11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 2012 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Kaçak G şampiyon eçen 21 Nisan’da Nîmes kentinde düzenlenen Fransa On İki Yaş Altı Satranç Şampiyonası birincisi 11 yaşındaki Fahim Alam, 1626 Ağustos tarihlerinde Prag’da yapılacak Avrupa Satranç Şampiyonası’nda Fransa’yı temsil etmeye hak kazandı. Fakat Fahim Fransız olmadığı gibi, babası Nura Alam ile Fransa’da 2.5 yıldır “kaçak” olarak yaşıyor. Haklarında eski “zehir hafiye”, içişleri bakanınca verilmiş kapı gibi “yurtdışı edilme” kararı var. Ne var ki bu ülkedeki adil, yürekli ve asi Fransızların sayısı küçümsenir gibi değil. Hangi taşı kaldırsanız altından “yasa”ları ihlal eden (!) “isyancı yurttaş”lar çıkıveriyor! İsyancı yurttaşların dayanağı ise ya evrensel değerler ya da duruma göre itaatsizliğe olanak tanıyan öteki yasalar, farklı yaptırım ve genelgeler veya adına sadece “medeni cesaret” dediğimiz insani içgüdü, vicdan... “İleri demokrasi” (!) olmasına gerek yok, beğenmediğimiz “burjuva demokrasileri”nde bile çareler tükenmez! Yeter ki tam bağımsız ve dürüst demokratlar, asgari meslek ahlaklı basınyayın organları, köklü ve örgütlü sendikalar ve sivil toplum kuruluşları olsun! Nura 47 yaşında Bangladeşli bir itfaiye memuru. Başkent Dakka’da eşi, iki oğlu ve kızıyla zorlu yaşam mücadelesi içinde, kendi çapında siyasi muhalif bir kişi. Konumundan ötürü hayati tehlikeyle karşılaşınca 6 yaşından beri satranç yeteneğini kanıtlamış oğlu Fahim’i yanına katarak şansını Batı’da denemeye karar veriyor. Hindistan üzerinden vardıkları kısa Macaristan parantezinin ardından 2008’de Fransa’dan iltica talebinde bulunuyor. Bütün başvuruları akim kalıyor. Artık Alam ailesi Fransa’da “kaçak”tır. Yaklaşık iki yıl süreyle sığınma merkezleri, mülteci fuayelerinde idare eden Alam’lar 2010 Temmuz’unda son başvurularının reddi üzerine su kenarları, köprü altlarına çadır kurmaya başlıyorlar. Babasının çatpat Fransızcasına karşılık, 2009’dan beri gittiği ilkokul ve şimdi de ortaokul 1’de mükemmel bir Fransızca öğrenen küçük Fahim televizyon muhabirlerine çocuksu bir ifadeyle, o zor günlerde yattıkları zeminin sertliğinden ziyade yağmur damlalarının gürültüsünden rahatsız olduğunu anlatıyor. Satranç ve benzeri zekâ oyunları Hindistan ve Bangladeş’te yaygın bir efsaneye göre 1500 yıl önce Brahman Sissa tarafından yaratılmış. Bu ülkelerde çok popüler olan satranç, özellikle de Hintli büyükusta Viswanathan Anand’ın (d. 1969) 2000’den beri 5 kez (son olarak 2012) Dünya Satranç Şampiyonu olmasının ardından çocuklar ve gençler arasında ciddi bir biçimde yaygınlaşmış. Oğlunun dehasına inanan Nura, Fransa’ya varır varmaz onu bir satranç yarışmasına yazdırır. Fahim’i fark eden bir antrenör onu Paris’in PARİS güneydoğu banliyösü Créteil’deki ThomasduBourgneuf Kulübü’nün antrenörü Xavier Parmentier’ye tavsiye eder. Parmentier 20 yıl Fransa Satranç Umut Ekibi’ni UĞUR HÜKÜM çalıştırmış deneyimli bir eğitmendir. Hiç Fransızca bilmeyen Fahim’in değerini ilk temasta anlar. 2009’da satranç derneği aracılığıyla Fahim’in uzman bir Fransızca öğreten derneğe yazılmasını sağlar. Yetenekli çocuk 4 ayda Fransızcayı söktüğü gibi ilkokulun son iki yılını iftiharla geçer. Fahim okul ve kulüpteki başarılarını paralel biçimde sürdürürken, resmi makamların “yurtdışı edilme” kararı üzerine babaoğul “kaçak” konumuna düşer. Bu noktada Parmentier ve kulüp etrafındaki dernekler faaliyete geçer. Dernek üyesi iki aile yaratılan dayanışma ağı desteğiyle dönüşümlü olarak Fahim’e evlerini açarlar. Aynı ağ babaya kâğıt sorunları çözülünceye değin yatabileceği bir oda sağlar. Sınır Tanımayan Eğitim Ağı Derneği devreye girip resmi makamlar ve basına bastırmaya başlar. Babaoğul her akşam dernekte buluşup yemeği birlikte yerler. (Eski) Başbakan François Fillon cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. turundan 2 gün önce 4 Mayıs sabahı Fransa’nın en kaliteli radyosu France Inter’in davetlisidir. Her konuk 4 milyon kişinin izlediği canlı programın ikinci yarısında dinleyicilerin sorularını cevaplamakla yükümlüdür. Radyonun kürsü görevini üstlendiği programda Créteil’li bir dinleyici küçük Fahim’in eğitim başarısını, Fransa Satranç Şampiyonu oluşunu, ağustostaki Avrupa Şampiyonası’nda Fransa’yı temsil edebilmesi için Fransız olması gerektiğini; çocuğun başarılı uyum, Fransa için kazanım gibi ölçütlere mükemmelen cevap verdiği, hatta babasına Créteil Belediyesi kantininde iş vaadi verilmesine rağmen İçişleri Bakanlığı kararıyla bu ailenin yaklaşık 2 yıldır “kaçak” konumuna düşürüldüklerini hatırlattı. Sorunun acilen çözülmesini talep etti. Milyonlarca insanın önünde Fillon konuyla derhal ilgileneceğini söyledi. Geçen cuma 12 yaşına basan Fahim artık Prag’da yeni vatanı için ter dökecek. Babası da oğlu sayesinde yakında ilk kez yasal bir yıllık çalışma iznine ve de ailenin Bangladeş’te kalan parçasına kavuşacak. Sol hükümet şu anda meclis komisyonunda Fransız vatandaşlığına geçişin yeni koşullarını görüşmekle meşgul. Nicolas Sarkozy ve gerici İçişleri Bakanı Claude Guéant 2 yıl önce getirdikleri kısıtlamalarla vatandaşlığa geçişlerin 201011 döneminde yüzde 30, 201112 döneminde de yüzde 40 düşmesine neden olmuşlar. Geleceğin farklıların, farklılıkların bileşenlerinden, birlikteliğinden doğacağını fark edemeyenlerin geleceği olsa olsa karanlıklarda saklıdır. [email protected] Biz olimpiyatı çoktan açtık iz de olimpiyatın iki gün önce açıldığını zannediyorsunuz değil mi? Oysa biz İsveç’te 9 Temmuz’da açtık olimpiyat oyunlarını. Evet, 1912 Stockholm Olimpiyatları’nın 100. yılını kutladık. Kutlamalar 1912 Olimpiyat oyunları için yapılmış, nasyonal romantik mimari olarak tanımlanan stadyumda başladı, 14 Temmuz’da da maraton bir asır önceki kulvarda ve de o günkü kıyafetlerle koşuldu. Ne var ki 100 yıl önce maraton günü hava 35 dereceydi, bu yıl ise küresel ısınma o gün hızını rölantiye aldığından yağmur çiseliyordu. Yağmur falan ama, reklam panosu halinde koşan günümüzdeki yarışmacılardan bıkkınlık gelmiş olsa gerek, 100 yıl önceki kıyafetlerle koşulan Stockholm maratonu çok daha sempatikti. Bu arada olimpiyat tarihine geçen unutulmaz anılar da tazelendi. İsveçliler için 1912 Olimpiyatları’nın unutulmaz oluşu biraz da o yarışmalarda 64 madalya kazanarak büyük başarı elde etmiş olmaları. 1912 Olimpiyatları’nın bir özelliği de bazı ilk uygulamalar. Daha önce olimpiyatlar baharda başlayıp sonbaharda biterdi. 1912’de zaman dilimi daraltıldı ve olimpiyat yarışmaları için belirlenen S kurallar, bütün ülkeler için standart oldu. Kiviat göğüs göğüse bitirmişti. Hatalı karar Örneğin eskrim için İtalyanların kullandığı verilmemesi için kameranın saptadığı kılıcın ölçüleri standart olarak kabul edildi. görüntülere bakıldı. O günkü koşullarda Kendi kullandıkları kılıcın standart kabul görüntüyü sabitleyen plakaların yıkanması edilmesini isteyen Fransa bunu protesto biraz vakit aldı ama birincinin kıl payı ederek Stockholm Olimpiyatları’na farkla Jackson olduğunu kamera saptamıştı. katılmadı. Stockholm Olimpiyatları’na Eğlenceli anılar da var. Japon maratoncu 2547 yarışmacı katıldı. Bunların 57’si Shizo Kanakuri 35 derece sıcakta kadındı. O gün için rekor sayılan kadın yarışmayı yarıda bırakıp ağaç gölgesinde yarışmacı sayısı İngiltere ile soğuk gazoz içmekte olan STOCKHOLM İsveç’in gayretiyle artmıştı. O İsveçlilere katıldı. Ama hikâye bu güne kadar cirit iki elle kadarla bitmiyor. Komiteye atılıyordu. 1912’de tek elle yarışmayı yarıda bıraktığını atılması kararlaştırıldı. bildirmeyen Kanakuri 54 yıl sonra Koşulara başlama kuralı da Japonya’dan getirilerek bıraktığı 1912’de belirlendi. İşaretten yerden başlatılıp maraton önce koşuya başlayan oyuncu tamamlatıldı. Japon yarışmacının OSMAN İKİZ daha önceleri İsveç’te 1 metre 1966 yılında tamamlayabildiği geriden başlamak zorunda maraton derecesi şöyle: 54 yıl, 8 kalıyordu. İkinci kez aynı uyanıklığı ay, 6 gün, 8 saat, 32 dakika, 20 saniye. gösterecek olursa ceza 2 metreye Böyle rekor zor kırılır değil mi? Tezahürat çıkarılıyordu. Yarışmaları birincilikle geleneğinin Stockholm olimpiyatlarında bitirenlerin kamera ile saptanmasına da başladığını biliyor muydunuz? Ne var ki Stockholm’de başlandı. Olimpiyat komitesi bunu İsveçlilere aşılayanlar Amerikalılardı. kameraya pek güvenmemişti ama ne kadar Ama tezahüratı Amerikalılardan öğrenen isabetli bir uygulama olduğu 1500 metre İsveçliler onları geçti. Ne de olsa yarışlarında ortaya çıktı. Yarışmayı ikisi de organizasyon becerileri daha iyi. ABD’li olan Arnold Jackson ve Abel Amigolarıyla topluca öyle tazahürat yapmaya başladılar ki bütün dünyaya örnek oldular. Tabii dünyaya yayılması biraz vakit aldı. Örneğin Stockholm’de oynanan 1958 Dünya Futbol Şampiyonası’nda İsveç yarıfinalde Almanya’yı yendi. Tribün baskısına alışık olmayan Almanlar tezahürat yüzünden oynayamadıkları gerekçesiyle İsveç’i şikâyet ettiler. Şikâyet üzerine İsveçBrezilya final karşılaşması sırasında İsveçlilere tezahürat yasağı kondu. Günümüzde böyle bir yasağı düşünebiliyor musunuz? 1912 Olimpiyatları’nın unutulmaz buruk anısı ise Amerikalı atlet Kızılderili Jim Thorpe’un pentatlon ve dekatlon birincisi olarak kazandığı altın madalyaların, bir beyzbol takımında haftada birkaç dolar karşılığında oynamış olduğunun ortaya çıkması üzerine geri alınması. Vicdanları rahatsız eden bu karar protestolara yol açtı. Altın madalya ikinci durumdaki İsveçli yarışmacıya verilmesine rağmen spor dünyası Thorpe’un hakkının verilmesini istedi. Efsane atletin hakkı ancak ölümünden 30 yıl sonra 1983’te teslim edildi. Altın madalyaları çocuklarına verildi. [email protected] Onun Franz Joseph hayranlığı sonsuz ardından Viyana’nın çok alkonun büyük sevilen bir pencerelerinden vuran edebiyatçılar, güneşin yakıcı ışığı ile ressamlar ve gençler uyandı. Saat on ikiyi geçmişti. kahvehanesi kabul Dışarıda güzel bir gün onu edilen Hawelka’yı bekliyordu. Hemen kalkmadı. artık oğlu Günter Düşüncelere daldı... Birkaç gün işletiyor. İngiltere’de sonra Londra’nın güneyindeki yaşadığı delikanlılık güzel Bath kentinde yaşayan yıllarında babası ziyaretine gelecekti. Yaşlı adam 1937’de ülkesini terk etmeye dedesinden dinlemişti. zorlanan anne ve babasıyla Avusturyaİngiltere’ye sığındığında 10 yaşındaydı. Orada yetişmiş, evlenip çoluk sahibi olmuştu. Yatağında keyif çatan adam İngiltere’de yaşayan ve yıllardır görmediği kız kardeşini de bir an düşündü. Anna, İngiltere’de kalırken o genç yaşında babasının doğmuş olduğu topraklara gelmiş, Viyana’ya yerleşmişti. Yataktan çıktı. Mutfağa gitti, kahve makinesinin düğmesine bastı. Ardından banyoya geçip soğuk bir duş aldı, kendine geldi. Az sonra Spittelberg semtindeki çatı katının geniş balkonunda oturmuş, Viyana ayaklarının altında güzel Macaristan bir kahvaltı yapıyordu. Kentin bu İmparatorluğu döneminde tarihi semtinde yirmi yıldır sürekli gelişen kente çoğu el yaşıyordu ve buradan ayrılmayı sanatçısı ve tüccar olan Slavlar, Macarlar ile İtalyanlar, aklından geçirmiyordu. Osmanlı orduları 1683’teki İkinci Viyana Polonyalılar ve Yahudiler akın kuşatmasında buralara kadar etmişti. Bu insanlar kökenlerini hiç sokulmuş, fakat yine de kenti unutmamıştı. Dedesi çocukluğunda almayı başaramamış. Çok uzun onların Viyana sokaklarında ulusal yıllar varlıksız insanların yaşadığı, giysileriyle özgürce dolaştığını bundan 2030 yıl öncesine söylerdi. Varlıklı kadar sokak kadınları ile ucuz aileler evlerinde VİYANA barların doldurduğu Bohemyalı sokaklarda bugün kibar hizmetliler, insanlar dolaşıyor, küçük Macar aşçılar ve Çek çocuk sanat galerileriyle, ilginç lokantalar semti süslüyor. bakıcıları Akşamüstüne doğru evden çalıştırırmış. AHMET ARPAD Dedesinin, çıktı. Yokuş aşağı inip sanat müzesinin büyük avlusundan “Yaşlı Kayzer geçti, Ring Caddesi’ne çıktı. Tarihi Franz Joseph’in Viyanası’nda ıhlamur ağaçlarının altında ağır yabancı unsurların bir araya ağır yürüdü. Yüzlerce ıhlamur gelip ortak bir kültür çiçek açmıştı, geniş bulvar ne de oluşturması için yeterince güzel kokuyordu. Ring’de gezinen ‘bereketli toprak’ vardı” dediğini de anımsadı Hawelka’nın bazı yabancılar bu ağaçları çınar kapısından içeri girerken. Az sonra ağacı sanıyordu! Gülümseyip yoluna devam etti. Kahramanlar her zamanki masasında oturmuş, Alanı’nı geçti. Hofburg Sarayı’nın 60 yıldır hiç değişmemiş eşyalara önünde günün bu saatinde hâlâ bakıp acı kahvesini yudumlarken binlerce turist vardı. Saat altıda işe yine geçmişe gitti, monarşi yıllarını gözünün önüne getirdi. başlayacağı için her zamanki gibi tanışlarıyla çene çalacağı Cafè Dedesinin, “Viyana’da kişi bütün Hawelka’ya bir uğrayacaktı. dünyanın havasını ciğerlerine Geçen aralık ayında 100 yaşında çektiği duygusuna kapılır, belli vefat etmiş olan Bohemyalı bir dilin, ırkın, ulusun ve idealin kunduracı oğlu Leopold Hawelka baskısında olmadığını hisseder, ile eşi Josefine’yi çok iyi tanırdı. özgürlüğünü yaşardı” sözlerini Dorotheer sokağında yetmiş yıl düşündü. Onun söylediğine göre boyunca sahibi olduğu, savaşın insanlar dünün Viyanası’nda Zil çaldı, ördek suya daldı... bulunan küçük kayıkları ev petrol şirketlerinden birisinin üst düzeyde oturan yüzdürürler. Bu kayıklar elektronik devrelerle ayarlanmıştır, kıyıdan bir adamı, hani şu CEO dediklerinden birisi, “Bayıldığınız kıyıya bir çelik tele bağlıdır, göl boyunca gider gelir, üzerindeki vakvak ördekler için robot adamın elinde bir av tüfeği milyonlarca dolar harcıyoruz!” vardır, namlusu gökyüzüne demeseydi, kimsenin durumdan haberi olmayacaktı. Petrol kirliliği çevrilidir, her 5 dakikada bir kuru sıkı fişek patlatır ki ördeklerin, kuş yüzünden göllerde, akarsularda yaşam hakkını yitirip soyu tükenen aklıyla, “Demek aşağıda avcılar var, haydi buradan uzaklaşalım” Kanada kazları ve ördekleri için diye akıl edip inişe geçmemeleri çevreci baskılara boyun eğen istenir. Robotkorkulukların petrol petrol kralları, meğer kerhen de şirketlerine yıllık masrafı 500 bin olsa yaban kuşlarını korumak için dolarlara ulaşır. Gölün neler yapıyorlarmış, gözümle büyüklüğüne göre kayık sayısı görsem inanmazdım dedikleri işte artış gösterdikçe maliyet yükselir, budur... Kanada’nın Alberta zavallı petrolcüler ördekler Eyaleti’nde killi topraktan elde yüzünden zarar eder; yazık! Gerçi edilen yüzeydeki petrolü onlar harcadıkları bu parayı temizlemek için su kullanılır, hem benzine zam yaparak yine bizim de tatlı mı tatlı Kuzey Amerika cebimizden geri alırlar... Petrol suyu... Bir varil petrolü toprağın kartelleri ördek ve kazları o kadar yüzeyinden almak amacıyla tam 5 çok sever ki onları korumak için varil billur gibi su harcanır. Bu “Vakvak amcalar için dakikasını sudan, nasılsa Kanada’da bolca sektirmeden havaya fişek vardır, şimdilik su sıkıntısı çekmeyen Kanadalı da petrodolar boşalttım, ya sen ne yaptın?”diye birbirleriyle rekabet bile eder. hatırına ses çıkarmaz. Dünyadaki Mesela Shell Petrol Şirketi, her beş içme sularının, kabaca, yüzde dakikada bir fişek patlatan tüfeği 25’ine sahip Kuzey Amerika’nın elinde robotlu kayığı yüzdürmekle Kanadası, bu miktarın yarıdan fazlasını elinde bulundurur, petrolü kalmaz, ördeklerin göle yaklaştığını algılayan bir erken toprağın kilinden kumundan uyarı sistemine sahip radarı ayıklamak üzere kullanır. Atık sular ise, uzmanlara bakılırsa, dibe devreye sokar. Böylece ziftli göle çöküp tekrar içilir hale gelmek için dalmasınlar diye ördeklere erken uyarı, taciz ve ikaz ateşi yapılır. en az 300 yıla ihtiyaç duyar. Radar ekranına Alberta’nın kuzeyindeki ALBERTA ördekkaz sürüsü göller yakın zamanlarda girdiği anda propan hep petrole batıp gazıyla çalışan bir çıkmıştır. Göl dediğimizin sistem harekete en ufağı İznik Gölü geçer, gökyüzüne kadardır, bunu da not doğru top atışına edelim. Petrol yüzünden MAHMUT benzer ses çıkarıp göllerde artık balık malık ŞENOL duman salınır ve kalmamıştır, sıra göl hatta ördeklerin çok yüzeyine konup boş yere solucan arayan kazlar ve ördeklere korktuğu kartal, akbaba, atmaca gibi yırtıcı kuşların animasyon gelmiştir. Son 5 yılda petrole sesleri hoparlörden yayımlanır. bulaşıp ölen kazördek ve diğer İtalyanların meşhur sirki olsa bu balıkçıl kuşların haddi hesabını, kadarını yapamaz... Göl kıyısına güya Kanada’nın federal gidenleri oyalar, zamanın nasıl makamları bir yerlere kayıt geçtiği orada anlaşılmaz... düşmektedir. Sadece geçen yılın ABD’nin petrol kenti nasıl kayıtlarına göre Syncyrude Houston ise Kanada’nın yeni Gölü’ne konmak hatasını yapmış petrol başkenti bulunan bir ördek sürüsünün FortMcMurray’dir; gelişmiş ve tamamı petrole sıvanıp orada can vermiştir; on binden fazla ördekten modern ama ruhsuz bir kenttir. Göller de işte FortMcMurray’in söz ediliyor... Kanada Doğal civarındadır, yolunuz düşerse, Kaynaklar Kuruluşu’na göre, avcı kayıktaki avcı tüfekli robotu lisansına sahip adam başına düşen seyrediniz! Aslına bakarsanız, ördek ve kaz ölümleri petrole bulanıp ölenlerle kıyaslanırsa daha petrolcüler buraya bol miktarda avcı getirip fişeğine 1 dolar fazladır! Kanada’nın tüfek meraklısına hitap eden kuruluşlara harcayarak bütün ördek sürüsünü ortadan kaldırmayı, itlaf etmeyi bakılırsa, onların avcıları yılda 14 düşünmemiş değildir; bu daha bin ördek vurmaktadır. Ancak ucuza gelecek, hatta beleşe Shell, BP, Mobil, Exxon gibi sayılacaktır. Ama gelgelelim, ah o kartellerin toprak yüzeyini çevreciler yok mudur, işte onlar tırmıklayıp petrol çıkardığı bu başa beladır... Bu ördekler ve bölgede, şirketlerin CEO’ları ve kazların da uslanacağı yönetim kurulları çok hassastır, görülmemektedir, ısrarla gelip bu ördeklerin zifte bulanıp can göllere dalmaya çalışırlar... Bütün çekişmesine yürekleri el vermez, bunlar bana ilkokul yıllarımda kesenin ağzını açıverirler... Ne mi dilimizde gezinen bir tekerlemeyi yaparlar?! Petrol bulaşığı ziftli hatırlatıyor: Zil çaldı, ördek suya suların gerisin geri akıtıldığı daldı... göllere ördekler ve kazlar gelip konmasın diye, üzerinde robottan adam olarak düzenlenmiş korkuluk [email protected] B D http://www.ahmetarpad.blogspot.de/ C MY B C MY B hüzünlü anları küçük bir şakayla hemen unutuverirdi. Peki ya bugün? Viyana’ya yirmi yaşında gelmişti. Kent ve insanları son otuz yılda çok değişmişti. Fakat hiç değişmeyen bir şey vardı. Viyana yaşamı! Buradaki yaşam değil Avrupa’nın, Avusturya’nın bile başka bir kentinde yoktur. Viyanalı için opera, operet ve müzik hâlâ günlük politika kadar önemlidir. Belki de müziğe, tiyatroya, sanata olan bu ilgi Habsburg’ların politik alanda başarılar elde etmesini çok kez engellemişti? Saat altıya geliyordu. Şef garsonluk yaptığı ünlü lokanta pek uzakta değildi. Graben’de yürüdü. Köşeyi döndü. Lokantanın kapısından içeri girdi. Lokantanın barı eve gitmeden önce birer kadeh atıp sohbet eden sosyete beyleri ve hanımlarıyla doluydu. Hemen odasına geçti, üstünü değiştirdi. Bordo renk uzun ceketiyle, siyah pantolonunu, yeşil ipekten yeleğini giydi. Gür bıyıklarına karışan uzun favorilerini de bir güzel taradı. Aynaya göz attı. Gülümsedi. Şimdi nasıl da Kayzer Franz Josef’i andırıyordu! AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’na 68 yıl boyunca hükmetmiş bu Kayser’e olan hayranlığı sonsuzdu...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle