26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 HAZİRAN 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Sen Sus Maaşın Konuşsun... Temizlik İmandan Mayın Temizliği BOP’tan .. Suriye sınırı mayından temizlensin diye yasalar çıkardık. Mayınlar temizlendi. Güney sınırımız gül bahçesi kadar güvenli hale geldi. Ardından bağlama ile “sıfır sorun” nağmesine ... Ortak ticaret, müşterek bakanlar kurulu ve sarmaş dolaş aile muhabbeti geldi... Sonra birden Tayyip Bey’e bir haller oldu: “Suriye demokratik değil!” “Beşşar Esad halka zulmediyor!” Suriye kargaşaya sürüklenince de “muhalefet”i desteklediğini ilan etti. Ancak “Suriye muhalefeti” biraz fazla aktif. Muhalefetini top, tüfek, bomba ile yapıyor. Benzetmek gibi olmasın bizim PKK gibi... Muhalefetin o türü “hariçten gazele” değil, silaha muhtaç. İngiliz Independent gazetesi bu ihtiyacın nasıl karşılandığını önceki gün açıkladı: “Türkiye’den Suriye isyancılarına silah sevk ediliyor! MİT buna göz yumuyor.” Demek ki mayınların temizlenmesi, BOP Eşbaşkanlığı misyonunun gereğiymiş! Meclis’te “Bayanlar” gitti.. “Kadınlar” geldi! Ve elbet “Baylar” da.. “Erkekler” ile yer değiştirdi. Bu bir tür cinsiyet devrimi. Bu şimdilik “tuvalet levhaları” üzerinden gerçekleşse de iyiden iyiye “feminizm kokuyor.” Malum, aklı hep cinsellikte olan bir kesim için “kadın” sözcüğünde gizli bir tahrik edicilik var.. Bu nedenle, söz meclisten ve Cemil Çiçek’ten dışarı, TBMM yönetimini kutlamak gerek! Çünkü Sayın Çiçek, anayasa ve “Akil Adamlar Heyeti” ile meşgul. “Kadınbayan devrimi”ni belli ki Meclis’in idari işlerini yürütenler gerçekleştirdi. Zaten özel yasası gereği bu konular TBMM Genel Sekreteri’nin yetkisinde. Ama hangi genel sekreterde? Çünkü tarihinde ilk kez TBMM çift sekreterli! Birisi oturuyor, ötekine de sadece maaş veriliyor. Bu, Mustafa Balbay’ın TBMM’de okunan konuşmasında dediği gibi, yeni bir AKP uygulaması: “Sen iş yapma. Al maaşını sus!” Milletvekili olup da hapiste tutulan 8 milletvekili gibi Meclis’te 100 dolayında bölüm başkanı, müdür, daire başkanı var. Bunları göreve getiren AKP idi.. Bir “hileyi şeriye” yasası ile görevden uzaklaştıran da yine AKP oldu! Balbay’ın dediği gibi “Bu ahlaken kabul edilebilir bir durum değil!” Ama hangi ahlak ? Ahlak da “yeniden yapılandırılıyor”! Fotoğraf: İnternet malıdır GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Duruş Siyasi duruş, insanların ideolojik olarak nerede, kiminle, kime karşı olduğunun belli olmasıdır. İnsanların siyasi bir kişiliği varsa bunun açıkça bilinmesidir. Bu aynı zamanda askeri deyimle, konuşlandığı yerde iddialı olmayı gerektirir. Hem insani hem de siyasi gelişimini ve kişiliğini geliştirebilmiş birisi duruşunu başka bir gücün etkisiyle değiştirmez. İdeolojik duruş zaten gönüllü bir tavırdır, zamanla yani olaylar ve bilgilenme sonucunda elbette değişebilir. Ancak bu da namuslu olmayı gerektirir, özeleştirisini yapar gerekçelerini açıklar ve duruşunu değiştirebilir insan. Ama zamana, şartlara çıkarına göre mekân değiştirip ve kendisini merkeze koyup, başkalarının da onun yeni duruşuna göre mevzilenmesini, biat etmesini bekleyemez kimse. Aziz Nesin’in delilerinden Napolyon “Ben Babiâli’ye geldiğim zaman, uzaktan adlarını duyduğum, yazılarını hayranlıkla okuduğum birtakım insanları çok büyük yüce insanlar sanıyordum, sonra aralarına girdim, peygamber sandığım bu adamlar bir bok değilmiş. Dünyam yıkıldı, değer yargılarım allak bullak oldu” diyor. Ben de aşağı yukarı aynı duyguları yaşadım, yaşım gereği TİP’i ve Çetin Altan’ın solcu dönemini yaşayamadım. Yani Çetin Altan’ı okuyarak solcu olmadım, solcu olduktan sonra okudum yazılarını ve konuşmalarını. Çetin Altan’ın 196569 yılları arası Meclis konuşmalarının ve o dönemdeki yazılarının tümünün altına imza atıyorum, acaba şimdi kendisi ve çocukları da imza atabilirler mi merak ediyorum. Taraf gazetesi çıktığından beri de Ahmet Altan’ı hep okumaya çalıştım. Demokrasi dedi, Cumhuriyetle ve Kemalizmle kavga etti; onun gibi düşünmeyen solcuları hep suçladı, aşağıladı. Ben onun bu tavrını anlamaya çalıştım. AKP’de demokrasiyi göremedim, herhalde bu benim yeteneksizliğim dedim. Neyse geldik bugüne, 2 Haziran’da Ahmet Altan yazısında “demokrasi cephesi” çağrısı yapıyor hem de bütün münafık sol ve Kemalistlere. AKP ile MHP’nin bir ‘milliyetçi cephesi’ var, ‘bizim niye olmasın’ diyerek. Tabii bunu okuyunca benim düşünce dünyamdaki şakülüm bozuldu, artık bu kadar da olmaz diyerek. Bir de AKP’lilerin bir kısmının da içinde olacağı, CHP’li, BDP’li, HAS Partili, SODEP’li, DSİP’li, ÖDP’li “dürüst” insanları, Mustazafder’den Alevi örgütlerine kadar herkesi meydanlara çıkmaya çağırıyor. Amacında AKP iktidarını devirmek olmadığını söylüyor. “Amaç, devletle bütünleşen AKP’ye bu halkın bir ‘sürü’ olmadığını, onlara bir hayat tarzını dikte ettiremeyeceğini, insanları öldüremeyeceğini, suçluları saklayamayacağını göstermek, onu demokrasi ve hukuk çizgisine çekmek.” Siz bir şey anladınız mı bilmiyorum, ama ben bu kadar da olmaz diye arıza yaptım. Bunlardan çok var elimizde, çoğu bu çizgiyi bıraktı, bırakıyor. Dönüş için yollar arıyorlar, Allah selamet versin, ama hiç şansları yok. ‘Duruş’u omurgalı olmak diye de ifade edebiliriz. O kadar ölçüyü kaçırdılar ki, bunlar solun duracağı yerin Özal’ın ya da Tayyip Erdoğan’ın durduğu yer olduğunu bile savundular. Söylemesi ayıp AKP icraatlarının bazılarını ‘devrim’ diye ifade ettiler. Reklamlardan etkilendiler herhalde, deterjanda devrim, çamaşır makinesinde, buzdolabında devrim lafları kullanılıyor ya. Bizi sorarsanız, biz aynı noktadayız, durduğumuz yer değişmedi. 1977 1 Mayıs katliamının yıldönümünde, zamanın DevGenç Başkanı Bülent Uluer konuştu, 35 yıl sonra aynı şeyleri söyledi. Bülent Uluer, bizim kuşağın sembolü idi, onun bilincinde olarak, ortak düşüncelerimizi ifade etti. Biz muhalifiz, hem de çok muhalifiz, duruşumuz değişmedi. En uygun ibareyi işaretleyin: a Akil adamlık.. b Men dakka dukka c Böyle nasılız!! d İşte kafayı değiştirdik! Türk Sağ Kürt Selamet! Başbakan, “Kürtçe dersi tarihi bir adımdır!” dedi. Ve ekledi: “Şimdi izleyin terör örgütü ile yandaşları neler söyleyecek!” Çok şükür o tanıma dahil değiliz. Ama Başbakan’ı da mahcup edecek değiliz. Kürtçe dersi bir tarihi adımsa. Coğrafi adım sırada demektir!” Denecek ki.. “Abartma. Pişen aşa su katma, Kürtçe zorunlu değil, seçimlik!” Olabilir ama bu işin devamının “seçmeli vatandaşlık”a varacağını Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yapa yapa varılan Barzani Kürdistan devletinde dünya âlem gördü. “Anneler ağlamasın!” elbette kutsal bir hedef... Ertuğrul Özkök dün manşetimizdeydi.. Buradan onun “fikriyatını” değilse bile “Hissiyatını” sürdürelim. Başka çare kalmazsa... “Ayrılıksa ayrılık!” “Tak sepeti koluna, herkes yoluna!” Yeni Devlet Sırrı Yasası komisyonda kabul edildiği sırada Başbakan da eski Genelkurmay Başkanı H. Özkök’ü Başbakanlık konutunda kabul etti. Yanlış mekân, doğru zaman! Mekân, Dolmabahçe Sarayı olmalıydı. Zaman doğruydu. ” Yeni yasa “devlet sırrının takdirini r! kıyo bıra an’a bak Baş Yani eski Genelkurmay başkanlarıyla pişirilen her iş pazara değil mezara kadar gitme güvencesine kavuşuyor! Ahret Güvencesi! Memurdan Memurcuka “Benim öyle memur kardeşlerim var ki kendisinin ayrı, hanımının ayrı arabası var!” Bu sözler, memur sendikalarının başkanlarına saç baş yoldururken... Devlet Denetleme Kurulu da “Özal’ın mezarı açılsın!” raporunu açıklıyordu. Öyle anlaşılıyor ki, merhumun mezarı açılacak... Keşke bu arada kendisine sorulabilse: “Muhterem, acaba, senin memurun mu işini daha iyi bilirdi, yoksa Tayyip Bey’in memurları mı?” O da acaba en muzip haliyle.. “Ohoo bunlar ‘kentsel dönüşümü’ icat ettiler, bizim memurunki bunların yanında küçük Turgut kaldı!” II. Mahmut da Şaşırırdı... MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Osmanlı’da III. Selim’le başlayan “çağdaşlaşma” sürecinin II. Mahmut ile somut adımları atılmaya başlandığı kabul edilir. Sultan’ın ilk atılımının da “ulema”nın karşısına dikilmek olduğu belirtilir. Osmanlı’da “ulema” yalnızca bir “din adamı” değil, “yönetim”de de yer alan bir “sınıf”tır, bir “Ocak”tır. II. Mahmut, “devlet”i yüzyıllardır Müslümanlaştırma görevini üstlenmiş olan “ulema”nın, artık yalnızca “din” işleriyle uğraşmasını, “siyaset”ten elini çekmesini ister. Bu konuda ne denli ciddi olduğunu da, “Şeyhülislam”ın verdiği bir “muhtıra”yı, devletin tüm ileri gelenleri önünde yırtarak ortaya koyduğu dile getirilir. Dolaysiyle kendisinden “160170” yıl sonra, “21. yy”da, devletin yönetimin başında bulunanın: “Ulemaya soralım!” diyerek “ulema”yı yeniden “siyaset” içine çekmesine çok şaşardı sanırım. Üstelik II. Mahmut bununla da kalmaz, “çağdaşlaşma” atılımında yer yer engel olarak gördüğü “Şeyhülislamlığı” dolaysiyle “Şeyhülislam”ı gerek “hükümet”ten gerek yeni oluşturduğu “kurul”lardan çıkarır, dışarıda bırakır. Padişah oluşturduğu bu ortamda; “adalet”te, özellikle de “eğitim”de kimi yenilikler gerçekleştirse de, “yönetim”in çıkardığı tüm yasaların “şeriat”a uygun olup olmadığını, “fetva makamı” olarak Şeyhülislam belirlemektedir. Bu “makam”, anımsanacağı gibi, “11 Nisan 1920”de, Atatürk ve arkadaşlarının “katledilmesi”ni isteyen son “fetva”sıyla tarihe gömülecektir. Cumhuriyetin ilanından hemen “dört ay” sonra “din” kurumunun durumu ele alınır. “3 Mart 1924”te “Üç Devrim Yasası” kabul edilir; yasaların ilki bu konuya özgülenmiştir. “633” sayılı bu yasa ile “Diyanet İşleri Başkanlığı” (DİB) kurulur. Yasanın “birinci” maddesiyle “İslam dini”nin “muamelatı nâsa dair” yani “yönetimle siyasetle” ilgili “alanı”, TBMM’ye ve “yürütmeye” aktarılır, bunlar görevlendirilir. “Din”in “inanç” ve “ibadet”lerle ilgili “alanı”nın düzeni, yönetimi ve bunların, “yasa”ların sağladığı “özgürlük” içinde yapılması da bu kurumun, “DİB”in görevi olarak belirtilir. Ayrıca bu “yasa” ile “DİB”in “dinsel yetki”lerinin “sınırları”da; bu “yetkiler”in “niteliği” de belirlenmiş olmaktadır. Örneğin bu kurumun; devletin yasalarının, tüzüklerinin Şeyhülislamlık’ta olduğu gibi“din” açısından değerlendirme, yorumlama yetkisi de görevi de kesinlikle yoktur. Yönetimce çıkarılacak bir Faks: 0216 355 31 78 C MY B C MY B “yasa”nın, diyelim ki “Kürtaj Yasası”nın Diyanet’çe dolaysiyle Başkanı’nca “din” bağlamında yorumlaması bu “yasa”yı çiğnemektir. Oysa bu “yasa”yla, bu düzenlemeyle “İslam”da; “din”in “devlet”e karışmasının, yönetimde yer almasının “önü” kesilmiştir. Böylece “laiklik ilkesi”nin bir yanı olan “din” ile “devlet”in ayrılması sağlanıyordu. “Laiklik”in öbür yanı da, bilindiği gibi “ devlet ”in “din” işlerine karışmaması ilkesini oluşturuyor. İşte günlerdir kamuoyu gündemini işgal eden Başbakan Yardımcısı B. Bozdağ, laikliğin bu iki kuralını ileri sürerek; anayasanın, “DİB”in “laiklik ilkesi doğrultusu”nda görev yapmasını belirten 136. maddesine karşı çıkıyor. Dıştan tutarlı gibi görünen ama aslında Bozdağ’ın yaptığı, hedefi belirli bir “zorlama” bu. Az önce gördük, “DİB”in kuruluşunda, “din”in “devlet”e uzanan “alanı”, “laiklik ilkesi” gereğince “yasama” ve “yürütme”ye aktarılmıştı; bu biliniyor. Kuşkusuz “din” in öbür, “inanç” ve “ibadet” “alanı”nın da “laiklik ilkesi doğrultusu”nda yürütülmesi doğaldır. Bunun “anayasa”da belirtilmesinin “laiklik”e “aykırı” olduğunu söyleyip “karşı” çıkmanın ne denli “anlamsız” olduğu gün gibi ortada... Öte yanda, bir “İslam” ülkesindeki yoğun “dindevlet” birliğini birbirinden ayırma “olay”ının Batı’dan “farklı” bir ayırma “eylem”i olduğu kabul edilmezse; ne bir “çağdaş” devlet kurulabilir; ne de çağdaş bir “demokrasi” oluşabilir, oluşturulabilir. Dolaysiyle “soyut” bir “laiklik ilkesi” yoktur! Kuşkusuz, Batı ülkelerinde “DE”; “laiklik, dinin devlete, devletin dine karışmaması” diyerek, “soyut” bir “laiklik kavramı”na dayanılarak “laik rejim”e geçilmemiştir. 18. yy’ın ikinci yarısındaki Fransız tarihine bakmak yeterlidir sanırım. Ayrıca oralarda da, “laik yaşam biçimi”nin sürdürülmesi için alınan “koruma” önlemleri de, “laikliğin”, “sanal” bir ilke olmadığının ayrı bir “göstergesi”dir. Ve bu ülkelerde, bu “durum”un ne dün ne bugün; bir B. Bozdağ buluşu (!) olan “müdahaleci laiklik” olarak değerlendirilmesi söz konusu olmamıştır. “DİB”in görevlerini “laiklik ilkesi doğrultusu”nda yapmasının, anayasada yer almasına karşı çıkmanın; “laiklik” için de tıpkı “Ilımlı İslam” gibi yeni bir “karikatür kavram” yaratma hevesi olduğu sırıtıp duruyor. Ne dersiniz? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 1/ Bir tür bıçak. 1 2/ “Hazanbel” de 2 denilen ve kökü halk hekimliğinde 3 kullanılan otsu bir 4 bitki... Doğayı ko 5 rumaya yönelik 6 çalışmalarıyla tanınan bir örgütü 7 müzün kısa yazılı 8 şı. 3/ Kaşındırıcı 9 bir deri hastalığı... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ülkemiz sularında yaşa1 D İ S T O P Y A yan ve “biz” de denilen 2 A L A RM U R A mersinbalığı türü. 4/ Hiç E Ğ İ R doğurmamış hayvan... 3 N İ D A F İ Radyum elementinin 4 G A P A Ş simgesi. 5/ Belirti, iz. 6/ 5 A R K M E C A Z B A L İ N A Mısır’ın plaka imi... Gü 6 L A 7 A K S A N C EM müşhane ilinde, sarkıt 8 K E P O B İ İ ve dikitleriyle ünlü bir 9 T A V S A M A K mağara. 7/ Yağı alınmış sütten ya da yoğurttan yapılan peynir... Sarhoş ya da külhanbeyi bağırması. 8/ Rus köylü topluluğuna verilen ad... Geçerli olan, yürürlükte bulunan. 9/ Metres... Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir yüzme stili. 2/ Arıların çıkardığı bir tür salgı... Bir sanat yapıtında işlenen ana konu. 3/ Bir mantarla bir suyosununun ortak yaşamıyla ortaya çıkan bitkilerin genel adı... Telli bir bürümcük cinsi. 4/ Büyüyememiş, cılız kalmış insan ya da hayvan... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 5/ Gördüğü önemli işlerden dolayı bir kimseyi onurlandırmak amacıyla verilen madalya. 6/ Bir gıda maddesi... Bir geyik cinsi. 7/ “Sersem, aptal” anlamında argo sözcük... Çanakkale Boğazı’nda pek çok deniz kazasının meydana geldiği bir burun. 8/ Bey... Arap abecesiyle yazılan bir yazı türü. 9/ Üzeri taze soğan ve marulla kapatılarak pişirilmiş kuzu eti yemeği... Araba okunun ekseni.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle