18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 HAZİRAN 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 şağıda okuyacağınız mektup, A Türk medyasının tamamı ve binlerce kamu yönderine gönderildi. Herkese gönderilen mektuplar, gazete köşelerine yansımaz, genelinde. Ama Silivri’deki mahkemelerde onlarca gazeteci için öngörülmüş basın “tribünü”nün başta Cumhuriyet muhabirimiz Hatice Tuncer, birkaç gazeteci dışında bomboş bırakılması, herkese gönderilen mektupların da korkak vicdanlara ulaşmadığının kanıtı. Silivri mahkemeleri, zaten kimse bu davalara kolay gidemesin, zor gitmeyi göze alan çile çeksin, dünya kadar ulaşım parası ödesin diye Silivri’nin kuş uçmaz, kervan geçmez tepelerine kuruldu. Yetmedi, önümüzdeki yaz sezonuna yay(dır)ılacak yol çalışmaları başladı... Silivri’ye gitmek, Türkiye’yi titreten korku salgınında bir cesaret gerektirdi başından beri. Korkaklar, ayıplarını “ilgisizlik” ambalajına sarıp sakladılar. Ve ben, Silivri’de izlediğim ilk duruşmadan öteye, bu mahkemelere gitmeyen hukukçulara hukukçu, milletvekillerine milletvekili, gazetecilere gazeteci demiyorum, artık. Orada bir dava izlemeyen hukukçunun hukukta, milletvekilinin politikada ve gazetecinin basında ahkâm kesmeye hakkı da yoktur, meşruiyeti de. İşte bu ahval ve şerait içinde, kalabalıkların ortasında atılmasına rağmen duyulmayan bir çığlığı, beni çok duygulandıran bu mektubu, bir avuç yürekli insanın soylu direnişini, sizlerin de duymanızı istedim: selamlamasının önemini yürekten dile getiriyorlar. Biliyorlar ki; otobüstekilerin bir gözü çadırlardadır. Kendilerini bekleyen, ilgilenenlerin sayısı onlar için çok önemlidir. İnanıyorlar ki; şehitler nasıl vurulunca değil unutulunca ölürse, yurtseverler de bedenleri içeri alınınca değil, diğer yurtseverlerin ilgisi yok olunca tutuklanmış olurlar. Diyor ki gönül adamı Hokka: ‘Tutuklu komutanların hakkını ödeyemeyiz. Onlar dağlarda bizim için mücadele verdiler. Şimdi o mücadelenin bedelini ödüyorlar.’ Katılmamak olası mı? ??? Çadırlarda; Atatürk heykeli ile resim sergisi açıldı. Hasdal’da resim yapmaya başlayan altı tutuklu subayın eserleri sergilendi. Kutluyorum onları. Aydın budur işte. Karanlıkta ışık saçandır. Kitap yazar, makale yazar, şiir yazar, beste yapar, resim yapar. İçerden dışarıya bir şeyler anlatır. Düşünür, düşündürür. Her koşulda baskıcıları ürkütür. Yazmadan geçemeyeceğim bir etkinlik daha vardı ki, günün nüktesiydi. Sayın Hokka, etik dışı saldırganlığını sürdüren Engin Ardıç anısına, halka tatlısı dağıttı katılımcılara! Silivri’ye her giden lütfen o çadırlara uğrasın. O özverili insanlara moral versin. Bir çay içimi zaman ayırsın yeter. Dostluk, insanlık, vatanseverlik orada fışkırıyor, çiçek açıyor. Koklamadan geçmesin.” Naci Beştepe “Bir devrimcinin sahip olabileceği en güzel er dem, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir haksızlığı yüreğinin en derininde duyabilme sidir.” ERNESTO CHE GUEV ARA Çadırlardaki Korkusuz Silivri Ali’nin Koçosu u köşenin baş tacı Ali Arif B Ersen, yazılarımı güzelleştiren fotoğrafların sanatçısı ve insanlığa anlam katan dostluğun, ete cana bürünmüş halidir. Sekiz yıldır ‘locked in’ sendromuyla yatağa bağlı ve yalnızca gözleriyle konuşabilen bu büyük sanatçı için Türkiye’nin en iyi on sekiz fotoğraf sanatçısı bir araya geldiler ve Ali’ye nasıl bir çalışma istediğini sordular. Ali Arif, gözlüğüne takılı lazer ışığıyla yazı tahtasına “Koço” yazdı. Mesaj alınmıştı. Moda’nın kutsal mekânında (çünkü bodrumunda ayazma vardır) buluşan sanatçılar, Ali Arif’in belli ki çok özlediği Koço’dan birer kare fotoğraf çekmeye karar verdiler. Küratörlüğünü Serhan Ada’nın yaptığı bu olağanüstü sergi, İstanbul Teşvikiye’deki Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde yarın açılıyor ve 31 Ağustos’a kadar devam edecek. Serginin geliri, tümüyle Ali Arif Ersen’e aktarılacak. Olanağınız varsa, kendinize ülkenin en iyi fotoğrafçılarından bir eser ve Ali Arif’e bir armağan sunun. Yoksa, sergiyi mutlaka görün, derim... Dünya Ekonomik Forumu, Başbakan ve Fazıl Say Bugün (dün) 5 Haziran, Salı. Dünya Ekonomik Forumu bölgesel toplantısının açılışını izliyorum televizyon ekranından. Başbakan konuşuyor, “güzel şeyler” söylüyor. Ekonomimiz son on yılda ortalama yüzde 5.6 büyümüş, lamı cimi yok, dünya sıralamasında 18.’yiz. İhracatımız artıyor, bankalarımız sağlam, dünya krizinden etkilenmemişiz. Turizm gelirlerimizde artış var. Daha ne olsun? Kendimi Başbakan’ı dinleyen üçüncü dünya devlet adamlarının, siyasetçilerinin, işadamlarının yerine koyuyorum. Herhalde “Ah be” diyorlar içlerinden, “bu dünyaya Türk olarak gelip yaşamak varmış.” İşin öbür yanını, Hanya’sını, Konya’sını bilmiyorlar, ah, dilimizi bir bilseler de sevgili Mustafa Sönmez’in köşesini okusalar… Salt demokratik haklarını kullandıkları için cezaevlerinde çürütülen yüzlerce gençten, olası kürtaj yasağını protesto ederken coplanan kadınlardan, çöktü çökecek Ergenekon davası nedeniyle tutuklanan, yıllardır “içeride” tutulan gazeteci, yazar, bilim adamı ve asker sivil bürokrattan da, sayıları binlerle ifade edilen KCK tutuklularından da haberleri yok o konukların. Dünyaca ünlü müzik adamımız, evrensel değerimiz Fazıl Say’ın başına gelenlerden de habersizler hiç kuşkusuz. Nereden bilecekler? Başbakan bunlardan söz etmiyor ki! ??? O Fazıl Say ki henüz 42 yaşında olmasına karşın dünyanın önde gelen piyanist ve bestecilerinin arasına girmiş; 23 bestesi var, 1991 yılından bu yana dünyanın en önemli müzik ödüllerine hak kazanmış büyük bir sanatçı. Bakalım; Avrupa Birliği Piyano Yarışması, 1991; Genç Konser Solistleri Yarışması Avrupa Birinciliği, 1994; Genç Konser Solistleri Yarışması Dünya Birinciliği, 1995; Radio France/Beracasa Vakfı Ödülü, 1995; Paul A. Fish Vakfı Ödülü, 1995; Boston Metamorphosen Orkestrası Solist Ödülü, 1995; Maurice Clairmont Vakfı Ödülü, 1995; Telerama Ödülü, 1998, 2001; RTL Televizyonu Ödülü, 1998; Le Monde de la Musique Ödülü, 2000; Diapason d’Or (Altın Plak) Ödülü, 2000; Classica Ödülü, 2000; Le Monde Ödülü, 2000; Avusturya RadyoTV Ödülü, 2001; Deutsche Phono Akademie ECHO Ödülü, 2001; Yılın Bestecisi Ödülü, Andante Klasik Müzik Ödülleri, 2010; Yılın Piyanisti Ödülü, Andante Klasik Müzik Ödülleri, 2010. Müzik kültürü Adnan Şenses ile İbrahim Tatlıses arasında sıkışıp kalmış Başbakan, Fazıl Say’dan söz edecek değil ya! ??? Sanatçımızın evrensel düzeye ulaşmış hemen her sanatçı gibi “uçuk” bir yanı var. Aklına geleni söylüyor; Türkiye’yi gerçekten laik ve demokratik bir ülke sanıyor. Bu nedenle de başına gelmeyen kalmıyor. Şu sıralar “dine hakaretten” bir dava açıldı hakkında. Twitter’de paylaştığı bir Ömer Hayyam dörtlüğünde savcı, bedeli 1.5 yıllık hapisle ödenecek bir suç unsuru bulmuş. Sanatçımız şimdi kendini savunuyor. Diyor ki: “Son zamanlarda sözlerimi farklı yerlere çekenler yüzünden, en büyük ilham kaynağım olan ülkemle şu an karşı karşıya kalmış durumdayım.” (…) “Herhangi bir kesime, kişiye ya da kuruma hakaret etmek aklımdan bile geçmedi, geçemez, beklentim; kişilerin veya kurumların beni yargılamadan önce biraz da olsa müziğime zaman ayırıp, toplumumuzun değerleri üzerine aslında ne hissettiğimi anlamaya çalışmalarıdır.” ??? Ah, benim kardeşim; sen burayı konserler verdiğin o demokratik ülkelerden biri mi sandın? Burası ezelden beri susturulan, sindirilen, ezilen insanlar ülkesi değil midir? Ne âlemi var Müslüman mahallesinde “Ateistim” diyerek salyangoz satmanın? Biraz da Başbakan’ı dinle, keyiflen! Bak, Araplar, Afrikalılar falan nasıl güzel dinleyip alkışlıyorlar. İlle de Hanya, ille de Konya diyorsan, o zaman söyleyecek tek sözümüz var sana: “Aramıza hoş geldin!” Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN ??? “3 Haziran 2012 Pazar günü Silivri’de Vardiya Bizde Platformu Çadırları’nda idik. Unutulmaması gerekenlerin, çadırların kurulduğu 9 Eylül 2011’den bu yana, tam dokuz aydır yılmadan ve büyük bir özveri ile görev yapan bir avuç kahramanın yanındaydık. Bu kahramanların başında Hıdır Hokka gelmektedir. Hemen sonra ise Zeynep Işık. Türk kadını. Yurtsever aydın kadın. Ve, yardımcı konumundaki onur timsali insanlar. Soğukla, çamurla, tozla, sıcakla, yoklukla, uykusuzlukla, yorgunlukla ve de etik dışı saldırılarla mücadele etmeye devam ediyorlar. Hiç yitirmedikleri azimleri, inançları, umutları ile. Maddi ve manevi destek ihtiyaçları var. Ama yurtseverlerden başkasından bir şey beklemediklerini söylüyorlar. Ziyaret edilmeyi bekliyorlar. Her gün, her saat. Dokuz ayda 12 bin ziyaretçi gelmiş. Daha çok olsun arzuluyorlar. 5 bin 600 kişi nöbete girmiş. Gönüllüler azalmasın artsın istiyorlar. Hasdal’dan, Hadımköy’den gelen tutukluların otobüsleri mahkemeye yaklaşırken çadırlardan kalabalıkların onları KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] ‘3. Köprü’ye Davacıyız Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şubesi’nin 30 Mayıs’taki açıklamasından bazı vurgulamalar: “İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nda 3’üncü köprü reddedilmiştir. İhale, ‘plansız bir proje’yle yapıldığından ‘yasal değil’dir. İki ‘köprüden geçen toplam araç sayısı’ içerisinde ağır vasıtaların ve TIR’ların oranı ‘yüzde 3’tür. Yetkililer ise 3’üncü köprünün özellikle ağır vasıtalar ve TIR’lar için yapıldığını söylüyorlar! Oysa 3’üncü köprünün İstanbul ulaşımına çözüm olmadığı, ağır vasıta geçişi için Marmara Denizi’nden RORO seferleri seçeneğinin kaçınılmaz olduğu İDO ve İTÜ raporlarıyla da kanıtlanmıştır.” ??? İMO yetkilileri, doğrudan mesleki uzmanlık alanlarına giren “ihale koşulları” konusuna da dikkat çekiyorlar: “1) İhale kapsamında düşünülen 2 buçuk milyar dolarlık harcama, proje değerleriyle mi, yoksa ihale bedeliyle mi 3. köprüyü reddeden onaylı İstanbul planı. ilgilidir? 2) 3’üncü köprü ve yollarında devlet işin ne kısa süre teklifi olan 10 yıl, 2 kadarını üstlenecektir? ay, 20 gün sonra devredecek 3) Geçeceği düşünülen olmaları… Yani bu sürede vasıtalardan elde edilecek gelir toplayacakları geçiş 10 yılda köprü ve yollarının paralarıyla, hem 2,5 milyar yapımına harcanacak bedeli dolar hesaplanan maliyeti karşılayabilir mi?” çıkartacaklarına, hem de para İvedi yanıt bekleyen bu kazanacaklarına inanıyorlar!.. sorular da gösteriyor ki ihaleyi Bu arada geçiş ücretinin “3 alan ortaklık, kazancını “geçiş dolar+KDV” olacağını; günde yapan araçlar”dan değil, 135 bin araç geçiş garantisi “devletin karşılayacağı verildiğini; daha az araç para”lardan elde edecek. geçerse “aradaki fark”ın Diyelim ki günde 35 bin araç devletimiz tarafından geçti; devletimiz kalan 100 bin ödeneceğini de öğrenmiş aracın geçiş ücreti olarak KDV bulunuyoruz… Böylece dahil “354 bin dolar”ı şirkete köprüden “hiç araç geçmese ödeyerek zarar etmelerini bile” şirketin devlet “garantili engellemiş olacak! günlük gelir”i 480 bin dolar Peki, öteden beri 3’üncü olacak. köprüye karşı çıkanlara Şirkete kredi bulması için bundan sonra ne düşüyor? tanınan süre ise 6 ay; Elbette kamuoyunu tüm bu bulamazsa başının çaresine oyunlara karşı aydınlatmaya bakacakmış! devam ederek hukuk sürecini de yoğunlaştırmak.. ühendisler Ben, Türk mahkemelerinin soruyor ve yüksek yargının böylesi bir İstanbul’un kuzeydeki orman soygun projesine onay ve yaşam kaynaklarının “idam verebileceğini asla fermanı” anlamına geldiği sanmıyorum. Haydi, şimdi bu sayısız kez ve herkes “ulufe”ye benzer ihalenin iptali tarafından söylenen bu ihale, için dava dilekçelerini acaba ne kadar hukuka hazırlamaya… uygundur? İstanbul adına “hepimiz Yanıtı için İnşaat davacıyız”... İstanbul’un kuzeyi, Fatih’in İstanbul’u fethettiği gün yapılan ihaleyle fethedildi… PoyrazköyGaripçe arasında tasarlanan 3’üncü köprü ihalesi, deyim yerindeyse “iteleye iteleye” yapıldı. Yerli/yabancı 20’den fazla firma, iki yıldır süren ihale sürecinden, öncelikle “köprü zarar edecek” gerekçesiyle çekilmişlerdi… Bakanlık “zararı karşılayacağız” dese de “Devlet Planlama Teşkilatı onayı” bile olmayan projeye hesapkitap bilen dünya devleri yanaşmadılar. 29 Mayıs’taki son ihalede ise finale kalan 2 gruptan “İtalyan Astaldi” ortak girişimine “hayırlı olsun” denildi. Yapım süresi olarak ise 36 ay, yani 2015’in sonları belirlendi. Yapişletdevret yöntemiyle gerçekleşen ihaleyi alan yüklenicilerin “kazanma nedeni”, köprü ve yolları en ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bursa’nın Or 1 hangazi ve Yıldırım ilçelerini birbi 2 rine bağlayan, Tür 3 kiye’nin tek çarşılı köprüsü. 2/ Gece 4 yapılan sinema ya 5 da tiyatro gösterisi... 6 Hayvanın bir yanındaki yük. 3/ Üs 7 lup, biçem... Kavga, 8 dalaş. 4/ Radon ele 9 mentinin simgesi... Merkür gezegenine veri1 2 3 4 5 6 7 8 9 len bir başka ad. 5/ Kutsal 1 Ç E K Ç E K G E saydığı bir şey uğruna 2O B A S U D A N kendini feda etmek... Bir 3 M E R S E R İ Z E nota. 6/ 20 Ekim 1827’de 4 Ç D İ N A M İ K Osmanlı donanmasının yeD İ P nilgisiyle sonuçlanan deniz 5 O V İ T A Ç savaşı. 7/ Tokat yöresine 6 M A N A M A özgü bir halk oyunu. 8/ 7 S A Y A A Ş I Fatih Sultan Mehmet’in 8 C A L İ O T A Ğ şiirlerinde kullandığı mah 9 E L Ş AMA A las... Birbirine yakın adalar topluluğu. 9/ Notada durak işareti... Memelilerde ana ile dölüt arasında kan alıp verme işini sağlayan organ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yurdumuzun Trakya bölümündeki dağ sırası. 2/ Afrika’da bir ülke... Bir bağlaç. 3/ Büyük demiryolu durağı... Ödemelerin bir bölümünün süresinden önce yapılması. 4/ Kars yöresine özgü bir halk oyunu. 5/ Bir soru sözü... Bağ budamaya ya da ağaç kesmeye yarayan bir tür eğri bıçak. 6/ Gerçek. 7/ Yaprakları güzel kokulu bir süs bitkisi... Van yöresine özgü bir halk oyunu. 8/ “ söylemeden duyar sözleri” (Dertli)... Nâzım Hikmet’in soyadı. 9/ Rey... İnce bulgur, maydanoz, nane ve domatesle yapılan bir tür meze. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle