AĞUSTOS 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 CHP’li kadınlar el ele çalışıp kadın halkası oluşturacak, ilk durak Karadeniz Anadolu yolculuğu başlıyor ÖZLEM GÜVEMLİ Çuvallamak Dilimize ne zaman girmiştir bilmiyorum, ama kişinin başarılı olacağı sanılırken başarısız olması durumunu en somut biçimde anlatan sözcüklerden biridir “çuvallamak”. Örneğin, AKP iktidarının Suriye’ye yönelik izlediği siyasal stratejinin vardığı noktayı başka hangi sözcükle bu kadar açık seçik anlatabilirsiniz? Evet, AKP’nin Suriye siyaseti öyle bir noktaya gelmiştir ki başlarda Türkiye’nin dış siyasetinin temelini oluşturacağını açıkladığı “komşularımızla sıfır sorun” stratejisi, sonuçları nedeniyle ülkemizi komşularımız tarafından, “çevresine zarar veren komşu” durumuna düşürmüştür. ??? Türkiye bugün komşularının içişlerine dolaylı ya da dolaysız müdahale eden “büyüklük hastalığından sakat”, “megalomanik” bir ülke görünümündedir. İki komşumuz (Bulgaristan, Gürcistan) dışındaki tüm ülkelerle (Yunanistan, Ermenistan, Irak, İran, Suriye) aramız iyi değildir. Siyasetimiz sürekli değişmekte, iniş çıkışlar göstermektedir. Sözgelimi, bir süre “eşkıya”, “çeteci” olmakla suçlanan, aşağılanan Irak’taki Kürdistan Özerk Yönetimi “kardeş” ilan edilmekte, başında “kardeş” olarak tanımlanan Merkezi Yönetim’le düşmanlaşılmaktadır. Suriye ile ise ilişkilerimiz bıçak sırtındadır. Daha ikiüç yıl öncesine kadar Başbakanımız ile “dostumuz” Suriye’nin lideri “kardeş” Esad birlikte “ailecek” tatile çıkar, sınır boyunda iki ülkenin bakanlar kurulları ortak toplantılar yaparken, bugün Suriye ile savaşın eşiğine gelinmiştir. Kardeşlik ile düşmanlık arasındaki çizgiyi bu denli ince çeken, yerlerini bu denli hızlı değiştirebilen bir ülke çevresine güven verebilir mi? ??? Türkiye’nin Yunanistan ve Ermenistan ile ilişkilerindeki bozukluğun nedenlerinin kökleri geçmiş yıllara dayanmaktadır. İran’la olan ilişkilerin rengini ise iki ülkenin bölgede “büyük güç” olma rekabetinin düzeyi belirlemektedir. Dün Irak’a, bugün de Suriye’ye yönelik siyasetimizin temelinde ise “demokrasi öğretmenliği” yatmaktadır. Bu, aynı zamanda ABD’nin de Ortadoğu siyasetinin belkemiğini oluşturmaktadır. Amaç, bölgedeki diktatörlükleri yıkmak, yerlerine ABD’nin bir dediğini iki etmeyecek “ılımlı İslam” yönetimler kurmak, bu ülkelerin orta erimde İsrail ile ilişkilerini kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemektir. Ne var ki Türkiye’nin “demokrasi öğretmenliği” kimse tarafından ciddiye alınmamaktadır. Çünkü bir konuda öğretmenlik yapabilmek için önce o konuyu iyi bilmek, iyi bildiğini de doğru uygulamak gerekir. Türkiye’de otuz yıldır “terör” denen, fakat terör olmaktan çoktan çıkmış, kırk binin üzerinde ölüme yol açmış bir savaş yaşanmaktadır. Giderek şiddetlenen bu savaş nedeniyle Türk Ceza Yasası’nın birçok maddesi ağırlaştırılmış, bu maddelere dayanarak binlerce Kürt yurttaşımız gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Yalnızca KCK davası nedeniyle “içeri alınan” yurttaşlarımızın sayısı yaklaşık sekiz bindir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan 362 general ve amiralin 68’i, bir başka deyişle yüzde 18.8’i tutukludur. Bu insanlar ve daha çok sayıda alt rütbeli subay yıllardır özgürlüklerinden yoksundur. Yüzlerce gazeteci, yazar, milletvekili, bilim insanı, televizyon sahibi, öğrenci cezaevlerinde tutukludur, çoğu ne için tutuklandıklarını bile bilmeden uzun yıllardır demir parmaklıklar arkasındadır. Çok sayıda gazeteci, televizyon yorumcusu iktidar baskısıyla işlerinden çıkarılmış, işsizliğe mahkum edilmiştir. Böyle bir devletin “demokrasi öğretmenliği” ciddiye alınabilir mi? ??? Türkiye şimdi yeni bir sorunla karşı karşıyadır. Kuzey Suriye’de, Türkiye ile sınır bölgesinde yeni bir Kürdistan Özerk Yönetimi kurulacak mıdır? Eğer kurulacaksa IrakKürdistan Özerk Yönetimi ile “kardeş” olan Türkiye’nin buna karşı çıkması zordur. Yoksa gülerler adama bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye. Bu da çuvallamanın bir başka biçimi olur! CHP’nin 34. Olağan Kurultayı’nda Parti Meclisi’ne (PM) 68 hareketinin önemli isimlerinden İnci Beşpınar ve 8 yıllık aradan sonra yapılan kurultayda CHP Kadın Kolları Başkanı seçilen Hilal Dokuzcan, parti içinde kadınlarla birlikte başlayan değişimin önemli isimlerinin başında geliyor. Merkez yönetim ve kadın kolları el ele çalışıp büyük “kadın halkası” oluşturmanın peşinde. Yeni göreve gelen kadın kolları yönetimi örgütlenmedeki eksiklikleri gidermek için önümüzdeki günlerde Anadolu turuna başlayacak. Kadınların ilk durağı Karadeniz olacak ve 6 ay boyunca tüm bölgeleri dolaşacaklar. Uzun yıllardır parti içinde kadınlara yönelik birçok projelerde birlikte çalışan Beşpınar ve Dokuzcan, ivme kazanan kadın hareketini, gündemdeki sorunları gazetemize anlattılar. Önce aile planlaması Son dönemde yaşanan kürtaj tartışmalarına da değinen Beşpınar, aile planlamasını gündeme getirmeden sonuçlar üzerine konuşmanın yanlış olduğunu söyledi. Doğum kontrolünün Türkiye’de kadınların sorumluluğunda olduğunu ifade eden Beşpınar şunları dile getirdi: “Bakabileceğimiz kadar çocuk doğurmak bizim hakkımız. Çocuklara bakmak, onlara bir gelecek kurmak daha çok kadının sorumluluğunda. Aile planlamasını tartışmadan kürtaj konusunu gündeme getirdiler. Her kesimden, her çevreden tepki geldi. Önce kültürel değişimi sağlamanız gerek. Kadınların ve erkeklerin el ele yürüyecekleri evlilik yoluna barışık çıkmalarını sağlamak zorundayız.” cımız var. Bu işe el vermek isteyen herkese kapımız açık” çağrısı yaptı. Kadın kurultayında uzun zamandan sonra ilk defa mahalleler, ilçeler ve illerden başlayan bir yeniden toparlanma sürecine girdiklerini anlatan Dokuzcan, şöyle devam etti: “Yeniden parti içi demokrasiyi keşfettik. Hem kadınların politikleşmesi ve kurumsallaşma konusunda ciddi bir katkı oldu. Kadın kollarının neredeyse tamamı değişti. Kadından yana kadın bakış açısına sahip, kadınerkek beraber yürünebileceğini ve başarının da biraz buradan geçtiğini bilen bir örgütlenmeye ihtiyacımız var. ” Genele yayılacak Beşpınar da sosyal demokrat bir parti olarak yerel düzeyde birçok kadın projesine imza attıklarını, iktidara geldiklerinde bunları genele yayacaklarını söyledi. Beşpınar, sığınmaevleri, aile içi şiddetin önlenmesi, çalışan kadının ücretsiz yararlanacağı çocukevleri projelerinden örnekler vererek “2002 yılında toplumsal aktörlerin işbirliği projesini başlattık. Kadına yönelik tüm olaylarda doktorlar, polisler, hâkimler, belediye yönetimleri, kaymakamlar, imamlar, öğretmenler hepsi vardı. Hedefimiz bu aktörlerin kullandığı erkek egemen dili değiştirmek. Bu dilin değişmesi kültürel bir olay. Geçtiğimiz günlerde imamların kadına yönelik şiddeti önlemede görev alacağı haberleri vardı. İmamlarımıza da temel insan hakları çerçevesinde kadın bakış açısı kazandırabilirsek bir aktör olarak bu davada kullanılabilir. Onu da kazanmamız gerekir” diye konuştu. Kadınların gücü ortaya çıkacak KADER üyesi de olan yeni Kadın Kolları Başkanı Hilal Dokuzcan, ilk etapta örgütlenme, kadın politikaları ve iletişim ana başlıkları altında çalışma başlatacaklarını belirterek “Kadınların yarattığı dinamiği söndürmeden eksikliklerimize, fazlalıklarımıza bakacağız. Ana muhalefet partisinin kadın gücü demek Türkiye’nin gücü demek. Bu gücü ancak her tarafa giderek ortaya çıkarabiliriz. Önce örgüt içinde bu gücü biraz daha yükselteceğiz” dedi. Yükselen bu enerji ile Anadolu’nun her yerine gidip örgütlenmedeki eksiklikleri gidereceklerini anlatan Dokuzcan, CHP’li İnci Beşpınar ve Hilal Dokuzcan iddialı. “Orada olmak oraların sesi olmak çok önemli” yorumunu yaptı. Dokuzcan, ulusal ve uluslararası kadın hareketleri ile daha güçlü bağlar kuracaklarını vurgulayarak Türkiye’deki kadın sorunlarının bütün dünyada yaşandığını dile getirdi. Ortadoğu’daki Arap Baharı sürecinde kadınların çok aktif rol aldığını ifade eden Dokuzcan, “Buzdağının görünmeyen yüzü kadınlar. Afrika’ya, Balkanlar’a, Yakın As ya’ya baktığınızda kadın gücünün kıpırdanmaya başladığını görüyoruz. Uyuyan bir dev gibi kadın gücü” diye konuştu. Bu gücü ortaya çıkarmak için insanlara dokunmak onları anlamak gerektiğini söyleyen Dokuzcan, CHP içinde de bu anlayışın hızla yayılmaya başladığını kaydetti. Dokuzcan bu gücü doğru kullanacak kadroları yaratmak zorunda olduklarını belirterek “Herkese ihtiya KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Akıllı Bina’ların Aptal Yer Seçimleri “Fulya” bir “dere”nin adı... İstanbul’da vaktiyle aktığı semte de adını veren derenin tam üzerinde ise bugün “Fulya Deresi Sokak” var! Mecidiyeköy’den Beşiktaş’a dik yamaçlardan inen derenin “betonlaşmış” yatağında şimdi sayısız apartman, hastane, gökdelen rezidans, AVM, dev oteller, işyerleri ile 17 Temmuz’da yanan “Polat Tower” (kule) de bulunuyor. Semtin rasgele inşa edilmiş eski binaları yüksek yapılara dönüşürken, cadde ve sokaklarının eski genişlikleri değişmesarmasının nedeni ise “polipen” denen kaplama malzemesinin “yanıcı” özelliğiydi. İşte bu amansız yangınla yaratıcılarıyla, itfaiye teşkilatı mükemmel bir organizasyonla başa çıktı. Merdivenler gökdelenin boyuna erişemeyince de helikopterle denizden su getirilip üzerine boşaltıldı. Adnan Polat’a, binadaki daire sahipleri ve sakinlerine samimiyetle geçmiş olsun diyoruz… Ama Fulya’daki yapıların yer seçimlerinde izlenen “aptal”ca imar anlayışını acaba ne zaman sorgulayacağız? Fulya Deresi Mahallesi’nde gökdelen yangını!.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA diğinden, İstanbul’un en dar ama trafiği en yoğun “yokuş”ları Fulya’da... İşte bu plansız yolların arasında 2002’de yapılan 42 katlı Polat Kulesi’nde yangın başladığında en kısa sürede yetişen “itfaiyenin başarılı müdahalesi” görmezden gelinerek denildi ki; “Kule ‘akıllı bina’ olduğundan, yangına karşı korunma sistemleri hemen devreye girdi.” İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da ilk söz olarak “akıllı bina”yı övünce, ertesi gün kimi gazetelerimizin manşetleri şöyleydi: “Bina kendi kendini söndürdü”!.. Böylesi “akıllı bir bina” için “yer seçimi”nin neden “aptalca” olduğu, “dere yatağında gökdelen”lere nasıl ve hangi şehircilik ilkesiyle izin verildiği ise kimsenin umurunda değildi… hâlâ da değil!.. Polat Kulesi’ni akıllı kılan yangın güvenlik önlemlerini aslında gerçekten kutlamak gerekir. Sahibi Adnan Polat’ın açıkladığına göre “6 milyon dolar”lık ek maliyetle gerçekleştirilen altyapıyla cepheyi saran alev ve dumanın içeri girmesi önlenmiş; merdivenlere ters basınçlı hava verilmiş; bini aşkın insanın aşama aşama tahliyesi sağlanmış; evcil hayvanlar bile kurtarılmıştı... Alevlerin binayı kısa sürede Hangi “akıllı” ülkede “mahalle arasında gökdelen”e izin veriliyor; hangi “aklı başında” ülkede “dere yatağı üzerinde kentleşme” var? Yanıtları düşüneduralım; Stockholm’de yaşayan mimar Abdullah Tuncel’den gelen emektubu özetleyerek paylaşıyorum: “Stockholm’ün merkezine yapılması düşünülen bir gökdelenin projeleri basına yansıyınca kıyamet koptu! Çünkü burada bir gelenek var, 7 katı geçen yapılar tartışmaya açılır. Önce Stockholm ilinin yetkilileri tepki gösterdiler; sonra da siyasi partiler karşı çıktılar. Bunun üzerine belediye başlangıçta cılız kalsa da tepki göstermek zorunda kaldı. Şimdi sivil toplum örgütlerinin de muhalefetleri bekleniyor. Resmi ağızların tepkileri kısaca şu gerekçelere dayanıyor: 1) Bu gökdelen, Stockholm’ün geleneksel siluetini bozacak. 2) Tarihi çevrenin ‘genel peyzaj’ına ciddi zarar verecek. 3) Stockholm’ün merkezini “karaktersiz”leştirecek. 4) Kentin merkezine trafik, hava kirliliği, altyapı vb. açıdan çok gereksiz bir yük getirecek.” İsveçliler “rant kuleleri”ne karşı kentlerini böyle koruyor. Ne diyelim? Darısı başımıza... SEDAT YAŞAYAN İsveç’te gökdelen HARBİ SEMİH POROY Kutlanacak önlemler HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Farklı bir halkı ya 1 da kültürel bir grubu belirtmekte kullanı 2 lan sözcük. 2/ “Var 3 sın seni ömrünce azabın kolu sarsın / 4 sen üzüldükçe 5 ve öldükçe yaşar 6 sın” (F.N. Çamlıbel)... Argoda uy 7 gun ve elverişli ye 8 re verilen ad. 3/ Sa 9 zı kurmaya yarayan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 burgu... Metal saplama. 4/ Küçük mağara... Büyük 1 T E N A K U Z S Rus kentlerinin yakının 2 E R E Z L A B A daki tatil evlerine verilen 3 N İ F S A Z A K ad. 5/ “Tergal” da denilen 4 A K İ K A A L İ bir cins kumaş. 6/ Üç ay5K R A F A D A N larda medrese öğrencileri6 U N V A S İ A nin köyleri dolaşarak N EM imamlık edip para ve erzak 7 S A B A H F E toplamaları... Güney Ame 8 M U R A T 9 H E L A T İ Y E rika’ya özgü, fırında ya da ızgarada pişirilen sığır eti yemeği. 7/ Tanrı’yı övmek, ona yakarmak için söylenen dinsel şarkı... Yumurtadan yeni çıkmış civcivin ağzının kıyısında bulunan ve sonradan kaybolan sarı renk. 8/ Özen... Bizmut elementinin simgesi. 9/ Üç kişi arasında 32 kâğıtla oynanan, briçe benzer bir oyun... Umutsuzluktan doğan karamsarlık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı devletinde yeniçeri ocağı dışında sefere katılan asker örgütlerine verilen ad. 2/ Veba hastalığına verilen bir başka ad... Dağkeçisi. 3/ Afrika’da bir ırmak... Çekilerek balık avlamaya yarayan daire şeklinde el ağı. 4/ Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü... Liste başı olmuş hafif müzik parçası. 5/ Antalya ilinde arkeolojik bir mağara. 6/ Duman lekesi... Kimi bitkilerden sızan ve katılaşarak sarımtırak bir cisim durumuna gelen şekerli özsu... Kamer. 7/ Kıyma ve bulgurla yapılan bir tür köfte. 8/ Hitit... Edebiyat değeri taşıyan. 9/ Dört Mısır firavununun ortak adı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle