25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 HAZİRAN 2012 CUMA 14 İstanbul PB Edirne B Kocaeli B Çanakkale B İzmir B Manisa PB Denizli A Zonguldak B Sinop B Samsun B Trabzon Y Giresun B A Ankara 30 32 31 30 35 36 38 25 27 27 26 27 34 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB Y B B B A A B B PB B Y 30 33 30 33 35 33 42 43 38 39 32 27 27 Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih B Berlin PB BudapeştePB Madrid B Viyana B HABERLER 16 21 20 18 19 18 20 22 27 25 26 33 25 Belgrad B 27 Sofya B 27 Roma B 23 Atina B 30 Zürih PB 28 Moskova Y 24 Aşkabat B 35 Taşkent B 39 Baku B 37 Bişkek Y 34 Tiflis PB 31 Kahire A 39 Şam A 42 Ülkemizin kuzey ve doğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Ardahan, Kars, Erzurum, Erzincan, Ağrı, Iğdır, Tokat ve Sivas çevrelerinin kısa süreli ve yerel olmak üzere sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Haziran GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada onurlandırılan emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ün RTE ile 70 dakika süren ziyareti kafaları karıştırdı. Hilmi Özkök ve Başbakanlık görüşmeyi “nezaket ziyareti” diye açıkladı ama daha önceki günlerden derlenen bilgilerin ışığında görüşmenin olası notları kulislerde şöyle özetleniyor: RTE: Sayın General, nasıl geçiyor İzmir’de emeklilik günleriniz? H. Özkök: Vallahi efendim, nasıl desem. Ufak bir bahçem var. Toprak eşeliyorum. Sebze yetiştiriyorum. Torunlarımla meşgul oluyorum. RTE: Çok çok iyi yapıyorsunuz. Balyoz davasının sanıkları sizi tanıklığa çağırıyorlar. HÖ: Ne gereği var efendim? Bu davada İlker Başbuğ ile Yaşar Büyükanıt dinlendi. Söz konusu 1. Ordu Plan Semineri’yle ilgili olarak kendilerine gelen raporlarda itiraz ve şikâyette bulunacak bir durum görmediklerini söylediler. Dolayısıyla bana ve Aytaç Paşa’ya bilgi veren komutanlar, tanık olarak konuştular. Bizim bilgilerimiz de onların verdiği bilgiler zaten. Bu durumda biz Yaşar Paşa’nın, İlker Paşa’nın söyledikleri dışında (tanık olarak çağrılsak mahkemeye) bir şey söyleyebilir miyiz? RTE: Tanıklık yapmanızı ben de uygun görmem zaten. Zira, sanıklar size “Koskoca Genelkurmay Başkanı, komuta heyetinde birlikte olduğu bir komutanın veya komutanların darbe yapma hazırlığında olduklarını nasıl haber almaz” diye sorular yöneltebilirler. Saydığınız nedenlerle tanıklığı uygun görmediğinizi basın aracılığıyla duyurmanız çok yararlı oldu. HÖ: Değil mi Sayın Başbakan? RTE: Üstelik bir Genelkurmay Başkanı olarak, darbe hazırlıklarının size duyurulduğunu söyledikten sonra, darbe yapacak komutanlar hakkında neden soruşturma açmadığınız da sorulabilir mahkemede. HÖ: Hâkimler böyle düşündükleri için tanık olarak bizleri çağırmaya ihtiyaç duymadılar. RTE: Tanıklığa çağıran eski silah arkadaşlarınız, sizi “Söyle bakalım Hilmi Paşa. Bizler darbe yapacak insanlar mıyız?” diye sıkıştırabilirler. O zaman siz ya “Darbe yapacaklardı ama engelledim” diyeceksiniz ya da davanın seyrini değiştirecek ifade kullanarak, “Hayır ne darbe yapacaklarından haberim vardı ne de komutan arkadaşlarımın darbe yapacağına inanırım” demek zorunda kalırdınız. Maazallah beraatlara neden olabilir bu ifade! HÖ: Zaten 2009’da Ergenekon soruşturmalarını yürüten savcılara “Ne darbe hazırlığından haberim oldu ne de İstanbul 1. Ordu’daki seminerde hazırlandığı söylenen darbe senaryolarının içeriğinden” diye ifade verdim. RTE: Bir çay daha? HÖ: Siz de içecekseniz?.. RTE: Elbette! Dört yıllık uyumlu birlikteliğimizi çaydan niye esirgeyelim. (Kahkahalar). Nasıl bari; bahçede domates, ıspanak, marul, salatalık yetiştirebiliyor musunuz? HÖ: Sağlığım açısından mevsimlere çok dikkat ederim. Davranışlarıma, konuşmalarıma… mevsimine göre… bazen domates, bazen hıyar, affedersiniz, salatalık yani... RTE: Bana gelmeden önce İzmir’de balık lokantasında buluştuğunuz Yaşar Büyükanıt’la, hangi balıkları yediğinizi, neler konuştuğunuzu doğrusu medya gibi ben de merak ediyorum. HÖ: Neler konuştuğumuzu tahmin edersiniz. Yemeğe gelince; önce birer porsiyon yalancı dolma. Sonra hafif yağlı tavada bir güzel pişmiş dil tadımıza layık dilbalığı yedik. RTE: Yaşar Paşa’yla konuştuklarınızı medyaya anlatmak zorunda değilsiniz. Üstelik bu tür konuşmalar, benim Dolmabahçe’de, 28 Nisan muhtırasını yazıp Genelkurmay’ın internet sayfasında açıkladıktan birkaç gün sonra, zamanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Paşa’yla saatlerce süren mezara götüreceğim konuşmamızın içeriğini açıklamadığım gibi… Sizlerin aranızdaki, hatta görevde iken benimle yaptığınız tarihi konuşmalar da mezara kadar… HÖ: Hiç kuşkunuz olmasın Sayın Başbakan! RTE: Bugünkü konuşmalarımız da mezara kadar… HÖ: Elbette elbette. RTE: Nezaket gösterip ziyaretime geldiniz. 70 dakikayla sınırladık. Gelecek sefer ucu açık… ??? Velakin gizlenen ucu açık görüşmelere karşın asker davalarında tutukluluğun, tutuklamaların da hâlâ ucu açık! Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararnamesinde kamuoyunun gündemindeki üç önemli dava olan Ergenekon, Balyoz ve Şike davalarının savcılarının özel yetkili mahkemeler dışındaki görevlere atanması çok değişik yorumlara yol açtı. Kimi “Hükümetin cemaate darbesi” diye değerlendirdi, kimi “Artık özel yetkili mahkemelerle ilgili tartışmaya bile gerek kalmadı” dedi. artışmalardan etkilenmişlerdir’ Üç özel yetkili savcının da “kendi talepleri üzerine” başka görevlere atandıklarını vurgulayan Okur’a üç savcının da aynı anda neden görevlerinden ayrılma talebinde bulunduklarını sorunca şu yanıtı aldık: “Son dönemdeki tartışmalar ve isimlerinin sürekli gündemde olması ayrılmalarında etkili olmuş olabilir. İster istemez bu tartışmalar mutlaka etkilemiştir.” ‘T getirdik’ ‘Üst makamlara HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur: Dere Çoktan Geçildi başındalar” diye konuştu. Katmerli Hukuksuzluk BÖYLESİ, yalnız bizde değil, herhalde bütün hukuk tarihinde görülmemiştir. Yalnız olayın kendisi değil, koskoca bir toplumun tepkisiz kalması, kimsenin “Bu kadar da olmaz” demeyişi ve hiç ses çıkarmayıp yaşananların sineye çekilişi. İki ay geçti, hâlâ tepki yok. lay şu: Nisan ayında Meclis’te bir “torba yasa” görüşülürken, birbirinden farklı bir yığın konuyu düzenleyen maddeler dizisine son dakikada eklenen bir ibareyle, özelleştirme ihaleleri konusunda yargının verdiği kararların yok sayılması ve onların yerine ne yapılacağının Bakanlar Kurulu’nca kararlaştırılması sağlanmış oldu. Düşünün ki, anayasasında “Yargı kararları yalnız yürütmeyi değil, yasamayı da bağlar” denen bir ülkede bir yasa çıkarılıyor ve yasama organı “yargı bizi bağlamaz ve ne yapılacaksa onu Bakanlar Kurulu kararlaştırır” diyor. Demek ki, sadece yargı hükmünün yerine getirilmemesi değil, üstüne üstlük yargı hiçe sayılıp konunun iktidardaki politikacılarca noktalanacağı ilan edilmiş oluyor. Hem de kimlerce? Seçildikten sonra anayasaya bağlılık yemini etmiş olan milletvekillerince. Göz göre göre ve bile bile. Bir sistem kendini bu derece inkâr edebilir mi? ele, konu milyarlarca liralık ihalelere, kamu parasıyla yapılmış koca fabrikaların satılışına, yüzlerce işçinin işinden oluşuna, binlerce insanın ekmeksiz kalışına ilişkin ise. İsterseniz, satılan, ama satış sakat, yanlış, kusurlu, yasalara aykırı olduğu için aleyhine dava açılan; dava mahkemelerce haklı bulunup satılanın kamuya geri verilmesi gereken; ama Özelleştirme İdaresi geri almadığı ya da alamadığı için kapanın elinde kalan; stokları, lojmanları satılan yahut işletilmeye devam edildiği için ürün gelirleri kamu kasası yerine alanın cebine giden kuruluşları şöyle bir sayalım: Cengiz İnşaat’a satılan Seydişehir Alüminyum Fabrikası ve onunla birlikte devredilen baraj santralı; KoçShell ortaklığına giden Tüpraş; Bayraklar’a devredilen SEKA Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları; Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin Çeşme Limanı. Yeni hüküm sayesinde, Bakanlar Kurulu da devir ve teslim işlemleri tamamlanan bazı özelleştirme işlemleri hakkındaki yargı kararlarının uygulanmasında ortaya çıkan “fiili imkânsızlık” nedeniyle geriye ve ileriye yönelik herhangi bir işlem yapılmamasına karar verdiğine göre, artık bir bardak soğuk suyunuzu içebilirsiniz. Kararname çalışmalarının başındaki isim olan HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur’a bu yorumlarla ilgili görüşlerini sorduğumuzda şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu yorumları ben de duydum, okudum. Ama hiçbiri doğru değil. Aslında biz bu kadar ses getireceğini de tahmin etmiyorduk bu kararnamenin. Çünkü arkadaşlar kendileri talep ettiler ayrılmayı. Ve şimdi de mevcut pozisyonlarından daha üst bir pozisyona getirildiler. Başsavcı Vekilliğine getirdik. Arzu edilen bir pozisyondur bu. ‘İster misin?’ desek ‘istemem’ diyen çıkmaz.” ‘Öz modeli’ de değil Kararnamenin, daha önce özel yetkisi alınarak başsavcı vekili yapılan Zekeriya Öz’ün durumuna benzetilmesini de doğru bulmayan Okur, “Öz’ün hem talebi yoktu hem de soruşturması devam ediyordu. Burada ise savcılar kendi üzerlerine düşen bölümü bitirmişler” dedi. ‘Dere çoktan geçildi’ Üç özel yetkili cumhuriyet savcısı Cihan Kansız, Mehmet Berk ve Savaş Kırbaş’ın davalar sürerken görevlerinden alınması eski HSYK dönemindeki tartışmaları hatırlattı. O dönem aynı davalarda aynı savcılar hakkında görevden alma talepleri gündeme geldiğinde iktidar kanadı her seferinde bu tür atamalara karşı çıkardı. Sözcü Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk dünkü köşesinde o günlerde iktidar yanlılarınca yapılan savunmaları ve son kararnamedeki tasarrufları karşılaştırarak haklı olarak “Hani dere geçerken at değiştirilmezdi” diye soruyordu. Okur’un bu konudaki değerlendirmesi de şöyle: “Burada çok önemli bir fark var. Bu üç savcı da bu davalarla ilgili kendi üzerlerine düşen süreçleri tamamlamışlar. Davaları açmışlar. Dosyada yeni evrak yok. Yani dere çoktan geçilmiş durumda. Şike ve Balyoz artık karar aşamasında. Ben açıp Başsavcı Vekili Fikret Bey (Seçen) ile üçü için de tek tek konuştum. Yürüttükleri önemli soruşturma var mı diye. O da bu davaların dosyalarında yeni evrak olmadığını söyledi. Onun üzerine taleplerini değerlendirmeye aldık.” imse ‘özel yetki’ istemiyor Bu sözlerin ardından özel yetkili savcı ve hâkimlerle ilgili yaşanan bir sıkıntıyı da ortaya koyma ihtiyacı hissetti Okur: “Özel yetkili mahkemelere kimse gitmek istemiyor. Gidenler de bir süre sonra ‘Beni buradan alın’ diyorlar. Çünkü yapılan iş açısından sıkıntılı, stresli görevler bunlar. Aynı maaşı alıyorsunuz ama çok daha fazla stresle karşı karşıyasınız. Kimse istemiyor. Birkaç istisna dışında genelde biz resen görevlendirme yapıyoruz. DGM’ler döneminden beri bu böyledir. Bu savcılarımız da benzer bir stres yaşadıkları için talepte bulunmuş olabilirler.” K O aran görevinin başında MİT Müsteşarı’nın sorgulanma talebine direnen hükümetin tutumunun bu kararnamede etkili olduğu şeklindeki yorumlar da oldukça baskın durumda. Okur buna da karşı çıkarak “İddia edilen gibi bir çalışma yapılsaydı Sadrettin Sarıkaya ve Fikret Seçen hakkında bir karar alınması beklenirdi. Öyle olmadı. Onlar görevlerinin S DİNK HÂKİMİNİN ALINMASI NORMAL İbrahim Okur son kararnamede tartışılan diğer atamalar için ise şu değerlendirmeleri yaptı: Rüstem Eryılmaz (Hrant Dink davası mahkemesinin başkanı): Onunla ilgili görev değişikliği normal. Çünkü zaten o davaya bakamazdı. Belki Yargıtay bozup gönderecek geriye dosyayı. Kendisi kanaatini açıkladığı için bakamazdı bir daha. Menderes Yılmaz (KCK davası hâkimi): O da aslında geçen yıl ayrılmak istemişti. Dava biter diye beklettik. Ancak sonuçlanmadı. Ömer Faruk Eminağaoğlu: Disiplin cezası nedeniyle bir alt sınıfa indirilmesi gerekiyordu. Eşi Ankara’da olduğu için en yakın yer olarak Çankırı’yı seçtik. H Dersim’in kayıp kızlarına ilişkin 1941 tarihli resmi belge komisyonda İşte Dersim’in kayıp kızlarının belgesi MAHMUT LICALI TBMM ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONU Bilirkişi: İhmal var ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde konuşlu Hantepe Üs Bölgesi’nden operasyona giden birliğin, 27 Mayıs 2009’da el yapımı patlayıcıya basması sonucu 7 askerin şehit olmasıyla ilgili açılan davada, yeni bir bilirkişi raporu hazırlandı. Tuğgeneral Zeki Es’in aralarında bulunduğu sanıkların suçlandığı raporda, operasyona gidecek personelin Hantepe Üs Bölgesi’nin çevresine teröristlerin sızmasını önlemek için döşenen el yapımı patlayıcıların yerlerini tam olarak bilmediği, bunların kayıtlarının ise yetersiz tutulduğu belirtildi. Raporda, operasyona giderken doğru güzergâhı gösterilmesini konu alan kılavuzlama faaliyetine yeterli özenin gösterilmediği sonucuna varıldı. ANKARA TBMM Dilekçe Komisyonu bünyesinde oluşturulan Dersim Alt Komisyonu’na Dersim olayları sırasında evlatlık verilen küçük kızlara ilişkin resmi belge sunuldu. 1941 tarihli belgede, Yarbay Münip Yılmaz Türk’ün gözetiminde Dersim’den gelen kız çocuklarının bulunduğu ifade ediliyor. Komisyona Dersim olayları sırasında küçük kızların evlatlık verildiğini kanıtlayan 1941 tarihli resmi bir belge de sunuldu. Komisyona sunulan 5 Şubat 1941 tarihli T.C. Manisa Vilayeti mühürlü, dönemin Salihli Kaymakamı Necati Vardır’ın imzasının bulunduğu belgede Yarbay Münip Yılmaz Türk’ün gözetiminde Dersim’den gelen kız çocuklarının bulunduğu ifade ediliyor. Söz konusu belge şöyle: “Kazamızın Tataristan köyüne yerleştirilen Tunceli göçmenlerinden Hüseyin oğlu İsmal Koç’un İstanbul’da bulunan Yarbay Münip Yılmaz Türk’ün nezdinde bulunduğu anlaşılan kız çocuklarını alıp gelmek üzere Dahiliye Vekâleti’nin emirlerine atfen Manisa Valiliği’nin Emniyet Müdürlüğü’nün ifadesine 1/2/941 gün ve 3/1 D.41/137 sayılı emirleri mucibince mazereti tahakkuk etmiş bulunmasından İstanbul ve Zonguldak’a gidip gelmek üzere 15 gün mezuniyet verilmiş olduğuna dair vesikadır.” AKP’den ‘genel ahlak’a ‘FEMEN kızları’ ölçüsü AYŞE SAYIN TBMM Dilekçe Komisyonu bünyesindeki kurulan Dersim Alt Komsiyonu dün Dersim olayları sırasında küçük kızken evlatlık verilen Fatma Yavuz ve Haluzur Geviş ile yakınları kayıp olan Mesut Borcan, Erdal Karakoç ve Güldane Acar’ı dinledi. lık verilen kız çocuklarına ilişkin bir liste bulunduğunu düşündüğünü kaydetti. Ablasının ve amcasının kızının evlatlık verildiğini belirten Karakoç, Güldane Acar’ın ablasının kızı olabileceğini düşündüğünü be lirterek bunun anlaşılması için DNA testi yapılmasını talep etti. Mesut Borcan, olaylar sırasında ablasını kaybettiğini belirterek “Valla bir kinimiz yok. Yalnızca gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyoruz” dedi. ‘45 yaşlarında, bir albayın yanına verildim’ Komisyona gelen 79 yaşındaki Fatma Yavuz, 45 yaşlarındayken anne ve babasından alınarak bir albaya evlatlık verildiğini ifade etti. Evlatlık olarak verildiği albayın Konya’dan İzmir’e tayini çıktığını anlatan Yavuz, albayın İzmir’e giderken kendisini nüfus memurluğuna bıraktığını kaydetti. 13 yaşına geldiğinde evlendirildiğini belirten Yavuz, “35 yaşında adamla evlendirdiler. Nikâhı kıyan hoca, ‘Ne olur ne olmaz’ diye Kelimei Şehadet getirtti” dedi. 2011 yılında kız kardeşlerinin çocuklarının kendisini bulduğunu kaydeden Yavuz, “Çok çile çektim, çok yoksulluk çektim. Ben hakkımı istiyorum” dedi. Halazur Geviş de, 3 yaşındayken bir albaya evlatlık verildiğini belirtti. Olaylar sırasında askerlerden kaçarak annesiyle birlikte ormanda kaldığını belirten Geviş, kendi arazilerinin üzerine askerlerin lojman ve kışla kurduğunu ifade etti. Güldane Acar ise annesinin olaylar sırasında Sait Ergin isimli bir albaya evlatlık verildiğini ve Amasya’ya getirildiğini söyledi. kayıtlarında yok’ ‘Yarbay Genelkurmay’ın Belgeyi komisyona sunan Erdal Karakoç, söz konusu belgede adı geçen Yarbay Münip Yılmaz Türk ile ilgili Genelkurmay Başkanlığı’na başvuru yaptığını ifade etti. Karakoç’un başvurusuna “Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’nda söz konusu kişi hakkında bilgi ve belge bulunmadığı” yönünde yanıt verilirken Karakoç savcılığa yaptığı başvuru üzerine böyle bir kişinin varlığına ulaşıldığını ifade etti. Karakoç, Dersim olaylarında evlat ANKARA TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu, yeni anayasada gözaltı süresinin 24 saat, toplu suçlarda ise 96 saat olması konusunda uzlaşmaya vardı. Komisyonda, AKP ve MHP’nin, Ukraynalı feminist grup “FEMEN” eylemlerini gerekçe göstererek “genel ahlak” kavramını da yeni anayasaya taşımak istemesi nedeniyle kriz çıktı. Komisyon “Özel yaşamın gizliliği” maddesinin görüşmelerine geçti. CHP ve BDP, özel hayatın sınırlanmasıyla ilgili istisnalar arasına mevcut anayasada da yer alan “genel ahlak” gerekçesinin konulmasına karşı çıktı. AKP ve MHP ise “genel ahlak” ifadesinin anayasada yer almasından yana tavır koydu. CHP’li üye Rıza Türmen, “kamu düzeni ve suç işlenmesi halinde özel hayatın gizliliğinin sınırlanabileceği” hükmünün yeterli olacağını belirterek bir ülkede ahlaki bulunan bir durumun başka bir ülkede ahlaki sayılmadığına dikkat çekti. MHP’li Oktay Öztürk, “Biz kendi ülkemiz için anayasa yapıyoruz, elbette kendi ülkemizin ahlak anlayışına göre karar vereceğiz” derken AKP’li Mehmet Ali Şahin de dünyanın her yerinde “göğüslerini açarak” protesto gösterileri yapan FEMEN grubunu örnek verdi. Şahin, “Avrupa’da çıplak gösteri yapan bir grup var. Bu hanımların üstlerini çıkartarak gösteri yapmaları Avrupa’da genel ahlaka aykırı sayılmıyor. Bunlar bizim ülkemize de geldiler. Polis önceden haberini alıp önlemini aldı. Mevcut anayasamızda ‘genel ahlak’ kavramı olmasaydı, bizdeki eylemleri sırasında polis müdahale edemez, tutup götüremezdi. İşte bunun için genel ahlak kavramının anayasada korunması lazım” görüşünü savundu. CHP’li Süheyl Batum ise bu duruma, “kamu düzenini bozma” gerekçesiyle müdahale edilebileceğini belirterek ayrıca “genel ahlak” tanımı yapılmasının yanlış olduğunu ifade etti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle