18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 HAZİRAN 2012 PERŞEMBE 14 Değerli okurlarım bu köşede özellikle vergi ve sosyal güvenlik konularında sizleri gelişmelerden önceden haberdar ederek, sorunlarınızı çözmeye ve yaşamınızı kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Ama yaşam, kişisel ve toplumsal sorumluluğu yüksek bir mesleğin temsilcileri olarak her zaman bizler için de kolay değil. Türkiye genelinde, çalışma arkadaşları ve aileleriyle birlikte muhasebe meslek camiasının 500 bini bulan onurlu çalışanları sıkıntılı bir dönem geçiriyor. İşte bu nedenle, 3568 Sayılı Meslek Yasası’nın kabul edilişinin 23’üncü yıldönümü olan dün, yani 13 Haziran’da meydanlardaydık ve Siyasi Erk’ten “Vicdan Muhasebesi” talebinde bulunduk. Gerek İSMMMO gerekse de çatı örgütümüz TÜRMOB olarak talebimizin gerekçeleri yani isteklerimiz çok basitti: Angaryaların bitmesi, vesayete son verilmesi, oldubittilerin yaşanmaması, mesleki geleceğimizin karartılmaması ve en önemlisi, sosyal yaşamın onurlu bireyleri olduğumuzun unutulmamasını talep ettik. Biliyorsunuz bizler, akademik bir mesleğin mensupları olarak, yıllardır kurum ve kuruluşların, gerçek ve tüzelkişilerin, devletle kurduğu vergifinans ilişkilerinde, sistemin başrolünde olduk. Demokratik ve sivil bir örgütlenmenin mensupları olarak, meslekte hem vicdanı hem de hukuksal ağır sorumluluklarla gecemizi gündüzümüze katarak, ülkemizin sosyal ve ekonomik gelişiminde, özellikle kayıt dışı ekonominin önlenmesinde elimizi taşın altına koyduk. Yıllarca vergilerin toplanmasında İdare’nin en güçlü “görülmez eli” olurken, ekonomik krizlerde “çözüm ortağı” görüldük, refahın paylaşılmasında ise ne yazık ki, devletin “yetim çocukları” olduk. Değerli okurlar bugün durum daha ‘Vicdan Muhasebesi’ ve Türkiye’nin İhtiyacı… da sıkıntılı. Meslek örgütleri ve meslektaşlarımız, adeta “bıçak sırtı” bir duruma getirildi. Dün seçim sistemine yapılan müdahale ile bugün de atanmışların oluşturduğu kurumlarla odalarımızın anayasal hakkı olan yetkileri elinden alınmaya, etkisizleştirilmeye hatta bertaraf edilmeye çalışılıyor. Ve işin dramatik tarafı, sesimizi de duymak istemiyorlar. Dün, 3568 Sayılı meslek yasamızın 35. maddesinde “5’e 4” diye bilinen, TÜRMOB yönetiminde 80 bin SMM’yi 4 üyenin, 4 bin YMM’yi ise 5 üyenin temsil ettiği “azınlığın çoğunluğu yönettiği” antidemokratik hükümlerin kaldırılmasını istedik. Duyulmadı! TÜRMOB Genel Kurulu’nun iradesiyle oluşan yönetmeliklerin yayınlanması özellikle de binlerce meslektaşımızın kariyerlerini ve geleceklerini ilgilendiren ‘yeni sınav hakkı’ çağrısında bulunduk. Sırtlarını döndüler! Yine meslek odalarında örneği olmayan, yalnızca Odalarımızın seçiminde uygulanan “nispi temsil” sistemini kaldırın, yönetimlerde nispi temsil olmaz dedik. Anlamazdan geldiler! Oysa bugün, ilgili kuruluşların fikri alınmadan, bir gecede, kanun hükmündeki kararnameyle, 9 üyeden 7’sinin bakanlıklardan atanan özerk olmayan Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nu oluşturdular. Üstelik “yasama, yürütme ve yargı” gibi süper yetkilerle donattılar! Mesleğin her aşamasında getirilen yüksek harçlar ise meslek mensubunu adeta cezalandıracak, denetim işinin de tekellere bırakılmasına sebep olacak. Bugün yine denetim yapacak kurum ve müşavirlerden fahiş tutarlı ruhsat harçları talep ediyorlar. Ülkemizde yüz binlerce KOBİ’ye bağımsız denetim hizmeti vermeye hazır olan meslektaşlarımızın önü kesilmek isteniyor. Bu anlamda meslek mensubu olmayanların da denetçi olmasına yol açabilecek yeni TTK’nin 400’üncü maddesi de değiştirilmek isteniyor. Değerli okurlarım, bizim görevimiz ülkemizin ve mesleğimizin geleceği için uyarıda bulunmak. Şimdi bu satırlardan çağrıda bulunuyorum: Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu TÜRMOB’la mutlaka işbirliği yapmalı, unvanlara eşit davranmalı, denetim yapacak meslek mensupları için asla ve asla sınav getirmemelidir. Dün olduğu gibi biz bir kez daha an Oldubitti! garyalar bitsin derken yine cezalarla karşılaşmak istemiyoruz. Kesin mizan formlarının basitleştirilerek yıllık beyanname eki olarak alınmasını istedik, vergi daireleri arasında ve vergi dairesinin kendi içinde uygulama birliğinin sağlanmasını talep ettik “cezayla” yanıt verildi. Bilgi amaçlı formlar için, kesin mizan bildirimlerinin süresi içinde verilmemesi durumunda ve Mükellef bilgileri bildiriminin eksik ve yanlış verilmesi durumuna dahi özel usulsüzlük cezaları uygulandı. Meslek mensupları tahsilat yapmamasına rağmen serbest meslek makbuzu veya fatura düzenlemek zorunda olduğu için tahsil etmediği “geliri” ve KDV’sini beyan ederek mağdur edildi. Üstelik biz destek beklerken bir de önümüze bariyerler getirildi. Muhasebe ve müşavirlik hizmetlerinde yüzde 18 olan KDV’yi birçok sektörde uygulanan yüzde 8’e düşürmediler. Meslek mensubunun işiyle ilgili yaptığı her türlü gideri vergi matrahından indirme hakkını uygulamadılar. Bu sorunların üstüne siyasi maksatlı eleştirilerle de karşı karşıya bırakıldık. Oysa bizler dün olduğu gibi bugün de siyasete, mesleki ve meslektaşın sorunlarının, ülkemizin sorunlarının bir parçası olduğu görüşüyle baktık ve bu konuda asla taviz vermedik. Ama çağrımız açık ve önyargımız yok. Diyoruz ki; artık ülkenin ekonomisine, özellikle mali sistemine çok önemli katkıları olan meslek mensuplarımız ve örgütlerimizi zedeleyen girişimlere son verin ve meslektaşın ailesiyle sosyal yaşamın bir parçası olduğunu unutmayın. Son sözümüz ise belli: Gelin meslek mensuplarımızın vurguladığımız haklı taleplerini yasal düzenlemelerle hayata geçirin; Türkiye kazansın. Cemaatin Gözyaşları!.. Iıh, yine olmadı, Cemaat Başbakan’ı yine kandıramadı!.. Siz, “tehditleri sökmedi”, “şantajları tutmadı” şeklinde de okuyabilirsiniz!.. Ancak görünen o ki, Tayyip Bey’in canı fena yanmış, bir gün başına örülebilecek çorapların gayet aççık ve seççik biçimde farkına varmış. Öyle ki; daha bir gün önce yardımcısı Bülent Arınç’ın, hem de “Hükümet Sözcüsü” sıfatıyla “Bu mahkemeleri sınırlandıran bir düzenleme şu anda mevcut değil” sözlerini bir çırpıda sıfırlayıverdi ve bu mahkemelerin suyunun ısındığını gayet anlaşılır bir şekilde izah etti: Bu mahkemeleri biz kurduk. Çalışması esnasında faydalı olduğu zamanlar oldu. Maalesef zararlı olan anlar oldu. İşte bu kadar!.. Tamamen kalkabilir mi sorularına ise “her şey olabilir!” yanıtını verdi. Ehh, Tayyip Bey’in Türkçesiyle bakarsak en azından büyük ölçüde “tırpan” geliyor diyebiliriz! Bu durumda “Bülent Arınç ne yapar” sorusu gelebilir aklınıza.. Büyük olasılıkla en iyi yaptığı şeyi yapar, ağlar... ??? Diğer didişmeleri boş verin, 7 Şubat’ı başlangıç olarak alalım... Bir özel yetkili savcının, aniden MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la birlikte beş çalışanı “şüpheli” sıfatıyla sorguya çağırması ortalığı karıştırmıştı. PKK ile “Oslo görüşmeleri” esnasında “Başbakanımızın özel temsilcisi olarak buradayım” diyen müsteşar Fidan bu çağrıya uymadı, tabii “Başbakanının” talimatıyla!.. Ardından başdöndürücü bir hızla “MİT müsteşarı dahil başbakanın görevlendirdiği üst düzey memurlar hakkında yapılacak soruşturmaları” bizzat başbakanın iznine bağlayan tek madde, TBMM’de yasaya ekleniverdi. Sonra ne oldu?.. Gayet basit; bu mahkemeleri, F tipi örgütlenmenin etkisinden bütünüyle soyutlayacak yasal düzenleme tasarlandı, hem de Adalet Bakanlığı’nda değil, Tayyip Bey’in gözetiminde Başbakanlık’ta!.. Bu durum cemaati, cemaatin silahşörlerini, tetikçilerini, bendelerini fena halde kaygılandırdı, bir o kadar da öfkelendirdi. Aman Tanrım, neler yazmadılar ki; toz dumanın arasında ne tehdit kaldı ne şantaj, ne yalan kaldı ne dolan, ne şeref kaldı ne haysiyet!.. Yazdıklarını okurken bu zevat adına benim yüzüme ateş bastı, ben onların adına yerin dibine girdim ama onlar tınmadılar bile. Belirli odaklardan servis edilen, adına da “belge” denilen kâğıt parçalarına dayanarak, çökmüş davaların yıllardır içerde tutulan sanıklarını bir kez daha utanmazca suçladılar. Bu mahkemeler kaldırılırsa nasıl “darbe olacağı” üzerine öcü hikâyeleri kaleme aldılar. İnternete servis edilen ne idüğü belirsiz dinleme kasetleri üzerinden “Bakın dışarı çıkarlarsa çoluk çocuğa varana dek intikam alacaklar” kampanyasına giriştiler. Etkili olamayınca bizzat Başbakan’a yöneldiler, açıkça tehdit etmeye, gözdağı vermeye başladılar. Örnek çok; ama ben en çok bu cenahın sözcüsü konumundaki Hüseyin Gülerce’nin şu sözlerine bayıldım: “...Cuntacılarda oyun çoktur. Başkaları ile el ele tutuşurken, vefalı ellerden uzaklaşılırsa, geri dönülmez bir akşamın ufkuna yürümek de var. ‘Süreci yumuşatarak atlatalım’ derken, vesayetçilerin oyununa gelmek de var...” Nasıl ama?! Ne kadar nazik, ne denli hassas değil mi? Cemaat literatüründe “Okşayarak dövmek” diye buna diyorlar herhalde. Bir de Yeditepe Üniversitesi’nin yeni öğretim görevlisi, polislikten ayrılma The Taraf yazarı Emre(ullah) Uslu’nun, “MİT krizini tetikleyen ifade” olarak ortaya attığı çok vahim bir iddia var: Güneydoğu’da görev yapan askerler ve polisler savaş suçlusu olarak yargılanacaklar!.. Uslu, bu şartın MİTPKK mutabakatında yer aldığını savunarak Başbakan’a, “Mert ol, talimatı sen verdiysen açıkla, vermediysen neyi, kimi savunuyorsun” sorusunu yöneltiyor. Bu iddia mutlaka yanıtlanmalı, varsa “bu açık ihanet” ortaya çıkmalı ve bedeli ödetilmelidir. Ancak bu zata da sormak farzdır: Bu kadar zamandır neden bu bilginin üzerinde kuluçkaya yattın be adam, biraz mert olsana!.. Not: Bu yazımın ardından yargıda sıkı bir deprem oldu. Cemaat şimdi hıçkırarak ağlıyordur! Destek yerine, bariyer Muhasebe meslek camiası ne talep ediyor? Angaryalar kaldırılsın. Başta 5/4 olmak üzere meslek yasamızın antidemokratik hükümleri kaldırılsın. TÜRMOB genel kurulunca kabul edilen yönetmeliklerimiz yayınlansın. Sınav mağdurlarının ek sınav talebi yerine getirilsin. Bilgi amaçlı bildirimlerden alınan özel usulsüzlük cezaları kaldırılsın. Müşteri Bildirim Listeleri kaldırılsın. Son dönem geçici vergi beyanı kaldırılsın. Meslek mensubu olmayanların da denetçi olmasına yol açabilecek, yeni TTK’nin 400’üncü maddesi değiştirilmesin. Denetim sürecinde yetki belgeleri ve ruhsat harçları bedelleri alınmasın. Ebeyanname şifresi mükelleflere değil, yalnızca meslek mensuplarına verilsin. Meslek mensubunun KDV yükü azaltılsın. Beyannamelerin imzalanmasıyla ilgili parasal sınırlandırılmalar kaldırılsın. Serbest meslek uygulamasında gelir KDV çelişkisi düzeltilsin. Ücret tarifesinin yayınlanması yetkisi TÜRMOB’a bırakılsın. Bakanlık vesayetine son verilsin. Bıçak kemiğe dayandı! Değerbilmezliği Kabullenemiyorum PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Toplumumuzda, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla halkımızın hemen tümünde, son haftalarda memleketimizin durumuyla ilgili izlenmesi güç bir hareketlilik yaşanıyor. Öyle ki bu kurumların genel kurullarının yoğunluğu eşliğinde ortaya koydukları hükümete karşıt fikirlerini sokak yürüyüşleriyle halkın arasında pankartları ve seslendirme etkinlikleriyle gösteriyorlar. Halk da bunlara kayıtsız kalmayıp alkışlarıyla hatta katılımlarıyla onay veriyor. ??? Memleketimizdeki siyasi ve toplumsal olaylara duyarlı olan oldukça yoğunluktaki yurttaşların ilgisini çeken ilginç bir olay da CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, partisinde bilen kişilerce hazırlanmış Kürt sorununun çözümünü içeren raporun, R. T. Erdoğan’la yaklaşık 10 gün önce bir araya gelerek sunumunu yapmasıydı. Sayın Başbakan’ın, bunun TBMM’deki öteki iki partinin de katılımıyla görüşülmesi önerisini Kılıçdaroğlu da uygun gördü. Çağrısını onlara da yaptı. Buna karşın MHP, “Yıllardır yurdumuzu kana bulayan, vatan haini PKK yandaşı etnik ayrımcılık yapanlarla aynı masaya oturmayız” diyerek katılmayı yadsıdı. Bu yadsıma birçok yönüyle düşündürücü. AKP ikinci kez iktidar olma programında “Kürt Açılımı” sloganını çokça kullandığı halde seçildikten kısa süre sonra bu söyleminden cayma görüntüsü verdi. ??? Buna karşın yeni CHP’nin(!) Kemalist Cumhuriyetin tüzük ve programlarını okuyup içeriğini tam anlayamayışının kanıtı olarak, bu öneri metninin Öcalan’ın kullanageldiği akil adamlar tanımıyla birlikte, Kandil’dekilerin de istemlerini içerdiği söyleniyor. Bilindiği gibi M. Kemal’in öncülüğünde kurulan Cumhuriyetimiz laik, demokratik, sosyal bir devlettir. Anayasamızın değiştirilemeyen ilk 4 maddesi bunu içerir. 82 Anayasası’nda da 61’in getirdiği ulusal maddeler korunmuştur. AKP iktidarınca koşullar gerektirmediği halde yeniden anayasa yapma güdüsü, ABD’nin kendi çıkarları nedeniyle yıllardır uğraşıp AKP gelene dek yönetimine alamadığı TC’nin temellerini fitilleyip yıpratmaktır. Ama Türk halkının büyük sabrı, bir o kadar da direnci bunu yadsımıştır. Tüm uluslarda “yeni anayasa”, ancak büyük savaşların veya darbelerin getirdiği yeni yapılaşmalarda geçerlidir. 82 Anayasası’nın birçok maddesi yanılmıyorsam 24 kez zaten değiştirilmişti. Şimdilerdeki değişim ateşinin alevlendirilmesi “başkanlık sistemi” getirilerek R.T. Erdoğan’ın tek kişilik yönetimle tüm güçleri elinde tutma istemini içermektedir. ??? Milli Eğitim’e içtenlikle emek vermiş bir eğitici ve öğretici olarak, gene koltukta kalmak güdüsüyle ilkelerini yok etmeyi içeren değişiklik istemleri çok üzüntü verici oluyor. TC’de ilke olarak etnisite yadsınmış, ülkede yaşamı ve uğraşları seven her yurttaşa tanım olarak “Türk” denilmiştir. Dış ülkelerde de bu kuralla, kişinin elindeki kimlik belgesinde kayıtlı olan neyse sorulduğunda cevabı o tanımdır. Bizde şimdilerde bu kuraldan da cayma söylemleri gözleniyor. Örneğin; anadilde eğitim tanımı, Cumhuriyetin temelleri atılırken “Tevhidi tedrisat” tek nitelikli öğretim olarak atılmış, yabancı diller de seçmeli ders olarak kayda alınmıştır. Şu anda kuralları saptanmaya çalışılan 4+4+4 yenilikçiliği(!) ikinci 4’te İslam kurallarıyla Arapça, zorunlu kılınarak neredeyse anadil yerine geçecek. Bu yönetmelik ılımlı İslam devletinin, laiklik ilkesi yadsınarak uygulanma göstergesidir. Yeni öğretiye göre herhalde Kemalist Cumhuriyetimizin ruhuna fatihayı da programlarına almayı düşünüyorlardır(!). Zaten Ömer Dinçer, Milli Eğitim Bakanı olur olmaz bir Fransız düşünürün sözlerini örnekleyip mealen “Her kural zamanı içinde geçerlidir, milli eğitime getirilmiş olanlar artık eskidi, yeni uygulamalar gerekir” diye Tevhidi Tedrisatı ve Kemalist ilkeleri yadsımıştı. ??? Tüm kuruluşlar kalabalıklarla, sokak yürüyüşleriyle meydanlara boş yere çıkmıyorlar. Yasaklanan 19 Mayıs’ın tepkisi, büyük şehirler başta olmak üzere tüm yurtta görülmedi mi?.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Akılsız, düşüncesiz. 2/ Asya’da bir ırmak... Bir spor aracı. 3/ İçine ok konulan kılıf... Şifalı kaynak suları ya da çamurla tedaviyi amaçlayan kuruluşlara verilen ad. 4/ Havaya fırlatılan bir plakanın vurulması ilkesine dayalı atıcılık dalı... Baryum elementinin simgesi. 5/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Güney Anadolu’da bir dağ. 6/ Ölçek... Arap abecesinin ikinci harfi. 7/ Eski Türklerde ölüler için yapılan tören... Ensiz olarak dokunmuş parçaların yan yana eklenmesiyle oluşan nakışlı ince kilim. 8/ Yiyeceği ortaklaşa sağlanan toplantı. 9/ Enine boyuna, etraflıca. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Kötü, felaketli ve 1 karamsar bir geleceği belirtmekte 2 kullanılan ve ütop 3 yanın karşıtı olan sözcük. 2/ Tehlike 4 işareti... Mersin’in 5 Silifke ilçesinde an 6 tik bir kent. 3/ Ünlem... Arıların çı 7 kardığı bir tür salgı. 8 4/ Büyük kent ser 9 serisi... “Altın 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Oran” da denilen, yaklaşık 1.61 değerindeki sayı 1 S Ü T Ü V E N K ya verilen ad. 5/ Küçük su 2 U L A A S E N A kanalı... Bir sözün gerçek 3 D E R İ N NO T anlamının dışında kulla 4 Ü Ş E K V E D A nılması. 6/ Bir nota... Giy5Ş T E Z A H Ü R silerin dik ve düzgün dur6 E T B A N A L ması için kimi yerlerine 7 N A K A R A T P konan uzun çubuk. 7/ Bir Z ON A U F O ülkenin insanlarına ya da 8 İ N A T bir çevreye özgü söyleyiş 9 Ş I R A özelliği... Toplama, bir araya getirme. 8/ Sipersiz şapka... Kimononun beline bağlanan uzun Japon kemeri. 9/ Gücünü, yoğunluğunu kaybetmek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle