09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 TEMMUZ 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 azetelerin de “namerdi” varmış: G Başbakan isim de verdi: Amerikalıların Wall Street Journal’ı! Çok şükür, “biz kurtardık!” diye sevinecektik ki.. Ardından ekledi: “Namerdin izinden gidenler var!” Başbakan, A’dan Z’ye her konuyu, yeniden yapılandırıyor. Bizzat, şahsen ve bila istisna! Gazeteciliği de buna çoktan dahil etmişti. Bu kez de gazeteleri 3’e ayırdı: “Mertlik yapanlar...” “Namertlik yapanlar...” “Namerdin izinden gidenler.” Ardından da Nasrettin Hoca gibi sordu: “Siz kimden yanasınız?” ? Hemen ardından da “güvenilir kaynağa” dayalı haber yapanları lanetledi. Bu demektir ki.. “Kaynağın adını yazmadan artık, hiçbir haber yapılamayacak!”. Oysa dünyada olduğu gibi.. Ülkemizde de özellikle diplomasi habercililiğinde kaynağın adı çoğu kez açıklanmaz. Bu mesleki ilke, ülkemizde bile, “Gazeteci haber kaynağını açıklamaya zorlanamaz!” diye yasal güvenceye bağlanmıştır. (Başbakan, kendi gazeteci milletvekillerine sorabilir!) Ama öyle anlaşılıyor ki.. Bu gazetecilik / habercilik pratiği de tarihe karışıyor. Artık ülkemizde ya Başbakanımızın öngördüğü türde “gazeteci” olup “mertlik” yapacak.. Ya da “namert” olmaya razı olacak! Yoksa üçüncü bir yola sapıp.. “Namerdin izinden gidecek!” ? Artık gazeteciliğin değilse bile.. “Mert” olmanın tek yolu var: Demeç almak... Tırnak açıp tırnak kapatmak... Başbakan’ı ve bakanları manşete çıkarmak... Yemekteki sohbette Napolyon, Putin’e dönmüş: “Sizdeki bu KGB polis teşkilatı bende olsaydı Waterloo’da savaşı kaybetmezdim” demiş... Nihayet Ankara’ya da buyur edilmiş. Başbakanlık’taki yemekte Erdoğan’ın kulağına eğilmiş: “Mösyö Tayyip sizi kıskanıyorum... Sizdeki bu mükemmel basın bizde olsaydı, benim Waterloo’da kaybettiğimi kimse bilemeyecekti...” Gazetecilik Yapma, Mertlik Yap! ? “Yaşasın mertliğin ve gazeteciliğin böylesi!” Diyelim... Yılmaz Dağdeviren’in aktardığı bir iletiyi sunalım: Napolyon, dirilip yeniden dünyaya gönderilmiş. Önce Beyaz Saray’da akşam yemeğinde ağırlanmış... Yemekte bir ara Obama’ya şöyle dert yanmış: “Sizin elinizdeki silahlar bende olsaydı Waterloo’da savaşı kaybetmezdim...” Ardından Rusya ağırlamış kendisini... Borçlu adalet Aziz Yıldırım mahkum oldu. Ama içeriden alacaklı olarak çıktı. Hem de ne çıkış!! Tayyip Bey’i bile kıskandıracak coşkulu kalabalıklar onun ve eskisinden daha yüksekte baş tacı edileceğinin kanıtı. Mahkemeler “Türk milleti” adına yargılıyor... Ama milletimiz, herhalde artık hukukun “adil” olduğuna hiç inanmıyor. Sözgelimi... Tövbe tövbe, sayın bir bakan şeytana uyar da “ekonomik çıkar” sağlamaya yönelirse, bu mahkemelerin kapsamından çıkacak... Çünkü yeni yasa, “cebir ve tehdit” şartı arıyor. Tövbe tövbe, bir sayın bakan, yolsuzluk yapacak olursa, ayrıca “cebir ve tehdit”e neden yönelsin ki? Artık çoğu yüksek makamın kendisi bizatihi cebir ve tehdit! Hukuk Arayışları Hukuksuzluk Yakarışları... Hukuk arayışları, hukuksuzluk yakarışlarının 12 Eylül dönemini çağrıştırır biçimde ortaya çıktığı bir süreç yaşıyoruz. Özel yetkili mahkemeler eliyle, neredeyse muhalif her eylem ve sözün terör ve teröristlikle suçlandığı bir dönem... Yargının siyasallaşmasının, cemaat kadrolaşmasının artık iktidarı oluşturan koalisyon güçlerinin birbirlerine yönelik hamlelerine tanık olduğumuz bir hukuk düzeni... Başbakan Erdoğan’ın, “Cemaat camide olur” sözünün ardından özel yetkili yargıya, “Alacaksan beni al” restine uzanan çatışma... ??? Somut duruma bak! Peşin peşin cezaya varan uzun tutukluluk süreleri. Terör örgütüyle savaşırken terörist diye suçlanan askerler, Genelkurmay Başkanı. Haklarında başkaca bir delil olmamasına karşın sadece haber yaptıkları için cezaevlerine tıkılan gazeteciler... Salt muhalif olduklarından ötürü hapislerde zulüm gören aydınlar, yazarlar, bilim adamları, milletvekilleri, bürokratlar... Yargılamaların rutini haline gelen savunma hakkını engelleyen kısıtlamalar. Gizlilik kararları, gizli tanık, ölçüsüz ve kuralsız uzun tutuklamalarla ihlal edilen adil yargılama hakkı. Sahte delillerin incelenmesi istemine ayak sürüyen bir yargı. Hiçe sayılan masumiyet karinesi, savunma dokunulmazlığı ve kutsallığı... Yargılamada silahların eşitliği ilkesini yok sayan bir anlayış... ??? 3. yargı paketinde bu tablo değiştirilecekti ya... Başbakan Erdoğan, özel yetkili mahkemeler kaldırılacak, demişti; cemaat de “Darbeciler kazanır, kaldırırsanız bu sizin de sonunuz olur” diye günlerdir yayın yapmıştı ya... Birkaçı dışında iktidar partisinin bakanları bile yeni düzenlemeden habersizdi ya... Meclis’e getirdiler hafta sonu... 22 saatlik bir maraton. Düzenlemeden habersiz milletvekilleri şaşkındı. Önergenin geç gelmesiyle ilgili CHP’den Süheyl Batum’un deyişiyle, “Acaba Pensilvanya ile mi anlaşılamamıştı? Acaba ABD’den daha metin gelmedi mi, yoksa geldi de Türkçeye mi çevrilmemişti de milletvekilleri bu türden tahminler yürütmeye başlamıştı?..” CHP, MHP ve BDP’nin tutuklu milletvekillerinin salıverilmesine ilişkin önergeleri, iktidar partisinin oylarıyla reddediliyordu bu arada. Sonunda kaldırdılar! Özel yetkili mahkemeler ellerindeki dosyaları bitirene kadar görevli kılındı, sözüm ona kaldırılmış oldu. Bir de bonusu vardı hükümetin; bölgesel ağır ceza mahkemeleri kuruldu. Sonuç olarak, değişen bir şey yok. Savunma ve adil yargılama hakkına ciddi tehdit sürüyor. Hukuk güvenliği sarsıntıda, hak ve özgürlükler Terörle Mücadele Yasası’nın insafında... ttaşımızla 2 Temmuz ateşe verilen 35 yur dü. gün a kar ilgili Bu günün siciline bir de “Terör Mahkemeleri Yasası” eklendi... anlık a ve kar 2 Temmuz’larda ikinci bir kar u! old günümüz ya bir İktidar, ilkinin tahribatını onarma r... ıyo aşm yan türlü yanaşmadı, ise belli ki İkincisinin vereceği zararları ! cek bizzat yönete İki kara leke: 02/07 zel yetkili Ö mahkemeler (ÖYM)… Adına layık bir Meclis oturumunda “terör mahkemeleri” oldu. Arapların bir atasözü var: ÖYM’lerin yetki alanına girmez inşallah: “Tezeğin adı değişmekle kokusu değişmez!” Herhalde... İktidar, Araplara inat, değiştirmeye yöneldi bile: Kokmaz bulaşmaz madde! Örneğin, “Örgütlü olarak ekonomik çıkar sağlama” suçunu “Cebir ve tehdit kullanma” koşuluna bağladı! Böylece kamudaki muhtemel örgütlü yolsuzlukları da kapsam dışında bırakmış oldular. Yine de “minareye kılıf” demeden... Ağızlardan yel alsın diyelim... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Suriye Gerginliği, Obama ve Savaş Tamtamları! Ortada öyle bir hava oluştu ki, sanki TürkiyeSuriye gerginliği, düşürülen uçakla başlayıverdi! Yok daha neler! O kadar da kıt değil herhalde, “balık” ayarında denilen o ünlü belleğimiz değil mi? Türkiye zaten aylardır, bir yolunu bulup Suriye ile kapışmaya meraklı, öne sürülmüş bir zoraki cengâver konumunda. Bu son tırmanan kriz, olsa olsa birilerinin arayıp da bulamadıkları “gerekçeyi” gökten düşercesine yakalayıp sahiplenmelerine olanak sağladı! Bundan birkaç ay önce bir yazımı okumuştunuz: “Erdoğan Savaşını Arıyor” (27.09.2011 tarihli) başlığı taşıyan. Orada, yaratmak istediği iç ve dış imaj doğrultusunda Başbakan’ın “Ecevit’in Kıbrıs fatihliği” gibi bir sıfat sağlamaya soğuk bakmadığını aktarmıştım. Eh, zaten ABD’nin Türkiye’ye bonkörce verdiği “BOP” sıfatları ve yetkileri de böylesine bir candan jandarmalık görevine davetiye çıkarmıyor muydu? Kaderin şu cilvesine bakın ki, Erdoğan son 12 yıla kadar hep “tüm komşularımızla sıfır sorun” söyleminden dem vurdu. Olsa olsa siyasi söylem veya ödünleri eleştiri alsa da, kimsenin buna pek bir itirazı olamazdı. Bunun ardından ise, ne ilginçtir ki, bu sınırlardaki ülkelerle ilişkilerimiz tel tel, eskimiş duvar boyası gibi dökülmeye başladı. İran, Ermenistan, Kıbrıs vs. derken sıra ağırlıklı olarak Suriye’ye geldi. İşte bu Suriye konusu, ne yapılırsa yapılsın, halkımızın mantığına bir türlü oturamıyor, “korkunç bir can düşmanı” karar ilamı, bu ülkenin boynuna asılamıyor. Neden mi? Yahu daha düne kadar, her an yediği içtiği ayrı gitmeyen, beraberce maç izleyen, birbirlerine hediyeler sunma yarışına giren, karşılıklı vize iptal eden, sürekli kalıcı bin yıllık dostluktan söz eden bu iki ülkenin liderleri ne oldu da şimdi halklarını birbirleriyle savaştıracak kadar düşman oluverdiler? Bugün Suriye hakkında savaş açmayı gündeme alacak kadar gözün dönebilmişse, dün koca Turkiye’nin hiç mi elinde istihbarat yoktu da, hiçbir şey bilmeyip, sabah akşam dostluk mesaji veriyorduk? Yoksa ana konumuz, demokratikleşme açısından bu verilerle hiçbir yere varamayacağını defalarca anlattığım “Arap Baharı masalı” çerçevesinde emperyalizmin temennilerini yaşama mı geçirmekti? Esad, böylece bir anda mı “yok edilecek adam” statüsüne geçiverdi? Sürekli demokrasiden söz ederek, işine geldiği gibi dünya kaynaklarını kendine peşkeş çekilir hale getirmek için uğraşan ABD, Ortadoğu’da tüm jeopolitik çıkarları adına kan dökerken, bu sefer kirli işlere kendini bulaştırmak istemiyor. Neden mi? Çünkü Obama, “ s a va ş ma kin e si Bush”tan farklı bir imaj verme gayreti içinde, çünkü kasımda yeniden başkanlık seçimi var, çünkü Obama bunu halkına zor anlatır. ABD, altına kendisinin giremeyeceği bir savaşı başlatmak durumunda hissediyor kendini. İyi de, her savaş kaç ölü verir? Harbin acımasızlıkları karşısında her ırk, her din eşit acılar çeker. Böyle bir savaşın galibi zaten olamaz. Sabah akşam “ Müslümanlık ”tan söz edenler, bu sefer Irak katliamının ardından iki Müslüman halkı mı kapıştıracaklar? Halk diyorum, çünkü askerler halkın içinden çıkar. Yine anneler ağlayacak, evler yıkılacak, çocuklar anasız babasız kalacak, ateş düştüğü yeri yakacak... Şu anda uçak krizine rağmen, bir türlü komşusuna düşmanlıkla bakamayan vatandaşlarımızı, birileri psikolojik olarak savaşa çekmeye çalışıyor! Mesela bu arada bir de PKK tekrar saldırsa, bu suç da çok rahat Esad’a atılabilecek. Bir sorun daha var: Uluslararası konjonktürde, bu konuda işler sanki adım adım sarpa sarıyor! Mesela Rusya ve Çin, ABD baskısına diplomatik olarak direniyorlar. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, aynen o “namert” Wall Street Journal gibi, neden o bölgelerde macera aradığı bir türlü anlaşılamayan uçağımızın Suriye hava sahasında düşürüldüğünü münasebetsizce anlatıyor. Bu arada Cenevre’de BM daimi üyesi ülkeler ve bölgenin kendi kabadayılarının dışişleri bakanları arasında yapılan toplantıda bile, ABD’nin umduğu sonuca ulaşılamıyor, Esad’sız bir toptan çözüm kararı yerine, bir karma geçiş koalisyonu kararı alınıyor. Hillary Clinton, bunu tabii ki buz gibi karşılıyor. Bir yandan Türkiye dolduruluşa getirildiği gibi “bölgesel ve küresel bir faktör olma yolunda ilerleyen bir hızlı ülke” konumundan, arkadan kimin ittiği belli şekilde emperyalizmin sözde demokrasi tutkularına (!) aracılık yapan masa sıfatına geçiş yapıyor. Bizler de acı bir kahve içerek, Batı’ya göre bu “örnek Müslüman ülke”nin (!) içinde olup bitenlere bakıp, “Ne yaptık da hak ettik böyle bir ‘absürd ve zalim’ dönemde yaşamayı” diye kan ağlıyoruz... HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ “Alman 1 gümüşü” de denilen bakır, 2 çinko ve nikel 3 alaşımı... Sat 4 rançta bir taş. 5 2/ Güzel kadın... Üç dize 6 den oluşan Ja 7 pon şiir türü. 8 3/ Genelge... Gece. 4/ Yu 9 nan mitolojisinde sa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 vaş tanrısı... Boru 1 H A C AMA T M sesi. 5/ Mektup... Pa 2 Ü N V İ K A Y E nama’nın plaka imi. 3 S İ N E K K A Y 6/ Afrika’da yaşa4N A N E M O N yan, çevik ve narin 5Ü S K Ü R E G A yapılı bir antilop... İ N T A K İtalya’nın en uzun 6 H A K İ B İ ırmağı. 7/ Neon ele 7 A L A İ N 8 T E R M O S O D mentinin simgesi... 9 P E S E B Z E Bir ilimiz. 8/ Hem ruhtan, hem de organizmadan ayrı olan ve tüm organik etkinliklerin temelinde bulunan bir yaşam ilkesinin var olduğunu öne süren öğreti. 9/ Lifleri ip ve çuval yapımında kullanılan bir bitki... Halk edebiyatında, sekizli hece ölçüsüyle yazılan bir şiir türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bireşimsel olarak elde edilen ve ağrı kesici etkisi morfine benzeyen güçlü bir uyuşturucu. 2/ Atılgan, gözü pek... Çeşitli dans ve oyunlardan oluşmuş sahne gösterisi. 3/ Bir tür hafif ve kaba ayakkabı... Köpek. 4/ Yerini bulma, rast gelme. 5/ Elektrik direnç birimi... Birçok efsaneye konu olmuş ünlü Frigya kralı. 6/ Radyum elementinin simgesi... Bir cetvel türü... Bir bağlaç. 7/ İtici neden, güdü... Çalışmayı özendirmek ve iş verimini artırmak için işçilere ücret dışında yapılan ek ödeme. 8/ Motorlu taşıtların elektriğini sağlayan aygıt... “Süngertaşı” da denilen ve kimi yüzeylerin temizlenmesinde kullanılan hafif ve gözenekli taş. 9/ Meriç Irmağı’nın kolu olan bir akarsu... Bir tembih sözü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle