29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 TEMMUZ 2012 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kamu Yararı Kişi Yararı İkilemi... Hızlandıkça Hızlanıyor! Her şey çok hızlı. Hızlandıkça hızlanıyor! Koşsan yetişemezsin. Olaylar, insanlar, politikalar, korkular, aldatmalar, yanılgılar, birbiri ardına gelen baskılar!.. Gazeteci, günü gününe yazar, dünyada, ülkede olan biteni, okuruna ulaştırır. Sabah gözünü açıp gazeteye bakıyorsun, ooo dünkü bildiklerin, öğrendiklerin değişmiş, değiştirilmiş. Dün şöyleydi, böyleydi, bugün onlar uçup gitmiş, yeni haberler var! Bir hızdır gidiyor! Taşıtlar, uçaklar, kafalar, inançlar birbirini izliyor. Yetişebilirsen!.. Gazetelerde köşe yazanlar ise büsbütün bir çıkmazda... Yetişemiyorlar günlük olaylara, insan sorunlarına, dertlerine... Bir karakol basılmış, şehitler var. Düşman nasıl gelmiş hükümet binalarına saldırmış!.. Uçaklarımız neden durup dururken uçmuş, sonra kim düşürmüş! Suriye, Osmanlının Şam’ı, Musul’u neden yirmi birinci yüzyılda başka bir havaya girmiş! Dinsel düşünce ayrılıkları mı Ortadoğu’yu birbirine katmakta! Aleviyle Sünni ya da bilmem hangi cemaatle bir başkası iktidar kavgası vermekte!.. Sen gazete yazarısın, okurların bu konularda kendisini aydınlatmanı bekliyor. Ama sen, o aydınlığı nerde bulacaksın da okuruna vereceksin? Hızlı mı hızlı bir akış, bir kopuş, bir bağlanış içinde yuvarlanıp giderken... Türkiye Cumhuriyeti tehlikeli bir gidişe doğru mu yürüyor? İşbaşındakilerin kafası senin benim gibilerin kafasından niye farklı? Günden güne bir çözülüş içinde olmak! Bu ülke nice savaşlardan sonra kuruldu. Cumhuriyet o yurtsever kadroların eseri. Ama bakıyorsun birileri çıkıp “Her şey baştan yanlıştı” deyiveriyor, yazıveriyor. Mustafa Kemal, İsmet Paşa, bütün o kurtuluş ordusunun kahramanları silinmek isteniyor! Osmanlı vardı, niye kaldırıldı? Kalktı mı? Yeniden doğacak mı diyen safsatacılar! Hızlı bir gidiş, bütün bu korkuları canlandırıyor. Hapishanelerde yüzlerce genç acılar çekiyor. Biri bile yasalarla yargılanıp mahkum olmamış... Zaten hapisleri dolduran asker sivil yurttaşlar “mahkum” da değiller! Yalnız tutukludurlar. İşin garabeti burda! Ama böyle bir korkunç hıza kendini kaptırmış ülkede durup düşünmek, iyiyi kötüyü ayırabilmek olanaksız! Olayların ardından koşarak kendimizi nice yıpratsak da boş!.. Bir yerlerden esen rüzgârlar, seni beni onu, istediği yere sürüklüyor. Şu hız durmalı! Bu başdöndürücü ters gidiş önlenmeli! Bir devrim... Hemen korkmayın, bir devrimin kaçınılmazlığından. İstemesek de olacak, o devrim... Hem de halkımız yaratacak kendi devrimini... Kamu yararı kişi yararını kapsıyor da kişi ve zümre yararları, çoğu zaman ve yerde kamu yararını tam karşılamıyor. Bitti gitti derken gündeme gelen “ulusal devleti yeniden inşa” söylemi başka nasıl açıklanabilir ki? Bozkurt GÜVENÇ Y arar, toplum hayatında farklı biçim ve kavramlarla gündeme getirilen çözümsüz ikilemlerden biri, belki başlıcasıdır. Farklı biçim ve kavramlar: Devletmillet, cemiyetfert, toplumbirey, çoğunlukazınlık olabilir. Felsefe ve metafizikte birlik mi çeşitlilik mi? Ortak ve çözümsüz sorun: Hangisi önceliklidir? Yumurtatavuk bilmecesi gibi hangisi önce gelir? Doğru yanıt: birbirinden çıkmadılar, evrimle birlikte geliştiler. Toplum mu birey mi? Toplum bireylerden oluşur ama toplum/topluluk (cemiyet /cemaat) olmazsa birey/fert nasıl yaratılabilir? Sorun: Hukuk dilinde kamu yararı ve kişi; siyaset söyleminde devlet ve yurttaş; ekonomi kuramında bireycilik ve toplumculuk olur. Hepsinin ortak paydasında “yarar” kavramı egemen gibidir. Bizim sözlüklerde “kamu” kavramına öncelik verilmiştir: TDK’nin Türkçe Sözlük’ünde 15, İmla Kılavuzu’nda 25; TÜBA’nın Bilim Terimleri Sözlüğü’nde 75 “kamu” maddesi var. Felsefe öğretmenimiz sosyoloji dersimize girdi (1943) ve yaz dedi: “Soru 1. Devlet nedir?” ... “Yaz, Cevap 1. Devlet, milletin hükmi şahsiyet (kişilik) kazanmasıdır!” Gıkladım. Öğretmen niye güldüğümü sordu. Kendime dedim, ‘Hükmi Şahsiyet’i bilmiyorum da. “O,” dedi: “17. sorunun cevabıdır.” Böyle bilim olmaz, deyip sosyolojiyi boşlamıştım. Yıllar sonra cevabın doğru, yöntemin yanlış olduğunu fark ettim. İki türlü şahsiyet / kişilik var: gerçek insan kişiliği ve devlet gibi hukukla yaratılan hükmi şahsiyet veya tüzel kişilik. Hangisi önemli ya da öncelikli? Gökalp ve Akçura, ‘Devlet, millet ve halk için vardır’ görüşünde uzlaşırken, “kamu’nun önceliği” sorununa girmediler; oysa Orhan Hançerlioğlu, hukuk felsefesi açısından, kamu yararının birey veya kişi yararından üstünlüğünü savundu. Anayasalar “hukukun üstünlüğü ile kamu yararına” öncelik verdi. Hukuk üstün değilse, adaletin gücü, yerini güçlünün adaletine bırakır ki bu demokrasinin sonu, otokrasinin / monarşinin başlangıcı olur. Bu ara kesitte bir soluk alıp yararlar ikilemine dönersek... Amaç, herkesin, kamunun, huzur içinde mutlu olmasıdır. Soruna eğitim ve aile kurumlarıyla yaklaşan bilge Konfüçyus, “Devlet iyi yönetilirse herkes mutlu olur” diyor. Serbest pazar ekonomisiyle mucizeler yaratan Uzakdoğu ülkeleri, girişimi serbest bırakırken pazarı asla serbest bırakmadılar. Hatta Polanyi’nin önerisine uyarak pazarın serbest bırakılamayacağı görüşünü savundular. Japon töresi şöyle der: “Kamu güçlü, sağlıklı olursa, kişinin çoğu sorunlarını çözebilir de, kamu sağlığı bozulursa, varlıklı kişiler, güçlü kurumlar, kamu sorunlarına kolay çözüm üretemezler.” 2007’den bu yana yaşanan küresel krizler bu tarih dersini yeniden doğrulamış bulunuyor. Yıllar önce Almanya’da düzenlenen “Geleceği, Geçmişten Kurtarma” konulu bir deneme yarışmasına katılmıştım. Sonuçlar açıklandıysa da bana ulaşmadı. Geçmiş ve gelecek, insanın icat ettiği “zaman” kavramının karşı uçları olduğuna göre, zaman tünelinde ışığı geçmişte bulma umudu tümden kırılmasa bile, geçmişin gelecek üzerindeki etkileri ile güncel bazı sorunların çözümünü geçmişte arama eğiliminin belki ve bir ölçüde sınırlanabileceğini savunmuştum. Zira kamu yararı kişi yararını kapsıyor da kişi ve zümre yararları, çoğu zaman ve yerde kamu yararını tam karşılamıyor. Bitti gitti derken gündeme gelen “ulusal devleti yeniden inşa” söylemi başka nasıl açıklanabilir ki? Paramparça... Yargı paramparça... Yani Aziz Yıldırım suçu kanıtlanmadığında hapisteydi... Suçlu bulunca saldılar demek ki... ? Dış politika paramparça... Hükümet savaşa gidiyor... Devlet savaşa karşı... ? Ordu paramparça... Yarısı “Suriye’ye özgürlük” götürmeye kalkıyor diyelim... Hapishanede “özgürlük” bekliyor öbür yarısı... ? Sendikalar paramparça... Yeşili, sarısı... Sermaye paramparça... Kaplanı, çakalı... ? Sanat paramparça... Kültür paramparça... Üniversiteler paramparça... ? Eğitim paramparça... Her gün bilgisayarlarımıza “Bir gittik ki bizim okul imam hatip olmuş” diye ağlayan annelerin, babaların mesajları geliyor... Okulların çoğunu imam hatip yaptılar, çünkü memleketin imamı azdı!.. ? Şehirler paramparça... Geçebiliyorsan öbür yarısına geç... Ya da: “Gâvur” olanı var... “Gâvur” olmayanı... ? Doğa bile paramparça... Dereyi yatağından ayırdılar... Ormanı şehre kattılar... Dağlar madencilere, kıyılar yabancılara gitti... ? Millet paramparça... Oranı bile belli: Yüzde elli, yüzde elli... ? Din paramparça... Cemaati ayrı... Ampulcüsü ayrı... Dinden saymıyorlar zaten laik olanı... ? Dil paramparça... ? Devlet... Paramparça... Çoğu imamın... Kalanı Hoca Efendi’nin payı... ? Sevinçler, tasalar paramparça... Yarısı yandığında... Mecburi göbek atıyor kalanı... ? Umutlar paramparça... Düşman bile böyle parçalayamazdı ya... Paramparça ettiniz canım vatanı... Bir adı kaldı... Osmanlı’nın Medrese Eğitimine Özlem İ.Gürşen KAFKAS ğitim Birliği Yasası’nın (Tevhidi Tedrisat) ötelendiği, laiklik ilkesinin yok sayıldığı günümüzde eğitimimiz hızla dinselleşiyor. Cumhuriyet, demokrasi ve laiklik gölgeleniyorken; cemaat ve tarikatlar ümmetçi bir toplum için yarışıyor. Eğitimdeki 89 yıllık Cumhuriyet kazanımları yerine Osmanlı’nın medrese sistemi olan “4 yıl kısmı evvel; 4 yıl kısmı sani; 4 yıl kısmı ali” bugünkü sistemle aynen uygulanacaktır. Kısmı evvel = okulöncesi ilkokul; kısmi sani = ilkokul sonrası – ortaokul; kısmi ali = ortaokul sonrasılise” eğitimi şeklindedir. Bu uygulamayla çocuklarımızın/gençlerimizin geleceği karartılacak, toplum ümmetleştirilecek ve Cumhuriyetin eğitimdeki tüm kazanımları yok sayılacaktır. Fenteknolojifelsefenin ahlaksızlığı körüklediği düşünülerek kurulan vakıflar eğitim sistemimizin yol haritasının bugünkü mimarlarıdır. Amaçları ümmetbiatmaraba kültürünü yaygınlaştırmaktır. Ezberci eğitime karşı durulurken, hafızlık eğitimi gündeme taşınmaktadır. Gençlerimizin yapabilme, üretme, araştırma, uygulama ve sorgulamaya yönelik bir eğitimle çağdaş uluslarla yarışmaları beklentimizdi. Getirilen bu sistemle, ahlak eğitimi, karakter eğitimi, değer eğitiminin düşünülme E EğitimciYazar siyle; beceri, yetenek ve üretme gelişimi yok sayılmaktadır. Eğitimde korku, endişe, baskı yaşanıyor. Öğretmenler bilgi, deneyim ve sevgi donanımlı olacakken gözdağı verilerek korkutuluyor. Dogma ile biliminin önünü kesiliyor; dinsellik, eğitimin her alanında yer alıyor. Dogma ile beslenen, umuttan yoksun, korku imparatorluğu içerikli bu eğitim uygulaması karanlıkları çağrıştırıyor. Eğitim Birliği ile bilimsel ve uygulamalı eğitime geçiş sağlanmıştı. Şeri hukuktan medeni hukuka geçilmişti. Laiklikle dininanç, devlet işlerinden soyutlanmıştı. Osmanlı’nın Darülfünun’u, Batı’nın üniversitelerine dönüştürülmüş ve eğitimde çağdaş bir yapı oluşturulmuştu. Dinsel düşünce yerini bilimsel düşünceye bırakmıştı. “Atatürk Devrimi / Cumhuriyet kazanımları / Türk Rönesansı” denilen yenileşme, aydınlanma, gelişme ve çağdaşlaşmadaki amaç, ülkemizi Batı ülkeleri düzeyine getirmekti. Atatürk Devrimi, gerçek demokrasiyi yerleştirecek, geliştirecek ve insanlık anlayışını, düşünce yapısını zenginleştirecekti. Eskidi savıyla bugünün karşıdevrimine gidildi. 4+4+4, eğitimde dinselleşme projesidir. Devrim karşıtı uygulamalar birer karanlık gölge gibi ülkemizi kuşatmaktadır. Ulusal eği timde geriye dönüş, Osmanlı’ya özlem düşünceleri çağdaş uluslarla aramızdaki farkta onarılmaz trajik sonuçlar doğuracaktır. Onlar bilim çağını yaşayıp ilerlerken bizler dinselliğin karanlığında geriye dönüşün çanlarını çalmış olacağız. İslami aydınlanma girişimiyle ülke düzeyine serpilen dogmalar bilimsel gelişmemizin önünü tıkayacaktır. Ilımlı İslam devletinin oluşturulmasında önceliğin laiklik ilkesinin ötelenmesi, Kemalist Cumhuriyetin yok sayılması ve Tevhidi Tedrisat’ın tümüyle ortadan kaldırılması olduğu apaçık görülmektedir. Çağdaş eğitimin eskidiği ve yeni uygulamaların getirilmesi düşüncesi böylesi sığ, dayanaksız bir eğitim şekli olmamalıydı. Cumhuriyetin ve Atatürk’ün özellikle eğitim aydınlığına çıkılan tüm kazanımlarının tersine çevrildiği bugün; aydınlığın yerini karanlığa bırakacağı kuşkusunu taşımaktayım. Aydınlığa açılan bütün kapılar bir bir kapatılıyorken belirsizlik ve endişe içimizi burkuyor. “Dindar ve kindar bir gençlik yetiştirme düşüncesi” ülkemiz için ürkütücü olacaktır. 20 milyona yakın gencin böylesi bir düşünce eğitiminden geçirilecek olması, ayrımcı ve çarpık bir eğitimi çağrıştıracaktır. İki bin civarında imam hatip okulunun açılacak olması, birçok ilköğretim okulunun ve lisenin imam hatibe dönüştürülmesi eğitimsel ve toplumsal kargaşaya yol açacaktır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle