24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 HAZİRAN 2012 ÇARŞAMBA [email protected] 14 KÜLTÜR Ömrü Edebiyata Vurmak Doğan Arslan 9. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması sonuçlandı Birincilik Javad Alizadeh ve ’ın BODRUM (Cumhuriyet) 29. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda birincilik ödülü, Türk ve İranlı karikatüristler arasında paylaştırıldı. Türkiye’den Doğan Arslan ile İran’dan Javad Alizadeh’in birinciliği paylaştığı yarışmada ikinciliğe Sırbistan’dan Vladimir Stankovski, üçüncülüğe ise Polonya’dan Pawel Kuczynski’nin karikatürleri değer görüldü. Finale kalan 43 ülkeden 147 sanatçının 175 eserini değerlendiren Uluslararası Seçici Kurul, Brezilya’dan Jose Antonio Costa, Rodrigo Mineu, Raimundo Waldez, Belçika’dan Ludo Goderis, Türkiye’den Musa Gümüş, Muhittin Köroğlu, İran’dan Aliyeh Mazaheri, Negin Naghiyeh, Ukrayna’dan Sergey Riabokon, Çin’den Cai Weidong ve Hollanda’dan Bert M.L Witte’yi de Başarı Ödülü’ne değer gördü. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nın kazananlarına ödülleri 9 Ekim’de İstanbul’da yapılacak törenle verilecek. Yarışmada birinciye 8 bin dolar, ikinciye 5 bin dolar, üçüncüye 3 bin 500 dolar ve başarı ödülü olarak da 500’er dolar verilecek. Yarışmada ödül kazanan karikatürler, bugünden başlayarak 14 Haziran’a kadar Milta Bodrum Marina Osmanlı Tersanesi Kaymakamlık Sanat Galerisi’nde sergilenecek. yakın geçmiş 1968 ve 1989 arasındaki sanatsal ve sosyal ‘depremleri’ inceleyen İstanbul Eindhoven SaltVanAbbe sergisi SALT’ta EVRİM ALTUĞ Çağdaş sanatla 40. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ ZÜRİH BALESİ’Nİ AĞIRLADI Festivalde ‘rüzgârlı’ günler Kültür Servisi 40. İstanbul Müzik Festivali, Zorlu Center sponsorluğunda, Avrupa’nın önde gelen koreograflarından Heinz Spoerli yönetimindeki günümüz sahnelerinin en tanınmış dans topluluklarından Zürih Balesi’ni ağırladı. Dün ve önceki gün “… ve Rüzgârdan Sakındı” (… und mied den Wind) ile “Boşluktaki Rüzgârlar” (In den Winden im Nichts) başlıklı gösterilerini Aya İrini Müzesi’nde sahneleyen Zürih Balesi’ne, Claudius Herrmann, Bach’ın solo viyolonsel süitleriyle canlı olarak eşlik etti. Topluluğun sanat yönetmeni, ünlü koreograf Spoerli, önceki gün konser öncesinde basın mensuplarıyla bir araya gelerek gösterilerini ve gelecekteki planlarını anlattı. İstanbul Müzik Festivali Direktörü Yeşim Gürer Oymak ve Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even ile birlikte bir konuşma yapan Spoerli, şimdi Devlet Opera ve Balesi Başkoreografı görevini yürüten Mehmet Balkan ile yıllar önce Almanya’da birlikte çalıştığını, Türkiye’den bir toplulukla çalışmanın çok keyifli olabileceğini söyledi. Zürih Balesi sanat yönetmenliği görevinden ayrılarak serbest çalışacağını açıklayan Spoerli’nin yeni projesi ise “Ariadne Naksos’ta” (Ariadne Auf Naxos) olacak. Klasikten çağdaşa, çok geniş bir repertuvara sahip olan ve dramatik bale prodüksiyonlarıyla ünlenen Zürih Balesi, kadrosunda bir Türk dansçı da yer alıyor. Beyoğlu’ndaki SALT binası, şu günlerde tarihsel bir geri bakış yaklaşımı içinde “İstanbul Eindhoven SaltVanAbbe” sergi dizisinin ikinci halkasına yer veriyor. Sergi, dünyadaki dönüşümlerin göbeği sayılabilecek 1968 1989 yılları arasındaki Türkiye sanat iklimi ve Hollanda (VanAbbe Müzesi Koleksiyonu) estetik belleğinden cımbızlanmış türlü işleri, 26 Ağustos’a dek izleyicilere sunuyor. Serginin işaret ettiği Mayıs 1968, kitle hareketi ve Berlin Duvarı’nın 1989’daki yıkım anı gibi küresel siyasi dönüşümler bir yana, özellikle çağdaş sanattaki söylem ve dilin geçirdiği müspet sarsıntıları derlemesi bakımından da belgesel bir izlenim vaat ediyor. 6889 sergisi öte yandan, özellikle “atölye sa? Dünyadaki natçılığı” rutininin kırılıp dönüşümlerin göbeği nat tarihi üzerine belli bir Kuzey Avrupa sanatın sosyalleşme, hayat sayılabilecek 1968ve bilumum argümanlar (ve ABD) perspektifini yansıtırken SALT üzerinden kendini tarif ve 1989 yılları arasındaki Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf biçimlendirme anlarını için etkinlik, “Türkiye’den seçiTürkiye sanat iklimi ve Kortun görselleştiriyor. Bu minlen sanatçıların işlerinin, sadece döneHollanda estetik valde Türkiye’yi temsilen min yerel modernitesinin ortodoks ansergiye eklemlenen Cenlatısının bir parçası olmadıkları için belleğinden giz Çekil ve Ayşe Erkdeğil, ayrıca, Batı’nın uzak çevresinde cımbızlanmış türlü men ile Altan Gürman, kaldıkları için, vaktiyle görmezden geişleri bir araya getiren linmiş olmalarıyla” dikkat çekiyor. Ahmet Öktem, İsmail Sergide bu yönüyle özellikle, Judd’ın Saray, Ergül Özkutan ve sergi, çağdaş sanat ve 197476 yılları arasındaki “İsimsiz” heySerhat Kiraz gibi avantarihin o dönemdeki keli, Gerrit van Bakel’in, teknolojinin işgart imzalar, Türkiye’deki var oluş savaşının lev krizini öne sürerek sinsi bir modernite güncel sanat mefhumunu köklerini, eleştirel bir eleştirisi yaptığı “Utah Makinesi”, Ian bir “mit” olmaktan çıkararak belli bir tarihsel varyaklaşımla araştırıyor. Wilson’ın 1968 tarihli performatif “yerdeki çember”i ve Ayşe Erkmen’in yeşil, lığın çerçevesine, hak etminimalist “bariyer” heykel düzenlemesi tikleri saygı ve itina ile “Uyumlu Çizgiler” öne çıkıyor. yerleştiriyor. Modernite meselesine alternatif birer farSerginin VanAbbe Müzesi ayağından bize ulaşan parçaları birleştirdiğimizde ise yakın geç kındalık fırsatı tanıyan 6889 sergisi, Escmişten önümüze konulmuş, hakiki bir çağdaş sa he’ye göre, sanatın sınırları (ve sınırsızlığını) tayin edici birer sorgulayıcı hamle olması banat tarihi panoramasıyla karşılaşmak mümkün: kımından değerli. Sözgelimi sergide izlenen Joseph Kosuth, Sosyalist ve kapitalist paradigmaların aynı an Hans Haacke, Thomas Schütte, Donald Judd içinde “kapıştığı” bir dönemde, sanatın kendine ve Sol LeWitt gibi “kült” imzalar, SALT Bearadığı özgürlük çıkışının hikâyesini özetleyen yoğlu’nda, hem bugünün tarih ve estetik algısı, sergi, Batıcıl bakış açısını doğudan yana kuşhem de Türk çağdaş sanatıyla kıyasıya eleştirel kuyla alıp dünyanın geri kalanının sosyal ve sibir modernlik ve estetik mukayesesine girişiyor. yasi tarihine bir de İstanbul’dan bakmaya çalışVanAbbe Müzesi Direktörü, küratör ve yazar ması açısından, ayrıca hatırda kalıyor. Charles Esche’ye göre sergi, geç 20. yüzyıl sa Sevdiğimiz bir romanın ya da öykünün kahramanları, artık hayatımızın bir parçası olmuştur. Onların hayat karşısındaki tutumları, yaşadıkları serüvenler biz okurlar için de çoğu yerde örnek ya da esin kaynağı olur. Dahası pek çok şeyi bizim yerimize onlar yaşar. Emin Özdemir’in yeni yayımlanan Kurmaca Kişiler Kenti (Bilgi Yayınevi) adlı kitabı, Türk ve dünya edebiyatından böylesi on dört kahramanın dünyasına götürüyor bizleri. Emin Özdemir, köy öğretmenliği yıllarından başlayarak bütün hayatını bir yandan Türkçenin gelişmesine, öte yandan da insanlarımızın edebiyat yoluyla aydınlanmalarına, özgür, çağdaş kişilikler olmalarına adadı. İnsanı insan yapan, en başta kendi kişiliğini bulabilmesi, sonra da onu özgürce yaşayabilmesidir. Nasıl olacak peki, insan kişiliğinin özgürleşmesi? Emin Özdemir, günümüzün de yakıcı sorunlarından biri olan, ilkokul dördüncü sınıftaki öğrencisi Seher’in cezaevinden yeni çıkan bir katille evlendirilmek istenmesi üzerine kendini öldürmesinden beri bu konuyu düşünmektedir. Edebiyatın, sanatın, sonsuz geniş ülkesidir insanı, yaşadığı sıradan hayatların dar kalıplarından çıkarıp, aklını ve vicdanını özgürleştirecek olan. Don Kişot, kırlarda sıska atıyla dolaşan zavallı biri midir yalnızca, yoksa bizi hayatın bilmediğimiz serüvenlerine götüren bir kahraman mı? Moby Dick’te bir balinanın peşinde denizler aşan Kaptan Ahab, okurlarını da sonsuz okyanuslarda, bir tutkunun peşinde dolaştırmaz mı? Emma Bovary ya da Anna Karenina, aşk tutkusunu ölüme dek götürebilen gözükara, kişilikli kadınlar değiller mi? Bir sabah uyandığında, kendini bir böcek olarak bulan Gregor Samsa, aslında her gün içinde yaşadığımız, hepimizi birer böcek kadar değersizleştiren bu iğrenç para düzeninin, edebiyattaki ilk yansımalarından değil mi? Bizim zengin çağdaş edebiyatımız da unutulmaz kahramanlarla doludur. Emin Özdemir, kitabında Anayurt Oteli’nin Zebercet’iyle, Huzur’un Mümtaz’ıyla, Tutunamayanlar’ın Selim Işık’ıyla ve İnce Memed’le söyleşiyor. Onların dünyalarıyla, insan gerçeği arasında bağlar kuruyor. Aslında her gerçek edebiyat yapıtı başlı başına bir dünya, bir okuldur herkes için. Üstelik hepimize ayrı şeyler öğreten okullardır. Çünkü hepimiz kendi dünyamızın içinden bakarız onlara. Kendi dünyamızın içinde bize yeni evrenler açar okuduklarımız. Emin Özdemir’in Kurmaca Kişiler Kenti’ni okurken, edebiyatın ne denli geniş bir evren olduğunu düşündüm bir kez daha. Biz okurlara sunduğu sonsuz zenginliklerin ne kadar azına ulaşabildiğimizi... Ama bir kılavuzdur bu kitap. Okuduğumuz bir romanla, onun bir kişisiyle ne denli yakınlık kurabildiğimizi anlamaya yarayacak bir kılavuz. Sonra aynı yoldan kim bilir daha ne dünyalara ulaşacağız. “İnsan kalbi, kıyısız deniz, yapraksız ağaç” der Cahit Külebi. İnsan, şu kısacık yeryüzü konukluğunda ne kadar azını yaşayabiliyor dünya nimetlerinin. Edebiyat, kişiliği özgürleştirecek en temel gereçtir bütün insanlar için. Ve insan özgürleştikçe dünyayla ve öteki insanlarla dostluğu ve mutluluğu paylaşabilecektir. Altın Portakal’da ‘öteki’nin sesi ? Kültür Servisi Bu yıl 49.’su düzenlenecek Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, “Mizah, Muhalefet ve Demokrasi” ana teması üzerine şekillenecek. 6 12 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek festivalin ana temasına uygun özel gösterimler, paneller, sergiler, söyleşiler, konferanslar, atölye çalışmaları ve canlı sokak performanslarıyla “öteki”nin sesi dile getirilecek. 1. YEŞİLÇAM FİLM AKADEMİSİ ÖDÜLLERİ’NDE CEYLAN’IN FİLMİNE 9 ÖDÜL Akademi’den ‘acemi’ başlangıç Kültür Servisi Bu yıl ilki düzenlenen Yeşilçam Film Akademisi Ödülleri önceki gün Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahiplerini buldu. 2011 yılında üretilen yapımlardan Meslek Birlikleri, Sinema Sendikaları ve dernek üyelerinin seçimiyle belirlenen ödüllere Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmi damga vurdu. Film, “En iyi Film”, “En iyi Yönetmen”, “En İyi Senaryo”, “En İyi Görüntü Yönetmeni” ve “En İyi Erkek Oyuncu” (Taner Birsel) dahil dokuz dalda ödüle değer görüldü. Törende “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” yönetmen ve senarist Başar Sabuncu’ya değer görüldü. Toplam 19 ödülün verildiği gecede, “2011 Gişe Kıran Ödülü” ise “Eyvah Eyvah 2”ye verildi. Törende kuruluşunun da ilan edildiği Akademi’nin bu “çiçeği burnunda” gecesinde organizasyondaki aksaklıklar da göze çarptı. Vtr’lerin üst üste binmesi, ödül kartlarının karışması gibi üst üste aksiliklerin yaşanmasının ardından En İyi Kadın Oyuncu ödülünü “Türkan” filmiyle Rüçhan Çalışkur’a sunan Oyuncular Sendikası Başkanı Mehmet Ali Alabora esprili bir dille bu durumu yorumladı: “Töreni düzenleyenler sanatçı olduğu için dramatik bir etki yaratmak istedik. Her yıl bir tema seçmeye karar verdik. Bu yılki tema ‘Türkiye’de organizasyonluk’tu. Metinleri de Heberler ekibi yazdı. Umarım eğlendiniz.” Ödül töreni sonrasında “Digital Efekt Ödülü”ne değer görülen yönetmen Ömer Faruk Sorak, törenin ardından sosyal medyada yaptığı açıklamada “Filmde hiç digital efekt yok” açıklaması yaparak, verilen ödülü eleştirdi. Çalışkur ise ödülünü alırken “Bu ödülü Türkan Saylan ve Türkan Saylan gibi düşünenler için alıyorum. Bu ödülü Mustafa Kemal Atatürk için alıyorum. Bu ödülü sanatın ve sanatçının özgürlüğü için alıyorum. Yola devam” diyerek ayakta alkışlandı. ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle