19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 HAZİRAN 2012 SALI 2 “Evet, ülke şu sıralar karman çorman. Evler basılıyor aranıyor, güvenlikçi olduğunu söyleyen kimseler torbalarla, çuvallarla götürümler yapıyor. TV’lerde görüyorum, girdikleri yerleri darmadağın ediyorlar, bilgisayarlar soyuluyor, harddisk mi kart disk mi ne karın ağrısıysa soyuluyor arındırılıyor...” Fikret Otyam gazeteci, ressam, yazar... Kocaman bir kitapta toplamış yazılarını. Hem politik hem de yazınsal... Deneyimli bir kişidir Otyam... Yıllarca Meclis muhabirliği yaptı, politika dünyasını en gizli noktalarına kadar tanıdı, insanlarıyla, becerileriyle, yanlışlıkları, iyilikleri, kötülükleriyle... “Silivri 5. Ordu” adlı yeni kitabı bir anılar toplamı olduğu kadar iç politika dünyamızın yıllar boyu yaşadığı, bizlere de yaşattıkları... Hepimiz gibi o da ülkenin değişik zamanlardaki baskılarını, korkularını, acılarını yaşamış. İçtenlikle hepsini yazmış. Gelecek kuşakların ibret alacakları olayları, OLAYLAR VE GÖRÜŞLER “Kahraman Türk ordusunu kahramanlıktan, orduluktan çıkarmak için yapılan uygulamalar tarihe geçecek! Kim gördü bu revayı, kimler gördü de, suspus oldu? Suçlamaz mısınız? İki üç yıldır neden yattığını değil neden yatırıldığını bilmeyen insanlar, başlayıp bitirilmeyen davalar. Ve niceleri...” Fikret Otyam benim gibi Cumhuriyet yönetiminin nerede başladığını, nerelere sürüklendiğini görenlerden! Kendi askerine kıyan kaç ülke var? Ama Türkiye’de iktidara gelen bir parti bunu yaptı, yapıyor da... İktidardakilerden biri “İyi ki savaş yok, yoksa bu askerlerle” gibilerden bir şeyler söylemişti. Kendi askerini esir kamplarına sokabilen bir ülkenin yurttaşı olmak, Otyam’lara Akbal’lara çok ağır gelir. “Yaşamasaydık da bütün bunları görmeseydik” dedirtir... Fikret Otyam’ın “Silivri 5. Ordu”sunu okuyun, gözlerden gizlenen ya da açık açık yaşanan ayıpları görün. Silivri’deki Ordu kişileri ve yaşantıları bırakmış. Silivri’deki tutsak genç yaşlı subayları, 5. Ordu adıyla yazmış... Evet, çok üzücüdür, bugün tıkılı olarak çile çekenlerin başında koskoca paşalar geliyor! Or., Kor., Tüm., generaller, albaylar orada burada atılmışlar hücrelere, koğuşlara... Aylardır, yıllardır seyrediyoruz bu çirkin görüntüleri! Ellerinde çantayla hapislere giden Atatürk’ün subaylarını... Bir esir kampı olsa, hoş görürdük! Olur ya, savaşmışlar, yenilmişler, tutsak olmuşlar. Birinci Dünya Savaşı’nda on binlerce askerimiz düşman kamplarında çile çekmişti. Mütarekede ülkenin yazarları, aydınları, politikacıları toplanıp sürgünlere götürülmüştü. Açılımın Soldan Açılanı... Hatırlayan var mı? Her gün yatıp kalkıp üç öğün “açılımları” konuşan Türkiye, niçin “açılımı” ağzına almaz oldu?.. “Açılım” diye diye kafasında saç kalmadı ilgili arkadaşın, çünkü “açılım” diyordu ama açamıyordu açılımını... ? Kimse açılımın ne olduğunu öğrenemedi velhasıl... Ama beğendiler... Televizyona çıkıp ne olduğunu bilmedikleri açılım üzerine uzun uzun konuştular bile... Tam 1400 yazı yazılmış “açılım” ile ilgili... Gidin “Açılım neydi?” diye sorun... Bilen yok... ? Açılım ile ilgili anket bile yaptılar... Anketi yapan da neyin anketini yaptığını bilmiyordu, tek soru vardı zaten, vatandaşlara onu sordular: “Açılıma katılıyor musunuz?..” Yüzde 65 “evet” çıktı... Ne olduğunu bilmiyorlardı ama katılıyorlardı... Anket işe yaramamıştı, ancak bir faydası olmuştu aslında: “Aptal sayımına...” ? Sonunda açılım, açılmadan kapandı... ? Şimdi... Kemal Kılıçdaroğlu bir “açılım” götürüyor, açılımını açamayanlara... Etti mi iki açılım... Bu ise açılımın soldan açılanı... ? Mesela; Kürt sorununun çözümü için Meclis dışından “âkil adamlar” heyeti öneriyor yeni CHP... O zaman; demokrasilerde “âkil adamlardan” oluştuğu var sayılan Meclis’e fazla iş kalmıyor... Siyasilerin söylemeye cesaret edemediklerini, sorumluluğu olmayan “âkil adamlar” söyler, olur biter... Ve Meclis’i yok sayarak kanunların cemaatte hazırlanması... Ya da Meclis kapalıyken, açık olduğunun iki katı kadar kanunun “âkil” edilip çıkarılması doğruydu... ? Hadi geçtik... AKP, açamadığı açılımın içinde ne olduğunu tabii ki biliyordu... Nitekim teröristleri davul zurna ile karşılamaları, ayaklarına mahkeme götürüp onları aklamaları, kapalı açılımın gözüken tek ucuydu... Ama “açılımın” daha fazlasını, Türk milletinden utanıp açamadılar... Yeni CHP’ye mi düştü açmak?.. Hukuksuz infazları, tutuklu milletvekillerini, yargı bağımsızlığını, 4+4+4’ü, tiyatroyu, kürtajı, sansürü, doğa yağmasını, Kıbrıs’ı, dış politika rezaletlerini, sendika kıyımını, işsizliği, emekçilerin haklarını... Tümünü AKP ile çözdü de sıra “açılıma” mı geldi?.. ? Neyse... Göreceğiz yarın... Kimin açılımı daha iyiymiş... Yeni Anayasa... Çağdaş ve demokratik hiçbir ülkede genel seçimleri kazanan bir siyasi partinin, halk bana yeni anayasa yapmak üzere yetki verdi diyerek uygulamaya giriştiğinin örneği yoktur. Yeni bir anayasa yapma yetkisini taşımamaktadır. Aksini kabul, anayasanın ömrünü, gününün siyasi iktidarının ömrüyle eşanlamlı hale getirmek demektir. Sabih Kanadoğlu Yargıtay Onursal C. Başsavcısı B ir devletin anayasal düzeni, insan temel hak ve özgürlüklerini evrensel ölçüde sağlayan, devlet organlarının kuruluşunu, çalışmasını, erkler ayrılığına dayalı işbölümünü belirleyen, yurttaşlara mutluluk, huzur ve güvenlik veren anayasa ile kurulur. Bu nedenle anlaşma, uzlaşma ve hoşgörü ile toplumsal sözleşme niteliğini kazanır. Anayasalar, devlet yaşamında uzun süre yer almasını, ihtiyaçları karşılamakta gösterdiği başarı ile elde ederler. Amerikan Anayasası’nın 225 yıllık tarihinde sadece 7 değişiklik görmesi bunun sonucudur. 1982 Anayasası yüzde 92’ye yakın bir oyla kabul edilmesine rağmen 30 yıl içinde 17 değişiklik görmüş ve 116 maddesi yinelenerek düzeltilmiştir. Bu itibarla başlangıç bölümündeki ilkeler ve ilk 3 madde hariç, anayasanın kalan bölümlerinde değişiklik yapılması zorunluluğunda herhangi bir itiraz ve uzlaşmazlık yoktur. Ancak, A’dan Z’ye yeni bir anayasa yapma arzu ve isteğinin, gerçek nedenleri ısrarla açıklanmamakta, saklanmakta ve anayasa “darbe anayasası” olarak tanımlanma ile yetinilerek gizli amaca ulaşılmak istenmektedir. Öncelikle A’dan Z’ye yeni anayasa yapılabilir mi, yapılabilirse nasıl yapılmalı, sorusunun açıklıkla tartışılması, irdelenmesi ve değerlendirilerek sonuca bağlanması gerekmektedir. Anayasa uzmanı sıfatını taşıyan ve kendisine, bilime saygı duyan bilim adamlarına ilk düşen görev budur. Kurucu asli iktidar, anayasayı düzenleyen, yaşam ve halkoylamasında çoğunluğu sağlayarak, yürürlüğe sokan iktidardır. Bu iktidarlar dahi, devletin kurucu babalarının kuruluş felsefesine ve ilkelerine sadık kalmak zorundadır. Kurucu asli iktidar, bu anayasanın ikincil (tali) iktidar tarafından yeniden bütünüyle değiştirilmesine olanak sağlamışsa sorun yoktur. İsviçre Anayasası’nın 193, Bulgar Anayasası’nın 153, Alman Anayasası’nın 146, İspanya Anayasası’nın 168 ve Finlandiya Anayasası’nın 95. maddeleri bu olanağı tanımaktadır. Finlandiya 2000 yılında bu yolla yeni anayasasının yürürlüğünü sağlamıştır. Anayasa uzmanlarımız bu hal dışında, öğreti kitaplarında yeni anayasa yapma koşulunu darbe, ekonomik, siyasi kriz ve kaosa, yeni bir devletin kuruluşuna bağlamışlardır. Birkaç istisnası dışında, bugün yeni anayasa yapılması konusunda hakkında söyleyip yazdıkları ile ulaştıkları konum, bilim adına hazindir. Mevcut anayasal düzenimiz, anayasayı kendi olanakları ile koruma altına almıştır. Anayasanın 81. maddesine göre, göreve başlarken, milletvekilleri anayasaya sadakatten ayrılmayacağına, cumhurbaşkanı 103. maddesine göre anayasaya bağlı kalacağına, Anayasa Mahkemesi üyeleri kanunları uyarınca anayasayı koruyacaklarına namus ve şerefleri üzerine and içerler. Anayasanın 6. maddesi uyarınca “hiçbir kimse veya organ, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” ve 11. madde uyarınca “anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır”. Temel hukuk kurallarının ve anayasanın tümünün yok sayılarak yeni anayasa yapma isteğinin ve sonuca ulaştırılmasının 12 Eylül darbesinin oluşturduğu 1982 Anayasası’nın yapılması sürecinden farkı nereden doğmaktadır? Kuşkusuz, anayasalar dogma, değişmez metinler değildir. Ancak, evrensel hukuka uygun biçimde yenilenmeleri mutlaka gereklidir. Evrensel hukuk normlarının araştırılması, saptanması ve uygulamaya gidilmesi yeterlidir. Güney Amerika’da esen demokratik anayasa ihtiyaç rüzgârı, Kolombiya, Venezüella, Bolivya ve Ekvador’da halk girişimi (isteği) ile “kurucu meclis” kurularak yeni anayasa yapılması yolundadır. Ülkemizde, genel milletvekili seçimleri 4 yılda bir iktidarı belirlemek için yapılmaktadır. İktidar, bu süre için mevcut anayasa sınırları içinde kalmak koşulu ile ülkeyi yönetmek üzere seçilmektedir. Halktan alınan yetkinin kapsamı ve içeriğinin anlamı bundan ibarettir. Çağdaş ve demokratik hiçbir ülkede genel seçimleri kazanan bir siyasi partinin, halk bana yeni anayasa yapmak üzere yetki verdi diyerek uygulamaya giriştiğinin örneği yoktur. Yeni bir anayasa yapma yetkisini taşımamaktadır. Aksini kabul, anayasanın ömrünü, gününün siyasi iktidarının ömrüyle eşanlamlı hale getirmek demektir. O halde, yapılacak ilk iş anayasanın 175. maddesinde değişiklik yapmak ve halkoylamasına gidebilme sınırını genişletmektir. Halka, nitelikli çoğunluk arayarak yeni anayasa yapılmasını isteyip istemediği sorulmalıdır. Olumlu sonuç alındığında değişik düşüncelerin temsil edilebileceği, barajı olmayan bir seçimle “kurucu meclis” oluşturulmalıdır. Kurucu meclisin hazırlayacağı yeni anayasa halkoylamasına sunulmalıdır. Nitelikli çoğunluk aranacak halkoylamasında kabul edilen anayasa bu şekilde yeni anayasa tanımlamasına hak kazanır. Önerilen yol, uzun ve zahmetli bir yol olacaktır. Çağdaş, demokratik, üniter bütünlüğü, devlet organlarının uyumlu çalışmasını, kuvvetler ayrılığını sağlayan, temel hak ve özgürlüklere dayalı yeni bir anayasa yapabilmenin başka bir yolu yoktur. Gündemde yer alan çalışmalarla anayasa hukukunda, öğretiye yararlı birçok yeni fikir üretilebilir ama çağdaş ve demokratik yeni bir anayasa yapılamaz. Fazıl Say’a Dört Koldan Kuşatma… ERDAL ATICI D ünyanın ayakta alkışladığı saygın sanatçımız Fazıl Say var şimdi hedefte… Televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda utanmasız, insafsız bir saldırı ile karşı karşıya… Geçmişte birçok ilerici yurtsever sanatçımıza yaptıkları gibi onu da dört bir koldan kuşattılar… Geçen gün, bir özel kanalda Fazıl’ı görünce duraksadım. Çünkü bu ve bunun benzeri kanallarda Fazıl ve Fazıl gibi ülkemizin yüzakı sanatçıları asla haber olamazlar. Kulak verdim. Sunucu günümüzün moda deyimiyle kindar. “Kutsal dinimize saldırma küstahlığında bulunan Fazıl Say için hazırlanan iddianame mahkeme tarafından kabul edildi” diyor. Gözleri sevinçli, ağzı kulaklarında, neredeyse zil takıp oynayacak. Aziz Nesin için söylenenler geliyor gözlerimin önüne. Onu da böyle kuşatmışlar, sonra diri diri yakmaya kalkmışlardı… Fazıl için hazırlanan iddianame daha Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerine gelmeden onlar kararlarını vermiş, yargısız infaz gerçekleştiriyorlar. İncitici söylemlerle onu açık açık hedef gösteriyorlar… Fazıl nerede yazmıştır? Ne yazmıştır? Konuyla ilgili açıklamalarında ne söylemişti? Bun ların hiçbirinin önemi yoktur! Gericilik tam da budur işte! Hoşgörüsüzlük, nefret söylemleri, linç girişimleri, yere göğe sığmayan öfke nöbetleri toplumu yavaş yavaş bir kanser gibi kemiriyor. Bertrand Russell gericiliği, “İnsan topluluklarının yakalandıkları kafa hastalıklarından biri olarak” niteliyor… Tam bir kafa hastalığına yakalandı ülke… Özü ve gerçeği göremeyen gericilerin aklı yüzyıllar öncesinin toplu infazlarına. Elinden gelse taşlatacak… Hep insan hakları ihlalleriyle, tutuklu gazeteci sayılarıyla, özel yetkili mahkeme yargılamalarıyla, yolsuzluklarla, iş kazalarıyla, haksızlıkla, hukuksuzlukla dünya gündemine gelen Türkiye’nin yüzünü ağartan birkaç sanatçıdan biridir Fazıl Say… Yüreği Cumhuriyetten, çağdaşlıktan, demokrasiden, laiklikten, hukuk devletinden yana atar. Zeynep Oral’ın dediği gibi; “Bu güzelim ülkede yaşamak bunca zor, bunca yorucu; benim için (hepimiz için) ender tesellilerden biri Fazıl Say gibi değerlere sahip olmamızdır”. Fazıl Say’ın ceza alması, ülkemizin düşünce ve ifade özgürlüğü açısından dünyada bir kez daha mahkum olmasına neden olacaktır. Hem sanatçımıza hem ülkemize yazık etmeyelim... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle