11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 2012 PAZAR 6 İNAT CAN ALDI HABERLER Polisler sosyal medya aracılığıyla, ‘sıraya dizilmeye’ tepki gösteriyor ‘Hepimiz 8 numarayız’ Ahmet Çal Eleştiri varsa yol yok CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Eskişehir’in Alpu ilçesinin Alapınar köyünün 12 kilometrelik stabilize yolu yıllardır asfaltlanmıyor. Kışın köy yolları kapalı olduğu için hastaneye götürülemeyen şeker hastası Havva Çirkin’in (50) yaşamını yitirdiği belirten köy muhtarı Ahmet Çal (75) “Köyden üç kişi internette, köyün yolunun yapılmamasını eleştirmiş. Alpu’nun AKP’li il genel meclisi üyeleri bu durumu beğenmemiş.Yolumuz bunun için yapılmıyor” dedi. Geçen yıl köy yolunun defalarca kardan kapanması nedeniyle köylüler hastalarını hastaneye götüremedi. 5 hanelik köyün 40 yıldır muhtarlık görevini yürüten 75 yaşındaki Ahmet Çal, her yere başvurmasına rağmen yolu bir türlü yaptıramadığını belirtti. Çal, “Üç köylümüz yolumuzun yapılmamasını internet ortamında kibarca eleştirmişler. ‘Duble yollarla övünülüyor ancak bizim köyün yolu yapılmıyor’ demişler. Alpu’nun AKP’li il genel meclisi üyeleri bu durumu beğenmemiş. Ben de son çare olarak Başbakan Erdoğan’ın Eskişehir ziyareti sırasında bu durumu anlatan bir mektubu kendisine ilettim. Çok mağdur durumdayız. Özellikle kış aylarında yolumuz kapanıyor. Hastalarımız, yaşlılarımız var. Yolun bir an önce yapılmasını istiyoruz” dedi. CHP soru önergesi verdi ANKARA (ANKA) Hatay Dörtyol Emniyet Müdürlüğü kantinini işleten AKP Gençlik Kolları Üyesi Ömer Uzun’un, bir polis memur ile tost, çay fiyatları ve kalitesi konusunda tartıştığı, Uzun’un “Sen bakma benim kantinci olduğuma, AKP gençlik kolları başkanıyım. Gerekirse senin üzerindeki üniformayı soydururum, diye tehdit etmesi” sonucu AKP Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun oğlu İstemi Kağan Türkoğlu’nun İlçe Emniyet Müdürü Mustafa Marangoz ile Emniyet Müdürlüğü’ne gelerek 23 polis memurunun göğüslerinde numaralarla dizilerek teşhis edildiği haberlerinin basına yansıması polisleri ayaklandırdı. Meslektaşlarının maruz kaldığı muameleye tepki gösteren polisler tepki kampanyası başlattı. “Hepimiz 8 No’lu Murat Emer’iz! Alper Atilla’yız!” isimiyle sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta hesap açan polislere destek yağdı. “Hepimiz 8 No’lu Murat Emer’iz! Alper Atilla’yız!” kampanyasında polislere verilen destek mesajları arasında benzer duruma maruz kalan polislerin çocukları, emekli polisler ile biber gazından şikâyet edenler vardı. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da karakolda “polis teşhisi”ni Meclis gündemine taşıdı. Tanrıkulu, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e AKP Hatay Milletvekili Bayram Türkoğlu’nun oğlu İstemi Kağan Türkoğlu’na bakanlıktan bir yetki verilip verilmediğini sordu. AKP’li vekil fotoğrafı savundu FIRAT KOZOK Teşhis talebi oğlumdan değil, savcılıktan geldi Adalete Direnme ve Büşra Ersanlı Umut böyle bir şeydir. Her seferinde yeniden doğar. Umudun en büyüğü haklı olarak önceki günkü kararlarda beklendi. Yasaları değişmiş, üstelik varlık zemini ortadan kaldırılmış bir kısım cüppeli; Türkiye’yi, hak hukuk ve yasaları karşılarına alarak, adalete karşı direnişlerini sürdürüyor. Evet, adalete karşı direniyorlar! Bu uzun zamandır kanıtlanmış bir olgudur. Dayandıkları meşru bir gerekçe yoktur. Sadece imal edilmiş, şekli, öyleymiş varmış gibi ileri sürdükleri bir şeyler vardır. Kararlarına, eğer biraz hukukçu kimlikleri varsa, kendilerinin de zerre kadar inandıklarını sanmıyorum. Eğer hukukçu kimlikleri yoksa, zaten orası bir siyasi tribün demektir; kan intikam darağacı... Patronları da birbirini yiyen, biri Pensilvanya’da diğer Ankara’da iki otoritedir. 17 Temmuz’da bu köşede yayımlanan, “İlker Başbuğ Direniyor Bir Dönemin Sonu mu?” başlıkla yazımda, aslında bu oyunun çoktan bittiğini yazmıştım. Yeni bir döneme girileli çok oldu! Adalete, bilgiye, çağdaşlığa, bilime, vicdana meydan okuyan bir ekip, aslında tam bir hukuk ve insan cellatlığına soyunmuştur. Bunun “hâkimin takdiri” lafıyla ilgisi olamaz. Bu sadece vicdansızlığın bir kılıfı olabilir. Birileri hukuk ve adalet varmış gibi, duruşma ve yargılama yapılıyormuş gibi davranıyorsa, siz her şey gerçekmiş gibi davranamazsınız. İlker Başbuğ’un duruşu önemlidir. Oraları artık, gerçeklerin anlatıldığı “siyasi tribün” olmaktan çoktan çıktı! Silivri hapishaneleri çoktan insanların birer birer asıldıkları infaz hücrelerine dönüşmüştür. Kim demiş Türkiye’de işkence yoktur, insan hakları vardır. Kim demiş ülkede idamlar kaldırılmıştır. Bugün yaşananların hepsi, artık birer idam infazlarına dönüşmüş durumdadır. ??? Büşra Ersanlı, KCK davasından suçsuz yere 8 ay yatırılıp salıverildikten sonra aklı başına gelmiş; “AKP en demokrat iktidardır” yazısı için hata yaptığını söylüyor. Büşra’nın bu kanıya ulaşabilmesi için “içeride yatması” mı gerekiyordu?! Hayır bunları yazalım, konuşalım. Hiçbir şeyin üstü örtülü kalmasın... Öyle kolayca, “AKP en büyük demokrattır demem yanlıştır” biçiminde iki sözle olayın içinden sıyrılmak kolaycılığına kaçılmamalı. Çünkü bu yargı sadece sana ait değildi, aynı düşünce kulubünden benzeri bir sürü insanın ortak yargısı, kümülatif bir etki yaratmıştır ve bedelini bugün herkes ödemektedir! AKP hakkında erken verilmiş bir yargı, her şeyi tartışma konusu yapar! Büşra bir “akademisyen”dir. Akademisyenin en belirgin özelliği, birtakım bilgileri öğrencilere aktarması değildir, esas, analizci olmasıdır. Baktığı, incelediği “yapıyı”, hücrelerine, moleküllerine kadar araştırarak öğrenmek zorundadır. Ancak ondan sonra “tamam bu böyledir, budur” o da göreceli yargısına varabilir ve üzerine gelecek için yeni şeyler inşa edebilir! ??? Büşra, yine ikinci büyük bir gaf daha yapıyor ve bugün her biri, her bir duruşması büyük birer insan hakları işkencesine dönüşen Ergenekon davaları için “karanlık” tabirini kullanmış ve yine hem akademisyen hem özgürlük yanlısı bir insan olma meşruiyetini derin bir şekilde gölgelemiştir. Hâlâ Büşra’dan umudumu korumak istediğim için böyle diyorum... Büşra, Ergenekon davalarını, Balbay’ları, Tuncay’ları, Başbuğ’ları, Perinçek’leri, Balyoz’u evet evet Balyoz’u incelemiş midir? İddiaları ve karşı kanıtları, iddiaların başunalığını veya en azından zayıflığını, tutukluların savunmalarını okumuş da bir değerlendirme mi yapmaktadır? En azından savunmanlarla yüz yüze temasa gelmiş midir? Yoksa uzaktan algılamalarının esiri olarak mı bunu dile getirmektedir? Kendisinde oluşan algının kökeni, vericisi, yaratıcısı nedir? Çevresindeki ukalaların “inandırıcı” söylemleri mi, “çevre etkisi” mi? Yoksa, Ergenekon hukuk ve yargılamalarına karşı, daha baştan edinilen “siyasi tavır” mı? Gerçeği aramak yerine?! ??? Yani: Önemli olan hukuk, adalet, iddiaların ciddi olup olmaması değil, bu siyasi kampın, ordunun, hukuk kılıklı ama özünde siyasi araçlarla tasfiyesidir! Büşra, yaptığı açıklama ile sanki “böyle düşünüyor” görünüyor... Bilmiyorum, öyle mi... Ama “Ergenekoncular karanlıktır” anlamındaki sözlerini, hiçbir şeyi araştırmadan sarf etmişse de akademisyenliğini tartıştırır. “Hey ne oluyor Ergenekon davalarında?” sorusunu sormadan ve birazcık olsun araştırmadan bu sözü sarf etmişse de yine kendini tartıştırmaktadır! İnsan şüphe duyduğu bir konuda en azından dikkatli konuşmalı. Çünkü bu sözler, cellatların kararlılıklarını pekiştirir sadece... Bazıları sanıyor ki, “Kürt meselesi” demokratlığın mihenk taşıdır. Demokratlık, adalet ve hukukla bir bütünlük içerir. Tak yanlı siyasi bir söylem olamaz. Silivri işkencesini görmeyen insana ben demokrat demem.. Cellatlarla, cellatların ideoloji ve düşüncesiyle, eylemleriyle işbirliği ve dayanışma yaparak demokrat olunacağını sananın vah haline! ANKARA Oğlu İstemi Kağan’ın Hatay’da arkadaşı Dörtyol Gençlik Kolları Başkanı Ömer Uzun’la tartışan polisi bulmak için 23 polisi Emniyet’te sıraya dizdiğini gösteren fotoğrafı savunan AKP Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu, “Teşhis talebi oğlumdan değil, savcılıktan geldi” dedi. Açığa alınan iki polis için emniyet müdürü ve kaymakamı aradığını söyleyen Türkoğlu, “Çoluk çocuk besliyorlar, ekmeklerinden olmasınlar dedim. Görüştükten 1015 gün sonra şimdi görevdeler. Bizim Emniyet’e karşı kinimiz, garezimiz olmaz” dedi. Vekil Türkoğlu, kamuoyunda geniş yankı bulan olayla ilgili süreci kendi açısından şöyle değerlendirdi: “Olay bizim Genel Kurul çalışmaları sırasında 29 Haziran’da vuku buldu. Bugün bunun çarpıtırılarak yansıtılması canımızı sıktı işin doğrusu. Çünkü ben hayatım boyunca Emniyet’le iç içe yaşamış biriyim. Hiçbir Emniyet mensubumuzun ayağına çakıl taşı değsin istemeyiz. Olayın yaşandığı sırada benim de haberim oldu. Dörtyol Gençlik Kolları Başkanı Ömer Uzun Emniyet kantini işleten kişi. Emniyet’te görevli bir polis memuru tost istiyor ama tost gecikiyor, sonra da tartışma çıkıyor. Polis memuru Uzun’u tartaklayınca oğlumu ve danışmanı mı arıyorlar, ‘Abi ben Emniyetteyim, sıkıntım var, gelir misiniz?’ diyor. Danışmanım, Ömer Uzun ve oğlum beraber büyümüş çocukluk arkadaşları... Emniyet müdürünü aradım,. Kendisi de ‘Tamam vekilim ben Dörtyol’a geçiyorum olaya müdahale ederim, gerekeni yaparım’ demiş. Sonra oğlumu aradım, ‘Emniyet müdürü ile ben görnüştüm, meseleye el koyacak’ dedim. Ama çocuklar ‘yine de biz de görüşelim’ dediler. Ziyaret maksatlı Emniyet’e gittiler. Çocuklar bahçeye girer girmez ‘Siz mi bunu kurtaracaksınız’ diye danışmanımla oğlumun üzerine çullanıyorlar. Efendim ‘Emniyet basıldı...’ her tarafı bassa ne olur iki kişi... ” Türkoğlu, “Tüm bu olayları yaşayan kişi sade bir vatandaş olsaydı, sizce süreç aynı şekilde işler miydi?” sorusuna da “Teşhis konusunda yapılan işlem herkes için geçerli. Tabii bu yasanın da bence değişmesi lazım. Bizim ne adap ne terbiye, görüş olarak ‘polisleri dizin de teşhis yapalım’ diye bir şey söylememiz mümkün olmaz” yanıtını verdi. Sivas katliamında hayatını kaybeden Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin: Bu mızrak çuvala sığmaz İstanbul Haber Servisi Yeni Akit gazetesinin 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde katledilenlerin “kurşunlanarak öldürüldüğünü” iddia ettiği haberine katliamda hayatını kaybeden Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin de tepki gösterdi. Gültekin, “Hiçbir entrika, hiçbir kılıf, hiçbir yalan bu mızrağı çuvala sığdıramaz. Madımak katliamı belgeli ve katilleri belli olan inkârı mümkün olmayan bir katliamdır” dedi. Yeter Gültekin yaptığı açıklamada haberi “asparagas” olarak niteleyerek “Murat Alan, Ali Karahasanoglu ve Abdurahman Dilipak bilinçli bir kara propagandadan, dürüst olmaktan, yalanların yüze vurulmasından bahsetmiş. Kara olan sizin adınız, yalancı yüzünüz ve de katillerin meskeni olan pak olmayan vicdanınızdır” yorumunu yaptı. Vicdanları kara 15 bin kişinin, kameraların önünde “yakın ulan yakın” naralarıyla savunmasız insanları Madımak Oteli’nde 8 saat süren bir kuşatmadan sonra ateşe verdiğini anlatan Gültekin, “Dürüstlük ahkâmı keseceğinize, bu vahşeti organize eden, içeride çocuk, genç onlarca insanın olduğunu ve kurtulma imkanlarının olmadığını bile bile oteli ateşe verenlerin ‘Müslüman kardeşleriniz’ olduğunu inkâr etmeyin. Orada öldürülenlerin yanarak veya dumandan zehirlenerek öldüğü mahkeme tutanaklarında belgelerle sabit! Her ne kadar maşa olsalar da oteli taşlayan, ateşe verenlerin görüntülerini 19 yıldır tüm dünya izledi, izlemeye devam ediyor” dedi. Ailelerin 19 yıllık adalet mücadelesinin asıl suçlular yargılanana kadar süreceğini vurgulayan Gültekin şöyle devam etti: “Madımak katliamı ile ilgili gerçek haber yapacaksanız; bilinçli ve belgeli yalan yorumlarınızla öldürülen masum gençlerin morgtaki fotoğrafları yerine oteli taşlayan, çakmağı çakanların fotoğraflarını yayımlayın! Ahmet Alan ve Hakan Türkgil neden, saat kaçta, nerede vurulmuş mahkeme tutanaklarını okuyun ve hatta yayımlayın ki herkes okuyabilsin. Onlar 1993’te öldüklerinde değil, 2010’da Madımak Oteli kamulaştırıldığında onurlandırılmak üzere adları şehitlerle birlikte anılsın maksadıyla otelin içine alındı ve başköşeye yazıldı. Buna sizden çok bizim itirazımız var. Hiçbir anlayışa göre, saldırganla saldırılan aynı kefeye konamaz, öldürenle öldürülenin adları aynı yere yazılamaz.” DİLEKÇE TOPLANIYOR Arapça kampanyası SİNAN TARTANOĞLU Direnişteki emekçilere destek İstanbul Haber Servisi CHP’liler Çapa ve Atatürk Havalimanı’nda direnen emekçileri ziyaret ederek destek verdi. CHP’nin önceki dönem Bahçelievler İlçe Başkanı olan Hüseyin Özkahraman, ilçe örgütünden yöneticiler, İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi üyeleri Çapa, Cerrahpaşa ve Haseki Hastanesi Kardiyoloji ve Onkoloji bölümlerinde çalışırken işten atılan ve 158 gündür Çapa’da direniş çadırında eylemlerini sürdüren sağlık emekçilerini ziyaret etti. DİSK’e bağlı Devrimci Sağlıkİş Sendikası’nın da destek verdiği direniş çadırında sağlık emekçileri ile konuşan Hüseyin Özkahraman, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nce ücretlerde yapılan indirimin ve taşeron anlayışının açıkça hukuksuzluk olduğunu belirtti. Özkahraman, sağlık sektörünün fabrikalar, marketler gibi ticari işletmeler olmadığına, bu sektörde taşeron anlayışının giderek üniversite ve devlet hastanelerinin özelleştirilmesinin ilk adımı olduğuna dikkat çekti. CHP heyeti daha önce de Türk Hava Yolları’nda işten çıkarılan Türkİş’e bağlı Havaİş Sendikası üyesi 300 işçinin Atatürk Havalimanı’ndaki çadırını ziyaret etmiş, sendika Genel Başkanı Atilay Ayçin’e ve işçilere destek vermişti. ANKARA Arapça öğretiminde Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte çalışan Akademi Lisan ve İlmi Araştırmalar Derneği, “Yeni yetişen neslin kendi kültürel değerleri ile bağını kurmasında Arapça öğretiminin ciddi bir önemi olduğuna inanıyor, öğrencilerin 5. sınıftan itibaren Arapça ile tanışmalarını önemsiyoruz” açıklamasını yaparak, ortaokul ve liselerde okutulacak yaşayan diller ve lehçeler dersinde Arapçanın seçilmesi için dilekçe kampanyası başlattı. Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretim Genel Müdürlüğü ile 2010 yılında, “İmam hatip liselerinde Arapça derslerini okutan öğretmenlere yaz aylarında kurs düzenlemek ve dil becerisi olan başarılı öğrencileri yurtdışına göndererek Arapçalarını geliştirmelerine katkıda bulunmak” amacıyla protokol imzalayan, yine bakanlık ile birlikte uluslararası Arapça yarışmaları düzenleyen derneğin Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, “Arapça bizler için farklı bir anlam ifade etmektedir” diyerek “Arapça kutsal kitabımız Kuranıkerim’in dilidir. Kuran apaçık bir dille Arapça olarak indirilmiştir. İslam dininin ana kaynaklarından biri olan Hz. Muhammed’in sözleri de Arapçadır. Geleneğimizi öğrenmemiz, dinin ilk dönemden itibaren yorumlanış ve algılanışını görmemiz açısından Arapçanın apayrı bir önemi mevcuttur” değerlendirmesini yaptı. Ağırakça, dernek olarak “imam hatip okullarına gitmeyen veya gidemeyen öğrencileri de” düşündüklerini belirterek velileri ikinci seçmeli yabancı dil olarak Arapçayı tercih ettiklerini ifade eden dilekçeleri okul idarelerine vermeye davet etti. Ağırakça açıklamasına ayrıca örnek bir dilekçe de ekledi. ONLAR KREDİDE AB NORMLARINI İSTİYOR AMA... CHP Hatay milletvekilleri ve parti yöneticileri, toplu iş sözleşmesinde anlaşma sağlanamadığı için greve çıkan Befesa Silvermet çeliktozu fabrikası işçilerine destek ziyaretinde bulundu. CHP Hatay milletvekilleri Mevlüt Dudu, Refik Eryılmaz ve Hasan Akgöl, İskenderun CHP İlçe Başkanı Süleyman Uyar ve ilçe yöneticileri, İskenderun Organize Sanayi Bölgesi’nde 16 Temmuz’da bu yana grevde olan işçileri ziyaret ederek destek verdi. Çelikİş Sendikası İskenderun Şube Başkanı Cengiz Gül, toplu iş sözleşmesi yasasının Meclis’e gelmesinin işadamları ve sermaye sahipleri tarafından engellendiğini belirterek “Onlar kredide, rantta Avrupa Birliği normlarını isterken işçi haklarında Afrika ve Asya kriterlerini savunuyor” dedi. (AKIN BODUR) Yeni Akit’e suç duyurusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Pir Sultan Abdal Derneği, Yeni Akit gazetesi hakkında suç duyurusunda bulundu. Haberi yapan muhabir hakkındaki suç duyurusu dilekçesini Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu’na veren Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı, avukat Şenal Sarıhan, gazetenin sistemli bir şekilde katliam davasının sanıklarını savunan ve onları aklamaya çalışan bir yayın politikası izlediğini söyledi. Sarıhan, şöyle konuştu: “Özellikle Sivas katliamının bir insanlık suçu olduğu yolundaki iddialarımızın kamuoyunca da kabul görmesi üzerine Yeni Akit yeniden saldırmaya ve gerçekdışı beyanda bulunmaya başladı. Fotoğrafları Aktüel ve Sabah’tan iki gazeteci çekmiş. Bu fotoğrafları fotoğraf sanatçısı Mehmet Özer’e teslim etmişler. Mehmet Özer ‘Sesini Yitiren Şehir Sivas’ adıyla sergi düzenledi. Fotoğraflar daha sonra Ankara Barosu adına yapmış olduğumuz ‘Sivas Katliamı’ kitabının 2002, 2009 ve 2011 baskısında yayımlandı. Yani ilk defa çıktı demeleri de doğru değil” dedi. Gazetenin “kurşun izi” diye yansıttığı Belkıs Çakır’ın göğsünün üzerindeki izin de kurşun değil, aslında saç örgüsü olduğunu belirtti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle