09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 2012 PAZAR 14 KP’nin öteki yüzü; “A akademisyenler, araştırmacılar, yayıncılar, öğrenciler ve gazeteciler üzerinde giderek artan yargı baskısıyla hegemonya kuran bir iktidar. Tüm demokrat çevrelere korku salan toplu tutuklamalar. Gözaltına alınanları var olmayan suçlara dayanarak aylarca, yıllarca tutuklayan; ardından sivil Kürt hareketini ve hareketin yanında yer alan aydınları İstanbul’daki 193 sanıklı devasa davada yargılayan bir adalet... Kendilerine yöneltilen Kafkavari suçlamalara bakılırsa, binlerce öğrencinin geleceğinden endişe etmek gerekir. Türkiye’de 771 öğrenci halen tutuklu olup bu öğrencilerin çoğu BDP Gençlik Kolları üyesidir. Öğrenci Büşra’nın hapishaneden yazdığı mektup, itham edildiği suçların saçmalığını ortaya koyuyor: Bilgisayarında bulunan Kürtçe şarkılar, katıldığı basın toplantıları ve gösteri yürüyüşleri vb. Büşra gibi yüzlerce öğrencinin eğitim hakları ellerinden alınıyor; ya uzun tutukluluklara maruz kalıyor ya da üniversiteden atılmalarıyla sonuçlanan disiplin cezalarına çarptırılıyorlar. ??? Aynı mantıkla onlarca gazeteci ve yayıncı, mesleklerinin gereğini yerine getirip araştırma yaptıkları ya da yayımladıkları için tutuklu. Sosyal bilimlerle ilgili bir kitabın iddianamelerde kanıt diye sunulması, askeri darbe dönemlerini akla getiriyor. Böylesine olağan eylemlerin ‘terörizm suçu’ sayılması nasıl mümkün olabiliyor? arttı ve bu nüfusun yüzde 40’ı hükümsüz tutuklu. Yakın tarihte Urfa’da yaşanan tutuklu isyanları, hapishanelerdeki aşırı doluluğun tutuklular açısından başlıbaşına bir ceza haline geldiğini ortaya koydu. İnsan Hakları Derneği, 2011 yılında hapishanelerde yaşanan yüzlerce işkence ve aşağılayıcı muamele vakası saptadı. ??? Kısıtlanan özgürlükler, keyfi yargı kararlarıyla birleşince AKP hükümetinin otoriter yüzünü açığa çıkarıyor ve sivil Türk toplumunun geleceğinden duyduğu endişeyi anlamlandırıyor. Başbakan Erdoğan Türkiye’sini siyasal istikrar ve ekonomik büyüme açısından Ortadoğu için model oluşturmakla öven diplomatik çevreler ve uluslararası medya; kamusal, siyasal ve düşensel özgürlüklere tecavüz edilmesini görmezden geliyor. AKP’nin on yıl önce bayraktarı olduğu demokratikleşmeden çok uzaklardayız. AKP, devletin askeri diktalardan miras kalan baskıcı işlevini ortadan kaldırmak yerine bu işlevi kendi hesabına geçirdi ve bugün tüm muhaliflere karşı kullanıyor. Bu muhalifler arasında araştırmacılar, gazeteciler, öğrenciler var ve demokratik bir umudu yaşatmanın bedelini çok ağır ödüyorlar. Türkiye’de özgürlüğün yolu giderek daha çok daralıyor. Avrupa acilen bu gerçeğin farkına varmalıdır.” Le Monde gazetesi, 5 Temmuz 2012/Hamit Bozarslan, Yves Deloye, Vincent Duclert ve diğerleriyle 52 imzalı ortak metin. “Özgürlük, halkların an cak alınteriyle kazanabilec ekleri bir ekmektir.” FELICITE DE LAMEN NAIS Türkiye’de Kilitlenen Özgürlükler 2006’da Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN çıkarılan terörle mücadele yasası, ‘terör’ün tanımını öylesine sıradanlaştırdı ki, TCK’de sıralanan suçların yarısı bu yasanın kapsamına girdi. (GİT), Türkiye’de bu özgürlüğün Associated Press’in bir boğulduğunu doğrulayan çok haberine göre, dünyada terör sayıda ve yeni örneklerle dolu suçundan sanık tutukluların üçte bir rapor yayımladı. Rapora göre biri, Türkiye hapishanelerinde hassas konular üstünde çalışan yatıyor! araştırmacılar tehdit ediliyor ve Bütün bunlarda şaşılacak bir tehditlere kulak tıkayanların şey yok, çünkü yeni yasa, terör çalışmaları terörle mücadele suçuyla silahlı eylem arasında yasasının kapsamına girebiliyor. bağlantı kurmak yerine; aleni 2009’da Darwin ve Evrim düşünce ve ifade eylemlerini Teorisi’ne ilişkin özel sayısı suç sayıyor. Böylece yasadışı sansürlenen dergiyle birlikte bir örgüt, katılım çağrısı yaptı TÜBİTAK’ın özerkliğini yitirdiği diye 8 Mart’taki kadınlar statü değişikliğinde görüldüğü yürüyüşü ya da 1 Mayıs gibi hükümet, ülkedeki ArGe’ye gösterilerinde yer almak ‘terör tamamen el koymuş bulunuyor. eylemi’ kanıtına dönüşüyor. Bu uygulamalarla ‘terör’ün ??? yeni bir tanımı yapılıyor: Bilimsel araştırma alanında, Silahsız, şiddetsiz, hatta niyetsiz akademisyen ve araştırmacıların bir ‘terör’! çalışma özgürlüğü sürekli tehdit Sonuç: Türkiye’de hapishane altında. Uluslararası Araştırma nüfusu sekiz yılda yüzde 250 ve Eğitim Özgürlüğü Grubu e Monde gazetesinde L Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Paris’e Yargımız Yüce mi Yoksa Cüce mi? Adada bugün yaprak kımıldamıyor. Meteoroloji değerleri adadaki rüzgârın hızını 22 km/saat olarak gösteriyor. Bu “rüzgâr” denizde olmalı diye düşünüyorum. Henüz öğle olmadı, sıcağı seven kedilerimiz bile “bu kadar da olmaz” diye düşünmüş olmalılar ki kendilerine gölgelik bir yerler bulmuşlar, baygın baygın yatıyorlar. Her şey sıcağına dayanılmaz bir gün daha geçireceğimizin habercisi. En iyisi soğuk bir duş alıp yatağa uzanmak… ??? Akşamüstü belki biraz esmeye başlar, ben de bir süreliğine kahveye çıkar, komşularla sohbet ederim. Bizim komşular çoğunlukla Rum, birkaçı dışında çoğu Yunanistan’da yaşıyorlar, ama hepsi de bu köyün, eski adı Gliki olan Eski Bademli köyünün yerlileri. Aralarında profesör olanı da belediyede temizlik işçisi olanı da var. 19651974 arası göç her birinin hayatını altüst etmiş, şans kimine gülerken, kimine de hiç gülmemiş. Ortak konuları şu sıralar Yunanistan’daki ekonomik kriz; bu öyle bir kriz ki işçi, profesör, esnaf ayırt etmeden tümünü vurmuş. Geleceğe ilişkin umutları ise sıfır, serde iktisatçılık da olduğundan bana soruyorlar ne düşündüğümü. İster istemez içine umut kırıntıları serpiştirdiğim beyaz yalanlarla geçiştiriyorum sorularını. Üzülmesinler istiyorum. Sonra onların soruları geliyor; “seninkiler” diyorlar… ??? Rum dostlarımın “seninkiler” diye söz ettikleri bizim “Silivri mahkumları”. Haklarında herhangi bir yargı hükmü olmaksızın, yani gerçekten bir suç işleyip işlemedikleri bilinmeksizin, evrensel “suçsuzluk ilkesi” göz önüne alınmaksızın, cezaevlerinde yıllardır çürütülen, mahkum olmadan mahkumlaştırılmış insanlar. Serbest bırakılma istemleri her seferinde “kaçma şüphesi”, “delilleri karartma şüphesi” ya da “deliller henüz toplanamadı” gerekçesiyle geri çevrilen yazarlar, televizyoncular, milletvekilleri, gazeteciler, bilim adamları, her rütbeden subaylar… Bu insanların ortak özelliklerinin AKP’nin bu ülkede kurmak istediği düzene karşı çıkmak olduğunu herkes gibi Atina ya da Selanik’te yaşayıp da Türkiye’de ne olup bittiğini merak eden komşularım da biliyorlar. Sırf sindirilsinler, sesleri kısılsın, boyunları eğilsin, omuzları çöksün diye bunca yıldır içeride tutulduklarını da... Fakat bir türlü sindirilemiyorlar, sesleri kısılmıyor, boyunlarını eğmiyorlar, omuzları çökmüyor, tam tersine yargıçların karşısında kendilerini aslanlar gibi savunuyorlar, kitap üzerine kitap yazıyorlar… Yazdıklarını yüz binler okuyor. ??? Komşularımın “seninkiler” dediği “benimkiler” ile her konuda anlaştığımı, görüşlerini, düşüncelerini bire bir paylaştığımı söylemem zor. Çünkü aralarında benimle aynı özgür havayı soludukları dönemlerde kıyasıya eleştirdiklerim, kavga ettiklerim de var. Ama bu uğradıkları haksızlıklar, hukuksuzluklar, çektikleri zulümler, bırakıldıkları mağduriyetler karşısında sesimi yükseltmemem için bir neden oluşturmuyor. Haklarında evrensel hukuk ilkeleri uygulanana, özgürlüklerine kavuşana kadar onlar “benimkiler” olarak kalacaklar. Yarın pazartesi; bakalım yargıçlar haklarında ne karar verecekler? Öyle ya nur topu gibi bir III. Yargı Reformu Paketimiz var TBMM tarafından yasalaştırılmış. Ortak beklenti “benimkiler”den de yarından tezi yok en az 35 kişinin serbest bırakılacağı yönünde. Bekleyip göreceğiz. Ve o zaman yargımız “yüce” mi yoksa “cüce” mi anlayacağız. gittiği gün yayımlanıp size özet bir çevirisini sunduğum metni imzalayan 52 aydının 13’ü Türk kökenli, diğerleri değişik ülkelerden, ama hepsi bilim insanıdırlar. Bazı Türk asıllı imzacılar, AKP’nin ilk yıllarını umutla karşılamış, alkışlamış ve bu metinde uyardıkları Avrupa kadar desteklemişlerdir. Metnin Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan, örneğin Büşra Ersanlı ve KCK bölümlerini tekrarlamadım. Aydınların değil, politikacıların değil, uluslararası saygınlıkta bilim insanlarının imzaladığı bu bildiri, AKP’nin “dış tarihi”nde bir milattır. Bu milattan sonra, AB’nin içinde “davaya kazandırılmış” lobiciler bile AKP’nin otoriter rejimini savunamayacaktır. Benden söylemesi. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] Sinop’un Son ‘Taka’sı “Karadeniz’de 3 liman vardır” dendiğinde, “Temmuz, Ağustos, Sinop” diye sıralamazsanız Karadeniz’i tanıyor sayılmazsınız.. Bu gerçeği yıllar önce bana öğreten, Sinop âşığı emektar denizci Okan Alpar’dan bir emektup aldım. Okudukça üzüldüm, hüzünlendim.. “Karadeniz” denince akla gelenlerin arasında “taka”lar varsa, “Sinop” denince de akla belki de en başta “taka”sı gelir. O kadar ki Sinop’u ziyaret eden herkesin eşine dostuna götüreceği armağanlar arasında o sevimli ve şişko taka maketleri mutlaka vardır; insanlar renk renk takalara baktıkça, Karadeniz’in coşkulu deniz kültürünü de anımsamış olurlar. yaşamlarını hatırlatan tekne modelleri hediyeliklerle uğurlar. Bu girişimciliğin temellerinde Derviş Usta’nın ve dönemdaşlarının maharetli elleri vardır; tekne modellerini ilk kez vapurlarla gelenlere satarak bu işleri başlatmış.. Daha 2 ay önce Kumkapı’daki lahitleri parçalayan Sinop Belediyesi, 1950’lerde Derviş Usta’nın elleriyle yaptığı Karadeniz’in son takasını da geçen günlerde parça parça etti. Hatta kent tarihi açısından bilgilendirici mermer kitabesini de sökerek.” Gelin görün ki yine Sinop’ta yerel ustaların ahşap atölyelerinde özenle yaptıkları taka maketlerinden “aslı”nı da görmek isteyenler artık bu şansa sahip değiller… çünkü hayli zamandır “belediyenin himayesi”nde varlığını korumaya çalışan “tek” kalmış o taka bile ne yazık ki artık yok. Daha doğrusu belediye, adeta “emanete ihanet” edercesine kentin simgesi tek takayı parçalayarak ortadan kaldırmış! erviş Usta’dan Miras Bu inanılmaz vefasızlık karşısında yüreği yanan Sinoplu gemicimiz Okan Alpar da kâğıda kaleme sarılarak olanı biteni yazıvermiş. Yaklaşık 10 yıl önce tanıştığımızda, dönemin “SinopKaradeniz Yelken İhtisas Kulübü Başkanı” olan Alpar, kulübün yakınındaki parkta sergiledikleri “son taka”nın yitirilişi için neler mi söylüyor? İşte, eminim ki gözyaşlarıyla ıslanan duygu yüklü satırlarından bir özet: “Sinop, on yıllardır kenti gezmeye gelenleri, beraberlerinde Karadeniz balıkçılarının maceralı D Okan Alpar, 2002 yılında eski Gazhane sahilinde parçalanıp odun olarak yakılmayı bekleyen Karadeniz’in bu son takasını “kurtarma” planını dönemin Belediye Başkanı Hamza İnce ile duyarlı Vali Zeki Şanal’a, anlatır; önerisi olumlu karşılanır… sahibine odun kömür verilerek takas edilen tekne, kulübün batısındaki belediye parkına yerleştirilir. Yine belediyenin parasal katkısı ile Kurucaşileli bir ustaya onarımı yaptırılan takanın kamarası yenilenir; bordası, parapeti, yumruları, küpeştesi elden geçirilir; kırma direğini de Balıkçılık Kooperatifi verir. Ne var ki ilerleyen zamanda, önce dümeni, ardından direği “çalınan”! taka, tüm yıpranmışlığına rağmen yerli ve yabancı turistlerin hep ilgi odağıdır; fotoğraf çektirmek en güzel “Sinop hatırası”dır... Gerisini yine Okan Alpar’dan okuyalım; “21 Haziran 2012’de Milliyet’in Sinop ekindeki fotoğrafta Belediye Başkanı sol eliyle kenti gösterirken, manzarayı bozduğunu bildiği ‘açgözlülüğün beton anıtları 67 katlı apartmanları’ da vücuduyla kapatmaya çalışarak ‘İşte güzel Sinop’ diyordu... Ne var ki kentin geleneksel güzelliği takaların parktaki tek modeli bile ortadan kalkmıştı...” Önceki Sinop Valisi Hakan Güvençer, bir toplantıda “Sinop’u çok seviyoruz” diye konuşan Sinopluya “Ama severken öldürmüşsünüz” demiş.. Tek takayı da işte o “göstermelik sevgi” öldürmedi mi? Göstermelik Sevgi ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Kuş üretme 1 ye yarar kafesli yer. 2/ Yunan 2 abecesinde bir 3 harf... Çinge 4 ne. 3/ Eski Mı5 sır’da güneş tanrısı... Yağı 6 alındıktan son 7 ra zeytinin ka 8 lan posası. 4/ İngiltere’de 9 çok sevilen bir cins bi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ra... “Misket limo 1 T A H T A B O Ş nu” da denilen, acı 2 A K Ü S A B U K sulu küçük limon cin 3 H A R T AMA E si. 5/ Kars’ın doğu4 T L A L A E L sundaki ünlü eskiçağ 5A T E Ş K O R E kenti... Elma, armut, E K O T İ P kayısı gibi meyvele 6 K İ 7 O K U M E İ K S rin kurutulmuşu. 6/ E Bir etkinliğin geçici 8 Z E R E F E T U R olarak durdurulduğu 9 L A N E T süre... Pamuk ya da keten ipliğinden yapılan dokuma. 7/ Ünlü bir Mısır firavunu... Kenar süsü. 8/ Bir dinin öğrenilmesi gereken inançlarının ve tapınma kurallarının tümü... İlişkin, değgin. 9/ Halat tellerinden saç gibi örülmüş ip. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ceviz büyüklüğünde bir domates cinsi... Doğu Anadolu’da bir ırmak. 2/ Verme, ödeme... İri taneli bezelye. 3/ Bir nota... Kapital, sermaye. 4/ Süs için yapılmış giysi kıvrımı... Gümüş. 5/ Kuzey Amerika’nın beş büyük gölünden biri... Boğaza ya da bademciklere yerleşen ve anjin türü hastalıklara neden olan mikrop. 6/ “Beni kara diye yerme / Mevlam yaratmış görme” (Karacaoğlan)... Genellikle yakmak için kullanılan iri saman. 7/ Nişastayı parçalayarak şekere çeviren bir enzim... Satrançta bir taş. 8/ Bir alay işareti... Tunceli yöresine özgü, “sac sırımı” da denilen bir tür hamur yemeği. 9/ Kuran’da bir sure... İpekli peştamal. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle