24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 2012 PAZAR kultur@cumhuriyet.com.tr 16 ? Füreya, Bedri Rahmi ve Eren Eyüboğlu, Kuzgun Acar, Ali Teoman Germaner, Sadi Diren, Nedim Günsür gibi sanatçıların İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’ndaki yapıtları kaderlerine terk edilmiş. Esnafın bilinçsiz müdahaleleri sonucu seramik panoların hali içler acısı. İMÇ İdare Amiri Süreyya Şahin, yapıtların korunması için Kültür Bakanlığı’ndan destek istiyor. KÜLTÜR Bilim ve Siyaset Türkiye’de öğretim ve öğrenim hakkı, tehdit altında. 800 üniversite öğrencisi en korkunç koşullarda sudan nedenlerle hapiste. Bu ahvalde Boğaziçi Üniversitesi’nde bir sahne: 6 bin kişilik mezuniyet töreni… “Mezun oldunuz artık ayağa kalkabilirsiniz” dendiğinde, cüppelerinin içinde gizlice törene getirmiş oldukları dev harfleri çıkarıp “TUTUKLU ÖĞRENCİLERE ÖZGÜRLÜK” yazıyorlar. O an kopan alkış ve çığlık, gözlerde biriken yaşlar nasıl bir demokraside yaşadığımızı ortaya koyuyor. Sevgili Okurlar, bugün bu köşeyi Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Zeynep Gambetti’ye bırakıyorum. “Bilimsel bilgi nedir?” sorusunun 2 Temmuz’da başlayan KCK İstanbul davasıyla ilgisi olmadığını düşünmek, olaya sığ bir perspektiften bakmak demektir. KCK davasından tutuklu olanların suç listesinde sadece, savcının kendi deyimiyle ‘düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü temelinde serbest siyaset ve örgütlenme hakkının tanınması, anayasa ve yasalarda başta cins ayrımcılığı olmak üzere tüm toplumsal eşitsizliklerin kaldırılması’ gibi sakıncalı (!) istek ve talepler bulunmuyor. Ayrıca yasal bir partinin siyaset akademisinde ders vermek, akademik birikimini daha geniş kitlelerin hizmetine sunmak veya bunun koşullarını yaratmak da var. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü hocası Prof. Dr. Büşra Ersanlı ile yine aynı üniversitede lisans öğrencisi olan Büşra Beste Önder örnekleri, yargılamaların amaçlarından birinin siyaset ile bilimin yollarının kesişmesini önlemek olduğuna da işaret ediyor. Bilimsel bilginin uyandırdığı korku ve şüphe, Galileo’dan bu yana modern iktidarların sabitidir. Siyasi, dini ve ekonomik güç odakları, tarih boyunca bilimsel bilgiyi bastırma veya kendi amaçlarına hizmet ettirme yoluna gitmişlerdir. Sansür ve yasakların kullanılmadığı daha “liberal” dönemlerde dahi bilimsel bilginin eleştirel ve keskin uçları törpülenmiş, ana akım yaklaşımlarca akademinin çeperlerine itilmiştir. Zira bilgi iktidardır ve diğer iktidar odaklarını yerinden oynatacak güce sahiptir. TC’nin tarihi boyunca da baskı ve boyunduruk altında tutulan bilimsel bilgi, bugünkü “ileri demokrasi” (!) safhasında daha farklı bir muameleye layık görülmemektedir. Askeri vesayet sistemleri ve bunların uzantılarının kurduğu kıskaç, görünürde dindar olan yeni iktidar odakları tarafından aynen devam ettirilmektedir. Modern vitrinlere sahip öğretim kurumlarının ve ardı arkası kesilmeyen eğitim reformlarının gizlediği gerçek, itaatkâr bireyler üretme iradesidir. Yasakçı bir resmi ideoloji dayatmasına gerek olmaksızın sürdürülen yeni uygulamaların sonucunda ortaya çıkacak olan bireyler, iktidar odaklarına hizmet eden bilim anlayışının gönüllü bekçileri olacaklardır. Neoliberal sermaye birikiminin koşullarıyla son derece barışık, maddi çıkar ve nüfuz sağlamak amacıyla dini fütürsuzca kullanabilen, görünüşte demokratik ve ahlaklı, fiili işleyişte otokratik ve ikiyüzlü olan bu sistem; kendinden hoşnut, fedakârlıktan kaçınmayan, gayrımübah farklılıkları kendi elleriyle bastırmaya hazır, devletle, polisle, savcılarla organik bir bütünlük içinde devinen bireyler yaratmak istemektedir. Böylesi bir sistemin işine yarayacak yüksek öğretim kurumu üniversite değil; toplumsal ve siyasal anlamda dikenli hiçbir konuya bulaşmayan, ARGE’den ve thinktank’ten öteye gitmeyen, stratejik ve teknolojik bilgi birikimi sağlayan yüksek okuldur. Bu zihniyete göre üniversite, bir sonraki şamarın kimden ve nasıl geleceğini bilemeyen bilgi teknisyenlerinin ürkekçe toplaştığı bir mekâna dönüştürülmelidir. Bilimsel bilgi siyaset ile ilişkilenmemeli, kendine tahsis edilen dar alandan dışarı taşmamalıdır. Burnunu dışarı uzatan yanar! İşte “ileri demokrasi”nin iki Büşra’ya ödettiği bedelin bir anlamı da budur. Fotoğraflar: Vedat ARIK Sadi Diren’in mozaik panosu Ünlü sanatçılarımızın seramik panoları bakımsızlık ve bilinçsizlikten acınacak durumda İMÇ’de hasar tespit gezisi CEREN ÇIPLAK Bilimsel Bilgi Türkiye’nin ilk seramik sanatçılarından Füreya Koral’ın Başak Sigorta binasında zarar gören seramik panosunun ardından, duvarlarında Füreya’nın yapıtının da aralarında olduğu İstanbul Manifaturacılar ve Kumaşçılar Çarşısı’ndaki (İMÇ) yapıtları incelemek üzere İMÇ’nin yolunu tuttuk. Ülkemizde kamuya açık alandaki eserlerin tahribatına “alışığız” aslında ancak hemen hemen her eserin istisnasız hasarlı olması da korumaya yönelik neden bir çalışma yapılmadığı sorusunu akıllara düşürüyor. Türkiye’nin ilk alışveriş merkezlerinden İMÇ’nin önemli giriş noktalarındaki duvarlarını Füreya’nın yanı sıra Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Kuzgun Acar, Ali Teoman Germaner, Sadi Diren, Nedim Günsür’ün çalışmaları süslüyor. İkinci blokta da Yavuz Görey’in havuz çeşmesi eseri yer alıyor. İMÇ’de yer alan 8 sanatçının yapıtları büyük ölçüde hasar görmüş du (1) (1) Füreya Koral’ın hasar gören seramik panosunun tepesinde sarı parlak harflerle “Unkapanı Pilavcısı” yazıyor. (2) Prestij Müzik olarak kullanıldığı dönemde duvarda yer alan Nedim Günsür’ün Atlar adlı mozaik panosu havalandırma açmak için parçalanmış. rumda. Geçen yıllarda eserlerin temizleme işlemi yapılmasına karşın ciddi bir onarıma ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Yaklaşık 169 bin metrekarelik alana, binden fazla dükkânın yayıldığı İMÇ yapı fiziği olarak da güç durumda ve bakımsız. Toplam 6 bloktan oluşan bina kompleksindeki “hasar tespit gezimiz” birinci bloktan başlıyor. Kuzgun Acar’ın duvar yerleştirmesi “Blokta Kuşlar” heykeli epey kirli ve duvardan her an düşecek gibi. Koral’ın hasar gören seramik panosunun tepesinde sarı parlak harflerle yazılı “Unkapanı Pilavcısı” tabelasına mı takılalım, yoksa mozaik panosunda Anadolu gezilerindeki izlenimlerini aktaran Eren Eyüboğlu’nun seramik panosunu korumak için hortumla yıkayan “bilinçli” esnafın tavrına mı... Havalandırma açmak için eseri parçalayan da var, motosikletini esere park eden de. “Zeugma’daki binlerce seramik toprağın altından ne sellerden ne yı kımlardan kurtarıldı, onlara bir şey olmadı da benim hortumla yıkadığım mozaiğe mi bir şey olacak? Ben en azından temizliyorum, yetkililer hiçbir şey yapmıyor” diyen bir esnaf aslında çok da haksız sayılmaz. İMÇ’nin yıkılmasının gündemde olduğu bugünlerde, ülkemizin önde gelen sanatçılarının yapıtlarının kaderiyle ilgilenen bir yetkili yok. İMÇ’nin idare amiri Süreyya Şahin de tam da bu noktaya parmak basıyor ve Kültür ve Turizm Bakanlı ğı’na çağrıda bulunarak eserlerin korunması için destek istiyor. Şahin, bakanlığa eserlerin nasıl korunacağına dair proje yardımı çağrısında bulunuyor bulunmasına ama esnafın pek çoğu duvarlardaki eserlerden şikâyetçi! Eserlerin işyerlerine engel olduğunu düşünüyorlar! Bazıları o duvarlara pencere açmak, bazıları da tabela çakmak istiyor. 1968’de yapılan İMÇ’nin (2) mimarlarından Doğan Tekeli ise hem İMÇ’nin hem de sanat eserlerinin durumunu “devası olmayan bir dert” olarak değerlendiriyor. Tekeli, “İMÇ, Süleymaniye’nin eteklerindeki küçük kent dokusuyla Atatürk Bulvarı büyük geniş dokusu arasında geçiş örneği sağlıyor. Şehrin içinden bir geçiş sağlıyor” diyor. Son durağımız 6. bloğa vardığımızda, Çağan Müzik’ten “Haberin var mı?” parçası çalıyor bangır bangır. Yoksa İMÇ esnafına mı sesleniyor? Burnunu Dışarı Uzatan Yanar! Rıfat Ilgaz ölümünün 19. yılında memleketi Cide’de anılıyor Yora ‘Gün Sözleri’ (P.İ.) Her ne kadar ilk albüm “Gün Sözleri” dinleyicisiyle daha yeni buluşmuş olsa da Yora nereden bakarsanız 8 – 10 yılı devirmiş bir topluluk. Hiçbir zaman kariyer düşkünü olmamış, piyasa hedeflerine, medyatik üne göz dikmemiş amatör insanlar topluluğunun temelleri, lise yıllarında atılmış; iki üyesi solist Akif Ercihan Yerlioğlu ile gitarcı Uygar Çehreli tarafından. Alternatif müzik camiası ilk kez dört parçalık bir demo kaydı ile dinledi, sevdi onları. Taşoda döneminde gerçekleştirilen bu içten şarkılar, kendilerini insana hitap edişindeki doğrudanlık ile sevdirmişti. Farklı modern müziklerin etkilerini taşıyan, ele aldıkları konuları orta sınıf öğrenci nahifliği ve dürüstlüğünde işleyen şarkılar, Yora’yı özellikle İstanbul indie sahnesinde tanıttı. Yıllar sonra gelen “Gün Sözleri”nde bu konuda bir değişiklik yok ama topluluğun attığı adım sayısında var. Yora, bazılarına Mor ve Ötesi’nin ilk dönemini, eski Kumdan Kaleler’i ve Sakin’i anımsatabilir. Yanı sıra İngiliz kolej topluluklarından, İzlanda’nın karanlık ses ustalarına, Amerika’nın post rock öncülerine kadar birtakım izlere de rastlanabilir. Yora; bunların dışında, özellikle şarkı sözleri ve müzikal dili konusunda özgün tarafları bulunan bir topluluk. Yedi kişilik Yora’nın sekiz şarkılık “Gün Sözleri” albümünde önceden bildiğimiz iki şarkı var; biri “Bugün” kısacalarından “Karşılaşma II”nin akustik yorumu, diğeri La BlogothequeTake Away şovlarına katılan “Home”un stüdyo kaydı. Diğerleri yepyeni, topluluğun ruhu gibi. İstanbul’da adına bir kültür merkezi Kültür Servisi Usta yazar Rıfat Ilgaz, ölümünün 19. yılında “Cide Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve Sanat Festivali”nde anılıyor. Rıfat Ilgaz’ın müze haline getirilen evinin de ziyaret edildiği etkinlik kapsamında panel, sergi ve konserler düzenleniyor. Bu akşam son bulacak festivalde, önceki gün de Cideli çocuklardan kurulu 140 kişilik “Rıfat Ilgaz Çocuk Korosu” bir konser verdi. Usta yazarın fotoğrafının basılı olduğu tişörtleri giyen çocuklar Ilgaz’ın “Elim eline değsin / Isıtayım üşüdüyse / Boşa gitmesin son sıcaklığım” şiirini yorumladı. 15 yıldır Cide’de müzik öğretmenliği yapan Muharrem Baz’ın yönetimindeki koro, daha önce de yarışmalardan ödüller almıştı. Öte yandan Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz da eylül ayında İstanbul Sinanoba’da, Çınar Yayınları olarak “Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi”nin açılışını yapacaklarını duyurdu. Özellikle çocuklara yönelik tiyatro, müzik çalışmalarının da devam edeceğini belirten Aydın Ilgaz, resim sergileri ve söyleşi gibi etkinliklerin de yapılacağını söyledi. Sarı Yazma’nın isim hakkı Aydın Ilgaz ayrıca, Rıfat Ilgaz’ın aynı isimli bir romanı da bulunan ve Cideli kadınların taktığı “Sarı Yazma”nın Çınar Yayınları olarak patentini aldıklarını belirtti. Ilgaz, “Sarı Yazma’nın isim hakkı Cide halkının olmalı. Bu nedenle bu isim hakkını Cideli gençlere veriyorum. Sarı Yazma sadece Cide’de üretilsin, iş ticarete dökülmesin. Bunun geliri de Cide’de okuyan çocuklara kalsın” dedi. Aydın Ilgaz ileriye dönük olarak da Cide’de Sarı Yazma üzerine Mimar Sinan Üniversitesi’nden bir hocayla boyama teknikleriyle ilgili bir atölye kurulmasını planladıklarını söyledi. muratbeser@muratbeser.com Rh+ da Fotorealizm ? Kültür Servisi Rh+ Art Magazine özel yaz sayısıyla raflardaki yerini aldı. Yeni sayısında ‘Fotorealizm’i konu alan derginin dosya editörlüğünü Şafak Güneş Gökduman yaptı. Dergide ayrıca Tjalf Sparnaay röportajını da bulabilirsiniz. Liars WIXIW (Mute Records) “Eğer insanların aklını karıştırmıyorsak, o biz değilizdir.” Bu iddialı cümlenin sahibi, grubun vokalisti Angus Andrew. Cümleyi kimin söylediğini bilmesem ve tahminlerimi sorsanız, mutlaka onun da adını sayardım. 2000’den beri müzik yapan üçlü, önceleri New York danspunk sahnesinin temsilcilerinden biri olarak adını duyurdu. Geçen ay çıkan 6. albümleri “WIXIW”ya kadar artrock, postpunk, noise rock, deneysel rock olarak tanımlanan çalışmalar yaptılar. Kendilerini tekrarlamaktan özenle kaçındıkları için her sefer farklı bir ruh halini yansıtan albümler yapıyorlar. Bundan önceki albüm 2010’da çıkan “Sisterworld” sert gitar efektleri ile insanı sarsan, yolu ve yöntemi açık bir albümdü. Liars, www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B bu kez gitar ya da piyanonun başına oturup melodi yaratma yöntemini bir kenara bırakmış ve elektronik aletlerle farklı ses kullanma çabasına girmiş. Yazılım programları ve analog synth’lerle çok vakit geçirmişler. Vokalde de belirgin bir farklılık var; Angus Andrew’in sesine bir sakinlik gelmiş, kimi zaman sözcükleri ağzında yuvarlarcasına, usulca şarkı söylüyor. Los Angeles’ta hiç penceresi olmayan bir mekânı stüdyoya dönüştürüp albümü orada kaydetmiş grup. Soyutlanmayı yansıtan “yoğun ama soğuk” bir sound elde etmek için yapmışlar bunu. Albümü dinleyince, Mute Records’ın sahibi prodüktör Daniel Miller’ın da katkısıyla yaratılan elektronik seslerin, sample’ların bu hedefi 12’den vurduğu ortaya çıkıyor. Sakın bunu olumsuz bir özellik olarak algılamayın; bence “WIXIW”, Liars’ın en iyi albümü olmuş. 2 yıl hapis cezasına çarptırılan Ferhat Tunç’a sanatçı ve aydınlardan destek Konuşan değil, susan topluma doğru ANKARA (ANKA) Tunceli’deki bir konuşmasında “MKP propagandası” yaptığı gerekçesiyle iki yıl hapis cezasına çarptırılan müzisyen Ferhat Tunç’a sanatçı ve aydınlardan imza kampanyalı destek geldi. Aralarında İsmail Beşikçi, Suavi, Mikail Aslan, Orhan Alkaya, Filiz Koçali, Necati Abay, Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun da bulunduğu sanatçı ve sivil toplum kuruluşlarının yaptığı yazılı açıklamada; Kürt siyasetçilerinin, devrimcilerin, gazetecilerin, öğrencilerin, öğretim üyelerinin, sendikacıların ve sanatçıların AKP’nin hedef tahtasında olduğu belirtildi. Konuşan değil, susan ve biat eden bir toplumun inşa edilmek istendiğinin belirtildiği açıklamada, “Artık Türkiye’de kimse özgürlüklerden, demokrasiden, eşitlikten ve kardeşlikten bahsedemez hale geldi. İktidar partisinin kirli siyasetini deşifre eden kim varsa hapisle cezalandırılmakta” denildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle